12 Aralık 2010 Pazar

Ralf Zumdick vs. Thomas Doll!

- Thomas Doll 4-2-2-1-1taktiğini Gençlerbirliği'ne uygulamaya çalıştı. Zumdick takımı sahaya 4-3-2-1 taktiği ile çıkarttığını görüyoruz. Aslında arada çok bir fark yok.

- Thomas Doll elindeki kadroyla iyi oynatıp yenilgiler aldırırken, Zumdick daha eksik bir Gençlerbirliği'ni kötü oynatıp puan veya puanlar aldı.

- Thomas Doll topu ayağında daha çok tutmak isteyen Gençlerbirliği yaratmak isterken, Ralf Zumdick topun rakipte olmasından yana ve defans yapan bir Gençlerbirliği yaratmaya çalışıyor.

- Thomas Doll ortadan oyun kurmaya çalışırken, Zumdick kanatlardan kontra yakalamayı istiyor. Bununla birlikte bir önceki madde ile ilgili Uğur Meleke'nin yazısı da var (bkz. http://www.meleke.com/?p=2771)

- Thomas Doll zamanında kimi zaman 11'de kimi zaman yedekte oturan Hurşut ve Serkan, Zumdick ile birlikte takımın taktik anlayışı bu iki isim üzerine bindi.

- Thomas Doll zamanında suskun kalan Ermin Zec, Zumdick ile birlikte açıldı.

- Ne Doll, ne Zumdick Jedinak'a ve Billy Mehmet'e çare olamadı kimsede olamaz gibi duruyor.

- Thomas Doll her maç sonunda yaptığı dobra açıklamalarla dikkat çekerken, Ralf Zumdick'in açıklamaları sıradan, klişe ve takımı sanki hala kendisi çaıştırmıyormuşcasına soğuk.

- Thomas Doll, Harbuzi'nin sakatlanmasının ardından o bölge çok farklı denemeler yaparken, Ralf Zumdick direk Soner'i o bölgeye koyarak geleceğin yıldız adayını parlatmaya başladı.

- Total olarak bakarsak, Thomas Doll ile bu sezon Gençlerbirliği ne kadar kötüyse, Zumdick ile de Gençlerbirliği hala o kadar kötü.

Misket Bombası!


 11 Aralık 2010 Yer: Ali Sami Yen 16. Hafta Süper Lig karşılaşması GALATASARAY : 0 GENÇLERBİRLİĞİ :2

 12 Aralık 2010 Yer: Ankara 19 Mayıs Stadı, 16. hafta süper lig karşılaşması ANKARAGÜCÜ: 2 FENERBAHÇE: 1


Geçmiş zamanlarda yine fikstürün kaderi bizi Galatasaray ile Ankaragücü'nü Fener ile eşleştirmiş ve o zamanda başkent ekipleri İstanbul'u mağlup etmişti. O zamanlarda yapılan bir tişört geldi aklıma üstünde Misket Bombası yazan ve biri kırmızı-siyah diğeri sarı-lacivert iki bomba aslan ve kanarya figürlerinin üzerlerine(!) düşüyordu. Güzel tişörttü. Şimdi yeniden yapılsa ne güzel olur diye düşündüm. Acaba elinde olan var mıdır ki?

Not: Fotolar ajansspor.com'dan alınmıştır...

11 Aralık 2010 Cumartesi

Harbiye, Sultani'ye Karşı...

Belki de en büyük hayalimi gerçekleştirmiş bu insan. Metin yazarı ve yönetmen Emre Demir ismi açıkçası tanıdığım bir isim değildi. En son Ankara'da ki Beşiktaş maçında Maratonun en üstündeki duvara çıkmış maçı izliyordum tribün büyüklerimizden Cumali Ağabeyim rica edip yerimi elinde kamerası olan bir arkadaşa vermemi istemişti. Arkadaşların film çektiğini öğrenince maçın heyecanıyla olacak ki çok soru sormadım. Ama sonradan duyunca bu film Ankaragücü - Gençlerbirliği rekabetinin belgeseliymiş. Ne zaman çıkacağını bilmiyorum, Kültür Bakanlığı Yayınlarından ulaşabileceğimize dair dedikodu da var. Yalnız bu filmin fragmanı bile beni heyecanlandırıyor.

Ali İmdat, İlhan Cavcav, Hakan Kutlu, Necdet Özkazancı, Tanıl Bora, Berkay Aydın gibi bir çok ismin görüşlerini paylaştığı bu belgeselde taraftarın sesine yer verilerek Ankara Derbisi'nden yola çıkarak Ankaralılığı, Ankara'da yaşamayı anlatan bir belgesel. Sloganı da biraz ipucu veriyor bize "Futbol, bazen bir kentin öyküsüdür."

Çok uzatmadan filmin blog adresi http://harbiyesultani.wordpress.com/ Aklınızda ki soruları benden daha iyi yanıtlayacaktır. En altta da fragmanı vererek bu hayalimde ki filmi çeken ekibe teşekkür ediyorum. İnşallah daha detaylı bir komple Ankara Futbolunu kapsayan belgeseli de Allah bana nasip etsin diyerek kıskançlığımı da belirteyim =D. 




27 Kasım 2010 Cumartesi

Bu Çocukta İş Var!

Samet Aybaba'nın bize son gelişinde yaptığı en iyi şeylerden biriydi belki de Soner'i genç takımdan çıkarıp A takıma kazandırmak. 2 sezon önce 1991 li bir çocuğu Süper Lige il 11'de başlatmak kolay bir iş değildir teknik direktörler için. Bizde bir kaç maç sonra kendisini imrenerek izledik. Hem Samet Aybaba'nın yüzü kara çıkmadı hemde yaşadığımız felaket sezona rağmen Soner gibi bir gencimiz olduğu için gururlandık taraftarlar olarak. Hatta haydigencler.com'un şu ana kadar ki en şaşaalı yıldönümü yemeğine o zamanın yıldızı halen kalplerimizde yeri olan Mehmet Nas ve kendisini davet etmiştik. Yukarıda ki resimde o yemekten kalma.

Neyse konudan uzaklaşmayayım açıkçası Sivas beraberliğini sadece radyodan dinlediğim ve düşündükçe üzüldüğüm için Soner'i yazmak istedim bu yazıda. Nedeni ise bu maçta harika bir gole imza atması. Mile Jedinak gibi ruhsuz sahada gezinenleri düşününce insanın kan beynine sıçrıyor haliyle ama bizim altyapımızdan bir çocuğun çok klas bir frikik golü atması insanda burukta olsa bir sevinç yaratıyor.


Böyle sıkıntılı zamanlarda en büyük eğlencemiz belkide altyapımızdan çıkan gençlerin gelişimini izlemek. En azından kendi adıma söyleyeyim ben bundan zevk alıyorum futbolun zevk vermediği zamanlarda. 2 sezon önce orta alanda oynayan bu genç bir lise son öğrencisiydi ama bizim takımda hatta Türkiye liginde ki bir çok oyuncunun yapamadığı İngiliz tarzı yukarıdan aşırtma paslarıyla dikkat çekmişti. Ayağına çok hakim ama yaşı nedeniyle tecrübesiz ve biraz zayıf. Son maç yazılarımdan bir tanesinde ki sanırım Beşiktaş maçından sonra demiştim Mahmut ve Soner'e dikkat diye. Mahmut yavaş yavaş kendini kabullendirdi. Ancak Soner geçen sezonu Hacettepe'de geçirerek bizlerden biraz uzak kaldı. Şimdi sakatlıkların etkisiyle yeniden kadroda şans buldu kendine ve açıkçası sürekli de izlemek istiyorum ben Soner'i. Çok uzatmadan birşey demem gerekirse onun hakkında biraz daha tecrübe kazanırsa Harbuzi'ymiş başka biriymiş tozunu attırır bu genç. Bu maçta ki harika golünü de izleyip kendisini daha yakın takibe alın. Artık Ümit Milli formasıda giyiyor ki bir kaç seneye çok şeyler bekliyorum kendisinden. Bravo Soner....

24 Kasım 2010 Çarşamba

Taraftar Stadyumdan Nasıl Uzaklaştırılır? Ders 1;

Taraftar Stadyumdan Nasıl Uzaklaştırılır? konusunda birileri ders verecek olsa ilk akla gelen Gençlerbirliği yönetimi olur diye düşünmekteyim. Yıllardır öyle bir politika izlediler ki diğer takımların ağzına "taraftarları yok" diye sakız verip birde herşeyin üstüne sanki maça gitmek istemeyenler bizlermişiz gibi her maç sonrası "Ankaralılar bize sahip çıksın" nutukları atarlar. Hem suçlu hem güçlü duruma geçmek, zeytinyağı gibi üste çıkmak  deyimlerini canlı kanlı örneğidir Gençlerbirliği yönetimi aslında.

Bugün verdikleri ders yine olağanüstü. Düşme kabusları gören takımımız Gençlerbirliği kendi sahasında düşme korkusunu bizden biraz daha fazla yaşayan Sivasspor'u ağırlıyor. Gençlerbirliği son maçında kötü oynayıp Kasımpaşa ile berabere kalmış, Sivas ise senin 3 yediğin takıma geçen hafta 5 atmış. Şimdi maç bu kadar kritikken ve taraftara ihtiyacın varken önce %5'lik kontenjan uygulamayıp saatli kale arkası ve sol kapalıyı Sivasspor'a veriyorsun. Anlaşılıyor ki Sivasspor taraftarı otobüslerle akın edecek takımlarını yalnız bırakmamak için. Eee onlar her halükarda o kadar yol teptikten sonra bilet fiyatı 50 lira olsa yinede girmyecekler mi? Büyük ihtimal göze almışlardır ki girecekler. Sırf para kazanma hırsına her zaman uyguladığın bilet fiyatlarına %50 zam ile desteğini beklediğin Ankaralıları nasıl o stada toplayacaksın?

15 lira para verip kaç Ankaralı kale arkasına girecek Sayın Cavcav? Takımın küme düşmesi, kulübün para kazanmasından bu kadar mı önemsiz? Taraftarın önemli bir kesimini oluşturan öğrenciler o kadar parayı nasıl vereceklerde maça gelebilecekler hiç mi düşünmediniz? Yönetimden yine derslik bir hareketle "Taraftar Nasıl Uzaklaştırılır" uygulamalı bir şekilde gördük.

22 Kasım 2010 Pazartesi

Gençlerbirliği, Galatasaray Olur Mu?


Gençlerbirliği, Galatasaray olur mu? diye başlık atınca UEFA Kupası masalları, bilmem kaç yılının ruhunun eksikliğini filan anlatmayacağım bu yazıda. Lakin şu aralar Galatasaray'a benzemeye başladık. Nedeni ise artık dillere destan olan Galatasaray oyuncularının sakatlanmasına benzeyen durumu şu aralar yaşamamız. Taraftarlar arasında bile sıkça dalga mevzusu olan ve artık iyiden iyiye Galatasaray'da sakatlanmayan futbolcuya şaşırdığımız bu dönemde bizde de "gülme komşuna gelir başına" atasözü gerçek olmaya başladı. Özellikle geçen sezon inanılmaz derecede fazla Galatasaraylı oyuncunun sakatlanmasının ardından Galatasaray sağlık ekibi sorgulanmaya başlamıştı. Bir Gençlerbirliği taraftarı olarak bu sezon bizim başımıza gelen bu durumu bende sorgulamak istedim. Bir yandan da gülüyorum ağlanacak halimize kendi kendime, takımın kötü gidişatının sorumlusunu sorguladığımız yetmezmiş gibi şimdi de sakatlıkların sorumlularını sorguluyorum.

Sezon başından itibaren sakatlık raporunu çıkaracak olursak olaylar şöyle vuku buldu;
- Sezon başında ki TSYD Kupası maçında zeminin azizliğine uğrayan Mustafa Pektemek başlamadan ilk yarıyı kapattı.
- Büyük umutlarla transfer edilen Michael Stewart, Mehmet Akgün ve Cem Atan'ın sakat sakat transfer edildikleri ortaya çıktı. Cem Atan şu an sakat olmasa da Michael Stewart ile Mehmet Akgün'de başlamadan devreyi kapatanlardan.
- Lig başladıktan sonra Harbuzi ve Ermin Zec maçlarda bir kaç haftalık sakatlıklar yaşadılar. Geri döndüler lakin önce Harbuzi bir maçı 17. dakikada terketmek zorunda kalıp devreyi kapattı ardından Thomas Doll sonrası açılıp 3 maçta ağları havalandıran Ermin Zec devreyi kapattı.
- Kaleci Serdar önce Ankaragücü maçında aldığı darbeyle beyin sarsıntısı geçirip bir kaç hafta takımı yalnız bırakırken, son oynanan Kasımpaşa maçında da yere ters basınca -daha doğrusu düşünce- sakatlandı. Durumu belirsiz.
- Debatik Curri antrenmanda sakatlanarak devreyi kapatanlar arasında yerini aldı.
- Aykut Demir'in antrenmanda kaburga bölgesinde iç kanama meydana geldi. O da devreyi kapattı gibi.
- Orhan Şam, A2 Milli Takımından sakat döndü. Kasımpaşa maçında yoktu, haftaya da oynaması zor.
- En son Kasımpaşa maçında Serdar ile birlikte Jedinak'ta sakatlanmıştı. Onunda devreyi kapattı haberi bütün bunların üstüne geldi.


Daha Mahmut Boz, Murat Kalkan gibi isimlerin kısa süreli sakatlıklarını saymadım, bu saydıklarımın yanında ihmal edilebilir geldiler bana. Peki bu sakatların nedeni nedir? Suçlusu kimdir? Hadi futboldur sert oyundur dersin geçersin de devreyi kapatmalarda ne oluyor?

Suç sağlık ekibinin derseniz, antrenmanda sakatlanan ve tedavilerin çok uzun sürmesi nedeniyle haklısınız diyebilirim. 
Suç sahaların berbat zeminlerinde derseniz, Mustafa Pektemek'i düşününce, bunların yanı sıra Türkiye'de ki statları düşününce haklısınız derim. Karabük'ün stadı mesela köstebek yuvası gibi hala. Yine 19 Mayıs'ı biraz adam ettiler.
Suç futbolcularda, "eskinin topçusu çamurlu sahalarda çakıl taşı yapışmış topa kafa vuruyordu bunların hepsi narin" diye eleştiri getirirseniz de hak vermiyor değilim. Şöyle İngiltere ligi gibi, İtalya ligi gibi kemik sesleri duyulsa Süper Ligde Allah muhafaza ölümler baş gösterecek herhalde. Futbolcularımız kendine bakmayı bilmiyor sanki.
Suç ağır antrenman programlarında derseniz, işte size orada katılmam Thomas Doll iyi bir antrenördü lakin öyle futbolcuların canını okuyan antrenmanları yoktu. Hatta gereğinden fazla tatil bile yaptı Gençlerbirliği. O zaman suçu antrenman eksikliğine mi atsak?

Bu takımın bu halinin sorumlusunu hala bulamadığım gibi bu sağlık sorununun sorumlusunu da bir türlü keşfedemedim ben. Galatasaray'da görmeye alıştığımız bu durum Gençlerbirliği'nde de böyle uzun süre devam eder mi onu bilemem ama bu durum böyle devam ederse ne bu kötü gidiş durur, ne sağlam adam kalır. Yakında A2 takımını sahaya sürmeye başlarız. Bir gerçek var ki, sakatlıklarında katkısıyla bize yine küme düşme kabusları yaşatacak bu takım. Gençlerbirliği, Galatasaray olur veya olmaz orasını da bilmek zor ama devre arasına kadar bu lig bize zindan olur.

20 Kasım 2010 Cumartesi

Nazar Değdi!

 -13. hafta sonunda ilk galibiyetini geçen hafta almış Kasımpaşa ile sahasında 1-1 berabere kaldık.
- Maç zevkli miydi? yoksa vasat mı? çözemedim.
- İki takımda o kadar çok top kaybı yaptı ki maça tek zevk katan şey bu oldu.
- Kasımpaşa atak yaparken çat diye kaptırılan topta bizim atağımız derken, diğer kaptırılan topta onların atağı... bütün maç böyle gitti.
- Ama iki takımda genelde çok kötü oynadı.
- İlk yarı Kasımpaşa golü isteyen taraftı. Zaten ilk yarının sonunda Gençlerbirliği'ne kızarken "bi gol yiyinde aklınız başınıza gelsin" dedim gol geldi.
- Yekta gerçekten kaliteli futbolcuymuş lakin Milli Takıma seçilmenin getirisi midir nedir biraz fazla artist geldi bana.
- İkinci yarı baskın olan taraf Gençlerbirliği'ydi. Thomas Doll'un ilk geldiği günlerdeki gibi ilk yarı kötü ikinci yarı biraz daha iyiydik.
- İkinci yarı başında tehlikeli noktadan kullanacağımız atış öncesi "atamayız, kaç kere atmışız ki?" dedim Cem Can'dan frikik golü geldi.
- Gençlerbirliği'nde orta saha yoktu. Geçen hafta yıldızlaşan Jedinak eskiye döndü çok geçmeden. 
- Soner ikinci yarı bizi 2 güzel pozisyona soktu ancak paslık yerde şut, şutluk yerde pas deneyince olmadı. Bunların hepsi tecrübedir daha sadece 19 yaşında.
- Hurşut bu takım için  çabalıyor, sempatikliğini geçtim gerçekten gönlünü vererek, isteyerek oynuyor. Billy Mehmet'in yakın olduğu yere ters kanattan koşarak Billy'nin hatasını telafi etmek için geliyorsa bir oyuncu başımın üstünde yeri her zaman vardır.
-Billy Mehmet demişken İrlanda'ya geri dönse iyi olacak. Sezon başı sevimsiz açıklamaların ardından oynadığı futbolda sevimsizleşiyor. Kahe gibi top tutuyo desen yok, kafa vuruyo desen yok, fırsatçı desen yok ee bu adam hiç bir işe yaramıyor. Kahe ise Manisa'da yedek otursun, Makukula gibi adamı almayı becereme insan üzülüyor.
- Geçen hafta özlediğimiz Gençler geri döndü dedik ama erken konuştuk yada nazar değdirdik.
- Sorunu sakatlıklara bağlayalım bakalım bu seferlik. İlerleyen haftalar tehlikeli sorunun çözülmesi lazım.
- Son olarak iki gence dikkat diyorum; Soner Aydoğdu ve Serdar'ın yerine giren kaleci Ramazan Köse bu maçta bana umut verdiler. Özkan Karabulut'ta fena kaleci değildi.

13. Hafta Kasımpaşa Maçı Muhtemel 11'imiz!

14 Kasım 2010 Pazar

Özlediğim Gençler Şimdi Sahada!

 - Gençlerbirliği sahaya eksik oyuncuları düşündüğümüzde eldeki en iyi kadro ile çıktı.
- Taraftarımız güzeldi sesimiz iyi çıktı.
- Beşiktaş kötü zamanları aşmak için sahadaydı galibiyet gelse de durumları vahim.
- İlk yarının başlamasıyla kontrollü futbol vardı her iki takımda da. Ancak Beşiktaş topu ayağında daha fazla tutan taraf oldu.
Maçın hakemi ilk dakikalardan başlayarak doğru yanlış her pozisyonda Beşiktaş lehine tehlikeli noktalarda frikik kararı verdi.
- Ceza sahası çizgisinden verilen frikikte sonuç getirmeyince 45+ da saçma bir penaltı ile Beşiktaş'ın golü geldi.
 - İkinci yarı tek kale oynayan Gençlerbirliği vardı sahada.
- Beşiktaş'ı çok zorladık özellikle kanatlardan.
- Beşiktaş defansif oyuncuları oyuna alarak iyice kapandı.
- Serkan Çalık'ın şutunda Rüştü'nün parmaklarına çarpan top üst direkte patlayarak hevesimizi kursakta bıraktı.
- Ermin Zec'in yokluğu çok hissedildi forvette.
- Artık son dakikalarda beraberliği kurtaralım diye 10 kişiyle Beşiktaş yarı sahasında kamp kurmuşken kontrataktan basit bir gol yedik.
- Thomas Doll sonrası Jedinak ve Murat Kalkan'ı çok beğendim.
- Murat Kalkan sol bekten ileri hücuma iyi destek verdi aynı pozisyonda iki kez Tabata'yı çalımlarla yere serince Tabata'nın tekmesinden kurtulamadı.
- Hurşut bireysel anlamda yetenekleri konuşturdu ancak Beşiktaş gibi takımlara karşı daha garanti oynamak lazım fazla bencil gözüktü.
- Smeltz'e biri Türk futbolunun, Avustralya gibi halı saha kıvamında oynanmadığını anlatması gerek.
- Kanattan yaptığımız bir çok ortayı Ersan Adem Gülüm ve İbrahim Toraman ikilisi başarılı bir şekilde savuşturdu.
- Maçın genel özeti Gençlerbirliği oynadı, Beşiktaş kapandı, hakem Beşiktaş'a çalıştı. 
- Yenilse bile güzel futbol izlemeyi seven biz taraftarlar için sonuç haricinde bu sezonun belkide en iyi maçıydı.

2010 - 2011 Sezonu 12. Hafta Maçımız ; Gençlerbirliği - Beşiktaş

Thomas Doll sonrası, eski yardımcı antrenör şimdi ise teknik direktör olan Ralf Zumdick ile güzel maçlar çıkaran Gençlerbirliği'ni ilk kez izleyeceğim.

Harbuzi, Zec, Curri, Mustafa Pektemek, Mehmet Akgün, Stewart gibi isimler yok bu maçta. Geriye ne kaldı diye sormak mümkün yalnız biz yine bu eksiklerle Galatasaray ile Fenerbahçe'ye 4 atan Ankaragücü'nü yendik. Tabi Thomas Doll'lu zamanlardı ozamanlar. Takımda ne gibi bir olumlu gelişme var bu maçta net görülür diye düşünmekteyim.

Beşiktaş şu aralar iyi değil. Gaziantep Bş. Bld takımına Türkiye Kupası maçında yenilmesi ile Schuster tartışılmaya başlandı bile. Moralleri ne kadar yerinde bilemiyorum. Yalnız bizim takımın yapacağı şeyler önemli. Ruhsuz futbol atak futbola dönüştüyse bu maç bizim açımızdan gerçekten farklı olacak. Birşey söylemek için erken olduğunu düşünüyorum. Maçı izledikten sonra Thomas Doll - Zumdick karşılaştırması da yakında blogda olacak.

13 Kasım 2010 Cumartesi

Hacettepe - Bozüyükspor Maçından Notlar...

 -Bugün öğlen 13:30'da başlayan karşılaşma için hava şartları zorlayıcı değildi.
- Ankara Demirspor ve Pursaklarspor ile birlikte 3 takımın Cebeci'de maç yapması zemini çok bozmuş.
- Bozüyüklü 20-25 kadar taraftar açık tribündeydi.
 - Maçın başlarında 2 takımda dengeli oyun sergilediler. Hacettepe 4-3-3 taktiğiyle oynarken Bozüyük 4-4-2 ile sahadaydı.
-16. dakika civarında gelen Hacettepespor'un golünün hazırlanışı o kadar güzeldi ki, baya umutluyduk Hacettepe'nin güzel bir futbol oynamaya başlayacağını düşündük.
- Golde ki ara pas ve düzgün asistten sonra Hacettepe'den güzel birşeyler gören olmadı.
- Zaten 10 dakika kadar dayanabilen Hacettepe maç boyu en aksak bölgesi olan defansının hatası yüzünden beraberlik golünü kalesinde gördü.
- Hacettepe kalecisi Şener, genç milli takımda oynadığı zamanları mumla aratıyor. Bu maçta çok acemi gözüktü.
-Maç ilerleyen dakikalarda çok sert ve gergin geçmeye başladı.
- İlk yarının sonlarında Bozüyüklü bir futbolcunun 2. sarı karttan kırmızı görmesiyle birlikte Bozüyük kalecisi çılgına döndü ve ilk yarının son düdüğüyle birlikte soyunma odasına giden tünelde koşuşturmalar oldu.
-İkinci yarı herkes Hacettepe'den daha güzel bir oyun beklerken hayal kırıklığı yaşadı tekrar.
- 1-1'e yatan Bozüyük'e karşı, mücadeleden yoksun oyun sergileyen Hacettepe maçı sıkıcı olmaya başladı.
- Hacettepe'ye taraftardan gelen saldırın telkinleri esnasında 80. dakika'da oyuna giren 18 Numaralı Bozüyüklü futbolcu girer girmez golünü attı ve Hacettepe iyice dağıldı.
- Doldur-boşalt oyunuyla, halı saha maçına çıkmış gibiydi Hacettepe.
- 9 numaralı formasıyla Hacettepe'li Onur takımın birşeyler yapmaya çalışan tek ismiydi. Gerçekten kumaşı iyi gibiydi.

25 Ekim 2010 Pazartesi

Kara Düzen!


Yeniden sancılı dönemlere girdik. İstikrar ve başarı beklerken yine aceleci bir karar, yönetim yanlışlarını teknik ekibe yıkmak vs vs. bir sürü senaryo işte karşınızda son 5 yılda ki Gençlerbirliği'nin özeti.

Dersler, sınavların başlamasıyla blogla çok ilgilenip Trabzon maçıyla ilgili herhangi birşey yazamadım ama açık konuşayım vaktim çok bol olsada yazacak birşeyim yoktu. Beni bu takımdan soğutan şey yaşanan gelişmeler. İnanın takımın kötü gidişi bu kadar canımı acıtmıyor. 3 ihtimalli bir oyunda yenilgi aldık diye kahrolmanın bir lüzumu yok ama takımı böyle olmaya iten sebepler göz göre göre icra ediliyorsa işte o noktada insan ağlamaklı oluyor. "Thomas Doll'un görevine son veren İlhan Cavcav yeni hocasını arıyor" manşetleri okuyoruz şu ara. Giray Bulak, Mesut Bakkal filan bir ton isim dolaşıyor. Boyalı basın yazsa yazsa bizim yenildiğimiz maçları yazıyor. Kimse de çıkıp Thomas Doll'e, Ralf Zumdick'e, Serdar Dayat'a çektirilen zulüm nedir sormuyor.
Ne kadar kafaya takılır benim söylediklerim ama bir şekilde yönetime ulaşsada bazı şeyleri düşünmeye başlasalar inanılmaz memnun olurdum. Sözüm Sayın başkan İlhan Cavcav nezdinde tüm yöneticilere...

1- Sayın başkan, Hadi Thomas Doll'u takımın başından gönderiyorsunuz. Hadi anladık sonuçlar kötü olduğundan böyle oldu. Peki hocanın tazminatını ödememek için neden dalga geçer gibi yönetim kurulu kararı ile devam ediyoruz kararı çıkarıyorsunuz?

2- Trabzon maçında takımı Serdar Dayat'a emanet edeceğinizi söyleyip, sırf tazminatını vermemek için Ralf Zumdick'i başa getirmek, para konusunda bu kadar takıntılı olmak nedendir?

3- İlk iki durumda da taktığınız bu para meselesini sözleşme yaparken  anlaşarak koymadınız mı? Bu adamlar sizin kararınızla gitmedi mi? Şimdi paralarını vermemeye çalışmak arkadan binbir komplolar üretmek Türk futbolunda "Duayen" olarak adlarılan bir başkana yakışır mı? Bunların futbol etiğinde yeri var mıdır? Gençlerbirliği'nin saygınlığı bu yaptıklarınız yüzünden her geçen gün azalıyor.

4- Thomas Doll gibi bir ismin yerine getirilecek teknik direktörün kaliteli olması uzun vadede bize yarar sağlayacakken sezon sonu göndereceğiniz teknik adamlarla anlaşmanın mantığı nedir? Giray Bulak, Thomas Doll'un birşey yapamadığı takıma nasıl bir etki sağlayabilir bunun mantıklı açıklamasını yapınız. Hadi Giray Bulak bizi kümede tuttu, Hakan Kutlu gibi teknik direktör meziyetleri zayıf bir isimin Gençlerbirliği'ni ne hallere getirebileceğini Oğuz Çetin örneğinde görmediniz mi?

5- 2 defa çalışıp 2 defa da kovduğunuz isim olan Mesut Bakkal'ı taraftar olarak bağrımıza basıp çok sevsekte gerçekler ortadayken takımın başına getirip 3. kez kovmak ile egonuzu mu tatmin edeceksiniz?

6- Bu takımın 5 yıllık bir çıkış planı vs vs.. düzenlemeleri var mıdır? Varsa 5 yıldır neden batıyoruz? Bunun nedenini bir Allah'un kulu açıklarsa çok sevineceğiz.

7- Bu takım küme düşerse geri nasıl çıkartmayı planlıyorsunuz?

Bütün bu sorulara yönetimden bir adam çıkıp mantıklı cevap verse susup oturacağım. Ama bu mantıklı cevapları alamayacağımı bildiğim için BEN BİR TARAFTAR OLARAK BU YÖNETİMİ İSTİFAYA DAVET EDİYORUM!


Not: İlk fotograf klasspor.com sitesinden alınmıştır...

19 Ekim 2010 Salı

Suçlu Kim?

Antalya maçının teknik taktik yorumuyla başlamak istedim yazıya ancak zaten maça gidip canlı seyredemedim birde arkadaşların yorumlarından çok iyi oynamadığımızı öğrenince bir iştah kaçması oldu. Bunun yanısıra Thomas Doll'un gönderildiği haberi iyice canımı sıktı. Şu an ki gelişmeler işine son verildiğine yönelik, Cavcav'ın bugünkü açıklamaları ise işi iyice bilmeceye döndürüyor.

8 hafta sonunda 8 puanda kalmış bir Gençlerbirliği izliyoruz. Üstelik tarihinin en pahalı transferine imza attığı dönemde Gençlerbirliği için beklenmedik sonuç sayılabilir. Daha önce en pahalı transferimiz olarak Skoko alındığında UEFA'da tarih yazıyorduk. Şimdi sorulacak sorular var bu noktada. Aslında bu sorular kötü gidişatın devam ettiği son 4 sezondur soruluyor. Suçlu Kim?


Soru 1: Suçlu Thomas Doll mu?


Bu konu tartışmalı. Thomas Doll'u Türkiye şartlarına bakınca istifaya götürecek neden haklı gözüküyor. 8 hafta da 8 puan Gençlerbirliği gibi Süper Ligin gediklisi bir takım için çok az. Ama geçen sezon eldeki Hacettepe-Gençler karışımı kadroyu 10. yapmayı başaran, ilk 7 hafta namağlup kalmayı başaran 2 takımdan biri yapmayı başaran da bu adam. Geçen sezon evlenme hazırlıkları nedeniyle sık sık takımı yalnız bırakmasını çok eleştirsekte bizim takımın kadro yapısı ve son sezonlarda aldığı sonuçlar ortadayken Thomas Doll'e bana göre başarısız bir adam diyen insan skor yorumcusundan başka birşey olamaz.

Soru 2: Suçlu Futbolcular mı?

İşte bu soruda yıllardır soruluyor. Takımın huzurunu yapısını bozuyor diye son dönemde El Saka gibi, Mehmet Çakır gibi, Gökhan Tokgöz gibi adamlar gönderildi. Bunun yanısıra işini iyi yapmasına rağmen Mehmet Nas, Hakan Aslantaş ve Kahe gibi oyuncularlada kan tazelemek amaçlı sözleşme yenilenmedi. Bu kadar adam gitti Gençlerbirliği hala aynı tas aynı hamam gitmekte. Burda göze çarpan ciddi bir futbolcu sorunu var. Futbolcuların en büyük sorunu ise ruhsuzluk. Bu ruhsuzluğun sebebi nedir diye araştırmak gerekir muhakkak ama hepsiyle tek tek psikolog gibi görüşmek gerekir. Dışarıdan baktığımızda ise memur zihniyetli takım havasında olduğumuz çok açık. Bu sistemde borçsuz kulüplerden olduğumuz için her ay trink yatan futbolcu maaşları oyuncuları bir rahatlığa sevkediyor gibi. Tamam futbolcularda aç mı kalsın sürünsün mü diyeceğim geliyor arada hatta böyle para bakımından sorunsuz olan bir takımın taraftarı olarak övünürümde yine şeytan vermeyin şu futbolculara kötü geçen haftanın sonunda paralarını "oynayın ulan para yok size" diye salın sahaya dedirttiriyor arada. Bunun dışında ki sorunları dediğim gibi bilmek mümkün değil ama gelin görün ki birde transfer sorunu var ki bu da 3. sorumuzu sorduruyor bize.

Soru 3 : Suçlu Yönetim mi?


Yönetim yıllardır eleştiriliyor. Daha doğrusu eleştiriyoruz. İlhan Cavcav'ın hastalığı yüzünden oyuncuları iyi seçememesi ve genel menajer Cem Onuk'un yaptığı hatalı transferleri yüzünden blogda eleştirdiğim onlarca yazı vardır eminim. Özellikle Cem Onuk'un Sandro-Tozo ikilisi ile başlattığı hatalı transfer politikası hem para hem takımın kaybına sebep oldu. Yıllarca onca farklı ülkeden oyuncu izleyip dandik Çin ve Avustralya liginden vasat topçuları getirmesi çok eleştirildi. Geç bir karar olsada sonunda görevinden istifa etti ancak bu seneyi de çaldı bizden. Michael Stewart, Mehmet Akgün, Cem Atan gibi isimlerin gelir gelmez aylarca sakat olması, bu oyunculardan yararlanamamıza sebebiyet verdi. Yıllarca teknik direktörün değişmesi, futbolcuların değişmesinin takıma hiç bir yarar getirmediğini tekrar düşünecek olursak yıllardır değişmeyen yönetim ve onların zihniyetlerinin en büyük suçlu olduğunu görüyoruz.

Soru 4 : Thomas Doll'un Görevine Son Verilmesi Doğru Karar mı?

Taraftar arasında iki farklı görüş hakim. Gönderilmesini çok önce isteyende var, kalmasından yana olanda. Ama ortak fikir Thomas Doll gelen çoğu isimden çok daha iyi bir isim. Gönderilmesini isteyenlerde bunda hemfikir olsada hedeflerin küçüklüğünden ve daha büyük oynamamız gerektiğini savunduğundan böyle bir değişiklik istiyor. Şimdi konuşulan isimler Giray Bulak, Rıza Çalımbay, Samet Aybaba gibi isimler. Bu teknik adamlar yıllarca Türk futbolunun içinde ve sık takım değiştiren isimler. Yaptıkları ortada bir nevi. Geçici çözüm ortakları dersek yanlış bir tabir olmaz, oysa biz Thomas Doll ile sezon başında istikrar parolasıyla yola çıkmıştık. Sonunu bildiğimiz teknik adamların Thomas Doll'un ardından göreve gelmesi çok mantıksız. Yardımcı antrenör Serdar Dayat'ın başa geçmesi de çok şey değiştirmeyecektir. O da biliyor ki bu takıma yapılabilecekler bu kadar. Thomas Doll'den bir farkı olmayacak. Bu doğrultuda kesinlikle Thomas Doll'un kalmasından yanayım. Haa eğer kulüp atılım yapıp Laszlo Bolöni, Zico gibi kalbur üstü adamlar takımın başına getirilecek ise kan değişikliği neden olmasın derim. Kaldı ki Thomas Doll'un 750 bin euro tazminatından kurtulmak için oyun çevirme peşindeki yönetim bu adamların parasını vermek isterler mi diye soruyorum. Cevap; Tabi ki hayır.

Soru 5 : Çıkış Yolları Ne Olabilir?

Dediğimiz gibi suçlu yönetim. Thomas Doll ile devam kararı yada kalbur üstü teknik adam alınıp tam yetki verilmesi kararı çok doğru olabilir. Cem Onuk'un yerine getirilen isim hakkında da çok iyi şeyler duymadık bu yüzden transfer komitesinin başına işini iyi bilen bir adamın getirilmesi ve yönetimden Muammer Akyüz'ün bahsettiği tarihimizi bilmeyen yöneticilerin temizlenip gerçek Gençlerlilerin getirilmesi şart. Sırtımızda büyük bir özel hastanenin adını taşıdığımız bir dönemde sakat futbolcu transfer etmemiz zaten trajikomik haldeyken bu durumu taraftarlar için daha da trajediye çevirmemek gerek buda önemli bir durum. Yönetim ve futbolcularında acilen toplanıp görüşmesi ve akıllarını başlarında devşirmeleri söylenmeli. Yönetimin suçu olduğu kadar futbolcularda kendine pay biçmeli. Ruhsuz oyun, değişen oyunculara rağmen değişmeyen bir şey ise bunun sebepleri bulunmalı muhakkak.

7 Ekim 2010 Perşembe

Behzat Ç. Başkan!!!

Gençlerbirliği'li yazar Emrah Serbes'in romanından uyarlanıp Star TV ekranlarında gösterilen "Bir Ankara Polisiyesi: Behzat Ç." adlı dizinin son bölümünden yüzümüzü güldüren 2 kareyi atayım dedim. Son zamanlarda takımdan ümit kesilince bizi çok heyecanladıracak şeyler olmuyordu. Ta ki bu diziyi izlemeye başladık yeniden heyecanlandık. Dizinin geçtiği mekanların çoğunda Gençlerbirliği flama, kupa, anahtarlık gibi aksesuarların yanı sıra karakterlerinde Gençlerbirliği konuşması ve Gençlerbirliği kültürü hakkında ip uçları vermesi diziyi bizim açımızdan daha da izlenir hale getiriyor. Gençlerbirliği dışında da senaryosu şu anda çok başarılı giden dizinin ekibini kutluyor ve teşekkürlerimi sunuyorum. 19 Mayıs Stadında da bir bölüm çekseler bize efsane diyen karakterler bizim için gerçekten efsane olacaklar... :))

2 Ekim 2010 Cumartesi

Forma Reklamımız Jet Fadıl'dan!


Turkcell'in futbol arenasından çekilmesinden sonra 7 haftadır göğsünde reklam olmadan mücadele eden takımımız Fenerbahçe maçında göğüs reklamıyla çıktı. Siyah zemin üzerinde sarıyla "Caprice Gold" yazan reklamla çıkan takımımız, artık sürekli olarak bu reklamla mı sahaya çıkacak yoksa sadece bu maçlık verilen bir reklam mıydı bilemiyorum. Henüz resmi sitede de bununla ilgili bir açıklama yok.

Caprice Gold ne firması diye baktığımızda oteller zinciri olduğunu görüyoruz. Üstteki resimde İstanbul Bayrampaşa'da açılmış veya açılacak olan -tam bilemiyorum- 7 yıldızlı otelin resmidir. Bu otelin projesi de bir dönem futbola el atan JetPA isimli şirketiyle adı bir takım yolsuzluklara da karışan "Jet Fadıl" olarak bildiğimiz Fadıl Akgündüz. Şu anda da Alpay Öcalan ile birlikte Siirt Jet-PA Spor'un başkanlığını yapan isimi bir dönemin yıldızlarını bonservisiyle alıp İstanbul takımlarına kiralamasıyla duymuştuk. 

Neyse takıma hayırlı olsun sahibi her kimse kim bizi ilgilendirmez. Yine de bu reklamın tek maçlık olmasını diliyorum. Zaten Ankara'da da şubesi olmayan bu otelin reklamı formayı çok çirkin hale sokmuş. Neredeyse Turkcell reklamını bile özleyeceğim.

Yine 3-0...

Fenerbahçe deplasmanından beklenen şekilde mağlup dönüyoruz. Eksik oyuncular, bu sezon ki genel gidişat ve rakip Fenerbahçe olunca bekleniyordu bu sonuç aslında. Bütün bunlara bir de hakem faktörünü eklediğimizde sonuç ortada.

Aslında maç öncesi yazısında eksikliklerin sorun teşkil ettiğini söylemiştim ancak öyle bir takımız ki sağımız solumuz belli olmuyordu. Geçen sene ki İstanbul Belediye'nin oynadığı oyunun değişik bir versiyonunu biz oynuyoruz. Geçen hafta aynı kadroyla Ankaragücü'nü yenerken bu hafta ne olacağını bilemediğimi ama yüksek ihtimalle yenileceğimizin sinyallerini vermiştik. Maçın hakemi Fırat Aydınus da taktik gereği oynadığımız agresif futboldan yararlanıp 20 dakika boyunca her topa düdük çaldı. Goller gelipte maç 2-0 olduktan sonra tek düdük çalmadı benzer pozisyonlarda. Hatta LigTV spikeri bile ilk yarı sonlarına doğru "ilginç bir şekilde artık sert hareketlere müsade veriyor" gibisine bir cümle kurdu. Yenilgiye bahane bulmak saçma belki ama bu şekilde yenilmekte insana koyuyor. Maçtan sonra kimse Fırat Aydınus'u konuşmayacak, Türk hakemliği dendiğinde Cüneyt Çakırmış da Barcelona maçını güzel yönetmişte vs vs... Tek hakem üzerinden edebiyatlar yapılacak.

Neyse bizim takımdan bahsedecek olursak Fenerbahçe karşısında o kadronun oynadığı futboldan aslında o kadarda ümitsiz değilim. İlk 2 golde adam paylaşamayan defansımız Ankaragücü maçını arattı sadece. Kulusic'in ilk golde hatası büyüktü gerçekten ancak geri kalan hatalar biraz Thomas Doll'a ait diye düşünüyorum. Ankaragücü maçında rakibin havadan geleceğini iyi tespit edip uzun boylu defans oyuncularımızla etkisiz bıraktık ataklarını. Fakat Fenerbahçe havadan gitmek yerine hızlı adamlarıyla hücum edip ağır defansımızı delmeyi bildi. Buna daha iyi bir çözüm üretebilirdi Doll. Gelgelelim eldeki oyunculara bakınca kimi oynatırdın diye bana sorsanız bende birşey diyemem. Bütün bunların dışında oynamak isteyen bir Gençlerbirliği gördüm ben sahada. Eksiklerin giderileceği devre arasına kadar bu duruma biraz alışmamız gerekiyor sanırım. Ciddi bir şekilde Mustafa Pektemek'e ihtiyacımız var ve Jedinak'tan daha iyi olacağını düşündüğüm Michael Stewart'a.

Jedinak'ın ne yapmaya çalışarak kırmızı kart yediğini de anlamış değilim. Hakemin haklı olduğu tek noktaydı sanırım Jedinak'ı oyundan atmak. Sevindiğim bir durum oldu aslında haftaya yok nihayet. Soner Aydoğdu daha fazla forma şansı hakediyor. Topla buluştuğu zaman zarfında akıllıca işler yapmaya çalıştı. Özkan'ın ise zamana ihtiyacı var. Kalecilerin olgunluk döneminin 28 yaşından sonra olduğunu düşünürsek Özkan henüz 19 yaşında diye not düşersek neden zamana ihtiyacı olduğunu da açıklamış oluruz sanırım. Patiyo için hala umudum yok ama Serkan Çalık yavaş yavaş içimde bir umut ışığı doğurmaya başladı. Dediğim gibi oynamak isteyen bir takım görüntüsündeyiz ama bir süre eksik kadrolu halimize katlanmamız gerek. İkinci yarı kağıt üstünde fikstür bizden yana gözüküyor.

1 Ekim 2010 Cuma

2010 - 2011 Sezonu 7. Hafta Maçımız ; Fenerbahçe - Gençlerbirliği


Ligin yedinci haftası ile ilk İstanbul maçımızı oynuyoruz. Rakip bu sezon başlangıcında hayal kırıklığıyla başlayan ve toparlanmak isteyen Fenerbahçe. Kendi evlerinde oynayacakları bu maç onlar için kritik. Onlar için kritik olduğu kadar bizim içinde artık bir devamlılık sağlamak adına önemli bir maç. Deplasmanda olması ve hala eksiklerimizin olması bizim için herşeyi zora sokuyor.

Fenerbahçe'de Uğur Boral ve Özer Hurmacı bu maçta kulübede dahi duramayacaklar gibi. Bunun yanı sıra yeni transfer Stoch'un sakatlığı söz konusu. Gelen haberler yüksek ihtimalle oynamayacağı yönünde. Kritik bir diğer 2 isimse eski oyuncumuz Gökhan Gönül ile milli kaleci Volkan Demirel. Son saydığım 3 isim bizim için avantaj gibi gözüküyor yalnız belalımız Alex'in oynaması bile herşeyi alt üst etmeye yetebilir. Geçen sezon Alex'in oynadığı maçta yenilirken, Alex'in oynamadığı Ankara'da ki maçtan puan çıkarmayı bilmiştik. Alex her takımın korktuğu ama bizim takımın daha fazla korktuğu bir isim.


Orta sahada Jedinak'ın halini görünce maestro göreviyle Alex başımıza iş açabilir. Alex'i durdurabilecek tek faktör Aykut Kocaman. Yıldız isimle sorunlar yaşayan Aykut Kocaman, Alex'i oynatmaz ise rahat bir nefes alabiliriz. Yada geçen hafta ki tandemin harika oyununu üstüne konulmuş şekilde izlersek Gençlerbirliği'nde o zamanda rahat bir nefes alabiliriz. Fenerbahçe'nin defans bölgesi aksasa da bizim hücum gücümüz çok umut verici değil. Guiza'dan korkmayan bir ülke de yaşasakta artık Niang var ve açılmaya başladı yavaş yavaş. Geçen hafta 6 golden 2sine imzasını atsa da Niang, takımı eleştirildi. Herşeye rağmen onlar Fenerbahçe.

Bütün bunları toplayıp Gençlerbirliği'ni düşündüğümüzde umutsuz bir maç olacağını söylebilirim bizim açımızdan. Eksiklerin devam etmesi can sıkıyor. Bir de bütün bunlara sağı solu belli olmayan oyunumuz eklenince ne diyeceğimi bilemiyorum. İddiacılara tavsiyem uzak durun abi bu maçtan :). Birde büyük ihtimal kazanan kadro bozulmayacak ki İBB maçından sonra bozulmayan kadro Karabük'ten 3 yedi. Yine de tekrar ediyorum ne olacağımız hiç belli olmuyor. Güzel maç olsun yeter.
Related Posts with Thumbnails
Bu blog BloggerV.com üyesidir.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Bu Blogda Ara