28 Ocak 2012 Cumartesi

Herve Tum Golleri #1

Herve Tum, Antalyaspor karşısında attığı golle bize puanı getirip kötü oynadığımız maçta beraberliğe şükrettirdi. Tum'un bu sezon attığı 10. gol ve Burak Yılmaz'ın arkasında 2. sırada. Hoş 23 gollü Burak Yılmaz'ı bu saatten sonra yakalayabilecek golcüde çıkmaz herhalde.

Antalyaspor filelerine yolladığı bu gol 7. kafa golü aynı zamanda. Kafa gollerinden daha dikkat çekici bir durum varsa o da gollerinin birbirine inanılmaz derecede benzemesi;

İşte Antalyaspor karşısında attığı gol;


İşte 19. haftada Karabük deplasmanında 2-1 yenildiğimiz maçtaki tek, Tum'un 8. golü;


Son olarak 1-0 yendiğimiz Manisa deplasmanı, Tum'un totalde attığı 5. golü;
Bu 3 golde birbirinin kopyası gibi. Ya kalecileri şaşırtacak bişeyler yapıyor bu adam ya da zamanlama konusunda üstüne söylenecek bir isim daha yok. Yorum değerlendirme sizin olsun.

26 Ocak 2012 Perşembe

Bir Garip Gençlerbirliği!

İkinci yarının başından beri çok ilginç maçlar oynuyoruz. Karabük ve Samsun gibi iki küme düme hattındaki takıma 5 puan kaybettikten sonra Türkiye Kupasında Boluspor'a elenmek tuz biber oldu resmen. Umutların tükendiği anda Eskişehirspor galibiyeti geldi.

Herkesin düşüncesi Ankaragücü maçının rahat olacağıydı ancak beklenen olmadı. İlk yarıda attığımız tek gol ve biraz üstün oyun, ikinci yarı taraftarı kanser eden ve strese sokan bir oyuna dönüştü. Son dakikalarda Ramazan'ın kurtardığı pozisyon olmasa orada da puan kaybetmek işten bile değildi.

Son haftalarda bekleneni veremeyen Bursaspor maçına içimizde bir şüpheyle girdik aslında. Ankaragücü karşısında ki oyun umutlarımızı tüketmişti. Lakin maça iyi başlayan taraf biz olduk. Kanatlardan, özellikle Hurşut ile çok iyi bindirmeler yapıp pozisyonlar bulduk derken 3 isim maçın kaderini çok farklı bir yere çekti.

Mehmet Akgün&Ergün Teber A.Ş. Ve Kuddusi Müftüoğlu
Öncelike sahneye Ergün Teber çıktı ve defansif zaaflarını gösterdi derken Curri'nin sakatlanması ve Aykut'un eksikliğinde Burak-Mehmet Sedef ikilisi boylarının kısalığından doğan zaafı kapatamayınca ilk golü yedik. Henüz santra olmuştu ki Ergün Teber riskli bir pasla korner çizgisinin ordan topu Mehmet Akgün'e atınca olanlar oldu. Mehmet Akgün topu rakibin ayağına teslim edince pozisyon devamında topla buluşan Ndiaye yılın golü olabilecek güzellikte çok klas bir gol attı. Ya da Mehmet Akgün, Ndiaye'ye hayatının golünü attırdı diyebiliriz. Burada Mehmet Akgün ve Ergün Teber çokça eleştirildi tarafımızdan ancak asıl Fuat hocaya sormamız gerekenler var. Neden hala Mehmet Akgün? Neden Ergün Teber transfer edildi?Bu söylediğim iki isim oynadıkları her maçta resmen birer saatli bombaydı. En sonunda bugün patladılar ve iyi oynadığımız ilk yarıda 2 gol yememize sebep oldular.

Bütün bunların yanında Kuddusi Müftüoğlu ve özellikle yancıları sahneye çıktı. Hurşut'un pozisyonunda penaltı çalmayan ve sertliklere biraz taviz veren tavrı ilerleyen dakikalarda iyiden iyiye hatalar silsilesine döndü. Serdar Aziz, Ozan İpek ve Vederson üçlüsünün hareketlerini görmezden gelen Kuddusi Müftüoğlu, Ermin Zec'in pozisyonunda kalecinin dokunduğu ve bizim çok net gördüğümüz korneri, aut olarak değerlendirdi. Bunun yanında ofsayt pozisyonlarına devam deyip, olmayan pozisyonlara ofsayt çalması cabası.

İkinci yarı Bursaspor, normal ve skoru korumak isteyen oyununa devam etti ancak Gençlerbirliği durgun başladı. Yaklaşık 30 dakika durgun ve etkisiz bir Gençlerbirliği'ni izleyince ümitlerimiz kırıldı biraz. Azofeifa-Ergün ve Zec-Soner değişikliği ilaç oldu. Özellikle Ermin Zec hücum olarak Gençlerbirliği'ni o kadar güzel ayaklandırdı ki iki golde -özellikle 2. gol- Zec sayesinde oldu dersek yanlış bir kelam etmiş olmayız. Sonuçta zorda olsa beraberliği kurtardık ancak oyunumuz Bursaspor'dan daha üstündü.

Burada tekrar Fuat Çapa'ya seslenmemiz gerekiyor. Süper Ligin en kötü kadrolarından birini adam edip play-off'a sokma noktasına getirip bize uzun zamandır yaşamadığımız bir heyecanı yaşattın kalbimizdeki yerin çok ayrı ancak, Ergün Teber ve özellikle Mehmet Akgün'ü oynatma konusundaki ısrar neden Ermin Zec'e gelince gösterilmiyor. Çift forvet oynayamıyoruz çünkü orta saha dengesi bozulur lakin haftalardır bekleneni veremeyen Soner bir süre dinlendirilse ve Zec forvet arkası oynasa yada Yasin, Soner'in yerine geçip Zec kanatta oynasa? Uzun lafın kısası şu adama bir şans verilse çok mu şey istemiş oluruz?

Geriden gelip puan almak çok güzel bir psikoloji ama böyle oyuna puan kayıpları ilerleyen haftalarda çok büyük sıkıntı olabilir. 3 İstanbul takımıyla deplasmanda karşılaşacağız ve kolay olmayacak umarım ilerleyen haftalarda hatasız futbolcular ve oyunun hakkı sonuçlar elde edebiliriz.

25 Ocak 2012 Çarşamba

Avni Okumuş!

Tribün Derginin facebook da yayınladığı fotolar arasında buldum bu resmi. Panini çıkartma albümünün bir yaprağı ve sol alt köşede Gençlerbirliği efsanesi Avni Okumuş.

Efsane diyorum çünkü, Baba Tevfik ve kalecimiz Köylü Selçuk'tan sonra tam 317 kere giydiği Gençlerbirliği formasıyla, formamızı en çok terleten 3. isim Avni Okumuş. Ayrıca Andre Kona'dan sonra attığı 72 gol ile de tarihimizin en golcü 2 futbolcusu. Bu resim vesilesiyle hatırlayalım ve emeklerine bir kez daha teşekkür edelim istedim.

23 Ocak 2012 Pazartesi

Bravo Federasyon!


Aslında söyleyecek ve konuşulacak o kadar çok şey var ki nereden başlasam bilemiyorum. Federasyonun bu sene aldığı verdiği her türlü karar ziyan, taraftara zulüm, futbola balta...

Şikecileri düşüremeyen, gündem değiştirmek için play-off sistemini getiren, hafta içi maçlarını çıkaran, ne olduğumuzu anlamadığımız bu sezon birde maç saatlerini durup durup değiştiriyorlar. Mesai haftasının ne başı ne sonu tam ortası olan çarşamba gününe maç koyan federasyon yetmez gibi bir de mesainin en orta saatlerinde maç oynatmaya çalışıyor.

Çarşamba günü kendi evimizde Bursaspor ile oynayacağımız maçın saatini 20:30'dan 15:30'a alan federasyon taraftarın önüne taş koyarak bir kez daha futbolu baltaladı.

Ankara gibi memur kentinde, zaten son dönem tüm takımlar seyirci sorunu yaşarken malum şike muhabbeti yüzünden, mesai saatine maç koyarak kimlerin maça gelmesini hedefliyorlar acaba? Yok yayıncı kuruluş demeyin artık. Bahaneniz yok. Öldürdünüz futbolu, insanların zevklerini bitirdiniz. Kaç kişinin o kadar para vererek aldığı kombineleri yaktınız, o kadar çok ah aldınız ki nasıl temizleyeceksiniz bilmiyorum?

Sorumlusu kim ise bu değişimin tebrik ediyorum. Günler geçtikçe zaten batırdığınız Türk futbolunu, birde böyle kararlarla taraftardan uzaklaştırıyorsunuz. Daha beceriksiz olamazsınız. Tebrikler...

A2'ler Liderliği Garantiledi!


Geçen hafta en yakın rakibi Fenerbahçe A2 takımına 8 puanlık fark atarak play-off mücadelesine kalmayı garantileyen A2 takımımız, bugün saat 13:30 en yakın rakibi Fenerbahçe ile evimizde oynadığımız maçtan galibiyet ile ayrıldı.

2-1'lik bu galibiyetin ardından Fenerbahçe ile arasında ki farkı 11 puana çıkaran ekibimiz 2. gruptaki liderliğini de garantiledi. Play-off'lardan önce ise son maçımızı Tavşanlı Linyit A2 ekibi ile yapacak ekibimiz son haftayı ise bay geçecek.

19 Ocak 2012 Perşembe

Kendi Şehrimizde Belki de Son Deplasman!

 Derbi kelimesinin Türkçe sözlükteki karşılığı "aynı şehrin takımları arasında oynanan oyun"dur. Yani en azından 1. anlamı olarak bunu yazmaktadır. Daha sonradan büyük takımlar arasında oynanan oyunlarında derbi kabul edilmesiyle 2. anlamını da kazanır bu kelime. Lakin bana göre aynı şehrin takımlarının maçları kesinlikle bu ifadeyi daha çok hak eder.

Hele bana göre bu derbileri daha ilginçleştiren birşey varsa bu da takımların aynı stadı paylaşmasıdır. Galatasaray - Fenerbahçe maçı hangisinin stadındaysa atmosfer farklı olur mesela. Fenerbahçe'nin sarı-lacivert hakimiyeti Şükrü Saraçoğlu'nun duvarlarına, kirişlerine, kapılarına, demirlerine de yansımıştır aynı Galatasaray'ın sarı-kırmızısının Arena'nın dört bir yanına hakim olması gibi. Her ne kadar aynı şehirde olsa da bu stadyumlar, deplasman taraftarı olarak içeri girdiğinizde size yabancılık muhakkak hissettirecektir. Bu yüzden aynı şehirde, aynı stadyumda deplase olmanın duygusu çok çok farklı. Bu duyguyu şu an Süper Ligde yaşayan sadece Ankaralılar. Ankaragücü'nün "Gecekondu"sunun yada Gençlerbirliği'nin Maraton'unun bir maçta saatli kale arkasına geçmesi çok ilginç gelir bana.

Aslında biz Maratonda maç seyrederken ertesi hafta aynı maratona Ankaragüçlülerin girdiği gerçeğini düşünmem ama böyle deplasman zamanı saatli kale arkasından maçı izlerken ligin 17 maçını izlediğim yerde başka takım taraftarlarının oturuyor olması -sanırım kıskançlıktan- çok garip gelir bana. Kendi şehrinde ve kendi stadında deplasman olmak ve alıştığın yerden başka tribüne sürülmek sadece benim için değil çoğu kişi için garip bir duygu olsa gerek.



Dünya üzerinde bunun bir çok örneği var özellikle İtalya'da yalnız bizden biraz farklılıkları var. Örneğin en bilineni Milan - İnter derbisi. Milano şehrinin ve İtalya'nın hatta dünyanın en büyük iki takımının stadyumu bize benzer şekilde aynı. Üstteki stadyum iki takıma da ev sahipliği yaparken bizden farklı olarak stadyumlarının ismini değiştiriyorlar. Milan ev sahibi olduğunda San Siro, İnter ev sahibi olduğunda Guiseppe Meazza diye anılan stadyum belki de bu özelliğiyle tek.


Yine bizden farklı olarak ise tribündeki yerleri sabittir taraftarların Curva Sud yani güney tribünü Milan'a aitken, Curva Nord yani kuzey tribünü İnter'e aittir bu özelliğiyle de aslına bakılırsa bizim gibi bir sürgün yaşamamaktadırlar.


Sampdoria ve Genoa FC. Cenova derbisi aslında tarz olarak Karşıyaka-Göztepe'ye benzetebiliriz bu derbiyi. Aynı şehrin bu iki takımı hiç birşeyi paylaşamaz ve ortalık savaş alanına döner. Tek paylaştıkları şey ise Luigi Ferraris Stadyumudur.
İnter - Milan derbisine benzer bir şekilde burda da Curva Sud Sampdoria, Curva Nord Genoa taraftarlarına ait.


Bize en benzeyen derbilerden biri belki de AS Roma - SS Lazio derbisidir. Birincisi "başkent" derbisidir. Sonrasında aynı bizim 19 Mayıs Stadyumunu paylaştığımız gibi onlarda Roma Olimpiyat stadyumunu paylaşırlar. Rekabetin genelinde şehrin en büyüğünün arandığı gibi sosyal ve kültürel bakımdan da iki uç kutuptur. Bu yönüyle Gençlerbirliği - Roma, Ankaragücü - Lazio eşleştirmesi yapsak yanlış birşey yapmayız sanırım. İki takım taraftarının da karıştığı olaylar hatta çok büyük olaylar olsa da agresiflik bakımından Ankaragücü'nün Türkiye'de ki ününün bir benzeri İtalya'da Lazio taraftarlarına aittir.

Siyasi olarak aslında Ankara'da ki rekabet ucundan kıyısından İtalya'nın başkent derbisine tekabül etse de İtalya'nın aksine bizde pek yansıtılmaz tribünlerden. Bunun yanında Lazio, başkentin ilk takımı olma ünvanıyla da Ankaragücü'ne benzer. Ankaragücü'nün İstanbul kökenli olduğunu saymazsak tabi ki..

Sadece İtalya da değil dünyanın bir çok yerinde var aslında aynı şehrin aynı ligde aynı stadyumu paylaşan takımları. Ankara'da bir dönem Ankaragücü-Gençlerbirliği-Hacettepe takımlarının 19 Mayıs'a ev sahipliği yapması gibi 3e bölünen bir stadyum daha var.


Dünyanın en büyük stadyumu Maracana. Oval veya dikdörtgen olmayan yusyuvarlak yapısıyla da farklı bir stadyum Maracana. Eyalet başkenti Rio de Janiero kentinin 3 takımı Botafogo, Flamengo ve Fluminense'ye ev sahipliği yapmakta.
Bir başka başkent derbisi de komşumuz Yunanistan'ın başkenti Atina'da Panathinaikos ve AEK Athens takımlarınındır. Başkent derbisiyle bize benzedikleri gibi aynı stadyumu paylaşır bu iki ekip.

OAKA Stadyumu olarakta bilinen Atina Olimpiyat Stadyumu her iki takımında evi. AEK'nın Ankaragücü ile en benzer özelliği İstanbul'da kurulup başkente göç etmiş olması. Lakin taraftar sayısı bakımından Yunanistan'ın en büyük takımlarından biri olan Panathinaikos'un üstünlüğü var. Birbirlerini kızdırmak için AEK'ya takılan lakap "Türkler"i taraftarlar benimsiyor aslında. Bir çok AEK maçında açılan Türk bayrağını görmek mümkün. Bir benzer durumda yavru vatan Kıbrıs'ın Rum tarafının başkenti Lefkoşa'nın iki takımı Omonia Nicosia ve Apoel Nicosia arasında. GSP Stadyumunu paylaşan iki ekip birbirlerini kızdırırken AEK'nın benzeri bir şekilde Omonia taraftarına "Türkler" denir. Omonia taraftarı da bir çok maçta Türk bayrağı açarak aralarında ki gerginliği arttırır.

Rusya'nın başkenti Moskova'nın Dinamo Moskova ve CSKA Moskova takımları Arena Khimki'yi, Belçika'nın Club Brugge ve  Cercle Brugge takımları Jan Breydel stadyumunu, Amerika'da C.D Chivas USA ve L.A. Galaxy takımları Home Depot Center'ı payalaşırlar aynı Ankaragücü ve Gençlerbirliği gibi.

 Ankaragücü'nün sıkıntılı günler geçirdiği şu günler bizi bir ayrılığa itecek gibi görünüyor. 19 Mayıs'ta son deplasmanımız belki de bu pazar olacak. Stadyumun hakları Gençlerbirliği ve Ankaragücü tarafından oluşturulan Ortak Girişim'e ait olduğu için belki Ankaragücü maçlarını yine 19 Mayıs Stadyumunda oynayacaktır lakin aynı şehir ve aynı stat artık iki takım için 1 kereliğine de olsa deplasman olmayacak.


İki takımında deplasman tribününde izlediği son sezon olma ihtimali çok yüksek. Bu kaderi yaşayan ilk takımlar olmayacağız belki ama ülkenin en üst liginde aynı şehrin, aynı stadyumu paylaşan takımı olmayacak artık. Daha önce Kayseri ve Kayseri Erciyes'in, Adanaspor ve Adana Demirspor'un ayrıldığı ve hatta Almanya'da 1860 Münih ve Bayern Münih'in ayrıldığı gibi aynı şehrin, aynı stadyumda ama ayrı liglerde mücadele vereceğiz.

"En büyük kim?" diye tartıştık, "1923'te Ankara'da kurulduk. Ya siz?" diye Güçlüleri kızdırdık, bir kamyon dolusu küfür yedik lakin böyle ayrılık biraz acı geldi. Çok fazla kişiye nasip olmayan kendi şehrinde, kendi mabedinde deplase olmanın elimden alınacak olması, maratonda oturan Güçlüleri görüp "ulan orası bizim yerimizdi" diye kıskançlık yapamamanın düşüncesi bile üzüyor beni. 

19 Mayıs bile hüzünleniyordur. Asi, serseri çocuğu Ankaragücü ile efendi sessiz çocuğu Gençlerbirliği'ni aynı anda kanatlarının altına alamayacak bir ana gibi.

Ankaragücü kaba kuvveti seven, serseri bir ağabey ise Gençlerbirliği efendi ama hazırcevaplığıyla, başarısıyla ağabeyini kızdıran küçük kardeştir. Mizaçlarımız farklı olsa da bizler aynı şehrin büyüttüğü iki kardeşiz aslında.

Bahsettiğim derbiler kadar hatta farklı şehirler olan Trabzon ile İstanbul'un takımlarının maçları kadar değer verilmese de Ankara Derbisi'nin önemi büyük, hele bu pazar hem takımlar hem de taraftarlar için çok daha ilginç olacak. 

6 Ocak 2012 Cuma

2 Puandan Daha Değerli Kayıplar!

 Samsun maçını açıkçası çantada keklik görmüştüm kendi evimizde aldığımız beraberlik biraz tadımı kaçırmıştı ancak kaybettiğimiz bu iki puandan daha değerli şeyler varsa onlarda sakatlanan 2 oyuncumuzdur.

Emre Aygün'ün sezonu kapattığı haberi çok önce gelmişti çok üstünde durmadık lakin bu sefer gelen haberler takımın iki en önemli oyuncusu Aykut ve Azofeifa'dan.

Aykut, Samsun maçında kırık şüphesiyle oyundan alınmıştı, yapılan tetkiklerde ayak bilek bağlarında yırtık tespit edilmiş. Terimi çok anlamıyorum ama bizim halk arasında burkulma dediğimiz hadise olabilir. Kırıktan daha iyidir diye düşünüyorum. Ancak maalesef 2-3 hafta olmayacak
Azofeifa ise banyo camının kırılması sebebiyle kolunu kesmiş ve alçıya alınmış. O'nun da yaklaşık 4 hafta oynyamaması bekleniyor.

Azofeifa'nın yeri aslında rotasyon açısından doldurulabilir. Cem Can'ın kendi bölgesine geçme şansı, Özgür'ün iyileşmesi ve Murat Duruer transferi ile biraz kurtarıyoruz durumu.

Ancak Aykut'un sakatlanması en olmaması gereken bir durumdu sanırım. Defansın 3 bölgesinde de oynayabildiği gibi son dönemdeki formuyla da takımın en iyisi dersek yanlış olmaz sanırım ve defans oyuncularının kısıtlı olması düşünülürse Ocak ayında ki yoğun maç trafiğinde Aykut'u çok arayabiliriz.
Related Posts with Thumbnails
Bu blog BloggerV.com üyesidir.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Bu Blogda Ara