19 Temmuz 2009 Pazar

Transfer Dedikoduları...


Hazırlıklarını İsviçre'de sürdüren takımımız yarın İsviçre'nin eski efsanelerinden biri olan Neuchatel Xamax ile kampın son maçına çıkacak ve Ankara'ya dönecek. Şu ana kadar ne kadar çok dişli takımlarla maç yapmasakta farklı galibiyetler yine de umut verici. Gerçi yaptığımız en önemli maç Steaua maçı ve berabere kaldıysakta takımın sahaya yayılışını ve paslaşma becerisini beğendim. Ancak hücum hattının zayıf kaldığını söylemiştik. Teknik direktör Thomas Doll stopere de ihtiyaç duyduğunu söylemiş. Sporyolu.com adlı internet sitesinde İtalyan bir forvet ve stoper adaylarının kimler olduğu yazıldı. Site yerel olunca ve Atilla Türker gibi bir ismi barındırdığı için haberin yüksek ihtimal doğru olabileceğini düşünüyorum.


Labinot Harbuzi transferi bütün basında yayınlandı. Kesin bir transfer gibi gözüküyor ancak oyuncunun Ocak ayında mı yoksa sezon başşında mı takıma katılacağı konusu hala belirsizliğini koruyor. Sezon başında gelmesi bizim için hayırlı olacaktır, sadece bizim için değil Malmö takımı içinde hayırlı olur. Çünkü bizimle sözleşme imzalayan bir oyuncu gideceği kesinleşmişken takımına ne katabilir muallaktır. Ses seda çıkmıyor şimdilik sanırız verilen cüzi bonservis bedeli kabul edilmedi veya uğraşılıyor kabul ettirmek için. Bu transfer ile defans ile forvet hattında top taşıyacak ismi bulmuş olacağız. Tabi menajerlik oyunlarından tanıdığımız Harbuzi gibi oynarsa.


Sıra haberi yapılan futbolcularda. Önce İtalyan forvetten başlayalım. İtalyan milli takımında oynamış bir isim denildi. Herkes merakla beklerken açıklanan isim Massimo Maccarone oldu. Milan altyapısında eğitim görmüş 1998 de Milan da profesyonel olmuş ancak hiç forma giyemeden başka takımlara kiralanmış bir futbolcu. 2000-2002 yılları arasında formasını giydiği Empoli de 68 maçta attığı 26 gol ona hem milli takımın,hem de İngiliz Premier Ligi takımlarından Middlesbrough'nun kapılarını açmış. İtalya milli takımında sadece 2002 senesinde 2 kere forma giyebilmiş ve hiç gol atamamış. Ümit milli denilen U-21 kariyeri ise daha parlak 15 maçta 11 gol atmış. Şu sıralar ülkesinde Siena formasını giyiyor. Menajerlerin tavsiye ettiği söyleniyor ve yüksek bir rakam istenmiş, haliyle yönetim aşağı çekmeye çalışıyormuş. Son sezonunda 6 gol atan bir adam için de yüksek paralar vermeye değmez. Bu sefer yönetime hak veriyorum.


Gelelim stoper adaylarımıza. Öncelikle kulübüyle anlaşıldı denilen Roman Sartre hakkında kısa bilgiler vereyim. Lyon altyapısından yetişmiş bir isim. Lyon da sadece dört maç oynayıp başka takımlara kiralanmış. Şimdi ise Lens forması giyiyor. 32 maçta 4 gol atmış bu geçtiğimiz sezon başında transfer olmuş Lens takımına Sedan'dan. 3 sezon formasını giydiği Sedan takımında da 89 maça çıkmış 5 tane de gol atmış. Gol atmasından ziyade tabiki bu kadar çok fazla forma giymesi değişilmez bir oyuncu olduğunu gösteriyor. Fransa 15 ve 17 yaş milli takımları formasını giymiş. İyi bir isime benziyor ancak kesin birşey yok tabi şimdilik.


Diğer bir isim Steaua Bükreş'li Ghionea. 30 yaşında biraz yaşlı bir isim. 13 kez Romanya milli takımı formasını giymiş. Bükreş ekibinin de ilk 3 sezonunda ortalama 26 maça çıkarken,son iki sezon çok daha az maça çıkmış. Toplam 7sezonda 117 maçta görev almış. Milli takımlarda 1, Bükreş ekibinde 2 gol atmış. Yine de tecrübesi ile yararlı olabilir. Avrupa kupalarında 39 maça çıkmış tecrübesini böyle de özetleyebiliriz. El Saka 33 yaşında yakın zamanda çok yaralı olmuştu, Sorin Ghionea da böyle bir etki yapabilir.


Ve son iki isim Thomas Doll'un istediği Almanya'dan tanıdığı adamlar. İlki Fildişili Steve Gohouri. 28 yaşında diğer isimlere nazaran golcü bir defans oyuncusu. Ülkesinde Yverdon isimli takımda 73 kez forma giymiş 12 gole imza atmış. Vaduz takımıyla 53 maçta 10 gol ve Young Boys takımında 37 maçta 8 gol atmış. Son takımı Borusia Mönchengladbach'ta ise 45 maça çıkmış sadece 2 golde kalmış. 2 kez Fildişi Sahili formasını terletmiş ve çok ilginç biçimde bu iki maçta toplam 3 golü bulunuyor. Gittiği takımlarda giydiği forma sayısı onunda vazgeçilmez bir isim olduğunu gösteriyor. 1.89 metrelik boyuyla da dev bir isim. Diğer savunmacı Alman Bastian Reinhardt ise en sönük isim. Yaşı 34 ve bence ne kadar El Saka da o yaşında bize ilaç olduysa da gereksiz duruyor. Ancak kariyerinde ki takımlarda çok sık başvurulan bir defans elemanı. Hannover 96 takımında 3 sezonda 58, Arminia Bielefeld takımında 99 kez, son takımı Hamburg da ise 131 maça çıkmış.


Forvet konusunda yorum yapmakta zorlanıyorum. Son sezonunda 6 gol atmış bir adam ve bize göre yüksek bedelle gelecek. Yerine daha iyiside bulunabilir tabii. Defans konusunda ise Sartre ve Gohouri ismi beni en çok heyecanlandıranlar. Sartre'nin kulubüyle anlaşıldı deniyor, Gohouri'yi ise Teknik Direktörümüzde tanıyor ve isityor. Bu iki isimin gelmesi yararlı olur diye düşünüyorum. Rumen Ghionea da alternatif olarak, tecrübesi ile de iyi bir isim olarak gözüküyor. Tek alınması anlamsız duran Hamburglu Reinhardt. Umarım bu haberler doğrudur. Transfer sezonu bittiğinde hiç bir isim almamakta beklenen bir haraket yönetimden neticede. Kısa bilgilerle gündemimizdeki isimleri tanıtmaya çalıştım. Yönetim bu gerekli bölgelere transferleri gerçekleştirirse beklentileri yükseltmiş olur.


Uyutma haber olması mümkün bir durum tabi. Planlanarak oyalama taktiği yapılmış olabilir. Kayserispora kaptırılan Troisi'de hala bir gelişme yok, saman alevi gibi parlayıp söndü yönetim. Aklımı kurcalayan da bu durum zaten. Bakalım ilerleyen günler neler gösterecek.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

4 Gollü Galibiyet


Hacettepe maçlarını saymazsak çıktığımız 2. hazırlık maçımızda İsviçre 1. lig takımlarından Aarau'yu 4-0 gibi farklı bir skor ile geçmişiz. Maçı izlemedim ama Steaua Bükreş maçında ki hucüm etkisizliğine nazaran bu maçta ki skor biraz biraz ümit verdi bana. Mevcut forvetlerimizin iyi olması durumunda çok sıkıntı yaşamayacağımızı söylemiştim. Bu maçta 2 gol atan İbrahim Şahin formda gibi duruyor bakalım. Gençlerbirliği'nin sahaya indiği ilk antremanda bir kaç taraftar İbrahim Şahin'e o kadar güvenmiyorlardı. Ancak ben tam tersini savunuyorum, tabii zamanın ne getireceği bilinmez ama geçen sezon uzun bir sakatlığın ardından son haftalara doğru forma şansı bulan İbrahim Şahin, Hacettepe'de bana göre çok başarılı maçlar çıkarmıştı. Hatta Galatasaray'a attığı gol hala aklımda ve birde yazı yazmıştım o maçtan sonra İbrahim seneye gelmeli diye. Hantal bir yapısı olsada rakibi bunaltan ve ısıran bir oyun anlayışı var. Kafa toplarında ki hakimiyeti de cabası. Messi Şampiyonlar ligi finalinde o golün biraz daha kolayını Manchester'a attığında herkesce konuşulmuştu. Bana kalırsa İbrahim Şahin'in attığı gol daha da bir güzeldi. 2 senedir alınmasını bekliyordum takımımıza, sonunda oldu. Sanırım biraz fazla güveniyorum ama =) güveniyorum işte belki tek başına ilaç olamayacak ama geçen seneye nazaran daha iyi bir forvetimiz olacağına inancım var.

Gollerden birini atanda Bilal imiş. Bilal geçen sezon başında da hazırlık maçlarında goller atan bir oyuncuydu fakat sezon içinde bir türlü beklediğimiz Bilal'i göremedik. Hertha Berlin II takımında ki performansı ve hazırlık maçların da attığı goller süper bir adam geliyor diye düşündürmüştü bizi ancak olmadı. Umarım bu sezon aynısı olmaz, Engin'in de gidişiyle sol kanata iyi bir isim lazım ve takım pek transfer yapacağa benzemiyor, bu yüzden Bilal'den bu sene beklentiler yüksek ve kendisi de bunun farkında olmalı bu formunu sezon içinde de göstermeli. Ancak yine de bu maç çok yanıltıcı da olabilir çünkü adamların ligi şu an devam ediyor ve bir hazırlık maçı için yorulup ligi tehlikeye atmak istemezler diye düşünürsek 4-0 normal bir sonuç.

Hodel isimli bir İsviçreliyi deniyormuşuz. Mevki sol bekmiş. Murat Kalkan ve Momha'nın bölgesi böyle bir transfer ilginç olur haliyle. Ön libero koleksiyonundan sonra bir de sol bek koleksiyonuna mı başladık acaba? dedirtiyor insana. Bu transfer'in tek mantıklı açıklaması Momha'nın sol kanada çekilip defansın Murat ve Hodel bırakılması olur. Hazırlık maçında Momha ile Hodel'in sol bekte değişmeli oynaması yine de kafa karıştırıcı. Ancak Hodel sol bekte iyi çıkar ve Momha da orta sahaya çekilirse çokta yerinde bir transfer olur diye düşünmekteyim. Hodel'in wikipedia'da yazılan kariyerine ufaktan bir göz attım. Basel'den önce oynadığı Young Boys takımında 2006 Dünya Kupası için milli takıma seçilmiş ancak hiç forma giyememiş. Kendi mevkiisinde Ludovic Magnin ve Christoph Spycher varmış milli takımda haliyle forma giyememesi de mantıklı duruyor. Magnin'in Stuttgart forması giydiğini, Spycher'in de Frankfurt 2. kaptanı olduğunu belirteyim.

Ajanslara düşen bir diğer haber de beni mutlu etti. 19 mayıs doğal çime döndü haberleri düşmüş. Ancak beni mutlu eden bu değil, bu haberi bizim çok daha önce bilmemiz ve burda yazmış olmam. Haberlere düşmeden önce biz yayınladık mutluyuz, gururluyuz. İşin şakası bu tabii bu haberlerle işin resmiyete dökülmesi güzel oldu. Tekrar hayırlı olsun. Futbolcularımız mazeret gösteremeden maçlar yapacaklar, umarım tek sorun çimdedir ve bu sene herşey farklı ve güzel olur.


12 Temmuz 2009 Pazar

Biz Ankaralıyız Şehrimizi Seviyoruz! Ya Sen?


Şehir bilinci olarak çok ilginç bir ülkede yaşadığımızı düşünüyorum. Kimse memleketine laf söyletmez bizim ülkemizde. Her memleketle ilgili şakayı öyle kolay kolay kaldıramıyoruzda bazen. "O mu? Belli Çorumludan ne beklersin?" der biri. Öteki altta kalmamak için cevabı yapıştırır. "Kayserili değil misiniz? Allah düşmanıma vermesin." Bu tarz diyaloglarda kimse memleketini ne inkar eder, ne de savunmaktan geri kalır. Ama sadece bu tür dalaşmalarda, laf atışlarında bizim köylüyüz.

İş takım meselesine gelince durum biraz değişiyor. Şu son zamanda dönen haber ve yazılar en çok dertli olduğum konuda beni de itti yazmaya. Zeki Çol'un yazısında belirttiği bir bahis şirketinin araştırması bu acı gerçeği bir kez daha ortaya koyuyor. Sen şuralısın, sen buralısın diyip ezmeye çalışırken kahraman kesilen ve şehriyle övünç duyan adam, "hangi takımlısın?" diye sorulduğunda İstanbul'a taşınıyor. Övünerekte söylüyor takımını. "Adanalıyım sapına kadar dededen de Beşiktaşlıyım" diyor gerine gerine. Hiç kimse de sormuyor Adanalı olmak bu kadar gurur vericiyken ve şehrinde iki güzide, efsane takımı varken neden onları desteklemiyorsun diye. Vatandaş "onlar ayrı. Demirspor'u severim 2. takımım" diyor. Övünmekte olduğu memleketinin takımı onun için 2. plana düşüyor. Ama kimse de yadırgamıyor bu durumu. Çünkü küçüklükten beri böyle görmüşüz. İlk çocukluk tartışmaları da böyle başlamaz mı zaten.

-"Süpermen mi döver? Batman mi?
-"Batman daha iyi olum.
-"Olur mu lan Süpermen gözünden ışık çıkarıyo"

Küçüklükten beri gelen en güçlüyü sevme huyu var bizde. Yukarıda ki hayali diyalog zamanla sıra artık takım seçimine gelince değişiyor. Ligde 18 takımın içinde 3 Ankara takımı var. Eee bu çocuklar da Ankaralı ama tartışma Ankara takımları arasında hangisi hangisini yener diye dönmüyor. Çünkü onlar şampiyon olamamışlar bir kere klasman dışı sayılıyorlar. Aynen Süpermen ile Batman'in yanında Red Kit'in kıyaslanmadığı gibi 3 İstanbul takımı dururken Ankara sadece gönüllerde kalıyor. "Fener 6 attı olum nabeeer, pis geseli" muhabbeti başlıyor artık. "Galatasaray'da Arda var, Fener'de kim var? Arda Lugano'yu çalıma dizer." Kim iyi transfer yaparsa, kim o gün yenerse o tutulur. Ama Ankara takımı yense o İstanbulludan birini o kadar olay olmaz. Hatta isyan çıkar şehrimizin takımının yaptığına bak diye.

Basın'ın zaten etkisi büyük hiçbir zaman "Antalyaspor yendi" yazılmaz. "Beşiktaş yenildi" olur bütün manşetler. Bu takımların sırf bir eğlence haberi bir sayfa iken, Gençlerbirliği'nin UEFA kupasında Valencia'yı yendiği ilk maçın haberini bir spor gazetesinin 1 sayfanın 3te 2sine sığdırdığına tanıklık ettim maalesef. Türk insanı güçlü olmakla haklı olarak övünür. Fakat bu övünmeyle yetinmeyip güçlü olan bir simgeyle de anılmayı sever. Bu durumunda getirdiği üzere şampiyonluk yaşamış takımlar hariç hepsi öylesine gelir. Tutulan şehir takımları bile güce yöneliktir. Hani bu 2. takım olan şehir takımları seçerken bile çoğunda güç gösterisine tanıklık ederiz. Yanlış anlaşılmasın şehrimin takımı olmasından dolayı Ankaragücü'nü severim ancak taraftarının zamanında yaptığı kavgacı ün yüzünden Ankara'da Fenerbahçe'yi tutan adam güç gösterisi olarak ben asarım keserim havalarına girip Ankaragücü'nü tutuyor. Ankaragücü taraftarının büyük kısmı böyle maalesef. Bunu eleştiri olarak söylemiyorum, gerçek Ankaragücü taraftarı şehrine çokta iyi sahip çıkıyor.

Geçenlerde Bursaspor'un şehir merkezinde yaptığı gösteri yürüyüşü basında yankı buldu. Bir çok blog sitesine de konu olmuş bu yürüyüş. Yürüyüşün sebebi Bursasporluların, Bursa'da açılan İstanbul takımlarının açtığı mağazaları kapatmak istemesi sebebi ise Bursa'da yaşayan insanların Bursaspor'u desteklemesi gerektiğine inanmaları. Benim hak verdiğim bir yürüyüş aslında. Bloglarına konu eden yazarların kimi haber olarak tarafsız yazsada yapılan yorumlardan biri dikkatimi çekti. Diyor ki "Adama sorarlar Bursa babanızın çiftliği mi diye?" Çok saçma bir yürüyüş olduğunu savunmuş bir çok insan bunun gibi. Demokratik bir ülkede böyle bir zorlamanın olması başta kabul edilemez ve çok saçma bir yürüyüş gibi duruyor. Doğrusunu söylemek gerekirse ben de insanların takımına saygı duyan biriy(d)im. Böyle yürüyüşlere hak vermeye bu Ankara'da başka takım tutan taraftarları gözlemleyince başladım.

Bir Sivas maçından çıktıktan sonra dolmuşa binmiş evime giderken 2 Sivaslı ancak Ankara'da yaşayan adamın muhabbetine kulak misafiri oldum. Bir adam Sivas tarafına diğeri ise Gençlerbirliği tarafına girmiş. Sivas tarafına giden adam soruyor:
-" Neden Gençler tarafına girdin Sivas'lı değil misin sen?
ötekisi cevaplıyor:
-" Ankara'nın ekmeğini yiyoruz oğlum. Ben Ankara takımına sahip çıkarım burada ama Sivas'ta başarılı olsun isterim."
Öteki adam bu düşünceyi ayıplayıp boşver Gençleri birşey olmaz gibi birde aşağıladı. Bu konuşma bende ki saygıyı azaltan etkendi. Asıl soğuma sebebim ise bir Beşiktaş maçıydı. Bursalıların kızdığı şu storelardan Ankara'da açılmış ordan alınan formalarla Ankara'da yaşayan Beşiktaşlılar maça gelmiş. Buraya kadar bir sorun yok. Herkes normal maçta 1-1 berabere devam ediyor. Son dakikalar gelmiş ve Beşiktaşlıların sherhangi bir takım için usması, bizimde onlara nazaran daha iyi bir oyun oynamamız tezahüratlarımızın artmasına sebep olmuş haliyle. Beşiktaşlılar da ıslıkla karşı tepki veriyor bize. Buraya kadar da herşey normal, bütün bunlar futbolun cilvesi lakin Beşiktaş'ın bir anda duran topta golü bulması, bizim Süper ligde olmamız sayesinde Ankara da Beşiktaş maçlarına gidebilen çok sevgili Beşiktaşlıları ne olduysa çileden çıkarıyor ve o an ki durumumuza gönderme yaparak "Gençler kümeye!" diye bağırıyorlar. Biraz sağduyu lazım. Biz orada Beşiktaş'ı yensekte veya tezahürat yapsakta hiç birşey Ankaralıların bize ihanet etmesine sebep değil. Düşüncesizce yapılmış bir hareket ve biz o sene düşsek acaba o Beşiktaşlılar Ankara'da daha az maç izleyecekleri için sevinecekler miydi? Zaten şehrinin takımı zor durumdayken asıl tuttuğun takım için avazın çıktığı kadar tezahürat yapıyorsun. Buna bir karışanın yok ama bir de üstüne kötülüğümüzü istemek neden?

Kızılay da Ankaragücü taraftarının Beşiktaş formalı insanlara karışmasına, sataşmasına çok kızardım. Ancak bu durum biraz müstehak gelmeye başladı. Sadece Beşiktaş için değil bu müstehaklık durum. Ankaragücü ve Gençler arasında ki böyle tezahüratlara hak veririm. Ankara da en büyük olma çabası olarak görülebilir bu durum. Gelin görün ki biz bu kümeye tezhüratını Ankaragüçlülerden görmedik. Bilakis kendiler destek bile verdiler. Ankara takımları arasında ki bu dayanışma oldukça herşey boş ama insanların, özellikle kendi şehirlerinde başka takımları tutan insanları şapkayı önlerine koyup biraz düşünmesi gerek. Ligin 18 takımı var ve herkesin takım tutma görüşüne saygılıyız. Kimseyi zorlmayız illaha bizim takımlı ol diye ancak yaşadığın şehre biraz daha sahip çık. Gözünü kırpmadan verdiğin forma parasının 10 da 1ini verip bir Gençlerbirliği maçı seyredilebiliniyor misal. Çok ilgisiz olanlara bilgi olsun.

11 Temmuz 2009 Cumartesi

Steaua Bükreş 0-0 Gençlerbirliği



3. hazırlık maçımızda sezon açılışı sebebiyle karşılaştığımız Steaua Bükreş maçında 0-0 beraberlikle ayrıldık. Daha önceden verdiğim linkte yayın yoktu ama bulunan başka bir link üzerinden yayını takip etme şansına eriştim. Ne kadar takip ettim tartışılır tabi ki, çünkü sürekli olarak takılan bir internet yayını vardı. Topla atak yapıyoruz derken bir anda aut atışı kullandığımız oldu. Biraz zorlandım ama az çok gördüklerimi aktarayım.

İlk 20 dakika hatta 30 dakikaya yakın rakibi kendi sahamızda çok fazla kabullendik. Tek kale oynadılar resmen. Eyvah dediğim anlardı o anlar. Ara ara toparlamaya başladılar. Ancak rakibe göre ilk yarı hucüm organizasyonlarında oldukça zayıf gördüm takımımızı. Ancak defansı iyi yapıyoruz, o kadar atağa karşı güzel defans yaptık. Özellikle atak olarak çok hareketini göremesemde sol bekte Momha hemen hemen her atağı çok başarılı bir şekilde kesti. Yeni transferimiz Aykut Demir hırslı bir görüntü çizdi. O da başarılı defans yaptı. Göbekte kim vardı tam seçemedim ama çokta ahım şahım bir görüntü göremedim ilk yarıda. Hücum olaraksa Hurşit birşeyler yapmaya çalışsada biraz beceriksiz kaldı. Onunda dışında varlık gösterebilen tek hücumcu Mustafa Pektemek oldu. Kaleci Serdar Kulbilge güven verdi bana umarım bütün sezon böyle devam eder.

2. yarıda oyunda Orhan Şam vardı Aykut'un yerinde. İkisini kıyasladığımızda Orhan'ın yeri garanti gibi. Takımda kaptanlığa getirilen İlhan Eker bu sezon çok şey katacak bize belli ediyor kendini. 2. yarı en iyilerdendi. Hücum olarak ikinci yarı daha etkiliydik. Mustafa yine etkili isimdi. Orta alanda geçen sezon Ankaragücü'ne kiraladığımız Kerem Şeras hırs küpüydü. Çok sert bastı toplara ama geçen seneye göre biraz daha iyi gördüm. Sağ kanada geçen Burhan'ı çok etkili göremedim. Zaten 2. yarı girdiği oyunda 82. dakika civarında rakiple giriştiği mücadelede sanırım kavga çıktı hem Burhan hem de rakibi oyundan atıldı. Ben Kerem'i beklerken Burhan gitti. Ancak Burhan haklı olduğunu düşündüğünden hakeme çok itiraz etti, hatta şortunu sıyırıp darbe izini gösterdi ancak hiçbiri kırmızıya engel olamadı.

Maçın en etkili pozisyonlarını biz yakaladık. Özellikle 90. dakika da Kerem'in pozisyonu kaçtığında çok üzüldüm. Serdar'ın yerine giren kaleci Ulaş'a da değiniyim. O da iyi bir yedek özellikle zamanlamalarına bayıldım. Genel olarak takımı değerlendirdiğimde, kör topal izledik ama hücuma destek şart. Özellikle topu forvete taşıyacak bir orta sahanın eksikliğini hissettik bu maçta. Ve kaliteli bir forvet alınmalı. Eldeki forvetler ilerleyen haftalara form grafiğini arttırırsa ne ala. Bir de kanatlarda zayıf kaldığımızı gördüm. Sol bekte Murat Kalkan oynarda Momha sol açık oynamaya başlarsa sağ kanada takviye yapılmalı. Tam tersi durumda ise iki kanada birden güzel isimler alınmalı. Harbuzi isimi gündemde şu aralar eğer ocak ayında değil de şimdi gelirse topu taşıyacak adam olacak yada kanat adamı. Sandro'nun 3 ay sahalara uzak kalacağı söyleniyor. Hücum konusuna hemen el atılmalı. Ön libero koleksiyonu yapılacağı yerde, söylediğim mevkilere alınacak adamlar çok çok iyi olacaktır.

Steaua Bükreş takımıda çok iyi bir görüntü sergilemedi. Onlara göre daha ısıran takım görüntüsündeydik. Sadece hücumda zayıf kaldık. Umarım bu saldırganlık, rakibi ısıran futbol devam eder. Bu maçta da görüldüğü gibi bu ısırganlık, daha iyi defans ve kontrollü oyun sağlıyor bize. Takım geçen seneye göre daha iyi yer paylaşıyor bu da olumlu bir gözlem. Bükreş'in sezona açılışına olan ilgi bizi anımsattı biraz. Taraftarı küsmüş olacak ki Romanya'nın en iyilerinden olan takımlarını desteklemeye gelmemişlerdi pek. Stad bomboştu neredeyse. Transferleri ne alemde bilmem ama geçen sezon 6. bitirmenin etkisi olmalı bu işte. Neyse biz yolumuza bakalım. İnternet üzerinde sancılana sancılana izlediğimiz bu maçı aktarmaya çalıştım. Ne iyiyiz ne kötüyüz. Önümüzdeki maçlara bakalım artık.

Steaua Bükreş İle Hazırlık Maçına Çıkıyoruz



Steaua Bükreş'in sezon açılışı için bugün Romanya'da bir hazırlık maçı yapacağız. Çok fazla bir transfer yok takımımızda o yüzden bu maç takımın nasıl oynayacağını görmek açısından iyi bir karşılaşma olabilir. Steaua Bükreş, avrupada oynayan Romen futbolcuların olmadığı ufak Romanya Milli Takımı diyebiliriz. Romanya takımları arasında en başarılı takım Bükreş ekibi. 1986 yılında Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde Barcelona'yı yenerek kupayı kaldırmış ve büyük bir başarıya imza atmış. Ciddi bir rakip diyebiliriz.

Gerçi tam olarak kendi oyunumuzu oynayabilir miyiz muamma çünkü bir sezon açılışı maçı ve o kadar taraftara oyuncuları tanıtıp sonra da kendi sahalarında yenilmek istemezler heralde. Anlaşmalı bir maç olabilir belki de izleyip görmek lazım. Bir sorunda burda "nereden izleyeceğiz?" Romanya televizyonu olan "Antena 1" adlı kanal verecekmiş sanırız bu maçı.*

Bu da canlı yayın için internet linki; http://www.antena1.ro/index.php?page=live

Kesin burdan izlenebilir diyemiyorum ancak denemekte fayda var. Maç Türkiye saati ile 21.3o'da başlayacak deniyor resmi sitemizde.







*Bu bilgiyi Erdem Ceydilek arkadaşımızın, aynı zamanda adminide olduğu site olan alkaralar.com adresine yazdığı post'dan okuyarak burada paylaştım. Buradan kendisine bu bilgi için teşekkürlerimi sunarım.

9 Temmuz 2009 Perşembe

Etik(!) Menajerler

Kayserispor'un bu sezon karıştığı iki olay transfer gerçekleşti. Birincisi tüm kamuoyunun suyunu çıkara çıkara her ağızdan bir sesin çıktığı, herkesin yorum yaptığı isim Mehmet Topuz'un transferiydi. Beşiktaş oyuncuyla görüşüp bizde oynayacak dediğinde, Kayserispor biz Fenerbahçe ile görüştük ve onlara verdik bonservisini bu futbolcumuzun dediğinde yer yerinden oynadı. Kim haklıydı? Herkes bir ağızdan bir şey söylerken olayın kahramanlarının açıklamaları olaya son noktayı koydu. Beşiktaş, "küçüklüğümden beri Beşiktaşlıyım, burada oynamak istyorum" diyen Mehmet Topuz'un kendilerinde oynamasını gerektiğini savunurken, bu futbolcuyu buna rağmen ısrarla almak isteyen Fenerbahçe yönetimine "ezik" yakıştırmasında bulunmuş, Kayseri yönetimini ise eleştirmişti. Fenerbahçe adına Aziz Yıldırım alırım dedi ve aldı. Sonunda konuşan Kayserispor cephesi ise Beşiktaş'a etik dersi(!) vererek, önce kulüple görüşülmesi gerektiğini, Beşiktaş'ın önce futbolcu ile görüşerek etik davranmadığını söylemişti. Sonunda Fenerbahçe aldı bu oyuncuyu ya aradan çokta fazla geçmedi.

Aradan çok fazla zaman geçmedi bir Kayserispor transferi ve bir skandal daha patladı. Gençlerbirliği'nin kampa zamanında katılmayan futbolcusu James Troisi, Kayserispor kampında çıktı. Söylentiler birbiri ardına geldi. Önce kaçırıldığı haberi geldi, ardından Kayserispor kendiği isteğiyle burda yarın imza attıracağız dedi. Kayserispor yönetimi sözleşmesinde tazminat maddesi olduğunu iddia ettiği Troisi'nin bu tazminatı ödeyerek sözleşmesini feshettiği ve kendilerine imza attığını söyledi. Oysa Gençlerbirliği yönetimi bu oyuncunun 2011'e kadar sözleşmesi olduğunu ve bu tazminat maddesininde ön protokolde yapıldığı ve bu protokolun şu anda geçersiz olduğunu söyledi. Sonuç olarak bir kavgadır gidiyor. Kayseri dün 4 senelik anlaşmaya imza attırdığını açıkladı Troisi'nin. Gençlerbirliği ise Federasyona şikayette bulunduklarını hatta FIFA'ya gideceklerini açıkladı.

Bu sözleşme tartışmalarından bir yana sıyrılıp etik konusuna değinmek istiyorum. Mehmet Topuz olayında önce futbolcuyla değil kulüple görüşülmesinin doğru olduğunu savunan Kayseri yöneticileri, Troisi'yi alırken neden Gençlerbirliği ile görüşmediler? Bu soruya "bonservisi elindeymiş bu futbolcunun" diyecek Kayserispor'a bir diğer sorum şu olur; "Peki bu futbolcu Kayseri'ye kendimi geldi?". Kendi gelmiş bile olsa hiç mi sormadı Kayseri Gençlerbirliği'ne doğrumu bu durum diyerek? İlhan Cavcav'ın açıklamalarında Kayserispor başkanı Recep Mamur'un hiç birşeyden haberi olamdığı söyleniyor. Peki bu durumda transferi gerçekleştiren ve her çıktığı programda Beşiktaş'a etik dersi veren menajer Süleyman Hurma mı suçlu kişi?

Türk futbolunun böyle bir sorunu var. Menajerler yaptığı haraketlerle futbola damgasını vuruyor. Gençlerbirliği'nin bugün bu durumda olmasının en büyük sebepleri arasında olduğunu düşündüğüm Cem Onuk'un da bu transfer de suçu olduğunu düşünüyorum. Bu kulübün transferlerinden ve oyuncularından sorumlu bir insanın futbolcusunu da takip etmesi gerekir diye düşünüyorum. Daha önce Isaac olayında da böyle bir sözleşme hatasına kurban gitmişti Gençlerbirliği. Bu durumunda böyle olması içten bile değil. Ama Gençlerbirliği yönetimi kendinden emin. Futbolcunun sözleşmesinde böyle birşey yok diyor. Diğer söylenti ise bu transferin bu hale gelmesinin sebebi Troisi'nin menajeri olan babasıymış.

Durum öyle karışık ki kim ne derse kendince haklı bir payı var. Ama bir gerçek var ki her sorunlu transferin ardında bir etik tartışması alıp başını gidiyor. İnsanlar hala "önce futbolcuyla mı görüşülmeli, yoksa kulüple mi?" diyerek tartışıyorlar. Tüm bu tartışmaların iç detaylarını gösteren haberler ise sürekli olarak, X kulübün menajeri şöyle yapmış, Y kulübünün ki ise böyle demiş diyerek yayınlanıyorlar. Ortada bir yanlış var ama bu nerede bilinmiyor. Her yere çıkıp etik değerleri anlatan, ben şöyle transfer yaptım, böyle işler yaptım diyen şu etik menajerler bir de çıkıp açıklasalar ya bu haberlerin altından neden hep kendileri çıkıyorlar? Bir yanlış yok mu bu işte?

7 Temmuz 2009 Salı

Troisi Kaçırılmış!


Şok olduğum Troisi'nin Kayserispor'a transferi konusunda sıcak gelişme ajanslara düştü. Satılma haberi pek yayınlanmadı sitelerde hala dediğimiz iki sitede geçiyor bu konu fakat şu saatlerde bir çok site Troisi'nin kaçırıldığı haberini duyurdu.


2 Temmuzda Ankara'da kampa katılması beklenen Troisi'nin Kayserispor'a satıldığı haberleri şok ederken, yönetimden beklediğim açıklama geldi. Troisi'nin Kayserispor tarafından kaçırıldığı ve pazar gününden bu yana tesislerde alıkonulduğu iddia edildi. Oyuncumuzu bonservisini biz hallederiz diyerek alıkoymuş Kayseri yönetimi. Gençlerbirliği yetkilileride alıkonulduğu şeklinde duyumlar aldıklarını ve yapılanın etik olmadığını söylerek federasyona şikayet edeceklerini söylemişler.


Eğer bu haber doğruysa Beşiktaş'a Mehmet Topuz transferin de etik davranmıyorlar diyerek eleştiren Kayserispor'un yaptığı adiliktir düpedüz. Zaten futbolcuların isteğini hiçe sayarak bir mal gibi davrandığını Mehmet Topuz olayında görmüştük Kayseri'nin. Fakat bir diğer konuda şu ki İlhan Cavcav'ın tepkilerden kaçmak için kurduğu bir senaryolu transfer olabilir. Ancak bu ihtimal bana biraz az gibi geliyor. İlhan Cavcav'a olan güvenimden değil aksine hiç güvenmiyorum o yüzden böyle bir senaryo aklıma geliyor. Ancak Kayserispor'un böyle bir senaryo içine girerek adını göre göre kirleteceğini düşünmüyorum. Bakalım kim kimi aklayacak? Ancak bir gerçek var ki Troisi bu takımda oynamalı! Troisi'nin satılması demek Gençlerbirliği'ni göz göre göre düşürmek, Gençlerbirliği'ni satmak demektir. Kayserispor herhangi bir gerçeklik yada senaryo durumda kendini nasıl aklayacak bakalım? Ondan ötesi Troisi bu takımdan giderse yöneticilerimiz rahat uyuyacak mı iyi bir iş yaptık diyerek?

Çok Sevgili Yöneticiler Açıklama Bekliyoruz!!!!


Geçen sezondan akıllanmadığımızı gösteren bir haberle sarsıldım bugün. Sözleşmeleri bitince yenileyin yenileyin dediğimiz futbolcularımız Mehmet Nas ve Hakan Aslantaş ile sözleşme yapmayan ve başka takımlara kaptıran takımımız yeni sezon için hangi yolda ilerliyor bilemiyorum. Sporx.com ve mynet.com adlı internet sitelerine düşen haber de bu sezon en iyi futbolu oynadığını düşündüğümüz ve daha çok şeyler beklediğimiz Avustralyalı futbolcumuz James Troisi'nin Kayseriye satıldığı yazıyordu. Sadece bizim değil bütün futbolseverlerin bu çocukta iş var dediği adamın satılması hangi aklın eseridir çok merak ediyorum doğrusu.


Geçen sezon düşmekten kıl payı kurtulan takımımızda birşeyler değişsin, yenilensin, tekrar eski Gençlerbirliği kimliğini yakalayım derken bu haber şok etkisi yarattı bende. Çıkıp ajanslara Türkiye Kupasını istiyoruz diyen yöneticiler, ilk 10da bitirmek istiyoruz diyen çok sayın yöneticiler ne yapmak istiyorlar kesinlikle sorgulanması lazım. Bu haber doğruysa eğer hedefimizin bizim kardeş takım olan Hacettepe'nin yanına gitmek olduğu çok açıktır. Bari en başından bunu deyinde kimse heveslenmesin. Henüz Engin transferinden alınan 2oyuncunun varlığı bile açıklanmamışken, Mehmet Nas ve Hakan Aslantaş elde tutulamayıp yanlış yapılmışken, bu 3. kazık niye çok sevgili yönetim!!!!!!!


Sabah Troisi'nin henüz takıma katılmadığı için ceza verileceği haberleri çıktı basında. Bu satış bir ceza mıdır? Bu ceza kimedir? Haber henüz bu iki site dışında bir yerde çıkmadı ama çok sevgili yöneticilerimiz biran evvel bu konuya açıklık getirirse çok iyi olacaktır. Haber alınamıyor denilen Troisi için Kayseri'de diye yazan bu haber doğruysa yazıklar olsun diyorum. Bu vakite kadar transferde arpa boyu yol edemeyen yöneticiler, biz taraftarlara yılın kazığını attı diyebilirim. Yerine dünyaca ünlü birini getirebiliyorsak eyvallah diyelim ancak bu yapılan hiç hoş olmadı.


Biran önce açıklama bekliyoruz!!



umarız gerçeği yansıtmıyordur ve yalanlanır bu haber.

Yeni Sezon Lig Maçlarımız Belli Oldu


2009-2010 sezonunun fikstürü çekildi. Geçen sene yaşadığımız can sıkıcı sezonun ardından dört gözle yeni fikstürü bekliyorduk. Sezona geçen sene kendi sahamızda 4-0 gibi farklı bir skorla yenilip o kabus dakikaları yaşamamıza sebep olan takım Kayserispor ile başlayacağız. Kendi evimizde başlamamız güzel tabi ama Kayseri gibi güçlü bir ekiple başlamak biraz ters oldu. Ancak sezona güçlü bie ekiple başlamanın şu avantajı olabilir; alınacak bir galibiyet çok büyük moral olur ve takımımızın da gücünü görmemiz açısından da güzel bir takım Kayserispor. İlk 7 hafta Kasımpaşa maçı dışında hep Ankara'da oynayacak olmamız çok büyük bir avantaj. Bu dönemi iyi değerlendirmek lazım. Kasımpaşa deplasmanıda mutlak 3 puanla geçmemiz beklenen bir deplasman. Bu 7 hafta içinde en çok son şampiyon Beşiktaş ve yeni sezona sağlam gireceğini düşündüğümüz hemşehrimiz Ankaragücü maçları zor geçecek gibi duruyor.


7. haftada dahil olmak üzere 3 önemli maça çıkacağız. Bu zorlu virajıda en az kayıpla atlatmak gerekiyor. Bu 3 haftanında 2 si içeride oynayacağımız maçlar ilk yarıda. Kalan haftalar ise Anadolu takımlarıyla maçlarımıza sahne olacak son haftaki Galatasaray maçı hariç. Bu dönemde 12. haftada ki Bursa ve 16. haftada ki Gaziantepspor maçları kritik. Gaziantepspor'dan hemen sonra Galatasaray ile ilk yarıyı kapatacağız.


İlk yarı olarak değerlendirirsek çok avantajlı bir fikstür bizi bekliyor. Eğer bu avantajı iyi değerlendiremezsek ikinci yarı çok daha sıkıntılı günler bizi bekleyecek. Ve yine son haftalara geçen sezon olduğu gibi girersek, bu sefer şansımız yaver gitmeyebilir.

İşte yeni sezon da ilk yarı maçlarımız;


1. Hafta: Kayserispor

2. Hafta: Ankaraspor (D)

3. Hafta: Beşiktaş

4. Hafta: Kasımpaşa (D)

5. Hafta: Eskişehirspor

6. Hafta: MKE A.Gücü (D)

7. Hafta: Trabzonspor

8. Hafta: F.Bahçe (D)

9. Hafta: Sivasspor

10. Hafta: D.Bakırspor (D)

11. Hafta: Manisaspor

12. Hafta: Bursaspor (D)

13. Hafta: İst.BŞ.Bld

14. Hafta: Antalyaspor (D)

15. Hafta: Denizlispor

16. Hafta: G.Antepspor

17. Hafta: G.Saray (D)

3 Temmuz 2009 Cuma

İşte Gençlerbirliği'mizin İbrahimoviç'i!!!


Bu transfer konuşulur diyerek verdi spor ajansları bu haberi. Daha imzalar atılmadı kesin bir durum yok ama "yeni Zlatan" olarak lanse edilen Ali Sinan Ayrancı Gençlerbirliği ile anlaştı. Bu transfer ajanslarda da olay yaratır diyerek lanse edilince merak ettik efendim, takımımızın müstakbel oyuncusu kimmiş? diyerek biraz bakınalım dedim.


Zlatan lakabı nerden geliyor hemen açıklayalım. Oyuncumuz İsveç doğumlu tıpkı İbrahimoviç gibi, boyu 1.90 tıpkı İbrahimoviç gibi bir kule, mevkisi de forvet tıpkı İbrahimoviç gibi ve yetenekli olarak biliniyor ülkesinde tıpkı İbrahimoviç gibi. Yeni Zlatan denirken bu özelliklere bakıldığında çok da haksız göremeyiz sanırım diyenleri. 1990 doğumlu, daha 19 yaşında bir forvet. İsveç'in en genç yetenkli oyuncusu olarak gösteriliyor. İsveç'in telaffuzu zor isimli takımı FC BROMMA POJKARNA takımında forma giyiyor. İsim telaffuzu yabancılar için zor olan ismimiz gibi bu alanda bu takımda bize benziyor =). Sadece bu benzerlikle kalmıyor aslında renklerimizde aynı kırmızı-siyah. Bize gelince çokta yabancılık çekmeyecek gibi. Daha geçen sene bu zamanlar İtalyan gazetesi TUTTOSPORT'a haber olmuş. Haberde İnter ve Juventus'un kendisini izlediğini yazmış. Haliyle kendisini de ilk o zamanlar İnter'de oynayan Zlatan'a İtalyanlar benzetmiş. Bu takımların izlediği sadece söylenti de değil üstelik kendisi teknik direktör Jose Mourinho ile görüşme de yapmış. O dönemler futbolda Drogba'yı örnek aldığını söylemiş, hedef olarakta Zlatan'ı geçmek istediğini söylemiş. Avrupa'da Barcelona, Türkiye'de Galatasaray'ı beğendiğini söylemiş. Galatasaray'ı beğenmesi belki ilk başta üzücü gelebilir ancak geçen sezonun ilk devresi tamamlanıp ara transfer dönemi açıldığında Galatasaray ile anlaştı haberleri düştü ajanslara. Bu konuda Türkiye'de spor habercilerine verdiği demeçte ''Transferim konusunda yetki menajerimde. Hayırlısı ne ise o olsun'' dedi. Çokta can atarak konuştuğunu çıkaramayız haliyle bu konuşmadan. Çünkü biliyoruz ki İstanbul'a yamanmak isteyen futbolcular hemen şeref duyarım, Türkiye'nin en iyi takımı vb. açıklamalar yapmayı alışkanlık haline getirdiler artık.


Milli takımlar düzeyinde ise Milli takımımızın U-15 denilen 15 yaş altı grubunda 5 kez forma giymiş. Fakat daha sonra alınmamış herhangi bir kategoride kadroya. Galatasaray'a transfer olduğu dedikodularının çıktığı dönemde kendisine İsveç Milli takımının teklif yaptığını söylüyor Sinan. Söylüyor, söylemekle kalmıyor İsveç U-19 takımından gelen teklifi de kabul ettiğini söylüyor ya yine de ben Türk'üm diyor. Her Türk futbolcunun hayalidir, benimde hayalim Türk Milli takımı diyor. 15 yaşındayken bu oyuncu keşfeden antrenörlerimiz, oyuncu büyüdükten ve asıl verimi vermeye başlayacağı dönemde tatile mi çıkmıştır bilinmez. Türk Milli takımı yetkilileriyle kontağının olmadığını söylüyor çünkü. İsveç Milli takımında hiç görmedim oynadı mı bilmiyorum ancak temenni olarak umarım oynamamıştır diyorum. Böyle yeteneği, dünyanın en başarılı teknik direktörlerinden Mourinho'ya kadar giden oyuncunun, milli takım tarafından görülememesi ve takıma alınmaması büyük kayıptır diye düşünüyorum. Mesut Özil, Serdar Taşçı gibi yetenekleri baştan kaybedip sonra kendi tercihi diyerek suçu üstünden atan milli takım yetkilileri alışkın bu tarz kayıplara, o yüzden pek umursamıyorlar diye düşünüyorum. Boy ve mevkii olarak bizde de Hakan Şükür'e benziyor. Hazır Batuhan Karadeniz gibi geleceğin Hakan Şükür'ü dediğimiz bir oyuncu varken elimizde, ikincisini de kazandırsak fena olmaz, hatta olması gerekendir. Neyse bu kadar milli takım eleştirisi yeter konumuza dönelim =).


Kendisini pivot santrafor olarak nitelendiriyor Sinan. "Topu tutan, saklayan, hava toplarına hakim ve teknik bir oyuncuyum." diyor.İsveç Süper Liginde bitirdikleri son sezonda 24 maçta 15 gole imza atmış. Yıllardır forvete aç olan bir Gençlerbirliği taraftarı olarak heyecanlandırdı beni bu haber. Aykut Demir gibi yine genç ve yetenekli oyuncu almış olarak güzel bir iş yaptığımızı düşünüyorum. Hele ki isteyen takımları görünce sezon başlasında izleyelim artık şunları diye dua etmeye başladım bile ben. Bu kadar yetenekli bir gencin futbola ilk yazıldığımda istemiyordum, pek sevmiyordum demesi ilginç geldi bana. Doğuştan yetenek böyle oluyor sanırım. Futboldaki hedefini önce okumak diyerek cevaplamış. Spor hekimliği okumak istediğini, eğitim olmazsa futbolu unutacağını söylemiş. Aslında "önce insan, sonra sporcu" felsefesine sahip takımımız için her yönüyle tam isabet bir transfer diyebilirim. Tam bizim kültürümüze uygun ve aradığımız mevkide bir futbolcu.


Takımımız için hayırlı olsun. Yeni başlayacak sezonda daha çok bahsederiz kendisinden övgüyle umarım. Şimdi dediklerimiz sadece duyumlarımız olduğundan kesin birşey diyemesekte, umut veren bir transfer. Bizden doğru Milli Takım yetkilileride görürde bu yeteneği İsveç'e kaptırmazlar umarım diyeceğim ya maçımızı bile izlemeye tenezzül etmezken nasıl olacak diye sormadan edemiyorum kendime.
Related Posts with Thumbnails
Bu blog BloggerV.com üyesidir.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Bu Blogda Ara