
27 Ekim 2009 Salı
Fair Play Ligi'nde Lideriz!

Fabrika'dan Son Model Golcü: Artun Akçakın

Not: U-17 milli takımı şu anda 2 tane var. Bir tanesi Abdullah Ercan yönetiminde Nijerya'da Dünya Kupasında ter döküyor. Artun ise Ferhat Südoğan'ın U-17'sinde Avrupa Şampiyonasında ter dökmekte. Araştırmak isteyenler olur belki diyerek, benim düştüğüm hataya düşmeyin diye bu bilgiyi vermek istedim.
25 Ekim 2009 Pazar
Güzel Futbol, Acı Sonuç



19 Ekim 2009 Pazartesi
Thomas Doll'dan İnciler #1

Kupada Rakip İstanbul Bş. Belediyespor

Maraton.com.tr Sitesinden İnciler!

www.maraton.com.tr"
9. Haftadan Notlar!

Gaziantep’te Julio Cesar’ın golleri,
Fenerbahçe’de Semih’in golü,
Denizlispor’da Roberts’ın golü,
Gençlerbirliği’nde Kahe’nin golü,
Kesinlikle izlenmeye değer goller. Çok güzel gollerin atıldığı bir hafta olmuş Turkcell Süper Lig zevk vermeye başladı.
İkinci Yarı Canavarları!



Maçın Golü: Kahe
Hayal Kırıklığı: Harbuzi
Maçın Kazananı: Thomas Doll (Kendi kariyerine eklediği başarılar dışında, bize ve Türk futboluna kattıkları takdir edilesi bir adam)
18 Ekim 2009 Pazar
Gençlerbirliği ve Rakiplerimiz 2009-2010 Sezonu 9. Hafta

13 Ekim 2009 Salı
"Futbola Dair" Panelinden!

Şehir Eskişehir, konuşmacılarda hakem ağırlıklı olunca konu genellikle Eskişehirspor ve Türk hakemleri üzerineydi. İlk soru Anadolu takımlarının ulusal medyada İstanbul takımları kadar neden konuşulmadığı üzerine geldi. Osman Tanburacı'ya yöneltilen sorunun cevabı bildiğimiz gibi oldu;
"Bu bir para işi, rating işi, Galatasaray'ı bırakıp bir Anadolu takımını tartışmaya başlayınca rating düşüyor dolayısıyla bizim maaşımız düşüyor" diyerek samimi bir cevap verdi. Zaten panel boyu sempatik tavırları ve esprileriyle oldukça sempatik gözüktü Tanburacı.
Asıl değinmek istediğim isim Ali Aydın. Hakkında anlatılanlar ve konuştuklarını duydukça hayran kaldım. Türk hakemlerinin tartışıldığı sırada söyledikleri oldukça içten ve samimiydi. Baya dolu olduğu anlaşılıyordu sesinden. Hakem hataları sorulduğunda yoğun bir şekilde, oturduğu yerden tekrar tekrar izleyip yorum yapan Erman Toroğlu eleştirisi yapıldı. Ali Güneş'in Galatasaray maçında topu elle kesmesi hakkında yaptığı yorumda "hakem hatalı da olsa, o oyuncu çıkıp maçtan sonra evet o pozisyon penaltıydı demeyecek. Bu sahte delikanlılıktır. Delikanlıysan dürüst olacaksın ya hiç yapmayacaksın o hareketi yada yaptığın hatayı anında söyleyeceksin. İnsanlar böyle adamların yaptıkları hataları maçtan sonra söyleyince hemen inanıp suçu hakemde buluyorlar. Hakemlere güven yok" dedi. Ardından benim sorduğum soruda İstanbul takımlarının maçlarında etkilenme durumlarını hakkında konuşmaya başladı.
"Böyle bir şey kesinlik yok ancak hakemler stresli. Her maç öncesi ne zaman hata yapacağım?, kim eleştirecek?, MHK ne diyecek? gibi onlarca soruyla boğuşuyor. Kafaları rahat değil böyle ortamda maç yönetmek çok zordur maalesef" dedi.
Ardından gelişen sohbette çok samimi bir açıklama yaptı. "Şu anki MHK gelmiş geçmiş en kötü MHK'dır" dedi. "Hakeme bin bir türlü laf ediyorlar, çıkıp hakeminin arkasında duracağına, maç vermeyerek cezalandırıyor" deyip oldukça dolu olduğunu belli etti bu konuda. Daha bir sürü eleştiri, bir sürü farklı sorular, anılar anlatıldı ama hepsini yazmaya kalksak roman yazmaya başlarız. Eklemek istediğim son olay ise Serdar Tatlı'nın salondaki kameraları kapattırıp, ısrarımız üzere türkü söylemesidir. Oldukça keyifli bir söyleşiydi, emeği geçenlere tekrar teşekkür etmek gerek.
9 Ekim 2009 Cuma
Vay Canına Patiyo Gol Atmış!

8 Ekim 2009 Perşembe
Kara Bulutlar Üstümüzde!

Ankaraspor'a Dair

7 Ekim 2009 Çarşamba
Ankara Futbolunda Koltuk Sevdası!

Tarık Artukmaç İstifa Et!

5 Ekim 2009 Pazartesi
Gençlerbirliği'nden Ümit Milli Takıma 3 İsim

Milli takımın artık çok zorlaşan Dünya Kupası şansı için oynanacak son ve önemli maçlar haftasına girdik. Önce Ümit Milli takımdan bahsedeyim bizi daha çok ilgilendirdiği için daha sonra A Milli takım seçimleriyle ilgili bir eleştiri yazısı daha yazarak devam edeceğim.
Ümit Milli takım aday kadrosuna Gençlerbirliği olarak 3 futbolcu göndermenin mutluluğunu yaşıyorum. Ben yetiştirmedim tabi ki bu adamları ama insan kendi takımından isimleri görünce mutlu oluyor, gurur duyuyor. Forma şansı bulmasa da genç yeteneğimiz Ferhat Kiraz ile ilk 11’imizin değişilmez isimleri Mustafa Pektemek ve Aykut Demir aday kadroya çağırılmış. Güzel tespitler gerçekten. Ancak Aykut Demir’e ayrı parantez açarak, A milli takım eleştirime atlamak istiyorum. Aykut Demir şu an gösterdiği performans ile ümit milli takıma seçilmeyi kesinlikle hak ediyor. Ancak şahsi düşüncem şu anki görüntü itibariyle yıllardır sağ bek, sol bek çıkmıyor denilen ülkemizde A milli takıma bile seçilebilecek düzeyde bir performans sergiliyor Aykut. Yaşı itibariyle genç ve tecrübesiz denilebilir haklı olarak ancak formsuz isimleri oynatmak, sırf İstanbul takımlarından adam almak adına takımında ilk 11’i geçtim 18’e zor giren adamları almaktansa böyle isimlere şans vermek çok daha yerinde bir karar olur düşüncesindeyim.
Gerçi bu sefer ki eleştirim İstanbul takımlarından seçilen oyuncular haricinde, hemşerim Ankaragücü’nden kadroya çağırılan Ceyhun Eriş üzerine. Beşiktaş’tan Yusuf ve Ankaragücü’nden Ceyhun artık ununu elemiş, eleğini asmış futbolcular. Bana göre değil bu tespit, kime sorsam bu görüşü doğru olarak kabul eder diye düşünüyorum. Tamam hala yetenekliler (Türkiye Ligi için) ve oldukça tecrübeli isimler olabilirler ancak 90 dakikayı çıkaramayacak bu isimleri kadroya almak nasıl bir taktik anlayışıdır çok merak ettim doğrusu. Kaldı ki Ceyhun da Yusuf da aynı bölgenin adamları ve birbirlerinden çok farkları yok, hangisini oynatmak üzere aldı Fatih Terim bunu çok daha merak ediyorum. Zaten şansımız yok diyerek fantezi deneniyorsa genç oyunculara şans vermek çok daha mantıklı bir hareket değil midir? Namağlup ünvanlarını bu hafta devretmiş olsalar da haftalardır lige damga vuran Gençlerbirliği’nden adam alınmamasını geçtim diyelim, ligin en genç takımı olarak Ümit Milli takıma çalışıyor olmamız gayet normal diyelim ama Eskişehirspor’dan herhangi bir adam görememek düşündürücü bana kalırsa. Hatta Göksel dostumun kendi blogunda yazdığı bir yazıda Eskişehirspor yabancılarının çoğunu yedek oturtup yerliler ile mücadele ettiğinden bahsediyordu. Durum böyle iken takımın başarısı ortada iken milli takıma alınmak üzere adam bulunamamasına şaşırmamak elde değil. Bursaspor’un lig tablosundaki yeri ortadayken Sercan dışında başka bir adam gönderememesinden bahsetmiyorum bile.
Yaktın Bizi Alex!

Maça oldukça temkinli bir oyunla başladık. Son 3 maçtır ilk yarıları kendi sahamızda kabul edip kötü oynuyor, ardından da ikinci yarıda değişikliklerle döktürüyorduk. Bu maçta böyle olacak dedim başta, hücuma çok çıkamayıp çok temkinli bir savunma oyunu yaptık ve 15. Dakika sıralarında belalımız Alex sahneye çıktı kalecimizin uzanamayacağı köşeye vurdu topu ve 1-0 öne geçirdi takımı. Golden sonra hücum yapmaya çalıştık ancak özellikle Mustafa Pektemek, Fenerbahçe defansının arasına atılan güzel pasları kontrol etse de Lugano ve Bilica gibi iki güçlü savunma karşısında birebir mücadelelerde oldukça zayıf kaldı. Tipik bir beraberlik mücadelesi sahaya oldukça hâkimdi. Bizim oyunumuz açısından bir değerlendirme yapacak olursam, son 3 maça göre ne kötü bir oyunlu ilk yarı ne de çok iyi bir oyun gösterebildiğimiz bir ilk yarı oldu. Orta da geçen bana kalırsa çok heyecanı olmayan ama Fenerbahçe ataklarının yoğun olduğu bir ilk yarı, Fenerbahçe’nin skor olarakta 1-0’lık üstünlüğü ile sona erdi.

İkinci yarıya klasikleşmiş bir şekilde iki oyuncu değişikliğiyle başladık. Mustafa Pektemek ve Orhan Şam oyundan çıkarken yerlerine Hurşit Meriç ve Burhan Eşer girdi. Hurşit’in girdiği dakikalar oyunumuzda müthiş bir hareketlilik oluyor artık bu çok aşikâr. 90 dakika boyunca oynayabilecek güçteyse bana kalırsa Thomas Doll, kendisini artık ilk 11 için kesinlikle düşünmeli. Çünkü bugün ilk 11’de başlayan Bilal’in de sonradan giren Burhan’ın da katkısı birbirinden farklı olmuyor bunu gördük. Bu iki ismin yerine kesinlikle Hurşit düşünülmeli ciddi ciddi. Gençlerbirliği’nde tek varlık gösterebilen adam Hurşit Meriç, bu kadar övgümden sonra anlaşılacağı üzere. Sol kanatta Gökhan Gönül ve Lugano karşısında oldukça etkili çalımlarla içeriye girip paslar verse de, son vuruşlarda ki etkisizlik maalesef sonuç getirmedi. Diğer değişiklik ise beni oldukça şaşırttı. Orhan Şam gibi savunma elemanının çıkıp yerine Burhan’ın alınması nasıl bir taktik olacağı konusunda biraz endişeye sevk etti beni. Bilal defansa çekildi bu dakikadan sonra, orada oynayabildiğini bilmiyordum açıkçası benim için sürpriz oldu. İkinci yarının başlarında çok iş düşmedi defansa, ataklarımız yoğunlaştı sağlı sollu. Harbuzi ve Cem Can’ın berbat ötesi uzaktan şutlarıyla başladı ataklarımız ancak daha sonra güzel yüklensekte Fenerbahçe gibi bir takımın defansını geçmek, zayıf oyuncularımız için kolay olmadı elbette. Ancak bu gol bulmak için yüklendiğimiz dakikalarda tam bir gol kaçırdığımıza üzülmüştük ki Alex yine çıktı sahaya ve bize karşı oynadığı 10. Maçta 8’inci golünü ağlarımıza yolladı. Bu gole rağmen oyundan kopmadık ve inatla ataklara –zayıf ataklarda olsa- devam ettik. Oyuna son koz olarak giren Sandro ile iyice hücumu düşündük ve maalesef iyice kopan oyunda 3’üncü golde geldi. Biraz Galatasaray’ın Ankaragücü karşısında yenildiği maça döndü diyebiliriz. Yoksa tarafsız gözle baktığım Fenerbahçe’nin oyununu beğenmedim. Oyuncu kalitesi ile Fenerbahçe’nin daha üstün olduğu bir maç oldu sadece ve belalımız Alex faktörünü de unutmamak gerek. Çok kötü bir oyun oynadığımızı düşünmüyorum ancak bir ara savunma elemanlarımızın çalım atmaya kalkışması çok daha kötü sonuçlara mal olabilirdi bizim için. Tozo’ya yapılan fauller çok acımasızdı ve dediğim gibi Fenerbahçe’nin oyuncularına karşı çok zayıf bir fizik kuvvetiyle mücadele ettik buda yenilmemizin etkenlerinden.

4 Ekim 2009 Pazar
İşte Muhtemel 11'imiz!

3 Ekim 2009 Cumartesi
Gençlerbirliği ve Rakipleri 2009-2010 Sezonu 8.Hafta

Fenerbahçe'ye değerlendirmesiyle başlayacağım tabii ki, hafta içinde UEFA Avrupa Ligi maçı sebebiyle Moldova deplasmanına gitti. Maçın özetini izledim ve Fenerbahçe'yi bu oyunla yakalarsak yenebiliriz diye düşünüyorum. Sheriff gibi ismi pek duyulmamış bir takım karşısında oldukça pozisyon vermişler. Bu tabii ki defanstaki açığın, sorunun göstergesi. Kahe gibi bir forvet tam açılmışken Burhan ve Mustafa'nın desteklemesiyle çok iş yapabilir böyle bir defansa karşı. Fenerbahçe kadro kalitesi ve Avrupa tecrübesiyle zaten 2-0 önde başlaması gereken bir maçta 1-0'lık skoru açıkçası zorla almış, yine kurtarıcısı kaptanları Alex. Alex bizim takımında belalısı bilindiği üzere. Geldiği ilk zamanlar varsa yoksa bize patlıyordu. Fenerbahçe her ne kadar Dos Santos, Guiza gibi isimler oynayamamış olsa da Fenerbahçe'de bahriz bir şekilde gözlenen sorunlar var. Bizim en büyük dezavantajımız deplasman takımı olmamızın yanında, Dos Santos ve Guiza'nın takıma katılacak olması, ligde cezası biten Emre'de bu maçta forma giyebilecek. Rakibin tek eksiği Colin Kazım. 8'de 8 yaparak sanırım lig tarihinde bir rekora imza atabilirmiş Fenerbahçe, bu rekorun baskılarını üstlerinde hissederlerse daha rahat bir oyun sergileyebiliriz. Manisa ve son Antalya maçlarında ki son dakika gollerini unutmamak lazım, bizimde bu son dakikada çoğu takımdan çekmişliğimiz çoktur. Tabii ki baş sırada Fenerbahçe bizi son dakikalarda yıkmayı en çok adet edinen. Özellikle Alex'e bu sebeple dikkat etmek gerek diye düşünüyorum. Aslında bizim için tablo biraz iyimser gibi olsada, ne olursa olsun rakibimiz şu an lider, yenilgisiz ve ev sahibi.
Gençlerbirliği'ne gelince, takımda eksik olarak bulunan tek isim Sinan. Sezon başından beri onsuz geldik sanırım çok eksikliğini hissetmeyeceğiz. Bunun dışında geçen maçta da belirttiğim bir korku var takımda. Bu korkuyu ben ilk yarı korkusu olarak adlandırıyorum. Çünkü ilk yarıda temkinli olarak başlıyor takım ve daha çok gol yememeye çalışıyor. Ankaragücü maçında rakip biraz daha zayıf diye atak başlayıp golü attıktan sonra maçı kendi sahamızda kabullendik. Daha sonra Trabzon karşısında maça daha defansif başladık ve konsantrasyon eksikliğindende kaynaklı bir anda 2 gol birden gördük kalemizde. Haftalar geçtikçe takımın üstünde bir yenilmeme korkusu baş gösteriyor sanırım. Bu korkunun atlatılması yenilmemizle mi mümkün olacak hiç bilmiyorum ama Fenerbahçe'yi bu kadar zayıf yakalamışken yenmemiz gerek mutlaka. Onların üstünde de bizim üstümüzde de stres maçı biraz tutuk geçirebilir. Beraberlik yine yüksek ihtimal gibi duruyor. Dediğim gibi Kahe, Fenerbahçe defansını iyice dağıtabilecek özellikte biri. Bizim defans oyuncularının daha iyi konsantre olması gerek, zira başta Alex daha sonra da vatandaşı Dos Santos oldukça tehlikeli isimler. Mustafa Pektemek ve Burhan'ın performansı maçı etkileyecek önemli faktörlerden. Tozo, Mustafa, Harbuzi üçlüsü top mücadelelerinde zayıf kalıyorlar, Emre, Lugano, Bilica gibi sert oynayan fizik gücü yüksek futbolculara karşı ayakta kalması gerek en büyük dezavantajlarımızdan biride bu.
Futbol açısından çok zevkli geçecek bir mücadele olması yönünde şüphelerim var. 4 namağlup takımdan biri bu maçta 3 takıma düşmeyebilir. Bu kadar çok beraberlik almışken, böyle bir tablo sergileyen rakiple yapacağımız mücadeleden beraberlik çıkması yüksek ihtimal.
1 Ekim 2009 Perşembe
Four-Four-Two Ekim Sayısına Bakış...

Bu yazıyı daha çok Gençlerbirliği taraftarları için yazma gereği duydum aslında. Four-Four-Two'nun Ekim sayısını ilk alan biriyim malumunuz içinde benim blogda olunca. Dergiyi elime aldım ve Gençlerbirliği ile ilgili neler var diye şöyle bir araştırdım.
İlk olarak blogumun tanıtımı var derginin "Altıpas" bölümünde. Sırf bunun için okunmaya değer diyerek, alçakgönüllüğümü göstermiş olayım :D. Yine "Altıpas" bölümünün içinde ki "Bu Çocukta İş Var" adlı bölümde her ay bir genç yeteneği konuk ediyorlar. Bu ay ki konukları 1993 doğumlu, genç milli takımlar oyunucusu Artun Akçakın. Bizim için bu çocuğu özel kılansa kendisinin şu anda Gençlerbirliği formasını terletmesi. Yalnız klasik hayal kırıklıklarımızdan birini daha yapılan röportajı okuyunca yaşayabiliriz. Dediğim sanırım rahatça tahmin edildi, "5 yıl sonra kendini nerede görüyorsun?" sorusuna cevabı maalesef klasik olmuş. Yine de 9 senedir formamızı terletiyor ve Ankara doğumlu "bizim çocuklardan" kendisine başarılar diliyoruz. Umarız çok uzun seneler bize hizmet eder, hele ki pozisyonu forvet tam ihtiyacımız olan bölge. Böyle giderse daha çok uzun seneler bu transfer politikasıyla forvet transfer edemeyeceğiz, bu yüzden altyapıdan yetenekli forvetlerimizin çıkması çok önemli.
"Son 25 yılın efsane 10 takımı" başlıklı araştırma yazısında ise 2002-2003 sezonunun Gençlerbirliği'ne yer verilmiş. Ali Ece benden bununla ilgili fikir istemiş ancak benim o sıralar internete girmekte sıkıntı yaşadığım döneme denk gelince 2 gün gecikmeyle yollamıştım ancak kendisi yazıyı baskıya yollamış bu sebeple yardımcı olamamıştım. Baya üzüldüm ancak yazılan yazıda kısa olmasına karşın benim yazdıklarıma yakın. Hatta takımın yıldızı ve gizli kahramanı bölümü de oldukça başarılı. Benim yazdığım isimlerden farklı ama yine de doğru tespitler olduğu kanaatindeyim. Ben o takımdan kimseye toz konduramıyorum duygusallıkla, bir kahraman seçmem oldukça zor olmuştu düşününce ancak bu isimlerinde doğruluğuna onay veririm. Bugün o başarının neden devamı gelmediğini de sormuştu kendisi, o soruya yanıt yazıda birşey bulamayınca maili geç cevapladığıma bir kez daha çok üzüldüm. Umarım bir daha sefere bu tür araştırmaya katkı verebilirim. Gençlerbirliği benim için bir tutku, dergide ki her yazıda Gençlerbirliği'ne bağlanacak bir uç bulabilecek kapasitede olduğumu düşünüyorum :).
"Kazanan onlar olmalıydı" yazısında ise "İlhan Mansız" var. İlhan Mansız'ın bizimle ilgisi yok tabiki ama maç Beşiktaş ile Gençlerbirliği'nin efsane Türkiye Kupası maçı. Futbolculara oturtulup ders diye izletilmesi gerektiğine inandığım o müthiş maçta bize 3 gol birden atan İlhan Mansız'dan kaybeden kahraman olarak bahsediliyor. Gençlerbirliği ile ilgili gözüme çarpanlar bu kadar. Gençlerbirliği dışında ise CM oyunlarının patronuyla yapılan söyleşi, şimdi Eskişehirli olsa da "bizim çocuk" sayılan Youla ile yapılan röportaj güzel gerçekten. Bucaspor'un genç akademisiyle ilgili yazıyı da keyif alarak okudum. Real vs. Barça yazısı ve Hollanda amatör takımları arasında ki ezeli rekabet yazıları futbolun ne derece bir güç olduğunun göstergesi. Genel anlamıyla çok hoş bir dergi olmuş yine bu ay. Gençlerbirliği ile ilgili konular az olsa da blogumun tanıtımını görmek yetti bana :). Yine de alacakların pişman olmayacağı dergi Four-Four-Two.
Blogumun Tanıtımı Four-Four-Two Dergisinde!

Buradan Sayın Ali Ece'ye tekrar teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca blogumun bugün tanıtılmasında en büyük yardımı yapan, blog yazmaya kendisinden özenip başladığım http://www.anadoludanfutbol.blogspot.com/ adresli blogun yazarı "üstad" Hüseyin Ataş'a ne kadar teşekkür etsem azdır. Son teşekkürlerimi ise yazılarımı beğenip, blogumu okumaya layık bulanlara ediyorum. Sizlerin sayesinde yazma şevki ve azmi büyüyor içimde. Futbolu Sevenlerin Dergisi Four-Four-Two'ya çıkarak bir hayalimi daha gerçekleştirmiş oldum. Derginin Ekim sayısı bayilerde.