27 Ekim 2009 Salı

Fair Play Ligi'nde Lideriz!


Gençlerbirliği kültürü diye anlatmaya çalışıyorum burada ne demektir diye. Sadece küfür etmeyen, arsız olmayan taraftarımızla olmuyor bu kültür. Camia olarak futbolcusu ile yöneticisi ile herşeyiyle var bu kültür. Bu kültüre yakışır bir duruma da futbolcularımız imza atmaya devam ediyor. Geçen sezon Fair Play Ligi'inde lider giderken Mehmet Polat'ın gereksiz kırmızı kartıyla 4. olabildiğimiz ligin yeni sezonunda lideriz. Futbolcularımız, taraftarımız bu kültürü inadına yaşatırken, yönetimimizde Tarık Artukmaç gibi hainlerin olması ise acı verici bir durum maalesef ki.


İşte puan durumu;


1 GENÇLERBİRLİĞİ 18

2 BURSASPOR 22

3 TRABZONSPOR A.Ş. 22

4 DENİZLİSPOR 22

5 KASIMPAŞA 23

6 GALATASARAY A.Ş. 23

7 BEŞİKTAŞ A.Ş. 25

8 ANTALYASPOR A.Ş. 27

9 GAZİANTEPSPOR 29

10 MANİSASPOR 32

11 İST BŞ BLD.SPOR 37

12 KAYSERİSPOR 40

13 FENERBAHÇE 42

14 SİVASSPOR 56

15 ESKİŞEHİRSPOR 78

16 DİYARBAKIRSPOR 162

17 MKE ANKARAGÜCÜ 284

Fabrika'dan Son Model Golcü: Artun Akçakın


FourFourTwo dergisinin Ekim sayısında "Bu Çocukta İş Var" bölümünün konuğu Artun Akçakın idi. Tabi ki bizim altyapımızda yetişen bir isim olduğundan dolayı bende takibe almaya başladım kendisini. Teknik Direktör Ferhat Südoğan yönetimindeki U17 Milli Takımımızın Makedonya'da düzenlenen 2009-2010 U17 Avrupa Şampiyonası 1. Tur Elemeleri 5. Grup'taki ikinci maçında milli takım ev sahibi Makedonya'yı 2-1'lik skorla mağlup etmeyi başarmış. Gollerin ikisininde Artun Akçakın'dan geldiğini duyunca çok sevindim.


Ayrıca ilk maçımızda da Finlandiya'yı 2-0'lık skorla geçmeyi başarırken gollerimizden biri yine Gençlerbirliği'li Artun'dan gelmiş. Gençlerbirliği'nin kronikleşmiş forvet sorununa çözüm olması içten bile değil. Daha çok genç ve çok çalışırsa çok iyi yerlere gelebilecek bir isim olduğunu kanıtlıyor yavaş yavaş. Ayrıca TFF sitesinde ki bilgilere göre Artun A2 takımızda oynadığı 5 karşılaşma sonunda 6 gole imza atmış durumda, bu da kalitesini kanıtlıyor. Zaten Kuzey grubunun gol krallığında lider durumda. 9maç oynamış Gençlerbirliği A2 takmının 5 maçında forma giyip 6 gol atıp hala liderliği kimseye bırakmaması genç yaşında kolay iş değil. Röportajını yayınlamayı düşünüyorum, orada takıldığım tek olayı daha önce söylemiştim yazdığımda anlayacaksınızdır hangi sözüne bozulduğumu. Herşeye rağmen futbolcu fabrikası Gençlerbirliği'nin yeni mahsulü yolda...

Not: U-17 milli takımı şu anda 2 tane var. Bir tanesi Abdullah Ercan yönetiminde Nijerya'da Dünya Kupasında ter döküyor. Artun ise Ferhat Südoğan'ın U-17'sinde Avrupa Şampiyonasında ter dökmekte. Araştırmak isteyenler olur belki diyerek, benim düştüğüm hataya düşmeyin diye bu bilgiyi vermek istedim.

25 Ekim 2009 Pazar

Güzel Futbol, Acı Sonuç

Olmadı, bu sefer güzel oyuna bir beraberlik dahi gelmedi. Haftalarca güzel oyunlarla berabere kaldığımız ligin 10. haftası, çantada keklik gözüyle baktığımız Diyarbakırspor'a çok acı bir şekilde mağlup olduk maalesef. Hep yazıyordum, güzel oyunlarla gelen beraberlikler çok üzücü, kaçan galibiyetler falan filan derken, bu yenilgi hepsinden kötü oluyormuş gerçekten. Maça gidemediğim özetlerden izledim tabi ki maçı ve gol kaçırma rekoru nasıl kırılırmış hakkında bir ders verilse gösterilmesi gereken bir maç gerçekten.
Özeti izlemeye başladığım anda kaçan gol pozisyonları saçımı başımı yoldurdu cidden. Hele kaçan ilk gol varki "boş kaleye nasıl itilemez o top?" diye düşünürken kaçıran ismin Patiyo olduğunu söyleyince spiker, nedenini anlamam için verilmiş cevap olarak suratıma tokat gibi yapıştı. Bu adamdan futbolcu olmaz demekten dilimde tüy bitti ama Thomas Doll sıfırdan adam yaratmanın peşindeyse birşey diyemeyeceğim. Mecburiyetten oynatıldı desem, Burhan ne kadar istikrarsız da olsa o haliyle Patiyo'dan daha futbolcu en azından. Harbuzi'nin yokluğu hiç birşey kaybettirmemiş bize diye düşünüyorum. Hatta oynadığımız en güzel oyunlardan biri olarak gözüküyor özetlerden. Üst üste ataklar ancak beceriksizliğin yanında şansızlıkta yeniden yanımızda yerini almış. Kahe'nin kafa vuruşu, Hurşit'in harika aşırtması, tekrar Kahe'nin şutu sürekli direkte patlamış. Yanlardan, kıyılardan, köşelerden geçen toplar derken bu kadar pozisyonda gol atamamak çıldırttı oturduğum yerde beni. O kadar pozisyonun ardından Diyarbakır'ın pozisyon değeri olmadan, Tazameta ile kalecimizin beklemdiği bir anda attığı güzel şut gol olup tek kurşunla boynumuzu eğdi. Ben bu kadar pozisyona o kadar dalmışım ki spiker maçta ikinci yarı deyince şaşırdım "nasıl bitmedi mi daha?" diye. İkinci yarı biraz daha az atak olsa da kaçan goller devam etti.

Hele Sandro'nun, Patiyo'yu aratmayan kale dibindeki vuruşu tam bir hayal kırıklığı. Uzun süreliği sakatlığının ardından maçlara sürekli olarak sonradan dahil olan Sandro, eski günlerini maalesef mumla aratıyor. Hacettepe'nin zor zamanlarının kurtarıcısı, benimde bütün Gençlerbirliği taraftarları gibi çok şey beklediği isim maalesef sakatlığın etkilerinden çok kurtulamamış gibi gözüküyor. Umarım bir an evvel kendine gelir, gerçek Sandro'nun öyle goller kaçırması imkansız ile eşdeğer bir durum. Herşeye rağmen güzel oyun tek tesellimiz. Böyle oynadıkça takımı izleme istediğim sürekli uyanıyor. Ersun Yanal'dan bu yana cidden böyle güzel futbol oynadığımızı hiç görmemiştim. O dönemde Türkiye Kupasında Beşiktaş ile yaptığımız 4-3'lük efsane maç gibi 2 hafta sonra Bursaspor ile yapacağımız maç beni heyecanlandırıyor oldukça. O zamanın 2 iyi futbol oynayan takımının mücadelesi harikaydı, bu senenin 2 harika futbol oynayan takımının mücadelesi umarım aynı kalite de ve heyecanda olur. Zaten bizim görmek istediğimizde sonuçtan çok güzel futbol, geçen sene ki futbol ile haketmediğimiz bu ligin en iyi futbolunu oynayan takımlarından biri olarak bir anlamda özür dilediğimizi düşünüyorum. Umarım güzel futbol daim olur. Böyle oyun oldukça, sonunda yenilgi acı olsada varım diyorum.
Bizi ancak haftaiçinde ki İstanbul Belediye maçı düzeltir. Bursa'dan 6 yemiş bir takım, bu maça çok asılacaktır, hele başında ki adam ligin en iyi teknik adamlarından biri olan Abdullah Avcı iken korkmamak elde değil. Ancak İbrahim Akın, Kanfory Sllya, Okan Buruk, kırmızı kart gören isimlerken hırsımızı, güzel futbol ile birleştirip hoş bir galibiyet almalıyız diye düşünüyorum. Bu ligden özür dilerken, geçen sene ki Alanyaspor faciasından sonra bir de Türkiye Kupasından özür dilemek lazım.
Not: İşlerimin yoğunluğu sebebiyle, daha doğrusu derslerimin yoğunluğu demeliyim, internet olanağı da bulamayınca maç öncesi yazımı yazamadım. Affınıza sığınırım. Saygılar.


19 Ekim 2009 Pazartesi

Thomas Doll'dan İnciler #1


''Orda görev yapan teknik adam da benim gibi Alman. Meslektaşımın oradaki durumunun ne olacağı, geleceğinin ne olacağı netleşmeden, en azından ona duyduğum saygımdan, öncelikle transferi değil, meslektaşımın ve vatandaşımın geleceğini düşünmek zorundayım. Transfer şimdilik bizim için geri planda kalır. Daha sonra gerekirse, yönetimle oturur almamız gereken futbolcu olup, olmadığına karar veririz.''


Bir alt lige düşürülen Ankaraspor'dan futbolcu transfer etmeyi düşünüp, düşünmediğinin sorulması üzerine...

Kupada Rakip İstanbul Bş. Belediyespor


Türkiye Kupası kuraları İstanbul'da çekildi. Çekilen kuraya göre İstanbul Büyükşehir Belediyespor ile 28 Ekim Çarşamba günü, tek maçlı eliminasyon sistemine göre, maalesef deplasmanda oynayacağız. Abdullah Avcı'nın öğrencileri tehlikeli, geçen senede, bu sene de oldukça can yakma potansiyeline sahipler. Bu maçta tur atlayan yoluna gruplarda devam edecek ve bu biz olmalıyız, çünkü UEFA Avrupa Ligi'ne gitmenin en kısa yolu bilindiği üzere Türkiye Kupası. Geçen seneki Alanyaspor faciasından sonra, bu sene zorlu bir rakip seçtik ve turu atlayalım diye temenni ediyorum. Takımımıza ve taraftarlarımıza hayırlı olsun.

Maraton.com.tr Sitesinden İnciler!




http://www.maraton.com.tr/ adresinde Sivasspor maçımızla ilgili notlar şeklinde bir haber vardı. Yazanları okuyunca, yazarların habercilik anlayışının ne kadar duyarsız olduğunu bir kez daha gördüm. Haberi aynen vereyim öncelikle;




"Gençlerbirliği taraftarları, kısa bir süre önce vefat eden yöneticilerden Cüneyt Üstündağ'ı unutmadı. Kırmızı-siyahlı taraftarlar, maraton tribününde, ''Cüneyt Üstündağ seni asla unutmayacağız'' yazılı bir pankart açtılar. Stattaki tüm Gençlerbirliği taraftarları da ''Cüneyt Üstündağ kalbimizde yaşıyor'' tezahüratı yaptılar. Gençlerbirliği Kulübü yöneticilerinden Tarık Artukmaç'ın geçen hafta İstanbul'daki Fenerbahçe maçında, sarı-lacivertlilerin golleri sonrasında evsahibi ekibin yöneticileriyle el vurmasına taraftarlar büyük tepki gösterdi. Başkentli taraftarlar, karşılaşma boyunca ''Tarık Fener'e başkan olsana'', ''Büyük başkan takımı Fener'e satsana'' biçiminde tezahüratta bulundular.
www.maraton.com.tr"




Bahsi geçen, Tarık Artukmaç ile ilgili protestomuzun ilk kısmı doğrudur. Fener'e başkan olması konusunda bağırdık ancak sonra yazan "Büyük Başkan takımı Fener'e satsana" tezahüratı tamamıyle uydurmadır. Bir kere ağızımızdan "büyük" ve "başkan" kelimesi çıkmamıştır. takımı ile ilgili tek söz geçmemiştir. Bizim söylediğimiz tam metin " Cavcav, Tarık'ı Fener'e Sat" şeklindedir. Ne diyelim yorum sizin. Benim bu konuyla ilgili tek yorumum "sağır duymaz, uydurur."

9. Haftadan Notlar!


*Antalyaspor’a kiraladığımız Avustralyalı oyuncumuz Mile Jedinak, bir penaltı yaptırmasına karşın attığı serbest vuruş golüyle bizim takımda olmalı mıydı acaba? Diye düşündürtmeye başladı beni.
*Antalyaspor’da Necati Ateş’in golü,
Gaziantep’te Julio Cesar’ın golleri,
Fenerbahçe’de Semih’in golü,
Denizlispor’da Roberts’ın golü,
Gençlerbirliği’nde Kahe’nin golü,
Kesinlikle izlenmeye değer goller. Çok güzel gollerin atıldığı bir hafta olmuş Turkcell Süper Lig zevk vermeye başladı.
*Hemşerimiz Ankaragücü’nün hakkı fena yenmiş bana kalırsa. Maç 0-0 giderken Koray Çölgeçen vücudunu kullanıp, Kayserili Ariza Makakula’nın topu almasını engellemesi sonucu, Portekizlinin yaptığı hareket ve sonunda savurduğu tekme, Real Madridli Pepe’yi andırdı. Mutlak kırmızı kartlık bir pozisyon ve sarı kartla yırtıyor Portekizli. Bütün Portekizliler mi böyle acaba? diye düşünmedi değilim. Hoş hakemin sadece sarı kartla bu pozisyonu geçiştirmesi daha skandaldır, Koray’a da sarı göstermesi resmen tüy dikmektir. Nitekim atılmayan Makakula’da takımının 3. Golüne imza attı.
*Serdar gösterdiği performans ile milli takım için düşünülmeli ama öncelikle yeni teknik direktör bulmak şart, sonrasında bizim maçları izlemesi gerektiğini de söylemek gerekir. Gökhan Tokgöz’ün kaderini yaşamaz umarım Serdar.
*Yönetimde başka takım taraftarı istemiyoruz. Adam akıllı takım yönetilsin istiyoruz. Fenerbahçe’den yediğimiz gole “çak” yaparak sevinen sözde yöneticimiz Tarık Artukmaç’ı protesto ettik, iyi de ettik. “Tarık Fener’e başkan ol” tezahüratımız hoşuna gitmiştir bu densiz zat’ın ancak ardından yaptığımız “Cavcav, Tarık’ı Fener’e sat” tezahüratı oldukça yaratıcı ve manidar bir tezahürattı. Bu sloganın fikir babası Cumali Çalışkan abimize de buradan saygılar.

İkinci Yarı Canavarları!

9. Haftayı galibiyetle kapatarak çok güzel bir işe imza attık. Yeni teknik direktörüyle ilk maçına çıkan Sivasspor’u 2 golle geçerek ilerleyen haftalara daha da iddialı giriyoruz. Bu maçı ilginç kılan bir diğer durum ise geçen sezon biz küme düşme potasında iken bizim sahamızda bize “Gençler kümeye” diye bağıran Sivas’ı bu kez tam tersi durumda konuk ettik. Geçen sezon Sivas’a gıcık gitmemin sebebi Bülent Uygun’un istifa etmiş olmasına karşın içimde inanılmaz bir dürtü vardı “Sivas kümeye” diye bağırmak için. Nitekim bir ara ihtiyarlarımız bu tezahüratla coşa gelmiş olsalarda, taraftarımız bize yakışmaz diyerek bu tezahüratı kendi içinde bastırdı.
Oynanan oyunu değerlendirecek olursam, maça 5 dakika kadar geç girdim. Ancak hiç bir şey kaçırmadım o dakikayı görmemekle diye düşünüyorum. Hatta ilk yarıya girmesem dahi çok bir şey kaçırmayacaktım diye düşünüyorum. İlk yarıda Sivasspor kötü, biz onlardan kötüydük. Kısır bir futbol vardı sahada, Sivasspor daha baskın gözüküyordu, üst üste kornerler, uzaktan şutlarla geldi üstümüze uzun süre. Maça verdiğim muhtemel 11’den farklı olarak, Mustafa Pektemek yerine Cem Can ile başladık. Taktik bozulmamıştı ancak ilk yarıda ki kötü oyun fazlasıyla devam etti bu haftada. Berbat bir Kerem vardı sahada, bu sezon ilk kez forma giyen Murat Kalkan biraz aksasa da gol yemeyişimizin tek sebebi olarak Serdar’ı görüyorum. Serdar’ın babası hakkında çıkan haberler yüzünden yıpranabileceği ihtimali korkutmuştu beni ancak harika bir Serdar vardı sahada. Hele çıkardığı bir pozisyon var ki nasıl uzandı, nasıl bir refleks hayrete düştüm gerçekten. Bu maçın kahramanlarından biri kesinlikle Serdar’dır.



2. yarı ise Kerem oyundan alınıp yerine Mustafa Pektemek girdi ve oyun haliyle değişti. Thomas Doll bir kez daha oyunu okuma yeteneğinin 10 üzerinden 11 olduğunu kanıtladı desem abartmış olmam diye düşünüyorum. Bu yarı Mustafa’nın da oyuna girmesiyle hücumlarımız yoğunlaştı. Harika bir top tutuş, vücudunu çok iyi kullanmasıyla Kahe, Mustafa’nın attığı golün mimarı oldu gerçekten. Mustafa’da harika bir plase bıraktı gerçekten. “Mustafa Pektemek, Gol Demek” diye boşa demiyoruz gerçekten. Türk futboluna çok şey kazandıracak bir isim. Daha sonra Kahe çıktı ortaya bir kez daha bu sefer her babayiğidin vuramayacağı, harika bir top tutuşun ardından gelen mükemmel dokunuşla 2-0 öne geçirdi bizi. Kahe’nin bu performansını gördükçe, sezon sonu sözleşmesinin bitecek olmasıyla buruk bir sevinç yaşıyorum maalesef. Çok daha güzel bir futbol ile 2. Yarı maçı koparttık. Bu devrede ki futbolumuzu ilk yarıda da yapabilirsek 4 gole 5 gole çıkabileceğimiz maçlar yaşayabiliriz. Harbuzi ilk geldiği haftalar gelişmeye müsait bir görüntü çizerken, haftalar geçtikçe düşüş içinde, sorunlar mı yaşıyor diye düşünmeye başladım. Sahada ruh gibi dolanıp, biraz savruk oyun sergiliyor. Bu probleme bir çare bulmak lazım. Patiyo ise bir iki başarılı baskı yapması dışında bu maçta da futbolcu olamayacağını gösterdi. Çok rahatladığımızı düşünüyorum bu galibiyetle, en azından futbolcular Fenerbahçe yenilgisinin etkilerini atarak bu galibiyetle biraz daha güven kazanmışlardır diye düşünüyorum. Diyarbakır deplasmanı zor olacak ancak çok daha formda ve sonuna kadar galibiyet düşündüğümüz bir maç olacak. Kendi görüşümle maçın en’lerini de vereyim;
Maçın Adamı: Kahe ve Serdar (Yenilmediysek sebebi Serdar, Yendiysek Kahe’dir.)
Maçın Golü: Kahe
Hayal Kırıklığı: Harbuzi
Maçın Kazananı: Thomas Doll (Kendi kariyerine eklediği başarılar dışında, bize ve Türk futboluna kattıkları takdir edilesi bir adam)

18 Ekim 2009 Pazar

Muhtemel 11'imiz!




Gençlerbirliği ve Rakiplerimiz 2009-2010 Sezonu 9. Hafta


Namağlup ünvanımızı kaybettikten sonra ilk maçımıza çıkıyoruz. Hafta içinde Thomas Doll'un yaptığı açıklamalarda, takımın Fenerbahçe mağlubiyetinin etkilerinden kurtulamadığı gözüküyor. Fener maçından sonra yazdığım iki senaryodan kötü olanı yaşanıyor gibi ve bu durum beni açıkçası endişelendiriyor.


Sivasspor'da ise teknik direktör Bülent Uygun istifa etti. Geçen sezon gelen başarının ardından, sevimsiz tavırlarıyla çokta sevilmeyen Uygun, bu sezon ligin dibine demir atınca en sonunda istifa etti. Yerine ise ismini daha önce çok duymadığımız, en son Güney Afrika Cumhriyeti'nden bir takım çalıştıran Muhsin Ertuğral getirildi. Daha önce Avustralya'da çalışıyor diye duymuştum ismini ama tam bir bilgim yok. Sivasspor yeni teknik direktörüyle çıkacağı maça, Abdurrahman, Mehmet Yıldız ve Sedat Bayrak'tan yoksun çıkacak. Ancak tek korkum böyle yeni teknik direktör değiştiren takımlar hep bize denk gelip, hırslı oyun sergiliyorlar ve yeniyorlar bizi, şahsi gözlemimdir bu benim. Birde Fenerbahçe maçının etkisinden çıkamadıysak işimiz çok zor.


Bizde ise sarı kart cezalısı Tozo ve sakat Sinan dışında eksik oyuncu yok. Daha rahat bir maç sergilemesini umuyordum bizim takımın, ama bu yenilgi biraz fazla can sıkmış olacak ki, Thomas Doll'un bu maç için çok farklı bir kadro çıkaracağı yönünde haberler çıktı yerel basında. Eğer bu değişiklikler olursa bizde bu sezon ilk kez denenecek 4-4-2 sistemine döneceğiz. Biraz riskli gözüksede, ne olacağını kestiremiyoruz tabiki. İlk 11'e Patiyo'nun girdiğini görünce biraz umutsuz bakmaya başladım takıma ama bir yandanda Thomas Doll'a güvenmekteyim. Yarın süpriz bir maç olacak, sonucun ne olacağını kestirmek zor. Bilet fiyatlarıyla veda edelim;


Kale arkaları 10 TL

maraton 10 TL

kapalı tribün bilet bedelleri 20 TL olacak.

13 Ekim 2009 Salı

"Futbola Dair" Panelinden!


Eskişehir'de Tepebaşı Belediyesinin düzenlediği "Kum Futbolu Basın Kupası Turnuvası" kapsamında gerçekleştirilen "Futbola Dair" başlıklı söyleşiye katıldım 2 gün evvel. Konuşmacı olarak davet edilen isimler ise hem futbol, hem üniversite profesörü, Eskişehirspor'un efsane ismi Fethi Heper, gazeteci Osman Tanburacı, eski hakemlerden Serdar Tatlı ve Ali Aydın idi. Eskişehirli hakem Hakan Sivriselvi ve Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç'ın emekleri büyük, öncelikle teşekkür etmeli böylesine güzel bir organizasyona imza attıkları için kendilerine.

Şehir Eskişehir, konuşmacılarda hakem ağırlıklı olunca konu genellikle Eskişehirspor ve Türk hakemleri üzerineydi. İlk soru Anadolu takımlarının ulusal medyada İstanbul takımları kadar neden konuşulmadığı üzerine geldi. Osman Tanburacı'ya yöneltilen sorunun cevabı bildiğimiz gibi oldu;

"Bu bir para işi, rating işi, Galatasaray'ı bırakıp bir Anadolu takımını tartışmaya başlayınca rating düşüyor dolayısıyla bizim maaşımız düşüyor" diyerek samimi bir cevap verdi. Zaten panel boyu sempatik tavırları ve esprileriyle oldukça sempatik gözüktü Tanburacı.

Asıl değinmek istediğim isim Ali Aydın. Hakkında anlatılanlar ve konuştuklarını duydukça hayran kaldım. Türk hakemlerinin tartışıldığı sırada söyledikleri oldukça içten ve samimiydi. Baya dolu olduğu anlaşılıyordu sesinden. Hakem hataları sorulduğunda yoğun bir şekilde, oturduğu yerden tekrar tekrar izleyip yorum yapan Erman Toroğlu eleştirisi yapıldı. Ali Güneş'in Galatasaray maçında topu elle kesmesi hakkında yaptığı yorumda "hakem hatalı da olsa, o oyuncu çıkıp maçtan sonra evet o pozisyon penaltıydı demeyecek. Bu sahte delikanlılıktır. Delikanlıysan dürüst olacaksın ya hiç yapmayacaksın o hareketi yada yaptığın hatayı anında söyleyeceksin. İnsanlar böyle adamların yaptıkları hataları maçtan sonra söyleyince hemen inanıp suçu hakemde buluyorlar. Hakemlere güven yok" dedi. Ardından benim sorduğum soruda İstanbul takımlarının maçlarında etkilenme durumlarını hakkında konuşmaya başladı.

"Böyle bir şey kesinlik yok ancak hakemler stresli. Her maç öncesi ne zaman hata yapacağım?, kim eleştirecek?, MHK ne diyecek? gibi onlarca soruyla boğuşuyor. Kafaları rahat değil böyle ortamda maç yönetmek çok zordur maalesef" dedi.

Ardından gelişen sohbette çok samimi bir açıklama yaptı. "Şu anki MHK gelmiş geçmiş en kötü MHK'dır" dedi. "Hakeme bin bir türlü laf ediyorlar, çıkıp hakeminin arkasında duracağına, maç vermeyerek cezalandırıyor" deyip oldukça dolu olduğunu belli etti bu konuda. Daha bir sürü eleştiri, bir sürü farklı sorular, anılar anlatıldı ama hepsini yazmaya kalksak roman yazmaya başlarız. Eklemek istediğim son olay ise Serdar Tatlı'nın salondaki kameraları kapattırıp, ısrarımız üzere türkü söylemesidir. Oldukça keyifli bir söyleşiydi, emeği geçenlere tekrar teşekkür etmek gerek.

9 Ekim 2009 Cuma

Vay Canına Patiyo Gol Atmış!


Bugün saat 12:00'da maalesef izleme fırsatı bulmadığım bir hazırlık maçı yapıldı Ankara 19 Mayıs Stadında. Ankaragücü ve Gençlerbirliği ligde yaptıkları maçtan sonra arayı değerlendirip, eksiklerini görme düşüncesiyle yaptıkları hazırlık maçında 1-1 berabere kalmışlar.


Maçı izlemediğim için sadece Thomas Doll'un yorumlarına yer vereceğim. Doll oyunun son dakikalarında defansif anlamda bir zaaftan bahsetmiş. Bu zaafı özellikle son 2 maçtır yaşıyor bizim takım, umarım ders alınırda ilerleyen haftalarda düzelir bu durum. Ayrıca A2 takımdan oyuncular denemiş Doll, bu da güzel bir hareket bana göre, özellikle alternatifsiz bölge defans için bu genç oyuncuları hazırlamak önemli herhangi bir aksiliğe karşı.


Bir diğer şaşırdığım konu ise Patiyo'nun kaleyi tutturup gol atması :).

8 Ekim 2009 Perşembe

Kara Bulutlar Üstümüzde!


Son dönemde üzücü olaylar üst üste geliyor Gençlerbirliği'nde. Önce yöneticimizin geçirdiği trafik kazası sonrası hayatını kaybetmesi, ardından yine yöneticimiz sıfatı taşıyan bir densizin Fenerbahçe maçında yediğimiz gole sevinmesi üzdü bizi gerçekten. Şimdi ise milli kalecimiz Serdar Kulbilge'nin babası taciz suçlamasıyla karşı karşıya kaldı.


Haberden biraz detay vereyim; Tekirdağ’ın Hayrabolu İlçesi’ndeki oturan Serdar'ın babası 60 yaşındaki M.K ile 55 yaşındaki saat tamircisi A.U 6 kız çocuğuna cinsel tacizde bulundukları iddiasıyla tutuklanmış. Bu esnada 1000 kişi kadar bir kalabalık linç etmek istemiş bu ikiliyi. Çıkarıldıkları mahkemede de tutuklanıp cezaevine konmuşlar.


Suçları tam olarak ispatlanıncaya kadar yorum yapmak yanlış olur ki zaten bir futbol blogunda bu haberle ilgili yorum yapmakta saçma olur kanaatindeyim. Ancak benim asıl kaygı duyduğum, milli takımlık bir performans sergileyen kalecimizin bu olay karşısında etkilenmesi. Kolay değil suçlu da olsa, suçsuz da olsa, insan babasını bu halde görmek istemez. Serdar'ın hiç bir suçu yokken, kendisini etkileyebilecek en ağır durumlardan biri bu olay. Tam takımımız havasını yakalamış, bu sezon çok iyi derken kötü haberler maalesef peşimizi bırakmıyor. İki üzücü olaydan sonra bu durum için tek tesellimiz Serdar'ın bu olaydan etkilenmeyip performansını artırarak, hakettiği milli formayı geri alması olur ancak.

Ankaraspor'a Dair


İlgimi çeken haberlerden biri Melih Gökçek'in şike ihbarında bulunuşu oldu. Tahkim kurulu toplantısında, İlhan Cavcav'dan belediye adına un aldığını, Ankara'daki metro projelerinden birini Fenerbahçe başkanvekili Nihat Özdemir'in yaptığını, Yıldırım Demirören'in gaz istasyonlarıyla ilgili sıkıntısı olduğunda belediyeye gelip kendisiyle görüştüğünü iddia etmiş. Bu takımlarla da ilişkim var o zaman onlara da ceza verin dercesine bir sitem tabiki.


Belki haklı isyan etmekte ama durum aslında böyle ilişkiler yüzünden değil ki sayın Gökçek. Aynı takım diye Hacettepe-Gençlerbirliği ilişkisini yıllardır dillendiriyor bir çok kulüp başkanı ancak hiçbiri bu durumu kanıtlayabilmiş değil. Bunun nedeni ise iki kulübün yöneticileri iş hukuku olarak birlikte çalışıyor olsalar bile hiçbiri bir diğer kulübün üyesi yada hissedarı değil. Melih Gökçek sanırım bu durumu unutmuş. Derse ki şu yöneticinin de Ankaraspor'da hissesi var o zaman belki haklı bir itiraz olabilir. Belediye ile olan ilişkisini kesmek için bu takımın adı Ankara Büyükşehir Belediyespor'dan Ankaraspor'a çevrildi zaten şimdi işe birde belediye proje ortaklarını katıp ortalık karıştırmak biraz garip olmuş. Son çırpınışlar gibi geldi bana.


Ancak federasyonun kararını da desteklemiyorum sezon sonuna yaklaşıldıkça, yavaş yavaş düşme korkusu hisseden takımlardan sesler gelmeye başlayacaktır. Federasyon bir yandan Ankaraspor baskısı, bir yandan sezon sonunda bu takımların baskısını nasıl kaldıracak bakalım? İşin içine birde FIFA girsinde seyreyleyin o zaman bizim ligi. Ancak kararın yine bir Afrika yolculuğumuzu belirleyecek milli maç döneminde gelmesi bana çok çok daha ilginç geliyor.

7 Ekim 2009 Çarşamba

Ankara Futbolunda Koltuk Sevdası!


Beklenen karar açıklandı ve tartışılan Ankaraspor'un geleceği nihayete erdi. Ankaraspor küme düşürüldü. Bütün futbol bloglarında ve sitelerinde tartışılan bir konu elbet bu yüzden benim asıl sormak istediğim Türk futboluna getirileri, götürülerinden ziyade Ankara Futbolu!


Tabiki bu kararda federasyon kadar suçlu birazda Gökçek ailesi bana kalırsa. Zaten Ankaraspor'a baştan beri sıcak bakamamın nedeni bu ailedir. En başta Ankaragücü'nü ele geçiremeyince hırs uğruna bu takım süper lige çıkarılmış eyvallah. Ankaramıza bir takım daha kazandırılmış çok güzel ki belirtmeliyim Ankaraspor bir alt ligde mücadele ederken çok takip eder ve desteklerdim (Kaleci Habip filan vardı o kadro). Ancak daha sonra kaynağı nerden belli olmayan paralarla o kadrodan sadece Hürriyet tutulup 28 oyuncu alınınca bende de bir soğuma başlamıştı. O dönem Chelsea'ye ve içinde bulunduğumuz dönemde de Manchester City'e de besliyorum o duyguları anlamışsınızdır sanırım. Ancak bu adam şimdilerde Ankaragücü'nün başında ve bu yüzden ciddi biçimde endişelerim var, Ankaraspor neyse de aynı şeyler ezeli rakibimiz olan hemşerimin başına gelirse diye çok korkuyorum. Hele ki 100. yılında vaziyet ortadayken içim içimi yemekte. Ankara futbolu umarım iktidar hırslarına yenilmez. Yoksa bu koltuk sevdası hem Ankaragücü'nü, hem Gençlerbirliği'ni yakar! (bkz. Cavcav-Gökçek A.Ş.)


Bir diğer üzüldüğüm konu ise futbolculardı. Onlarada 15 günlük transfer süresi tanınmış, ayın 7'si yani bugünden geçerli olmak üzere. Ama uzun zamandır maça çıkmayan ve antremanlarla duran futbolcular söz konusu, ayrıca kadrosunu kurmuş istikrarı yakalamış takımlarda ne kadar tercih edecek bu futbolcular büyük muamma. Yerliler alt liglere ve ligmizin dibe demir atmış takımlarına gidebilecek olsa bile yabancı kontenjanı yüzünden Ankaraspor'un yabancıları daha mağdur olmuş durumdalar. Allah futbolcularada kolaylık versin.

Tarık Artukmaç İstifa Et!


Fenerbahçe maçından sonra görülmemiş bir olay yaşanmış, Ankara yerel spor haberlerinde geçen olayda skandala imza atan isim Gençlerbirliği Başkanvekili Tarık Artukmaç.


Sözde Başkanvekilimiz olan bu zat, Fenerbahçe maçında yediğimiz ilk golden sonra, Fenerbahçe yöneticisi Mahmut Uslu ile "çak" yaparak sevinmiş. Böyle densizlik ne görülmüş ne duyulmuş birşey. Daha önce de Roberto Carlos'un ilk transfer olduğu zamanlar, futbolcuyu Türkiye'ye getiren özel uçağın içinden çıkmış bu yönetici kişilik. Hasan Şengel ile yazdığım anımın sonlarında bahsetmiştim yöneticilerimizin çoğunluğunu Galatasaray, Fenerbahçe gibi takımları tutan yöneticilerin oluşturduğunu, arabalarının plakalarıyla renk vermiş olsalarda daha önce, artık bu olay çizmeyi aşmaktır. Bu yönetici(!) kişiliğin imza attığı skandalların biride yine aynı anımda bahsettiğim, gönülden Gençlerbirliği'ne bağlı ve tarihimizi yazan adam olan Tanıl Bora ve O'nun gibi 40-50 kadar gerçek Gençlerbirliğililerin üyeliklerini silerek kulüpten atması olmuş.


Benim bu blogda yapmaya çalıştığım şey Gençlerbirliği kültürünü anlatmaktır, insanlara Gençlerbirliği neden sevilir, destek verilir bunu açıklamaktır ama böyle zatlar, küfür etmeyen Gençlerbirliği taraftarını çizgisinden kaydıracak kadar ağır bir suç işlemiştir. Burada ağır konuşmak istemiyorum o yüzden sadece empati kurmanızı istiyorum. Sadece Gençlerbirliği'ni tutanlar anlar gibi bir durum yok ortada, sizin takımınızda böyle bir yönetici olsa da böyle bir skandala imza atsa ne düşünür, ne yaparsınız? Yeter artık diyorum ben, yıllarca İlhan Cavcav taraftar takıma sahip çıkmıyor diye inledi. Şu adamın yaptığı densizliği nasıl açıklayacaksınız sayın Cavcav. Yönetime başka takımların adamlarını doldurup, "başkanlığa layık birini bulamıyorum, bulursam devredeceğim" diye nasıl yüzünüz kızarmadan açıklama yapabiliyorsunuz? Lanet olsun böyle adamlara, yanlış anlaşılmasın Fenerbahçe yada bir başka takımı tutanlara saygım sonsuz, o konuda bir problem yok ama bu adam bizim yöneticimiz ve bizim yediğimiz golde sevinebilecek kadar arsız bir adam. Ne söylesem faydasız, eskiden Cavcav giderse gerçekten maddi olarak çöküşe geçermiyiz, iyi yönetilir miyiz diye endişelerim vardı ama bu olayla hepsi son buldu. Gençlerbirliği, Gençlerbirliğililerindir! Çekin ellerinizi takımımdan.


Yorumlar her türlü argoya açıktır söyleyeyim, buyrun atış serbest!!!!

5 Ekim 2009 Pazartesi

Gençlerbirliği'nden Ümit Milli Takıma 3 İsim


Milli takımın artık çok zorlaşan Dünya Kupası şansı için oynanacak son ve önemli maçlar haftasına girdik. Önce Ümit Milli takımdan bahsedeyim bizi daha çok ilgilendirdiği için daha sonra A Milli takım seçimleriyle ilgili bir eleştiri yazısı daha yazarak devam edeceğim.


Ümit Milli takım aday kadrosuna Gençlerbirliği olarak 3 futbolcu göndermenin mutluluğunu yaşıyorum. Ben yetiştirmedim tabi ki bu adamları ama insan kendi takımından isimleri görünce mutlu oluyor, gurur duyuyor. Forma şansı bulmasa da genç yeteneğimiz Ferhat Kiraz ile ilk 11’imizin değişilmez isimleri Mustafa Pektemek ve Aykut Demir aday kadroya çağırılmış. Güzel tespitler gerçekten. Ancak Aykut Demir’e ayrı parantez açarak, A milli takım eleştirime atlamak istiyorum. Aykut Demir şu an gösterdiği performans ile ümit milli takıma seçilmeyi kesinlikle hak ediyor. Ancak şahsi düşüncem şu anki görüntü itibariyle yıllardır sağ bek, sol bek çıkmıyor denilen ülkemizde A milli takıma bile seçilebilecek düzeyde bir performans sergiliyor Aykut. Yaşı itibariyle genç ve tecrübesiz denilebilir haklı olarak ancak formsuz isimleri oynatmak, sırf İstanbul takımlarından adam almak adına takımında ilk 11’i geçtim 18’e zor giren adamları almaktansa böyle isimlere şans vermek çok daha yerinde bir karar olur düşüncesindeyim.


Gerçi bu sefer ki eleştirim İstanbul takımlarından seçilen oyuncular haricinde, hemşerim Ankaragücü’nden kadroya çağırılan Ceyhun Eriş üzerine. Beşiktaş’tan Yusuf ve Ankaragücü’nden Ceyhun artık ununu elemiş, eleğini asmış futbolcular. Bana göre değil bu tespit, kime sorsam bu görüşü doğru olarak kabul eder diye düşünüyorum. Tamam hala yetenekliler (Türkiye Ligi için) ve oldukça tecrübeli isimler olabilirler ancak 90 dakikayı çıkaramayacak bu isimleri kadroya almak nasıl bir taktik anlayışıdır çok merak ettim doğrusu. Kaldı ki Ceyhun da Yusuf da aynı bölgenin adamları ve birbirlerinden çok farkları yok, hangisini oynatmak üzere aldı Fatih Terim bunu çok daha merak ediyorum. Zaten şansımız yok diyerek fantezi deneniyorsa genç oyunculara şans vermek çok daha mantıklı bir hareket değil midir? Namağlup ünvanlarını bu hafta devretmiş olsalar da haftalardır lige damga vuran Gençlerbirliği’nden adam alınmamasını geçtim diyelim, ligin en genç takımı olarak Ümit Milli takıma çalışıyor olmamız gayet normal diyelim ama Eskişehirspor’dan herhangi bir adam görememek düşündürücü bana kalırsa. Hatta Göksel dostumun kendi blogunda yazdığı bir yazıda Eskişehirspor yabancılarının çoğunu yedek oturtup yerliler ile mücadele ettiğinden bahsediyordu. Durum böyle iken takımın başarısı ortada iken milli takıma alınmak üzere adam bulunamamasına şaşırmamak elde değil. Bursaspor’un lig tablosundaki yeri ortadayken Sercan dışında başka bir adam gönderememesinden bahsetmiyorum bile.

Yaktın Bizi Alex!

Korktuğum başıma geldi sonunda. Alex’e dikkat demiştim, Fenerbahçe’nin oynadığı oyunla bizi yıkabilecek tek adam olarak düşünüyordum, maalesef haklı çıktım. 8. Hafta sonunda namaglûp tek takım unvanını Fenerbahçe’ye verirken, namağlup takım unvanımızı da Şükrü Saraçoğlu çimlerinden bırakarak dönüyoruz evimize. Ankara haftası olacak diye çok umutlanmıştım ama maalesef hevesim kursağımda kaldı.

Maça oldukça temkinli bir oyunla başladık. Son 3 maçtır ilk yarıları kendi sahamızda kabul edip kötü oynuyor, ardından da ikinci yarıda değişikliklerle döktürüyorduk. Bu maçta böyle olacak dedim başta, hücuma çok çıkamayıp çok temkinli bir savunma oyunu yaptık ve 15. Dakika sıralarında belalımız Alex sahneye çıktı kalecimizin uzanamayacağı köşeye vurdu topu ve 1-0 öne geçirdi takımı. Golden sonra hücum yapmaya çalıştık ancak özellikle Mustafa Pektemek, Fenerbahçe defansının arasına atılan güzel pasları kontrol etse de Lugano ve Bilica gibi iki güçlü savunma karşısında birebir mücadelelerde oldukça zayıf kaldı. Tipik bir beraberlik mücadelesi sahaya oldukça hâkimdi. Bizim oyunumuz açısından bir değerlendirme yapacak olursam, son 3 maça göre ne kötü bir oyunlu ilk yarı ne de çok iyi bir oyun gösterebildiğimiz bir ilk yarı oldu. Orta da geçen bana kalırsa çok heyecanı olmayan ama Fenerbahçe ataklarının yoğun olduğu bir ilk yarı, Fenerbahçe’nin skor olarakta 1-0’lık üstünlüğü ile sona erdi.

İkinci yarıya klasikleşmiş bir şekilde iki oyuncu değişikliğiyle başladık. Mustafa Pektemek ve Orhan Şam oyundan çıkarken yerlerine Hurşit Meriç ve Burhan Eşer girdi. Hurşit’in girdiği dakikalar oyunumuzda müthiş bir hareketlilik oluyor artık bu çok aşikâr. 90 dakika boyunca oynayabilecek güçteyse bana kalırsa Thomas Doll, kendisini artık ilk 11 için kesinlikle düşünmeli. Çünkü bugün ilk 11’de başlayan Bilal’in de sonradan giren Burhan’ın da katkısı birbirinden farklı olmuyor bunu gördük. Bu iki ismin yerine kesinlikle Hurşit düşünülmeli ciddi ciddi. Gençlerbirliği’nde tek varlık gösterebilen adam Hurşit Meriç, bu kadar övgümden sonra anlaşılacağı üzere. Sol kanatta Gökhan Gönül ve Lugano karşısında oldukça etkili çalımlarla içeriye girip paslar verse de, son vuruşlarda ki etkisizlik maalesef sonuç getirmedi. Diğer değişiklik ise beni oldukça şaşırttı. Orhan Şam gibi savunma elemanının çıkıp yerine Burhan’ın alınması nasıl bir taktik olacağı konusunda biraz endişeye sevk etti beni. Bilal defansa çekildi bu dakikadan sonra, orada oynayabildiğini bilmiyordum açıkçası benim için sürpriz oldu. İkinci yarının başlarında çok iş düşmedi defansa, ataklarımız yoğunlaştı sağlı sollu. Harbuzi ve Cem Can’ın berbat ötesi uzaktan şutlarıyla başladı ataklarımız ancak daha sonra güzel yüklensekte Fenerbahçe gibi bir takımın defansını geçmek, zayıf oyuncularımız için kolay olmadı elbette. Ancak bu gol bulmak için yüklendiğimiz dakikalarda tam bir gol kaçırdığımıza üzülmüştük ki Alex yine çıktı sahaya ve bize karşı oynadığı 10. Maçta 8’inci golünü ağlarımıza yolladı. Bu gole rağmen oyundan kopmadık ve inatla ataklara –zayıf ataklarda olsa- devam ettik. Oyuna son koz olarak giren Sandro ile iyice hücumu düşündük ve maalesef iyice kopan oyunda 3’üncü golde geldi. Biraz Galatasaray’ın Ankaragücü karşısında yenildiği maça döndü diyebiliriz. Yoksa tarafsız gözle baktığım Fenerbahçe’nin oyununu beğenmedim. Oyuncu kalitesi ile Fenerbahçe’nin daha üstün olduğu bir maç oldu sadece ve belalımız Alex faktörünü de unutmamak gerek. Çok kötü bir oyun oynadığımızı düşünmüyorum ancak bir ara savunma elemanlarımızın çalım atmaya kalkışması çok daha kötü sonuçlara mal olabilirdi bizim için. Tozo’ya yapılan fauller çok acımasızdı ve dediğim gibi Fenerbahçe’nin oyuncularına karşı çok zayıf bir fizik kuvvetiyle mücadele ettik buda yenilmemizin etkenlerinden.
Yenilmemizin tek iyi yanı olabilir diye düşünüyorum, o da namağlup unvanımızı korumak için stresli bir şekilde maçlara çıkmayacağız artık. Yalnız bu tezimin, antitezi de bu mağlubiyet moralimizi bozarsa seri halinde gelebilecek kötü sonuçlar olarak düşünülebilir. Yine de çok bir şey kaybetmiş sayılmayız bardağın dolu tarafından bakacak olursak. Bursaspor’un arayı açması dışında diğer rakiplerimizin puan kaybettiği bir hafta oldu. Haftaya Sivas maçı biraz daha önem kazandı bizim için. Milli maçlar arasını iyi değerlendirip haftaya ki maça konsantre olmalıyız. Ancak yine de devre arasında ufak takviyeler şart bu takıma. Tabi ki alınacak isimlerin de ikinci sınıf değil oldukça kaliteli isimler olması şart.


4 Ekim 2009 Pazar

İşte Muhtemel 11'imiz!

Bu postu yazdığıum sıralarda Ankaragücü, Galatasaray'ı evinde dağıtırken Kayseri'de Es-Es'in namağlup ünvanına son vererek oldukça zevkli ve ilginç bir hafta yaşattılar. Şimdi ise gözler iki namağlubun maçına çevrildi. Dört takımdan 2 takıma inen bu ünvan bu hafta tek takıma da inebilir bu iki takım namağlup yoluna devam da edebilir. Tabii ki iyiden iyiye içimde hem Fenerbahçe'yi devirip 3 puan almak, hemde namağlup tek takım olmak heyecanı baş gösterdi. Bu kadar ilginç sonuçların alındığı hafta da bir heyecana da biz imza atsak hiç fena olmaz. 7'de 7 yapan Fenerbahçe'nin hızını kesebilirsek bu hafta herkesin dilinde Ankara olacak. Bu heyecan dolu maç öncesinde kadromuzu vereyim istedim. Maç sonu değerlendirmem yarın gelecek büyük ihtimalle, o yazıyı yazarken bir yandan da Ankara futbolunun yeniden şahlanması hakkında bir iki kelime dökmek istiyorum, bu sebeple "Haydi Gençler güldürün bizi" diyerek ilk 11'imizi veriyorum. Kadromuz artık ezberlenmişti biliyorsunuz ancak bu hafta süpriz bir kararla Burhan kenara alınmış ve Trabzon maçında ki harika frikik golünün sahibi Bilal ilk 11'e girmeyi başarmış. Bakalım nasıl bir etki yaratacak.

Football Fans Know Better

3 Ekim 2009 Cumartesi

Gençlerbirliği ve Rakipleri 2009-2010 Sezonu 8.Hafta


8. hafta geldi Süper Ligde. Gençlerbirliği geçen hafta kabus gibi başlayıp, şansızlıklarla biterek, 2 puanı bıraktığı haftanın ardından bir diğer zorlu rakip karşısına çıkıyor. Ankara'da arap atı misali sonradan açılan Trabzon karşısında 1 puanı aldıktan sonra, şimdi İstanbul deplasmanındayız. Rakip 7'de 7 yaparak rekora doğru koşan lider Fenerbahçe.

Fenerbahçe'ye değerlendirmesiyle başlayacağım tabii ki, hafta içinde UEFA Avrupa Ligi maçı sebebiyle Moldova deplasmanına gitti. Maçın özetini izledim ve Fenerbahçe'yi bu oyunla yakalarsak yenebiliriz diye düşünüyorum. Sheriff gibi ismi pek duyulmamış bir takım karşısında oldukça pozisyon vermişler. Bu tabii ki defanstaki açığın, sorunun göstergesi. Kahe gibi bir forvet tam açılmışken Burhan ve Mustafa'nın desteklemesiyle çok iş yapabilir böyle bir defansa karşı. Fenerbahçe kadro kalitesi ve Avrupa tecrübesiyle zaten 2-0 önde başlaması gereken bir maçta 1-0'lık skoru açıkçası zorla almış, yine kurtarıcısı kaptanları Alex. Alex bizim takımında belalısı bilindiği üzere. Geldiği ilk zamanlar varsa yoksa bize patlıyordu. Fenerbahçe her ne kadar Dos Santos, Guiza gibi isimler oynayamamış olsa da Fenerbahçe'de bahriz bir şekilde gözlenen sorunlar var. Bizim en büyük dezavantajımız deplasman takımı olmamızın yanında, Dos Santos ve Guiza'nın takıma katılacak olması, ligde cezası biten Emre'de bu maçta forma giyebilecek. Rakibin tek eksiği Colin Kazım. 8'de 8 yaparak sanırım lig tarihinde bir rekora imza atabilirmiş Fenerbahçe, bu rekorun baskılarını üstlerinde hissederlerse daha rahat bir oyun sergileyebiliriz. Manisa ve son Antalya maçlarında ki son dakika gollerini unutmamak lazım, bizimde bu son dakikada çoğu takımdan çekmişliğimiz çoktur. Tabii ki baş sırada Fenerbahçe bizi son dakikalarda yıkmayı en çok adet edinen. Özellikle Alex'e bu sebeple dikkat etmek gerek diye düşünüyorum. Aslında bizim için tablo biraz iyimser gibi olsada, ne olursa olsun rakibimiz şu an lider, yenilgisiz ve ev sahibi.

Gençlerbirliği'ne gelince, takımda eksik olarak bulunan tek isim Sinan. Sezon başından beri onsuz geldik sanırım çok eksikliğini hissetmeyeceğiz. Bunun dışında geçen maçta da belirttiğim bir korku var takımda. Bu korkuyu ben ilk yarı korkusu olarak adlandırıyorum. Çünkü ilk yarıda temkinli olarak başlıyor takım ve daha çok gol yememeye çalışıyor. Ankaragücü maçında rakip biraz daha zayıf diye atak başlayıp golü attıktan sonra maçı kendi sahamızda kabullendik. Daha sonra Trabzon karşısında maça daha defansif başladık ve konsantrasyon eksikliğindende kaynaklı bir anda 2 gol birden gördük kalemizde. Haftalar geçtikçe takımın üstünde bir yenilmeme korkusu baş gösteriyor sanırım. Bu korkunun atlatılması yenilmemizle mi mümkün olacak hiç bilmiyorum ama Fenerbahçe'yi bu kadar zayıf yakalamışken yenmemiz gerek mutlaka. Onların üstünde de bizim üstümüzde de stres maçı biraz tutuk geçirebilir. Beraberlik yine yüksek ihtimal gibi duruyor. Dediğim gibi Kahe, Fenerbahçe defansını iyice dağıtabilecek özellikte biri. Bizim defans oyuncularının daha iyi konsantre olması gerek, zira başta Alex daha sonra da vatandaşı Dos Santos oldukça tehlikeli isimler. Mustafa Pektemek ve Burhan'ın performansı maçı etkileyecek önemli faktörlerden. Tozo, Mustafa, Harbuzi üçlüsü top mücadelelerinde zayıf kalıyorlar, Emre, Lugano, Bilica gibi sert oynayan fizik gücü yüksek futbolculara karşı ayakta kalması gerek en büyük dezavantajlarımızdan biride bu.

Futbol açısından çok zevkli geçecek bir mücadele olması yönünde şüphelerim var. 4 namağlup takımdan biri bu maçta 3 takıma düşmeyebilir. Bu kadar çok beraberlik almışken, böyle bir tablo sergileyen rakiple yapacağımız mücadeleden beraberlik çıkması yüksek ihtimal.

1 Ekim 2009 Perşembe

Four-Four-Two Ekim Sayısına Bakış...


Bu yazıyı daha çok Gençlerbirliği taraftarları için yazma gereği duydum aslında. Four-Four-Two'nun Ekim sayısını ilk alan biriyim malumunuz içinde benim blogda olunca. Dergiyi elime aldım ve Gençlerbirliği ile ilgili neler var diye şöyle bir araştırdım.

İlk olarak blogumun tanıtımı var derginin "Altıpas" bölümünde. Sırf bunun için okunmaya değer diyerek, alçakgönüllüğümü göstermiş olayım :D. Yine "Altıpas" bölümünün içinde ki "Bu Çocukta İş Var" adlı bölümde her ay bir genç yeteneği konuk ediyorlar. Bu ay ki konukları 1993 doğumlu, genç milli takımlar oyunucusu Artun Akçakın. Bizim için bu çocuğu özel kılansa kendisinin şu anda Gençlerbirliği formasını terletmesi. Yalnız klasik hayal kırıklıklarımızdan birini daha yapılan röportajı okuyunca yaşayabiliriz. Dediğim sanırım rahatça tahmin edildi, "5 yıl sonra kendini nerede görüyorsun?" sorusuna cevabı maalesef klasik olmuş. Yine de 9 senedir formamızı terletiyor ve Ankara doğumlu "bizim çocuklardan" kendisine başarılar diliyoruz. Umarız çok uzun seneler bize hizmet eder, hele ki pozisyonu forvet tam ihtiyacımız olan bölge. Böyle giderse daha çok uzun seneler bu transfer politikasıyla forvet transfer edemeyeceğiz, bu yüzden altyapıdan yetenekli forvetlerimizin çıkması çok önemli.

"Son 25 yılın efsane 10 takımı" başlıklı araştırma yazısında ise 2002-2003 sezonunun Gençlerbirliği'ne yer verilmiş. Ali Ece benden bununla ilgili fikir istemiş ancak benim o sıralar internete girmekte sıkıntı yaşadığım döneme denk gelince 2 gün gecikmeyle yollamıştım ancak kendisi yazıyı baskıya yollamış bu sebeple yardımcı olamamıştım. Baya üzüldüm ancak yazılan yazıda kısa olmasına karşın benim yazdıklarıma yakın. Hatta takımın yıldızı ve gizli kahramanı bölümü de oldukça başarılı. Benim yazdığım isimlerden farklı ama yine de doğru tespitler olduğu kanaatindeyim. Ben o takımdan kimseye toz konduramıyorum duygusallıkla, bir kahraman seçmem oldukça zor olmuştu düşününce ancak bu isimlerinde doğruluğuna onay veririm. Bugün o başarının neden devamı gelmediğini de sormuştu kendisi, o soruya yanıt yazıda birşey bulamayınca maili geç cevapladığıma bir kez daha çok üzüldüm. Umarım bir daha sefere bu tür araştırmaya katkı verebilirim. Gençlerbirliği benim için bir tutku, dergide ki her yazıda Gençlerbirliği'ne bağlanacak bir uç bulabilecek kapasitede olduğumu düşünüyorum :).

"Kazanan onlar olmalıydı" yazısında ise "İlhan Mansız" var. İlhan Mansız'ın bizimle ilgisi yok tabiki ama maç Beşiktaş ile Gençlerbirliği'nin efsane Türkiye Kupası maçı. Futbolculara oturtulup ders diye izletilmesi gerektiğine inandığım o müthiş maçta bize 3 gol birden atan İlhan Mansız'dan kaybeden kahraman olarak bahsediliyor. Gençlerbirliği ile ilgili gözüme çarpanlar bu kadar. Gençlerbirliği dışında ise CM oyunlarının patronuyla yapılan söyleşi, şimdi Eskişehirli olsa da "bizim çocuk" sayılan Youla ile yapılan röportaj güzel gerçekten. Bucaspor'un genç akademisiyle ilgili yazıyı da keyif alarak okudum. Real vs. Barça yazısı ve Hollanda amatör takımları arasında ki ezeli rekabet yazıları futbolun ne derece bir güç olduğunun göstergesi. Genel anlamıyla çok hoş bir dergi olmuş yine bu ay. Gençlerbirliği ile ilgili konular az olsa da blogumun tanıtımını görmek yetti bana :). Yine de alacakların pişman olmayacağı dergi Four-Four-Two.

Blogumun Tanıtımı Four-Four-Two Dergisinde!


Gençlerbirliği ağırlıklı futbol yazıları yazdığım blogum, Four-Four-Two dergisi yardımcı editörü Ali Ece Bey'in ilgilenmeleriyle SkyTürk'teki Total Fubol programının ardından yazılı olarakta Four-Four-Two dergisinin Ekim sayısında tanıtıldı. Dergi içinde ki "Altıpas" köşesinin "@Web" kısmında bulabilirsiniz blogumun tanıtımını.

Buradan Sayın Ali Ece'ye tekrar teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca blogumun bugün tanıtılmasında en büyük yardımı yapan, blog yazmaya kendisinden özenip başladığım http://www.anadoludanfutbol.blogspot.com/ adresli blogun yazarı "üstad" Hüseyin Ataş'a ne kadar teşekkür etsem azdır. Son teşekkürlerimi ise yazılarımı beğenip, blogumu okumaya layık bulanlara ediyorum. Sizlerin sayesinde yazma şevki ve azmi büyüyor içimde. Futbolu Sevenlerin Dergisi Four-Four-Two'ya çıkarak bir hayalimi daha gerçekleştirmiş oldum. Derginin Ekim sayısı bayilerde.
Related Posts with Thumbnails
Bu blog BloggerV.com üyesidir.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Bu Blogda Ara