2 Kasım 2012 Cuma

İstanbul'da Gençlerbirliği Sokağı!



Yaklaşık 1 buçuk yıl önce blogda sosyal medyada gördüğüm bir resmi paylaşmıştım. Resimde "Gençlerbirliği Sokak" yazılı bir tabela vardı. Takımımızın ismini taşıyan bu sokağın asıl ilginç yanı da İstanbul'da olmasıydı. Biraz Google maps'ten araştırma yapınca İstanbul Kartal'da bir sokak olduğunu bu sokağı kesen caddenin de Ankara Caddesi olduğunu öğrenmiştim ve giden olursa resimlerini çekmesini rica etmiştim.

Bir buçuk yıl aradan sonra çok sevdiğim ağabeyim Ahmet Günen'in mesajı geldi. Mesajında Kurban Bayramında İstanbul'a gidince yazımı hatırlayıp her zaman yaptığı gibi fotoğraf makinesini kapmış ve sokağımızın taze taze resimlerini çekmiş

"Kartal Meydanına gittim, yerini aşağı yukarı bilmekle beraber civardaki esnafa sordum. İlk sorduğum esnaf "İki sokak ileride" dedi. "Gençlerbirliği Sokağı tabelasını büyük bir heyecanla fotoğrafladım. Sokağı aslında bu kadar mütevazi beklemiyordum. Ama olsun, taraftarı olduğum Ankara kulübünün İstanbul Kartalda bir sokağa verilmesi bizler için her halukarda gurur vericidir. Bu arada sokak tabelaları değişmiş. Eski mavi renkli tabelaların yerine kırmızı renkli tabelalar monte edilmiş. Ve tabelada, sokağın hangi ilçeye ve mahalleye bağlı olduğunu öğrenebiliyorsunuz. Ayrıca adres arayanlara diğer bir kolaylık sağlanmış, misal olarak çektiğim fotoğrafta sokağın 2 ve 14 numaranın arasındaki binaların olduğu yazılı..."
diyor Ahmet ağabey mesajında. Kırmızı arka planda daha güzel durmuş takımımızın ismi bana göre.


Yukarıdakiler de Ahmet ağabeyin dediği gibi mütevazı sokağımızın tam ortasından iki yönüne doğru bakışı. Daha sonra bir de Gençlerbirliği sokağını kesen Ankara Caddesi'ne döndürmüş Ahmet Ağabeyim objektifini..

Taşıt trafiğine kapalı sokaklar bu yönüyle Ankara'da Sakarya Caddesine, mimari yönüylede Anafartalar Caddesi'ne benzetmiş Ahmet ağabey bu caddeleri. Ankara Caddesinin de Gençlerbirliği Sokak gibi mütevazı olduğunu da eklemiş.

Bu fotoğrafta Ankara Caddesine boylu boyunca bir bakış.

Türkiye'nin herhangi bir köşesinde takımımızın adını taşıyan şeyler görmek gurur verici, bunları görüntülemek ve taraftarımızla paylaşmakta yapılabilecek en eğlenceli işlerden olsa gerek. Bu paylaşım fırsatını bana verdiği ve bu değerli resimleri çektiği için Ahmet Günen ağabeye buradan tekrar teşekkür ediyorum.

Hala gidip sokağı ziyaret etmek isteyen varsa açık adres; Kordonboyu Mahallesi, Kartal/İstanbul, Posta Kodu: 34860

Buda 1,5 yıl önceki yazımızın linki

21 Ekim 2012 Pazar

Sol Bek'ten Sevgilerle: Dusko Tosiç!

 Sezon başında gelen 3 Sırp futbolcudan ilkiydi Dusko Tosiç. Forma giydiği takımlara bakıldığında en kariyerlisi olarak görülebilir aslında. Nihayetinde Werder Bremen, Porstmouth, Real Betis, Sochaux gibi takımlarda oynaması Avrupa'nın en ünlü liglerinde top koşturduğunun göstergesi. Lakin vatandaşları Lekiç ve Radosav Petrovic kadar ses getirmemişti transferi.

Lekic'in La Liga'dan gelmesi, Petrovic'in Championship'ten gelmesi ve hala umut vaat ederken Türkiye'ye gelmesi ve bu iki ismin halen milli takıma çağrılmaları Dusko Tosiç'i daha sönükmüş gibi gösterdi diyebiliriz.

Tosiç, Türkiye'ye gelirken futbolundan ziyade aşk hayatıyla gündeme geldi. Sansasyonel fotoğrafları, samimi görüntüleri, dedikoduları daha kendisi Türkiye'ye gelmeden kulağımıza geldi. Yıllardır aranan sol bek olabilir miydi herkesin az buçuk şüphesi vardı elbet.

Ligin başlamasıyla beraber "senenin en iyi transferi benim" mesajını vermeye başladı Tosiç. Her maç giderek oyununun üstüne koyuyor. Üstelik yıllardır aradığımız sol bek özelliklerini dahi aşar cinsten bir oyunla. İleriye çıkıp geri dönemeyenler, orta açamayanlar, defans yapamayanlar derken Filip'ten sonra sol bek göremez olmuştuk. Filip'ten bile iyisini bulduk demek için hem biraz erken hem de daha yolun başında olan bir futbolcuyla Filip'i kıyaslarsak Filip'e ayıp etmiş oluruz. Ancak Filip'in yerine sonunda sol bek bulduk diyebiliyoruz yavaş yavaş.

Defans yapıyor, mücadele ediyor, orta açıyor, ileri geri çizgi boyunca yorulmuyor. Üstelik İstanbul Belediye maçında oyun bile kurdu sol bekten, atakları yönlendiren isimde çoğunlukla kendisi oluyor. Toplam 9 resmi maçta da forma giyerek toplam 753 dakikayla en çok forma giyen oyuncumuz. Vazgeçilmez olduğunu göstermeye başlamış Fuat Çapa'ya. Tek lider olduğu konu bu değil elbet, Tosiç'in ekstra özellikli bir sol bek olduğunu yaptığı 4 asistle ve takımın asist lideri olmasıyla da anlayabiliyoruz.

Son Galatasaray maçında da asisti var. Azofeifa'nın attığı golün pasını verdi öyle sıradan da bir pas değildi bu. Karşısında Arsenal gibi bir takımdan gelmiş, Galatasaray'ın milyonlarına mal olmuş başka bir bek Eboue varken atılmış bir pas, pas öncesinde de hani derler ya "öyle bir hareket yaptı ki bakkala gönderdi rakip futbolcuyu"diye aynen öyle bir çalım atarak.

Futbolun klasiğidir gol atan adamlar konuşulur genelde, forvetler, 10 numaralar her maç sonu bu bölgelerde oynayan adamlar düşmez dillerden, bu adamların formaları alınır, taraftarın gözbebeği olur. İşte Tosiç'in farkı da burada. Bir sol bek düşünün, kazanılan, kaybedilen her maçın sonunda taraftarının dilinden övgüsü eksik olmuyor. Gençlerbirliği taraftarı için özel adamlardan biri olmaya aday Dusko Tosiç. Belki hala Thomas, Skoko, Filip gibisi gelmedi desekte, Tosiç yavaş yavaş Filip'in koltuğunu doldurmaya başladı gibi görünüyor.

24 Ağustos 2012 Cuma

Sturing & Nilis!

 Yardımcı antrenörlerimizden Edward Sturing. Vitesse formasıyla aktif futbolculuk döneminden iki resim. Edward biraz Arnold Schwarzenegger andırıyor simasıyla. Saç kesimi, boyu ve futbolcuyken defans olması sebebiyle Filip Daems'i getirdi birde aklıma.
Vitesse'ye 11 yılını vermiş 3 kerede Hollanda Milli Takımı'nın formasını giymiş Sturing.

 Diğer yardımcı antrenörümüz Luc Nilis. Daha bir efsane, Belçika'nın en ünlü forvetlerinden. '94 ve '98 Dünya Kupasının yanı sıra Euro 2000 'de Belçika formasını giymiş o anlardan iki resim var. Nilis'in de tipi Red Kit'i andırıyor zaten lakabıda Red Kit. Kariyerinde Anderlecht, PSV ve Aston Villa gibi takımlar var.

 Özellikle PSV yılları önemli Nilis'in PSV formasıyla 164 maçta 110 gol atmayı başarmış isim üstelik o dönemde forvette partneri olan isimlerden biri Hollanda'nın dünyaya kazandırdığı en büyük forvetlerden Ruud van Nistelrooy ve "el fenomeno" lakaplı belkide dünyanın gelmiş geçmiş en iyi forvet oyuncusu brezilyalı Ronaldo.


 Nilis geçen sezon başında ayrılmak zorunda kalmıştı bizden fakat bu sezon Fuat Çapa'nın yardımcısı olarak tekrar geldi. Lekic ve Zec hatta Artun ondan çok şey öğrenecektir eminim.

21 Ağustos 2012 Salı

10 Dakikalık Gençler!

 Sezon açılışını yaptık. Bende takımı ilk kez çıplak gözle stadyumda izledim. TSYD Kupasında Sivas karşısında alınan 7-1'lik galibiyet, maça damgasını vuran Jimmy, La Liga'nın havasını solumuş Lekic filan derken baya heyecanlıydım takımdan açıkçası. Beni heyecanlandıran şeyler bu yazdıklarımdı lakin maçta en büyük hayal kırıklığı yaşadım.

Maçın geneline bakacak olursak iyi oynadığımızı söyleyemem. Hatta 80. dakikaya kadar Antalya daha iyi görüntü çizdi. Bize göre daha takım gibiydiler. Özellikle ilk yarıda ara paslarıyla inanılmaz tehlikeler yaşattılar. Biz ise cılız bir kaç atak yapabildik sadece. Özellikle orta alan çok zayıftı. Antalya'yı bu kadar üstümüze çeken, golü bulmasını sağlayanda orta sahayı rakibe teslim etmemiz oldu desek yalan olmaz.
 Defansımız çok iyiydi diyebilirim. Zaten çok gol yemediysek, ilk yarıyı gol yemeden kapattıysak defansın hakkını vermek gerekiyor. Bunun yanında hücum hattı da 80. dakikaya kadar oldukça etkisiz kaldı.

İlk hayal kırıklığım La Liga havasını solumuş Dejan Lekic oldu. Oyunda kaldığı süre boyunca uzun boyunun avantajını kullanamadı bir türlü. Top indirme, top saklama konusunda varlık gösteremediği gibi ayağına gelen bir kaç topa da hiç gücü yokmuş gibi vurunca hayal kırıklığı oldu haliyle. Çok tutuk başladı Herve Tum'u arattı ama biz Tum'u 8 hafta bekledik Lekic'e de aynı tolerans gösterilecektir elbette.

İkinci hayal kırıklığı ise TSYD'nin yıldız Jimmy Durmaz oldu benim gözümde. Sol kanatta bir türlü varlık gösteremedi. Top kayıplarıyla dikkat çekti sadece. Yerini Oktay Delibalta'ya bırakmasıyla maça hareket geldi.

Maça tutuk başlayan Zec, Oktay ile açıldı. Oktay 2 dakikada 1 gol 1 asist ile maçın yıldızı oldu. Zec attığı iki golle son 10 dakika tutukluğunu attı umarım sezonun devamı daha güzel olur Zec ve bizim için.
80 dakika Antalya'nın hakkı olan maçı Oktay 10 dakikada bizim için aldı. 4-4-2 aslında güzel bir taktik böyle kilit açma oyunları için ama orta sahada Azofeifa'nın yanında Mehmet Kara ile sezon geçmez.

Beğendiklerime gelirsek defans iyi sinyaller veriyor özellikle yeni sol bek Dusko Tosic'i 90 dakika verdiği mücadelesi ve etkili oyunuyla çok beğendim. Hurşut ve Aykut kaldığı yerden devam ediyor. Orta saha da Azo çok kayboldu bugün ama yanına etkili bir isim geldiği takdirde dağıttığı toplarla maestroluğa devam edecektir.

80 dakika kötü oynadığımız bi maçı 0-1'den 3-1 çevirmekte güzel bir bayram hediyesi oldu herşeye rağmen. Eğer Lekic ve Jimmy'nin tutuk kalması bu maçlıksa çok can yakacak bi takım olabileceğimize inanıyorum. Takım olma sürecinde biraz daha sabır lazım sanıyorum.

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Yeni Formalarımız Belli Oldu!


Gençlerbirliği'nin yeni sezonda giyeceği forma tasarımları belli oldu. Tasarım ve tekstil öğrencisi Görkem Eke tarafından hazırlanan ve Lotto tarafından basılan formalarımız 90. yılımıza özel olarak hazırlandı.

Çubuklu, Yatay çizgili ve Beyaz olmak üzere hazırlanan formalarımız Gençlerbirliği İlhan Cavcav Tesisleri içerisindeki mağazada 60 TL karşılığında satılmaktadır.

Çubuklu forma-siyah şort ve yatay çizgili- siyah şort kombinasyonlarını bu sene iç saha maçlarımızda, Yatay çizgili- siyah şort- kırmızı konç ve beyaz forma - siyah şort kombinasyonlarını ise deplasman maçlarında kullanacağız. Beyaz forma - Beyaz şort ise yedek olarak olası renk çakışmalarında kullanılmak üzere yedek olarak kullanılacak.

Formalarımızı tasarlayan Görkem Eke, çubuklu formanın konseptini geleneği bozmamak, beyaz formanın konseptini ışık saçan, gıpta edilen takım, yatay çizgilinin konseptini ise yeni modaya uyulup t-shirt tadında olduğunu twitterdan açıkladı.

Formalarla ilgili taraftarın en beğendiği klasik çubuklu olurken kimi kesim Beyaz'ı kimi kesim ise Yatay çizgiliyi eleştiriyor. Yine de en beğenilmeyen forma olarak yatay çizgiliyi gösterebiliriz sanırım.

Çubuklu forma olması gereken gibi gerçekten çok beğendim. Ancak Beyaz ve yatay çizgili için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. 90. yıl ve özel birşeylerden bahsediliyorsa o formalar bunlar olmamalıydı bence. Beyaz forma özgün bir çalışma şık durması şık ama geçen seneki beyaz ve 2002-2003 yıllarında adidasın yaptığı beyaz formalar gelince aklıma çokta beğendim diyemeyeceğim. Yatay Çizgili ise en başta cidden çok tişört havası var, forma cezbediciliği yok o yüzden en beğenmediğim diyebilirim. İkinci olarakta umarım gösterilen fotoğraftan dolayı öyledir ama kırmızı rengi çok soluk ve zayıf geldi gözüme.

Yine de takımın üzerinde güzel duracaklardır bence. Umarım uğur getirirler. Futbolcuların favorisi Beyaz formalarmış bunu da not olarak ekleyelim.

16 Temmuz 2012 Pazartesi

İsmimize Dokundurtmadık!

Sağlık kuruluşu ile isim sponsorluğu için genel kurul kararı bekleyen yönetim, bu toplantıyı yapmadan bu işten vazgeçti. Duyduğumuz ilk andan itibaren taraftarlar olarak ayağa kalktığımız mücadelemizde 2200den fazla imza toplayıp yaptığımız basın açıklamasıyla sesimizi duyan yönetim, resmi siteden yaptığı açıklamayla bu sponsorluk işinden vazgeçtiğini açıkladı.

Yalnız yapılan açıklamada verilen teklifin yetersizliğinden bahsedilmesi korkularımızın bitmesine engel teşkil etmektedir. Gençlerbirliği isminin biz taraftarlar için olduğu gibi bu kulübü yöneten insanlar için de paha biçilemeyecek bir değer olduğunun farkına varılması gerekir. Şimdilik bu defter kapansa bile Gençlerbirliği ismine her zaman sahip çıkacağımızın bu işin peşini bırakmayacağımızı herkesin bilmesini isteriz. 90. yılını kutlayan bu kulüp bir asırdır olduğu gibi şanlı ve özgün ismiyle hep Gençlerbirliği olarak anılacaktır.

Bu yolda imza listesinde ve çeşitli sosyal medya platformlarında gözüme çarpan Eskişehirspor, Ankaragücü ve Göztepe gibi takımların taraftarlarına ve sayamadığım nice destek veren takımların taraftarlarına da takımım adına teşekkür etmek istiyorum.

İşte resmi siteden yapılan açıklama;


GENÇLERBİRLİKLİLERE VE KAMUOYUNA! 
Gençlerbirliği’nin geleceğine katkı yapmak üzere isim sponsorluğu konusunda yapılan görüşmeler sonuçlanmıştır. Gençlerbirliği’nin marka değeri herkesin malumudur. Bu değeri karşılayamayacak teklifleri kabul etmemiz düşünülemezdi. Ancak kulüp menfaatlerine olumlu katkı yapacak girişimleri ciddiye almak ve gereğini yapmak da görevimizdir. Söz konusu teklif konusunda olumlu veya olumsuz tepkilerini bize ulaştıranların Gençlerbirliği için gösterdikleri hassasiyete ve sponsorluk adaylarının ilgilerine teşekkür ederiz.
 
Gençlerbirliği Spor Kulübü

Gençlerbirliği Paintball'da!

 Hazırlık çalışmlarına Bolu'da ki kampla devam eden ekibimiz bugün paintball oyunu ile stres atacak anlaşılan. Başarılı orta saha oyuncumuz Oktay Delibalta'nın twitter üzerinden paylaştığı iki fotoyu buraya eklemek istedim. Üst tarafta oyuna hazır ekip var. Alt taraftaki resim ise daha fena :).
Komando lakabıyla bilinen defans oyuncumuz Aykut Demir birazdan uçan kuşu bile avlayacak gibi duruyor. Bana kalırsa oyunun galibi Aykut'un takımı olur. Yanındaysa yaman eküri Hurşut Meriç biraz açık(!) hedef gibi ama onunda gözü kara :). Oktay Delibalta paylaştığı bu fotoğrafa "komandolar" demiş bu ikiliden korkmak gerek :).

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Sadece Gençlerbirliği Bize Yeter!


Daha önce de gündeme gelen ancak çok ciddi olmayan üstü kapatılan bir konuydu isim sponsorluğu. Tam herşey güzelleşiyor dediğimiz bu sene kabus gibi çöktü üzerimize. 16 Temmuz 2012 günü Gençlerbirliği yönetimi "olağanüstü" toplanıyor. Toplantı konularının arasında da "olağandışı" bir mevzu "Gençlerbirliği isminin önüne bir ticarethane ismi eklenmesi". 90. yaşını kutlayacak Gençlerbirliği'nin ismine ne gölge ne kuyruk istiyoruz.

Bir isyanla kurulan, bir kaç "genç"in isyanıyla kurulan ve bu "gençlerin" şanına yakışır şekilde konulan bu ismin kirlenmesine izin verilemez. Gençlerbirliği ismi bir markadır, özgünlüktür, isyandır...

Günümüz endüstriyel futbolunda bir damla romantizmin hatrına her futbolseverin bu kampanyaya desteğini esirgememesi gerek. Futbol kulüplerinin ismi ticarethane isimleriyle anılmasın, "Ankara Gençlerbirliği" değerdir bu değer kaybolmasın.

Twitter'dan destekleriniz için yorumlarınızı #SadeceGenclerbirligiBizeYeter hashtagi ile yapın.

Sen de bir imza atarak destek ver;
http://imza.la/sadece-genclerbirligi-bize-yeter/liste


31 Mayıs 2012 Perşembe

UEFA Cezaları, Kurumsallaşma ve Gençlerbirliği Üzerine!

Ülke gündemi şikeden sonra UEFA'nın 3 takımımıza verdiği cezalarla sarsıldı. Seneye Avrupa kupalarında mücadeleye etmeye hak kazanan Beşiktaş ve Bursaspor UEFA'nın şart koştuğu mali kriterler konusunda sorun yaşayınca, Avrupa Kupalarına gitme hakları ellerinden alındı. Bu kriterler Finansal Fair Play değil sadece yıllardan beri var olan şeyler aslında peki bu kriterler neler?

UEFA her sene kulüplere lisans veriyor ve tesislerden, stadyuma kadar bir çok şey hakkında kulüplere bir takım şartlar koşuyor. İşin finansal kriterleriyse aslında çok net açıklanmış;

Devlete ve vergi otoritelerine vadesi geçmiş vergi borcu olmayacak.
Diğer spor kulüplerine vadesi geçmiş futbolcu alışverişinden kaynaklı borç olmayacak.
Hiç bir futbolcuya vadesi geçmiş borç olmayacak.
 Beşiktaş bu 3 kriterden hiç birine uymuyor, Bursaspor ise futbolcu transferinden kaynaklı borç kriterinden aldı cezayı. Aslına bakılırsa Türkiye'de hemen hemen her kulüp bu mali kriterlerden en az birine kesin takılıyor neredeyse. Hani Türkiye'nin tek borçsuz kulübü Gençlerbirliği deniyor ya işte bu durum bu kriterlerle de tescilleniyor. Belki de bu mali kriterlere uyan tek kulüp Gençlerbirliği. Peki ama bu ne kadar iyi bir şey?

İşte aklıma takılan soru bu oldu, borçsuzuz ve UEFA lisansını alacak kriterlere fazlasıyla sahibiz belki işin sonunda bu sene Avrupa kupalarının kapıları bile açılabilir bize (böyle bir ihtimal gündemde değil fakat cezalar böyle giderse olmaz değil) Kasada nakit para olması ne kadar iyi? ne kadar kötü?

İlhan Cavcav 1 hafta evvel yeniden başkan seçildi. Açıklanan mali rapora göre kasamızda 56 küsür milyon TL gibi bir rakam var. Bu para ne kadar kızsakta satılan oyuncularımızla oluşan paralar zaten yine aynı mali raporda açıklanana göre bu paranın sadece 4 milyon TL'lik bir kısmı bağışlardan geri kalanı transferlerden. Biz kızıyoruz, parlayan oyuncuyu hemen satıyor diye İlhan Cavcav'a hatta sadece biz değil çok takım taraftarları hakkında çok daha da ağır konuşuyor ama bakıldığında Gençlerbirliği gibi bir kulüpte dünya futbolunun maalesef  geldiği nokta olan endüstriyel futbolun gereklerini çok iyi uyguluyor İlhan Cavcav. Bu endüstriyel futbolun şartlarını uygularken aslında hep eleştirilen futbolculara kuş kadar maaş uygulamasıyla da endüstriyel futbola karşı çıkıyor. Gençlerbirliği'nin stadyum, mağaza gibi gelirleri yok maalesef taraftardan çok kazanamıyoruz ama bakıldığında 3 İstanbul kulübü sadece bir sezonda belki bizim kasamızdaki paranın 2 katını kazanıyor lakin borç batağından çıkamadıkları gibi gün geçtikçe daha da dibe batıyorlar.

İlhan Cavcav'ın bu uygulaması böyle bakıldığında güzel ancak kızıyoruz dedik. Kızmamızın sebebi ise sportif başarı meselesi. Uygulama güzel ancak somut başarıyı elde edemiyoruz. Daha doğrusu bu uygulamayla Türkiye'de ne batıyoruz, ne çıkıyoruz. Bu sebeple sadece futbolcu satıp gelir etmekten ziyade çözüm üretilmesi gerek. Bizim kulübümüz şirketleşmiş bir kulüp değil ve dernek usulü işliyor ancak endüstriyel futbolda bir yandan zorluyor. Bizim kulübümüzde bir şirket olmasa da bir işletme en nihayetinde ve bir işletmenin ayakta kalabilme kurallarından en önemlisi kurumsallaşmak. Tabii ki takımı bir Arap şeyhine yada Rus milyonerine satmayacaksanız.

İlhan Cavcav'ın şu ana kadar izlediği mali politika takdir edilebilir belki ama kurumsallaşma konusunda maalesef sınıfta kalan yöneticilerden kendisi. İşin ironik kısmı ise kurumsallaşma konusunda sınıfı belkide tek geçecek başkan ise şu ana çete kurmaktan yargılanan Fenerbahçe kulübü başkanı Aziz Yıldırım. Kendisi ve yaptığı şeyler her ne kadar sevilmese de attığı adımlar ve Fenerbahçe için ürettiği kaynaklarla kulübü bağımsız bir noktaya kendi kendine para getiren bir kulüp haline getirdi. Kurumsallaşmada bu işte, bir işletmenin faaliyetlerini kişilerin varlığı olmaksızın, kişilerden bağımsız olarak sürdürebilmesi için oluşturulacak bir yapı.

Belki Türkiye çapında taraftar potansiyeli ele alındığında Fenerbahçe'nin bu süreci daha kolay halletiğini en azından bizim daha zorlanacağımızı söyleyebiliriz. İlhan Cavcav kendinden sonra bu maddi ve manevi sorumluluğu alacak kişiyi bulamamaktan yakınsa da Gençlerbirliği'ni bağımsız hale getirmekten kaçınıyor gibi. Eğer babadan oğula nesil halinde devam ettirmeyi düşünmüyorsa o koltuğu önce Ankara'da olmak üzere para getirici etkisi olan şeyler yapılmalı.

Spor okulları zaten kendi masrafını çıkarıyor. Mağaza ise ürün bakımından yetersiz ve sadece bir tane. Bunlar dışında en önemli şey ise bağımsız bir stadyum ve içinde gelir getirecek mağazalar. Tabi bunların yapılmasından önce kulübün bir vizyon edinmesi, 3 veya 5 yıllık planların yapılması ve bu doğrultuda taraftar çekmenin yolları aranmalı. Ankara'da taraftar biraz daha sportif başarıya bakar açıkçası ancak en azından stadyuma izleyici çekmenin yolu heyecan veren futboldan geçiyor. Bu yasaklar ve cezalar bana bile bu kadar derin düşündürttü umarım yöneticilerimiz bizim böyle sorunlarımız yok diyerek geniş okumazlar bu haberleri.


Bu ceza alan kulüpleri ister sevin ister sevmeyin ama bu cezaları almalarına sebep olanlar başlarındaki iş bilmez yöneticiler ve bunlara şakşakçılık yapan takım sevgisinden şüphe duyulması gereken insanlar. Bu insanlar sadece bu 3 takımın başında sanmayın maalesef Türkiye kulüplerinin en büyük sorunu bu iş bilmez yöneticiler. Borçsuz olsakta bizde bile fazla fazla var bu insanlardan.

20 Mayıs 2012 Pazar

Kombine Fiyatları Aynı!


Kulübümüz resmi internet sitesinden gelecek sezon için geçerli olacak kombine bilet fiyatlarını belirledi. Geçen sezon ki fiyatlara zam uygulamayan yönetim maraton ve kapalı tribün kombinelerini aynı tutarken, geçmiş senelerden farklı olarak çıkmayan kale arkası kombinesi de çıkartmış.

Buna göre Kapalı tribün 200 TL, Maraton tribünü 100 TL ve Kale Arkası tribünü 75 TL'den satışa çıkarılacak.

Kulübün yaptığı açıklamada Haziran ayının ilk haftası sonrasında kombineler satışa sunulacağı .

Fiyatların sabit tutulması sevindirici ayrıca kale arkası kombinesinin çıkarılması da çok güzel bir adım. Kale arkasına girmek isteyen taraftarlar ve daha ucuza kombine sahibi olmak isteyen taraftarlar için önemli bir gelişme. Ankaralı futbolseverlerin kendi şehirlerinde, kendi şehir takımına sahip çıkması için daha güzel bir fırsat olamaz sanırım. Süper Ligde yer alan tek Ankara takımı olarak, bütün Süper Ligin yine en ucuz kombinesine sahip olacağız gibi. Yönetimin uzun süredir yaptığı en iyi iş ve bizde buradan bütün Ankaralıları bu güzelliğe katılmaya davet edelim.

18 Mayıs 2012 Cuma

Bir Golcü Adayı da İran'dan!


Herve Tum'un yerini doldurmaya çalışan ekibimiz dün haberini verdiğimiz İsveçli golcünün ardından gözünü İran'ın genç yeteneği Karim Ansarifard'a çevirmiş durumda. Tahran takımı Saipa forması giyen Karim Ansarifard'a Gençlerbirliği ilgisi tüm ulusal basında yer bulduğu gibi İran basınında da konuşuldu.

Ulusal basında Karim'e Marsilya'nın ilgisi olduğu yazıldı ancak İran'ın ünlü menajerlerinden Reza Fazeli'nin, golcü Karim için Alman kulüpleriyle de konuştuğu İran basınında yer bulan bilgilerin arasında. Futbolcunun müslüman olması sebebiyle Türkiye'ye sıcak baktığı söylense de, İran basınında Gençlerbirliği'nin elini Alman takımlarından daha hızlı tutması gerektiği tavsiyesi yer almakta. Tabi ki piyasayı kızıştırmak için söylenen klişelerden de ibaret olabilir bu yazılanların hepsi.

İran futbol sitesinde çıkan haberin linki; http://www.persianfootball.com/live/index.php?option=com_content&view=article&id=4282:genclerbirlii-eye-karim-ansarifard-video&catid=13:team-melli-news&Itemid=175

Karim Ansarifard Kimdir?


1990 doğumlu Karim Ansarifard, bu sezon Tahran takımı Saipa formasıyla 21 gol atarak gol krallığı tacının sahibi olmuş. İran milli takımının da 10 numarası olan Karim, 25 kez giydiği milli formayla 7 gol atmış. Golcü olmasının yanında topa hakimiyeti ve bire birde ki yeteneğiyle dikkat çekiyor Karim. Yaşının genç ve yeteneğinin bol olması Karim'i bir forvet olarak çok cazip kılıyor. 1.86 boyuyla da Fuat Çapa'nın pivot santrafor için düşündüğü boy ortalamasını yakalayabilir mi bilinmez ama standart fiziğiyle Süper Lig'in sert savunmasıyla başa çıkması en büyük handikapı gibi gözüküyor.

Aşağıdaki videoda bu sezon attığı gollerden derlemeler var. Özellikle gol vuruşu anında yaptığı akıllı hamleler çok dikkat çekici. Oyunu yerden ve zekasıyla oynamayı seven bir futbolcuya benziyor. Videoyu izleyince taraftarı heyecanlandırabilecek bir futbolcu gibi gözüküyor. Sezonun ikinci dedikodusunun nasıl sonuçlanacağını ilerleyen günler gösterecek.


16 Mayıs 2012 Çarşamba

İsveç Basınına Göre Gençlerbirliği "Mathias Ranégie" İçin Teklif Yapacak!

İsveç basınına göre Malmö'nün dev santraforu Mathias Ranégie için Gençlerbirliği 2.2 milyon Euro'luk bir teklif vermeye hazır.

www.footballtransfers.com sitesinin haberine göre Malmö'nün Guadeloup asıllı İsveçli oyuncusu Mathias Ranégie için Malmö kulübünün 15 milyon İsveç kronundan (Yaklaşık 1.6 milyon euro) kapıyı açtığı, Gençlerbirliği'nin ise 2.2 milyon euroluk bir teklif yapması bekleniyormuş.

Sitede yer alan röportajda Mathias Ranégie'nin Gençlerbirliği'nin ismini duydum ancak şu an kesin birşey yok demesi dikkat çekiyor. Türkiye'yi tanıdığını ve yaşının artık 27'e yaklaşması sebebiyle bu değişikliğin güzel olabileceğini belirten Mathias Ranégie'nin bu transfere çok soğuk bakmadığı anlaşılıyor. Ancak bu oyuncu için 1.6 milyon euro'yu gözden çıkaran ilk ekipte İngiltere'den Swindon Town olmuş. Teklif edilecek miktarı düşününce Gençlerbirliği'nin ciddiyeti hala belirsizliğini koruyor.

Haberin orjinal linki için; http://www.fotbolltransfers.com/site/news/19266

Mathias Ranégie Kimdir?


Mathias Ranégie, 1984 yılında İsveç'in Göteborg şehrinde doğmuş. IFK Göteborg, BK Hacken ve Malmö formalarıyla İsveç 1. liginde mücadele etmiş. Göteborg'da oynarken Hollanda'nın Go Ahead Eagles takımında kiralık olarak 1 sezon gönderilmiş. Özellikle 1.96'lık boyuyla dikkat çeken Mathias Ranégie, BK Hacken formasıyla attığı gollerle dikkat çekmiş ve Malmö'ye transfer olmuş. 2 sezondur Malmö forması giyen oyuncu geçen sezon 22 maçta Hacken formasıyla 18 gol, 7 maçta Malmö forması ile 3 gol atmış

Bu sezon 9. haftası oynanan ligde forma giydiği 8 maçta 4 gol 1 asisti bulunuyor. Özellikle 1.96 boyunda olması Fuat Çapa'nın bu transferde doğrudan etkisi olduğunun göstergesi olabilir. Tum'un gönderilmesi ve Ersen Martin ile yolların ayrılması sonrası ileride uzun forvet arayışını ve isteğini 1.96'lık Mathias Ranégie ile bulabilir Fuat Hoca.

Aşağıda ki videoda Hacken formasıyla attığı goller var. Malmö taraftarlarının hoşgeldin deme amaçlı hazırladığı bu videoda 1.96'lık boyuna rağmen ayağıyla attığı gollerde bir başka dikkat çeken durum.

Bakalım ilerleyen günler bu transfer hakkında neler gösterecek...


2 Mayıs 2012 Çarşamba

"Dede" Gitti!

Normal sezonu 15 golle bitirerek gol krallığında çok üstün bir performans sergileyen Burak Yılmaz'ın ardından ikinciliği elde eden Herve Tum nam-ı diğer "Dede" ile yollarımızı ayırdık.

Fuat Çapa'nın imza töreninde konuşan başkan İlhan Cavcav, gelecek sezon için ücret konusunda sıkıntı yaşadıkları Herve Germain Tum ile yollarımızı ayırdığımızı söyledi. Geldiğinde takıma vereceği katkıları konusunda büyük şüphelerimiz olsa da beklediğimizin kat kat üstünde bir performans sergileyen Herve Tum'un gidişi biraz üzdü bizleri. Özellikle kafa golleriyle hatırlayacağımız bir isim olarak kalacak bizim için Herve Tum.

Sistemimiz gereği ilerideki pivot santrafor görevi verilen Herve Tum güçlü fiziği sayesinde top saklama ve takımı rahatlatma görevini başarıyla yerine getirdi, özellikle kafayla attığı goller sayesinde takımın bu sezon başarısında da en büyük pay sahibi isimlerden oldu. Kafayla gösterdiği üstün performansı ayağına indiremeyen Herve Tum'un en zayıf ve saç baş yolduran yanı da ayakla çektiği şutlarıydı şüphesiz. Özellikle olmadık yerlerden zorlama yaptığı vuruşlar "ya sabır" çektirse de Herve Tum güzel anacağımız isimlerden biri oldu diyebiliriz.

Bu seneki performansı seneye yansıtabilir miydi? Kafalardaki en büyük soru bu olsa gerek. Özellikle çift forvet oynayacak Fuat Çapa sistemine ayak uydurup uyduramayacağı meçhuldu. Ancak forveti paylaşacağı Ermin Zec'in özellikleriyle Herve Tum'un güçlü fizik yapısı düşünülünce güzel bir ikili olabilirlerdi kağıt üzerinde.

Herve Tum'a bizleri 15 kere sevindirdiği için teşekkür ediyor ve kalan futbol yaşantısında başarılar diliyorum.


Fuat Çapa İle Yola Devam Ediyoruz!

1 yıllık sözleşmesi Spor Toto Kupasının (Gazoz Kupası) ardından bitecek olan teknik direktörümüz Fuat Çapa ile kulübümüz tekrar 1 yıllık anlaşmaya vardı. "Ne zaman imzalanacak?" "Neden imzalanmadı hala?" soruları da böylece son bulmuş oldu.

Fuat Çapa ile yola devam etmek istikrar açısından çok önemliydi. Normal sezonun bitimiyle ligi 9. bitiren ekibimiz bazı taraftarlarımız tarafından başarılı bulunmamış, benimde aralarında bulunduğum bazı taraftarlarımız tarafından başarılı bulunmuştu. Artı ve eksileriyle bu anlaşmayı değerlendirirsek geçen sezonun başarılı veya başarısız geçtiğini işin içine katmayarak söyleyebilirim ki en mantıklı tercihi yapmış bulunmaktayız.

Zaman zaman oyuncu değişikliklerinde geç kalması, taktiksel olarak yaptığı yanlışlarla yaşadığımız puan kayıpları ve yarım saat içinde 5.likten 9.luğa düşerek çemberin dışında kalmamız Fuat Çapa'nın en çok eleştirilen yönleri. Bunların yanına Ermin Zec'in bu sene yedek oturtulmasını da ekleyebiliriz ancak Zec, Fuat Çapa'nın da dediği gibi "sistemin kurbanı"!

Diğer taraftan kadro kalitesi olarak hiçbir şey vaat etmeyen ve sezon başı küme düşer denilen bir takımı 9. yapmış adamda Fuat Çapa'dır. Özellikle ligin ilk devresinde oynadığımız futbolla Gençlerbirliği kimliğini tekrar sergilemeye başlamıştık. Yaptığı röportajlarda söylediği sözler, yansıttığı düşünceler ileri fikirli çağın gerektirdiklerini bilen biri olduğunu gösteriyor. Taraftarlarla yaptığı toplantılarla bizlerin görüşüne değer vermesi ise hiç yapılmamış birşeyi yaptığı için herkesin takdirini toplamış durumda.

Eğer sözleşmesi yenilenmeseydi yerine gelebilecek olası teknik direktörlerin argo tabirle "kaşarlanmış" olduğunu düşünürsek Fuat Çapa ile yola devam kararı gerçekten doğru bir karardır. Yeterli olup olmaması hala tartışılır belki, beğenen ve beğenmeyen muhakkak çıkacaktır lakin bütün mevcut şartlar daha iyisini bulamayacağımız yönünde şahsi kanaatimce. 1 yıl değil 5 yıl uzatılsın istiyor gönül aslında istikrarın ve güvenin daha büyük olması adına ancak tek yıllık anlaşma yönetimin mi, hocanın mı isteği net bir bilgi yok bu sebeple yorum yapamayacağım.

Seneye Türk oyuncu alınmayacağı bunun yerine altyapı oyuncularının tercih edileceği ve 4-5 yabancı futbolcu alınacağı konusunda haberler var. Gençlere önem veren bir hoca olduğunu gördüğümüz ve duyduğumuz Fuat Çapa'nın ellerinde seneye daha iyi bir sezon geçireceğimizi düşünüyorum. Her iki tarafa da hayırlı olsun.

İmza töreni 02 mayıs 2012 (BUGÜN) saat 11:00'da tesislerde olacakmış. Katılmak isteyenlere duyrulur!

30 Nisan 2012 Pazartesi

Hacettepe İçin Play-Off'a Çeyrek Var!

 3. lig 1. grupta mücadele veren altyapı ekibimiz Hacettepe, Yenimahalle Hasan Doğan Stadında oynadığı karşılaşmada Hatay takımı Kırıkhanspor ile 1-1 berabere kaldı.

Bu sonuçla puanını 61 yapan Hacettepe play-off yolunda avantajını hala koruyor. Ligin bitimine 2 hafta kala en yakın rakipleri Gümüşhane ile 4 ve Manavgat Evrensekispor ile 3 puan fark bulunan takımımız, Diyarbakır Bş. Bld ile aynı puandayken Bayrampaşaspor'u ise 4 puan geriden takip ediyor.

1. Sırada bulunan İnegölspor ise bu hafta Bayrampaşa'nın yenilgisi üzerine şampiyonluğunu garantileyerek 2. lige çıkma vizesi aldı. Bu vesileyle İnegölspor futbolcularını, ekibini, camiasını ve taraftarlarını da tebrik edelim.
- Hacettepe- Kırıkhanspor maçına özellikle Gençlerbirliği'nin lige havlu atması sebebiyle Gençlerbirliği taraftarlarının ilgisi yoğundu. İlhan Cavcav ve futbolculardan milli oyuncumuz Soner Aydoğdu, Ümit milli kalecimiz Özkan Karabulut maçı izleyenler arasındaydı.

- Hacettepe maça bu sene çoğu kez yaptıkları gibi Mor-Beyaz değil Kırmızı-Siyah formalarla çıktı. Gençlerbirliği-Hacettepe sentezi haliyle tezahüratlara da yansıdı.

- Hacettepe maçın başından sonuna daha isteyen takım görünümündeydi. Kırıkhan ise daha sakin ve takım oyunuyla, tecrübesiyle dikkat çekti.

- İlk yarıda bir çok pozisyon harcayan ekip Hacettepe oldu. Nihayetinde 34. dakikada gol kralı Artun Akçakın'ın ayağından buldukları golle 1-0 öne geçti. Sol çaprazdan yine sol ayağıyla düzgün bir vuruş yapan Artun, kalecinin kolunun altından topu ağlarla buluşturdu.

- İkinci yarı başlarıyla Hacettepe yine Kırıkhan'ı ilerde kurduğu baskıyla çok sıkıştırdı ancak bir türlü 2. golü atamadı.

- Hacettepe bu baskısını azalttığı anlarda kontrataklarla Kırıkhanspor'un atakları gelmeye başladı. İbrahim Kıymaz ile Kemal Bersis Çanak'tan geçen topları, kaleci Metin Uçar refleksleriyle kurtardı. Kaleci Metin için gerçekten oldukça başarılı bir maç çıkardı diyebiliriz.

- Tecrübe konusunda büyük sıkıntı yaşayan Hacettepe kontrataklar karşısında çoğu kez çaresiz kaldı. 75. dk da yine böyle bir atak üzerine savunmada çok az adamla yakalanan Hacettepe çaresiz golü yedi ve durum 1-1'e geldi.

- Bu golden sonra tekrar baskıyı artırdı Hacettepe. Özellikle sağ kanattan Ahmet Oğuz, ortada Emre Taşkoparan ve ileride Artun Akçakın büyük baskı uygulamasına karşın beklenen gol bir türlü gelmedi.

- 90+ larda Artun'un ceza sahasının hafif dışından vurarak üstten auta giden top sonunda hakem Ali Terzioğlu maçı bitirdi ve sahadan beraberlikle ayrıldık.


Seneye burdaki bir çok gencin Gençlerirliği'nde oynayacak olmasından dolayı çok istiyordum bu maçı izlemeyi. Skordan ziyade oynanan futbol kalitesi çok düşük değildi ve bu beni mutlu etti. Artun Akçakın neden gol kralı olduğunu sahada güzel anlattı, bu maçıda boş geçmedi ayrıca çoğu atakta başrol oynayan isimlerden biriydi. Tribündeki arkadaşlarla, Fuat Çapa'nın istediği pivot santrafor olmadığına karar versekte seneye çift forvet oynarsak eğer forvet hattını zenginleştirecek bir isim olduğu konusunda hemfikir olduk.

57 numarasıyla sağ kanatta mücadele veren Ramazan Aksoy ve 10 numaralı formasıyla orta alanın ortasında mücadele eden Emre Taşkoparan maçın en iyilerindendi. Seneye Gençlerbirliği'ne gelirler mi bir kaç maç daha izleyip öyle karar vermek gerek.

Takımın hücumcu bekleri 11 numara Ahmet Oğuz ve 60 numara Gökhan Lale'yi de çok beğendim açıkçası hatta Gençlerbirliği'nin bu sezonki beklerinden daha iyiler bile diyebilirim.

Bu maçla ilgili tek hayal kırıklığı ise galibiyeti kaçırmak dışında Berat'ı izleyememek oldu. Berat'ta arkadaşlarını bizimler beraber tribünde izledi.

Açıkçası bu maçta izlediğim Hacettepe'de Gençlerbirliği Oftaş ruhunu gördüm. Gökhan Gönül, İlhan Eker, Giray Kaçar, Mehmet Çakır'lı o takımdaki arkadaşlık bu gençlerde de var. Bu sene çok büyük ihtimalle play-off'a kalacaklar. 2. lige çıkamazlarsa canları sağolsun ancak bir kaç seneye Oftaş'ın yaptığı gibi süpriz yapabilirler.

Tabi bütün bu başarının en büyük mimarı ise Tarık Daşgün. Tarık Hocada bu çocuklarla birlikte iyi bir teknik direktör oluyor. 

19 Mart 2012 Pazartesi

Berat Tosun Yükselişte!

Berat, doğum gününde de böyle uçtu.
Sezon başında A takım ile antremanlara ve hazırlık maçlarına çıksa da ilk yarı süresince A2 takımımızın formasını terleten Berat Tosun, ilk yarı sonunda attığı 11 gol ile hem A2 ligi 2. grubunda, hem de genel klasmanda gol krallığında ilk sıradaydı.

Berat Tosun, gerçek bir lig tecrübesi yaşaması ve pişmesi için devre arasında 3. Lig 1. grupta mücadele eden pilot takımımız Hacettepe'ye kiralandı. Gollerine sadece 1 maçlık ara vererek Hacettepe formasıyla da devam eden Berat, seneye A takımda olması beklenen isimlerden.

1994 doğumlu olan genç oyuncumuz Hacettepe'ye kiralandığı günden bu yana 3 maçta forma giydi. İlk maçı olan Belediye Van maçını boş geçen Berat, son iki maçında ağları ikişer ikişer havalandırarak kendi yükselişini devam ettirdi. Ümraniye karşısında alınan 4-1 galibiyete 2 gol ile destek olan oyuncumuz, en son oynanan ve 3-3 biten Gebzespor maçında da takımımızı 2-0 öne geçiren golleri atmasına rağmen galibiyeti koruyamayan Hacettepe'nin düşüşüne engel olamasa da kendini göstermeye devam ediyor.

Berat Tosun ile birlikte sezon başından bu yana Gençlerbirliği'nden kiralık olarak oynayan 1993 doğumlu oyuncumuz Artun Akçakın'da Gebze karşısında Hacettepe'nin 3. golüne imza atarak hem suskunluğunu bozdu hemde gol sayısını 16'ya çıkararak gol krallığındaki liderliğini korudu.

U-17 Milli Takımında 3 Gençlerli!

Almanya'nın Bremen kentinde başlayacak olan U-17 Avrupa Şampiyonası Elit Tur için U-17 Milli takımımızın kadrosu belli oldu. Bursaspor ile beraber Gençlerbirliği'miz U-17 Milli takımına 3 oyuncuyla en çok oyuncu gönderen kulüp konumunda.

Aday kadroya çağrılan oyuncularımız, Alaaddin Okumuş, İrfan Can Kahveci ve Atabey Çiçek. Alaaddin defans, İrfan orta saha ve Atabey ise forvet bölgelerinde gruptan çıkmak için Milli takımımız adına ter dökecekler. Özellikle Atabey Çiçek'in performansı hem milli takımımız adına, hem de potansiyel bir yıldız adayı olarak Gençlerbirliği adına çok önemli gözüküyor.

U-17 Milli takımımız, teknik direktör Hakan Tecimer'in önderliğinde gruptaki ilk maçını yarın ev sahibi Almanya ile oynayacak. Başta milli takımımıza sonra oyuncularımıza başarılar diliyor ve bizleri gururlandırmalarını bekliyorum.

3 Mart 2012 Cumartesi

Adını Sen Koy!

Maçı televizyondan izleyip hemen ardına bu yazıyı yazmak istedim. Muhtemelen şu sıralar Fuat Çapa basına mağlubiyetin sebeplerini anlatıyodur fakat benim nazarımda son haftalardaki Gençlerbirliği'ni bir kenara bıraktım bu maçtaki Gençlerbirliği'nin hiçbir açıklaması olamaz.

İnanın skor zerre umrumda değil. 6-1 gerçekten ağır bir skor ama bazen şanssızlık oldu deyip geçersin, hakem hatasına kurban gidersin, eksik kalırsın vb. bir maç dersin geçersin. Yalnız sahada oynanan bu oyunu kabul etmek mümkün değil. Her zamanki ideal kadro, top aynı top, kale aynı kale, çim aynı çim. Bugün buralarda olmamız bu kadro ile mucizedir bunu böyle kabullenebiliriz, kabullendik ama bizi buraya kadar getiren şey neydi? Şimdi nerede? Beşiktaş maçını çeviren, Bursa maçını çeviren, 4 maçlık galibiyet serisine giren, kendi evini kaleye çeviren Gençlerbirliği'nin hırsı Mersin İdman Yurdu maçıyla uçtu gitti. Beşiktaş maçındaki oyunla umutlanmıştık, yenilsek de güzel oynadık demiştik, ölümüne play-off demiştik ama Sivas maçıyla birlikte anladım ki başarıyı biraz yakalayınca futbolcularımız gibi bizde biraz fazla uçmuşuz.

Fenerbahçe maçının sinyalini Sivas maçı vermişti gerçekten. 9 kişi kalan takımla kendi evinde 2-0 önde olduğun maçı 3-3 ile bitiriyorsan bir yerlerde birşeyler yanlış gidiyor demektir. Lakin Sivas maçındaki oyun bile bugün İstanbul'da ki maçın skorunun rezilliğini örtse bile oyunun rezilliğini örtemez. Hiç bir oyuncuya takılmıyorum, şu iyiydi, bu kötüydü gibi birşey demeyeceğim. Takım halinde berbattık. O hırsla saldıran, rakibi yiyip bitiren, gol atamasa, yenilse dahi alkışladığımız Gençlerbirliği bugün Fenerbahçe gibi orta sahası olan takıma bir saniye bile basmadı. Adeta her topa eskort görevi gören oyuncuların 6 gol yemesinden daha doğal bir durum yok kanımca. İlk yarım saatte 3-0 oluyorsa maç ne Mehmet Sedef ne Özgür'e atabilirim suçu. Bütün suçlu onlar olsa dahi kaybedecek birşeyim yok diyerek oyuna 2. hatta 3. bir forvet oyuncusunun girmesini isterim. Ama bugün bunu bile göremedik. En güvendiğimiz Fuat Çapa bile şaşkındır eminim.

Maçın skoru, oynadığımız oyunu çok düşünmek, üzerine kafa yormak bize ne kazandırır hiçbir fikrim yok. Yalnız futbolcuların içindeki hırs ve umut geri gelecekse ne gerekiyorsa yapayım, konuşayım, kafa yorayım... Ben, skor 6-1 olmuş ve hala maçı umutla ve hırsımdan ağlayacak kadar inatla izliyorsam takımımdan da sahada bu hırsı beklerdim. Kapasitemiz bu kadar olabilir, ligin kadro kalitesi en kötü takımlarından olabiliriz ama bugün 4.lüğü kovalayacak konuma gelmişsek eğer biz, bu kaliteyle buralara gelebileceğimizi göstermişsek hem kendimize, hem ele güne, bugün Fenerbahçe karşısındaki oyun AYIPTIR, REZİLLİKTİR!

Ya sorumluluk kaldıramıyoruz, ya çok havaya girdik. Eğer havaya girdiysek ne ala derim, bu skor burnumuzun sürtmesi için çok iyi ama sorumluluk kaldıramıyorsak durum çok vahim. Play-off'lar için avantajlı konumdayız belki hala ama şu oyundan sonra ne play-off kelimesini ağzıma alırım, ne de katılacağımız olası bir play-off'ta başarı beklerim. Ben kimseye kızmak istemiyorum, günah keçisi olarak birini seçmekte istemiyorum, şu dakikadan sonra kişisel olarak sadece ligde kaldığımıza dua edip bu sezonu da sağ salim atlattıranlara teşekkür ediyorum. Lakin takıma dair hala umutları olanlar varsa sezon başındaki hırsın nereye kaybolduğunu bulup bana da söylerseler bende tekrardan onlara katılıp içimde umut filizlendirmeye başlarım. Ben bu sezon şu geldiğimiz noktanın adını koyamamışken, şu an yaptıklarımızın adını hiç koyamıyorum.

21 Şubat 2012 Salı

Soner'e Ajax İlgisi!



Fuat Çapa'nın, TRTSpor için taraftarların sorularını yanıtladığı röportaj kıvamındaki söyleşide Soner ile ilgili soruyu cevaplarken "Ajax ve Anderlecht" ilgisinden bahsetmesi gözlerden kaçmamıştı. Zaten devre arası Anderlech ilgisiyle ilgili de bir haber yazısı yazmıştım.

Başarılı oyuncumuz Soner ile ilgilenen kulüpleri hocamızın açıklamasından sonra www.ajaxf-side.nl sitesinin twitter hesabından da bu söylenti yayınlandı. Bu haber ile birlikte bu ilgi biraz daha resmileşti diyebiliriz.

Soner Aydoğdu, Fuat Çapa ile tekrar yükselişe geçti ve şu an ilk 11'in değişimezlerinden olan bir isim. Ancak devre arasında çıkan Fenerbahçe söylentilerinden sonra futbolunda gözle görülür bir düşüş olmakta. Bu düşüşün nedenini bu söylentiye bağlamak haksızlık olabilir tabiki ancak taraftarlarımız arasında ki genel görüş an itibariyle böyle.

Şahsi düşüncem altyapımızdan çıkan Soner'in bizde uzun yıllar forma giymesi ve uzun yıllardır bizde olmayan "sembol futbolcu" olması yönünde duygusal açıdan. Ancak elimizde tutamayacak olursak tabiki Soner'in iyiliğini istediğimde futbolcu değirmeni Fenerbahçe'de değil Ajax gibi genç oyunculara önem veren Avrupa'nın büyük bir takımında görmeyi yeğlerim aynen Anderlecht mevzusunda dediğim gibi.

Soner'i çok iyi yerlerde görmek isterim tabi bu konuda önceliği Gençlerbirliği ancak Avrupa'ya açılmak özellikle Ajax'a gitmek isterse bu ilginin boş çıkmamasını isterse şu an ki futbolunu üst seviyeye çıkarması ve yetiştiği kulüp olan Gençlerbirliği'ne borcunu en iyi şekilde ödemesi gerek. Umarım ilerleyen haftalarda daha hatasız ve herşeyini takıma veren bir Soner izleriz.

11 Şubat 2012 Cumartesi

Kritik Eşiği Yine Atlayamadık!


Böyle maçlarda ne oluyor bizim takıma anlayamıyorum. Futbolcular değişse, teknik direktör değişse de kritik maçlarda kazanamamak Gençlerbirliği kimliği olma yönünde iyice ilerliyor. 3.lük bu kadar yakınken böyle bir dönemeci atlamamak kötü oldu gerçekten.

Aslında sahada çok kötü bir Gençlerbirliği görmedim. Sadece Mersin İdman Yurdu kadar istemedik desek daha doğru olur sanırım. Vasat bir maçta uzaktan avlandık. Verilmesi gereken penaltımız gol aradığımız dakikalarda savunmayı boş bırakınca 2-0 olduktan sonra geldi. İlker Meral sonuca direk etti demek biraz zor lakin kötü bir maç yönetti. Yarıda kesilen ataklarımız, olmayan ofsaytlar, Çağdaş'a Nobre'ye verilmeyen kartlar vardı. Hakan Arıkan'a bu kadar sinirlenmemizin sebeplerinden biri de İlker Meral'dir aslında. En başında kartını gösterebilse bu kadar rahat olamayacaktı Hakan.

Özgür'ün olmayışı orta sahanın defansif dengesini kesinlikle etkiliyor. Ayrıca Soner'de form düşüklüğü uzun zamandır gözle görülür bir şekilde artmaya devam ediyor. Her zamanki gibi Ergün Teber takımın daimi kötüsü benim görüşüm. Her oyuncu hatalı pas verir, kötü oynadığı maçlar olur ama bir adamın her maçı kötü, her pası hatalıysa yapacak çok birşey yok sanırım. Fuat hoca yokluktan, mecburiyetten oynatıyor bana kalırsa yine yokluktan mecburiyetten ve para verilmediği için Ergün alındı. Katlanıyoruz ama bakalım nereye kadar gidecek takımın maç başına isabetli pas ortalaması %70'se Ergün'den sonra %50'lere 40'lara düştü bence attığı 10 pasın 8'i rakibin ayağında 2 pasta da baskı görmediğinden en yakınına attığından isabetli.

Velhasıl kelam, böyle kritik bir dönemeçte yenilmek hiç olmadı. 3. olmak varken 5. kaldık üstelik arkamızdan Sivas bastırıyorken. En kötüsü de çok çok kritik bir haftaya girdik önümüzdeki 5 maçta birbirinden önemli ve çoğu deplasmanda. Beşiktaş-Sivas-Galatasaray-Fenerbahçe-Trabzon diye gidiyor hepsi rakibimiz ve bu maçlarda alınacak kötü sonuçlar ilk 8'i dahi tehlikeye sokabilir. Ama en önemli iki maç Beşiktaş ve Sivas ile ardı ardına yapacağımız maçlar eğer deplasmanda Beşiktaş karşısında en az beraberlik ve Sivas'ı kendi evimizde mağlup edebilirsek yarışın içinde kendimizi çok şanslı konuma getirebiliriz.

Hakan Arıkan için söylenecek çok şey var lakin söylemiyorum. Karaktersizliğin diz boyu olduğunu gördüğümüz şu şike sürecinde Hakan çok masum kalır belki ama yine de Allah böyle karaktersizleri futboldan uzak tutsun inşallah...

28 Ocak 2012 Cumartesi

Herve Tum Golleri #1

Herve Tum, Antalyaspor karşısında attığı golle bize puanı getirip kötü oynadığımız maçta beraberliğe şükrettirdi. Tum'un bu sezon attığı 10. gol ve Burak Yılmaz'ın arkasında 2. sırada. Hoş 23 gollü Burak Yılmaz'ı bu saatten sonra yakalayabilecek golcüde çıkmaz herhalde.

Antalyaspor filelerine yolladığı bu gol 7. kafa golü aynı zamanda. Kafa gollerinden daha dikkat çekici bir durum varsa o da gollerinin birbirine inanılmaz derecede benzemesi;

İşte Antalyaspor karşısında attığı gol;


İşte 19. haftada Karabük deplasmanında 2-1 yenildiğimiz maçtaki tek, Tum'un 8. golü;


Son olarak 1-0 yendiğimiz Manisa deplasmanı, Tum'un totalde attığı 5. golü;
Bu 3 golde birbirinin kopyası gibi. Ya kalecileri şaşırtacak bişeyler yapıyor bu adam ya da zamanlama konusunda üstüne söylenecek bir isim daha yok. Yorum değerlendirme sizin olsun.

26 Ocak 2012 Perşembe

Bir Garip Gençlerbirliği!

İkinci yarının başından beri çok ilginç maçlar oynuyoruz. Karabük ve Samsun gibi iki küme düme hattındaki takıma 5 puan kaybettikten sonra Türkiye Kupasında Boluspor'a elenmek tuz biber oldu resmen. Umutların tükendiği anda Eskişehirspor galibiyeti geldi.

Herkesin düşüncesi Ankaragücü maçının rahat olacağıydı ancak beklenen olmadı. İlk yarıda attığımız tek gol ve biraz üstün oyun, ikinci yarı taraftarı kanser eden ve strese sokan bir oyuna dönüştü. Son dakikalarda Ramazan'ın kurtardığı pozisyon olmasa orada da puan kaybetmek işten bile değildi.

Son haftalarda bekleneni veremeyen Bursaspor maçına içimizde bir şüpheyle girdik aslında. Ankaragücü karşısında ki oyun umutlarımızı tüketmişti. Lakin maça iyi başlayan taraf biz olduk. Kanatlardan, özellikle Hurşut ile çok iyi bindirmeler yapıp pozisyonlar bulduk derken 3 isim maçın kaderini çok farklı bir yere çekti.

Mehmet Akgün&Ergün Teber A.Ş. Ve Kuddusi Müftüoğlu
Öncelike sahneye Ergün Teber çıktı ve defansif zaaflarını gösterdi derken Curri'nin sakatlanması ve Aykut'un eksikliğinde Burak-Mehmet Sedef ikilisi boylarının kısalığından doğan zaafı kapatamayınca ilk golü yedik. Henüz santra olmuştu ki Ergün Teber riskli bir pasla korner çizgisinin ordan topu Mehmet Akgün'e atınca olanlar oldu. Mehmet Akgün topu rakibin ayağına teslim edince pozisyon devamında topla buluşan Ndiaye yılın golü olabilecek güzellikte çok klas bir gol attı. Ya da Mehmet Akgün, Ndiaye'ye hayatının golünü attırdı diyebiliriz. Burada Mehmet Akgün ve Ergün Teber çokça eleştirildi tarafımızdan ancak asıl Fuat hocaya sormamız gerekenler var. Neden hala Mehmet Akgün? Neden Ergün Teber transfer edildi?Bu söylediğim iki isim oynadıkları her maçta resmen birer saatli bombaydı. En sonunda bugün patladılar ve iyi oynadığımız ilk yarıda 2 gol yememize sebep oldular.

Bütün bunların yanında Kuddusi Müftüoğlu ve özellikle yancıları sahneye çıktı. Hurşut'un pozisyonunda penaltı çalmayan ve sertliklere biraz taviz veren tavrı ilerleyen dakikalarda iyiden iyiye hatalar silsilesine döndü. Serdar Aziz, Ozan İpek ve Vederson üçlüsünün hareketlerini görmezden gelen Kuddusi Müftüoğlu, Ermin Zec'in pozisyonunda kalecinin dokunduğu ve bizim çok net gördüğümüz korneri, aut olarak değerlendirdi. Bunun yanında ofsayt pozisyonlarına devam deyip, olmayan pozisyonlara ofsayt çalması cabası.

İkinci yarı Bursaspor, normal ve skoru korumak isteyen oyununa devam etti ancak Gençlerbirliği durgun başladı. Yaklaşık 30 dakika durgun ve etkisiz bir Gençlerbirliği'ni izleyince ümitlerimiz kırıldı biraz. Azofeifa-Ergün ve Zec-Soner değişikliği ilaç oldu. Özellikle Ermin Zec hücum olarak Gençlerbirliği'ni o kadar güzel ayaklandırdı ki iki golde -özellikle 2. gol- Zec sayesinde oldu dersek yanlış bir kelam etmiş olmayız. Sonuçta zorda olsa beraberliği kurtardık ancak oyunumuz Bursaspor'dan daha üstündü.

Burada tekrar Fuat Çapa'ya seslenmemiz gerekiyor. Süper Ligin en kötü kadrolarından birini adam edip play-off'a sokma noktasına getirip bize uzun zamandır yaşamadığımız bir heyecanı yaşattın kalbimizdeki yerin çok ayrı ancak, Ergün Teber ve özellikle Mehmet Akgün'ü oynatma konusundaki ısrar neden Ermin Zec'e gelince gösterilmiyor. Çift forvet oynayamıyoruz çünkü orta saha dengesi bozulur lakin haftalardır bekleneni veremeyen Soner bir süre dinlendirilse ve Zec forvet arkası oynasa yada Yasin, Soner'in yerine geçip Zec kanatta oynasa? Uzun lafın kısası şu adama bir şans verilse çok mu şey istemiş oluruz?

Geriden gelip puan almak çok güzel bir psikoloji ama böyle oyuna puan kayıpları ilerleyen haftalarda çok büyük sıkıntı olabilir. 3 İstanbul takımıyla deplasmanda karşılaşacağız ve kolay olmayacak umarım ilerleyen haftalarda hatasız futbolcular ve oyunun hakkı sonuçlar elde edebiliriz.

25 Ocak 2012 Çarşamba

Avni Okumuş!

Tribün Derginin facebook da yayınladığı fotolar arasında buldum bu resmi. Panini çıkartma albümünün bir yaprağı ve sol alt köşede Gençlerbirliği efsanesi Avni Okumuş.

Efsane diyorum çünkü, Baba Tevfik ve kalecimiz Köylü Selçuk'tan sonra tam 317 kere giydiği Gençlerbirliği formasıyla, formamızı en çok terleten 3. isim Avni Okumuş. Ayrıca Andre Kona'dan sonra attığı 72 gol ile de tarihimizin en golcü 2 futbolcusu. Bu resim vesilesiyle hatırlayalım ve emeklerine bir kez daha teşekkür edelim istedim.

23 Ocak 2012 Pazartesi

Bravo Federasyon!


Aslında söyleyecek ve konuşulacak o kadar çok şey var ki nereden başlasam bilemiyorum. Federasyonun bu sene aldığı verdiği her türlü karar ziyan, taraftara zulüm, futbola balta...

Şikecileri düşüremeyen, gündem değiştirmek için play-off sistemini getiren, hafta içi maçlarını çıkaran, ne olduğumuzu anlamadığımız bu sezon birde maç saatlerini durup durup değiştiriyorlar. Mesai haftasının ne başı ne sonu tam ortası olan çarşamba gününe maç koyan federasyon yetmez gibi bir de mesainin en orta saatlerinde maç oynatmaya çalışıyor.

Çarşamba günü kendi evimizde Bursaspor ile oynayacağımız maçın saatini 20:30'dan 15:30'a alan federasyon taraftarın önüne taş koyarak bir kez daha futbolu baltaladı.

Ankara gibi memur kentinde, zaten son dönem tüm takımlar seyirci sorunu yaşarken malum şike muhabbeti yüzünden, mesai saatine maç koyarak kimlerin maça gelmesini hedefliyorlar acaba? Yok yayıncı kuruluş demeyin artık. Bahaneniz yok. Öldürdünüz futbolu, insanların zevklerini bitirdiniz. Kaç kişinin o kadar para vererek aldığı kombineleri yaktınız, o kadar çok ah aldınız ki nasıl temizleyeceksiniz bilmiyorum?

Sorumlusu kim ise bu değişimin tebrik ediyorum. Günler geçtikçe zaten batırdığınız Türk futbolunu, birde böyle kararlarla taraftardan uzaklaştırıyorsunuz. Daha beceriksiz olamazsınız. Tebrikler...

A2'ler Liderliği Garantiledi!


Geçen hafta en yakın rakibi Fenerbahçe A2 takımına 8 puanlık fark atarak play-off mücadelesine kalmayı garantileyen A2 takımımız, bugün saat 13:30 en yakın rakibi Fenerbahçe ile evimizde oynadığımız maçtan galibiyet ile ayrıldı.

2-1'lik bu galibiyetin ardından Fenerbahçe ile arasında ki farkı 11 puana çıkaran ekibimiz 2. gruptaki liderliğini de garantiledi. Play-off'lardan önce ise son maçımızı Tavşanlı Linyit A2 ekibi ile yapacak ekibimiz son haftayı ise bay geçecek.

19 Ocak 2012 Perşembe

Kendi Şehrimizde Belki de Son Deplasman!

 Derbi kelimesinin Türkçe sözlükteki karşılığı "aynı şehrin takımları arasında oynanan oyun"dur. Yani en azından 1. anlamı olarak bunu yazmaktadır. Daha sonradan büyük takımlar arasında oynanan oyunlarında derbi kabul edilmesiyle 2. anlamını da kazanır bu kelime. Lakin bana göre aynı şehrin takımlarının maçları kesinlikle bu ifadeyi daha çok hak eder.

Hele bana göre bu derbileri daha ilginçleştiren birşey varsa bu da takımların aynı stadı paylaşmasıdır. Galatasaray - Fenerbahçe maçı hangisinin stadındaysa atmosfer farklı olur mesela. Fenerbahçe'nin sarı-lacivert hakimiyeti Şükrü Saraçoğlu'nun duvarlarına, kirişlerine, kapılarına, demirlerine de yansımıştır aynı Galatasaray'ın sarı-kırmızısının Arena'nın dört bir yanına hakim olması gibi. Her ne kadar aynı şehirde olsa da bu stadyumlar, deplasman taraftarı olarak içeri girdiğinizde size yabancılık muhakkak hissettirecektir. Bu yüzden aynı şehirde, aynı stadyumda deplase olmanın duygusu çok çok farklı. Bu duyguyu şu an Süper Ligde yaşayan sadece Ankaralılar. Ankaragücü'nün "Gecekondu"sunun yada Gençlerbirliği'nin Maraton'unun bir maçta saatli kale arkasına geçmesi çok ilginç gelir bana.

Aslında biz Maratonda maç seyrederken ertesi hafta aynı maratona Ankaragüçlülerin girdiği gerçeğini düşünmem ama böyle deplasman zamanı saatli kale arkasından maçı izlerken ligin 17 maçını izlediğim yerde başka takım taraftarlarının oturuyor olması -sanırım kıskançlıktan- çok garip gelir bana. Kendi şehrinde ve kendi stadında deplasman olmak ve alıştığın yerden başka tribüne sürülmek sadece benim için değil çoğu kişi için garip bir duygu olsa gerek.



Dünya üzerinde bunun bir çok örneği var özellikle İtalya'da yalnız bizden biraz farklılıkları var. Örneğin en bilineni Milan - İnter derbisi. Milano şehrinin ve İtalya'nın hatta dünyanın en büyük iki takımının stadyumu bize benzer şekilde aynı. Üstteki stadyum iki takıma da ev sahipliği yaparken bizden farklı olarak stadyumlarının ismini değiştiriyorlar. Milan ev sahibi olduğunda San Siro, İnter ev sahibi olduğunda Guiseppe Meazza diye anılan stadyum belki de bu özelliğiyle tek.


Yine bizden farklı olarak ise tribündeki yerleri sabittir taraftarların Curva Sud yani güney tribünü Milan'a aitken, Curva Nord yani kuzey tribünü İnter'e aittir bu özelliğiyle de aslına bakılırsa bizim gibi bir sürgün yaşamamaktadırlar.


Sampdoria ve Genoa FC. Cenova derbisi aslında tarz olarak Karşıyaka-Göztepe'ye benzetebiliriz bu derbiyi. Aynı şehrin bu iki takımı hiç birşeyi paylaşamaz ve ortalık savaş alanına döner. Tek paylaştıkları şey ise Luigi Ferraris Stadyumudur.
İnter - Milan derbisine benzer bir şekilde burda da Curva Sud Sampdoria, Curva Nord Genoa taraftarlarına ait.


Bize en benzeyen derbilerden biri belki de AS Roma - SS Lazio derbisidir. Birincisi "başkent" derbisidir. Sonrasında aynı bizim 19 Mayıs Stadyumunu paylaştığımız gibi onlarda Roma Olimpiyat stadyumunu paylaşırlar. Rekabetin genelinde şehrin en büyüğünün arandığı gibi sosyal ve kültürel bakımdan da iki uç kutuptur. Bu yönüyle Gençlerbirliği - Roma, Ankaragücü - Lazio eşleştirmesi yapsak yanlış birşey yapmayız sanırım. İki takım taraftarının da karıştığı olaylar hatta çok büyük olaylar olsa da agresiflik bakımından Ankaragücü'nün Türkiye'de ki ününün bir benzeri İtalya'da Lazio taraftarlarına aittir.

Siyasi olarak aslında Ankara'da ki rekabet ucundan kıyısından İtalya'nın başkent derbisine tekabül etse de İtalya'nın aksine bizde pek yansıtılmaz tribünlerden. Bunun yanında Lazio, başkentin ilk takımı olma ünvanıyla da Ankaragücü'ne benzer. Ankaragücü'nün İstanbul kökenli olduğunu saymazsak tabi ki..

Sadece İtalya da değil dünyanın bir çok yerinde var aslında aynı şehrin aynı ligde aynı stadyumu paylaşan takımları. Ankara'da bir dönem Ankaragücü-Gençlerbirliği-Hacettepe takımlarının 19 Mayıs'a ev sahipliği yapması gibi 3e bölünen bir stadyum daha var.


Dünyanın en büyük stadyumu Maracana. Oval veya dikdörtgen olmayan yusyuvarlak yapısıyla da farklı bir stadyum Maracana. Eyalet başkenti Rio de Janiero kentinin 3 takımı Botafogo, Flamengo ve Fluminense'ye ev sahipliği yapmakta.
Bir başka başkent derbisi de komşumuz Yunanistan'ın başkenti Atina'da Panathinaikos ve AEK Athens takımlarınındır. Başkent derbisiyle bize benzedikleri gibi aynı stadyumu paylaşır bu iki ekip.

OAKA Stadyumu olarakta bilinen Atina Olimpiyat Stadyumu her iki takımında evi. AEK'nın Ankaragücü ile en benzer özelliği İstanbul'da kurulup başkente göç etmiş olması. Lakin taraftar sayısı bakımından Yunanistan'ın en büyük takımlarından biri olan Panathinaikos'un üstünlüğü var. Birbirlerini kızdırmak için AEK'ya takılan lakap "Türkler"i taraftarlar benimsiyor aslında. Bir çok AEK maçında açılan Türk bayrağını görmek mümkün. Bir benzer durumda yavru vatan Kıbrıs'ın Rum tarafının başkenti Lefkoşa'nın iki takımı Omonia Nicosia ve Apoel Nicosia arasında. GSP Stadyumunu paylaşan iki ekip birbirlerini kızdırırken AEK'nın benzeri bir şekilde Omonia taraftarına "Türkler" denir. Omonia taraftarı da bir çok maçta Türk bayrağı açarak aralarında ki gerginliği arttırır.

Rusya'nın başkenti Moskova'nın Dinamo Moskova ve CSKA Moskova takımları Arena Khimki'yi, Belçika'nın Club Brugge ve  Cercle Brugge takımları Jan Breydel stadyumunu, Amerika'da C.D Chivas USA ve L.A. Galaxy takımları Home Depot Center'ı payalaşırlar aynı Ankaragücü ve Gençlerbirliği gibi.

 Ankaragücü'nün sıkıntılı günler geçirdiği şu günler bizi bir ayrılığa itecek gibi görünüyor. 19 Mayıs'ta son deplasmanımız belki de bu pazar olacak. Stadyumun hakları Gençlerbirliği ve Ankaragücü tarafından oluşturulan Ortak Girişim'e ait olduğu için belki Ankaragücü maçlarını yine 19 Mayıs Stadyumunda oynayacaktır lakin aynı şehir ve aynı stat artık iki takım için 1 kereliğine de olsa deplasman olmayacak.


İki takımında deplasman tribününde izlediği son sezon olma ihtimali çok yüksek. Bu kaderi yaşayan ilk takımlar olmayacağız belki ama ülkenin en üst liginde aynı şehrin, aynı stadyumu paylaşan takımı olmayacak artık. Daha önce Kayseri ve Kayseri Erciyes'in, Adanaspor ve Adana Demirspor'un ayrıldığı ve hatta Almanya'da 1860 Münih ve Bayern Münih'in ayrıldığı gibi aynı şehrin, aynı stadyumda ama ayrı liglerde mücadele vereceğiz.

"En büyük kim?" diye tartıştık, "1923'te Ankara'da kurulduk. Ya siz?" diye Güçlüleri kızdırdık, bir kamyon dolusu küfür yedik lakin böyle ayrılık biraz acı geldi. Çok fazla kişiye nasip olmayan kendi şehrinde, kendi mabedinde deplase olmanın elimden alınacak olması, maratonda oturan Güçlüleri görüp "ulan orası bizim yerimizdi" diye kıskançlık yapamamanın düşüncesi bile üzüyor beni. 

19 Mayıs bile hüzünleniyordur. Asi, serseri çocuğu Ankaragücü ile efendi sessiz çocuğu Gençlerbirliği'ni aynı anda kanatlarının altına alamayacak bir ana gibi.

Ankaragücü kaba kuvveti seven, serseri bir ağabey ise Gençlerbirliği efendi ama hazırcevaplığıyla, başarısıyla ağabeyini kızdıran küçük kardeştir. Mizaçlarımız farklı olsa da bizler aynı şehrin büyüttüğü iki kardeşiz aslında.

Bahsettiğim derbiler kadar hatta farklı şehirler olan Trabzon ile İstanbul'un takımlarının maçları kadar değer verilmese de Ankara Derbisi'nin önemi büyük, hele bu pazar hem takımlar hem de taraftarlar için çok daha ilginç olacak. 
Related Posts with Thumbnails
Bu blog BloggerV.com üyesidir.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Bu Blogda Ara