30 Mart 2010 Salı

Bir Zaman "Gençler" Forması Giydiler! #3

JORGE ROBERTO RINALDI
Jorge "Chancha" Rinaldi... 1989-1990 sezonunda Gençlerbirliği'ne gelen 2 Arjantinliden en kariyerlisi. Vatandaşı Hugo Zacarias ile geldiği sezon büyük heyecan yaşatmış Gençlerbirliği taraftarlarına. Taraftarlar bu Arjantinli ikiliyi görmek için maçlara akın ediyorlarmış bugünün tersine. Aslında taraftarın bugünde aradığı şeyi, o zaman yapmış İlhan Cavcav yönetimi. Sırf ülkeleri Arjantin diye bu kadar heyecan yarattığını düşünmeyin Rinaldi'nin. Dedik ya O, iki Arjantinli'den en kariyerlisi...

1980-1984 yılları arasında San Lorenzo takımıyla başladığı futbol kariyerine 185 maçta 46 gol sığdırır Arjantinli forvet. Bu performansı ülke çapında öyle dikkat çekicidir ki 1983 yılında ilk kez milli takıma çağrılır. Arjantin Milli Takımı'nın genel oyuncu yapısını düşündüğümüzde oraya seçilmenin ne kadar zor olacağı tahmin edilebilir kolayca. Zamanın Arjantin teknik direktörü Carlos Bilardo'da, Rinaldi'nin yeteneğinin olduğuna inanmış ve Maradona'lı milli takımda 14 kez forma şansı vermiş. 1985 senesinde kısa süreli İspanya macerası yaşayan Rinaldi, Arjantin liginin devlerinden Boca Juniors tarafından tekrar Arjantin'e getirilmiş. Boca forması altında da 2 sene içinde 53 maça çıkan Rinaldi 18 golle yeteneklerini konuşturmuş. Ardından bir diğer dev River Plate takımına geçiş yapmış ancak bu forma altında düşüşü başlamış. River formasıyla 1 sezon oynayan Rinaldi, koskoca ligde sadece 18 kez forma şansı bulurken ancak 2 gole imza atmış. Bir forvet oyuncusu için hal böyle olunca gözden düşme yılları başlar.

Tam o yıllarda Gençlerbirliği Rinaldi'yi tutar kolundan 2. Avrupa macerasını yaşatmak üzere Türkiye'ye getirir. Taraftar arasında heyecan yaratır. Ankara futboluda böyle bir yeteneği çok görmemiştir. Ancak Rinaldi uyum sorunu yaşamaması için vatandaşı Zacarias ile transfer edilmiş olsa bile bir türlü ortama ayak uyduramaz. Birde geldiği yere göre kariyerli oluşu, biraz burnu havadalığı getirmiştir beraberinde. Nitekim sezon sonunu bile beklemeden kaçmış ülkesine dönmüştür. Ülkesine döndüğünde yeniden San Lorenzo ile anlaşıp eski günlerini yad etmek istedi ancak eski günlerden çok uzak olduğunu anlayınca 28 yaşında emeklilik kararı aldı.

Rinaldi Gençlerbirliği'nde kaldığı süre boyunca 26 maça çıkıp 2104 dakika sahada kaldı. Bu süre içinde de 6 gole imzasını koydu. Avni Okumuş, Olkan Yavruoğlu gibi yerel isimlerin altında gol attığı için pek verimli olduğunu söyleyemeyiz ancak Gençlerbirliği bünyesinde Arjantin Milli Takım kariyerli bir isim oynamış oldu. Rinaldi emeklilik yıllarında genç takımlarda koçluk yaparken, Arjantin gazetesi Clarin'de de muhabir olarak çalıştı.

28 Mart 2010 Pazar

Tribün Güzel, Oyun Kötü, Direklerin Günü!

Diyarbakırspor engelini tek golle geçmeyi başardık ve Gençlerbirliği tribününde izlediğim en ilginç maçlardan birine sahne oldu bu maç. Kazandık, daha atak oynayan bizdik lakin oyun oldukça sıkıcı bir havadaydı. Buna rağmen 4 topumuzda direkte patladı. Başka bir yerde 4 topumuz direkte patladı diye anlatsam çok zevkli maç olduğunu düşünür eminim insanlar ancak oldukça ruhsuz oynadık ve fark atabileceğimiz bir karşılaşmayı 1-0'lık galibiyetle ve az kalsın son dakikada zorla yiyeceğimiz bir golle berabere bitirecektik.

Öncelikle tribünü anlatmak istiyorum. Maça girdiğim sırada Bizim tribün ile Diyarbakır'dan gelen 500 kişilik taraftar karşılıklı kırmızı-siyah çektiler. Derken kırmızı-yeşil çekerken buldum kendimi. Dün demiştim bizim maçta olay olmaz diye sağduyulu taraftarımız ve sağduyulu Diyarbakır taraftarı sayesinde böyle karşılıklı güzellikler yaşandı. Bunu bizimle yapabilen takım sayısıda azdır, kendimizi övmek için demiyorum, rakipler istemedikleri için böyle karşılıklı atışmalar yapıldığını çok görmedim ben. Daha sonrasında sahaya çıkan her iki takımıda her iki tribün tek tek çağırıp alkışladı. İstiklal Marşı ve Özhan Canaydın'a durulan saygı duruşunda hiç bir olay olmadı, bende biraz etkilenmeyle ister istemez acaba yaparlar mı bir yanlış diye düşünmedim desem yalan olur ama Diyar'ın bugüne kadar yaşadıkları tamamen provakatif bir kaç densizin yüzündenmiş. Maç sonuda aynı tribün güzellikleriyle sona erdi.
Maça gelirsek, antreman havasında geçti uzun süre, kimin ne yaptığı belirsiz bir şekilde ve top kayıplarıyla 30 dakika geçti. Cem Can sol kanatta mecburi oynadı ve sırıttı başlarda. Çok korner kazandılar ve atsa Diyarbakır ancak bu duran toplardan atabilirdi. Bir de ilk dakikalarda İlhan'ın yaptığı hata vardı ki gol olabilirdi Bebbe'nin becerisizlikliği diyelim. İlhan çok bocaladı bu maçta gerçi beklenmeyen bir şekilde. Derken Mustafa Pektemek'in golü geldi ve ataklarımız başladı. Diyarbakır çözüldü. Kaptığımız her topta kaleye gitsek harcamadan farka koşuyor olurduk ancak takım üstünde bir ciddiyetsizlik ve bezmişlik var. Takımın sıralamadaki rahat ve amaçsız konumu sanırız futbolculara fazlasıyla yansımış durumda.
Bu takımda Kahe'nin olması şart. Girmesiyle kendini farkettiriyor. Ve en önemli diğer isimse Hurşut. Oyundan çıktığı anda olan az bir heyecan varsa oda kaçtı gitti. Topu aldığı anda heyecan yaratmasını biliyor ki direkten dönen bir topta kendisine aittir. Mustafa Pektemek çok zayıf kalıyor ama yine yararlı olabiliyor bu maçta da Hurşut sayesinde biraz daha iyi gördüm kendisini. Sandro'da şanssızlık var sanırım, Trabzon maçında bizi öne geçirecek rahat pozisyonda vurduğu ve direkten dönen pozisyonun aynısını bu maçta da buldu ve yine topu direğe vurmayı başardı. Ayrıca Kerem ve Sandro'nun uzaktan vurduğu birer top daha direkte patladı. Bu kadar direğe rağmen bir çok gol atabileceğimiz bir maçtı. Kontrataklarda da Hurşut dışında becerebilen adamımızın olmadığı bu maçta görüldü. Yine de Sandro'nun bu kadar pozisyon bulması eski günlere nazaran hırsının(!) göstergesi diye yorumladım.

Tribün açısından çok hoş bir maçtı ancak futbol vasatı yakalayamadı. Diyar'ın işi çok zor gözüküyor ilerleyen haftalarda. Bizse amaçsız devam edeceğiz ve bu futbolla ilerleyen haftalarda zevk alamayacağız gibi. Haftaya Manisa maçını bilmem ama evimizde ki Bursa maçı bizim için acı bir tecrübe olabilir.

26 Mart 2010 Cuma

Diyabakır Maçımız Muhtemel 11'i!

Kar, Boran,Fırtına Sükut Bulacak, Sana Aziz Yıldırımlar selam duracak

Gençlerbirliği Ve Rakiplerimiz 2009-2010 Sezonu 27. Hafta

Yarın (cumartesi) Ankara'da Diyarbakırspor ile karşılacağız. İlk yarı da iyi oyun oynayıp mağlup olduğumuz ekibi yenersek iyiden iyiye rahatlamış ve üst sıraların bir ucunuda tutmuş olacağız. Tabii kazanmamızın en büyük faydalarından birini de Ankaragücü görecek ve ateş hattında en büyük rakiplerinden biri Diyarbakırspor'a puan olarak fark atmak için şans yakalayacak.

Diyarbakırspor oldukça karışık şu günlerde. Hükmen mağluptu, küme düşürülecekti derken, geçen hafta Antalya'yı yenerek süprize imzalarını attılar. Hafta içinde abuk sabuk bahanelerle Güvenç Kurtar tarafından kadro dışı bırakılan eski oyuncularımız Ümit Bozkurt ve Gökhan Tokgöz'ün sözleşmeleri feshedildi. Efendi haraketleriyle tanıdığımız bu oyuncuların, Diyarbakır'a en zor zamanlarında ki katkıları tartışılmaz ve doğru dürüst para alamazken oynayan isimlerdi. Bu hareket biraz yanlış geldi bana. Tabi değerlendirmesi bana düşmez ama Gençlerbirliği taraftarının sevgilisi "Ulubatlı Gökhan" olunca mevzu içim biraz buruldu. Maça tekrar dönecek olursak, Diyarbakır'da sakatlıkları süren Tazameta, Diallo ve Abdullah Çetin'in bizim maçta forma giymesi zor gibi. Bu kadar eksikle yapabilecekleri sınırlı ama tabi top yuvarlak en nihayetinde, can havliyle düşmemek için oynayacaklar futbolcular.

Bizde de eksikler fazla. Özellikle defans hattında Mahmut'un sakatlığı yine Radeljic'in tam iyileşemeden oynamasına sebep olacak. Mahmut'un son haftalarda ki oyunu gerçekten çok hoştu ve bizim için önemli bir kayıp. Bunun dışında henüz forma giyemeyen Alparslan Erdem'de sakat ve Aykut ile Orhan'ın cezalı olduğu haftada defansın kanadı oldukça sorunlu. Uzun zamandır forma şansı bulamayan Murat Kalkan mecburiyetten oynayacak ve nasıl oynayacağı soru işareti. Defasın sağına ise emaneten Cem Can geçecek büyük ihtimalle. Harbuzi'nin de sakatlığı sürüyor o da takımda ki yerini alamayacak. Bu kadar eksikle taşlar yerinden baya oynayacak. Oyuncuların sakatlıkları yeni gelecekler için ve bizim için şans. Eğer kendilerini göstermek için oynarlarsa güzel bir oyun izleyebiliriz haftasonu. Tabii ki aksi durumda mevcut. Hedefi İlk 10'da kalmak olarak belirlemiş Doll. Bu hedefi garantilemenin en güzel yolu bu maçı kazanmak. Hazır gazı almışken geçen haftadan yine süpriz bir şekilde tökezlemeyiz umarım.

Maç biletleri;
Kale Arkası: 10 Tl
Maraton : 10 Tl
Kapalı : 15 Tl

Diyarbakırspor maçı öncesi insanların önyargısını kırmak gerek. Bu maç bizim sahamızda ve Gençler taraftarı herkesçe bilinir. Biz ne küfürü ne şiddeti severiz. Bu bağlamda olay olur diye çekinceleri olan kişilere Gençler tribününde olay çıkmaz diyorum. Diyarbakırsporlular tel örgüleri aşıpta maçı zor tatil ettirir. Zevkli bir maç için Ankaralıları takımlarına sahip çıkmaya bekliyorum.

Yeni Ankara Stadyumu

UEFA Euro 2016 adayı olan ülkemizin, bu proje hakkında bilgilerinin olduğu internet sitesi http://www.euro2016adayiturkiye.com adresinde Ankara'da yapılması düşünülen stadyumun illüstrasyonu mevcutmuş yeni farkettim. Bugün kü 19 Mayıs yıkılıp yerine üst resimde görülen tarzda bir stadyum yapılacak. Umut verici tabi Türkiye'nin başkentinde modern bir stadyum olacak olması. Ankara Arena ve futbol alanı seçilen Gençlik Parkı ile o bölgeyi baştan aşağıya eğlenceli spor merkezi haline getirecekler. Tabiki şu an hepsi bir proje ve yaklaşık 2 ay sonra Euro 2016 bize verilmezse bu stat yapılacak mı meçhul?

Sitede Yeni Ankara Stadyumu'nu tanıtırken "çarpık küp şeklinde olacak stat, estetik ve işlevsellik açısından şehrin yapısına oldukça uygun olacak" yazısı dikkatimi çekti. Yanlış bir şey yok merak etmeyin, Melih Gökçek'in Ankara'sına uygun estetikli bir stat ancak "çarpık küp" şeklinde olabilirdi. :D

23 Mart 2010 Salı

Bir Zaman "Gençler" Forması Giydiler! #2

BURHAN DOĞANÇAY

Gençlerbirliği'nin tahsilli futbolcu dönemlerinin en büyük örneklerinden biri Burhanettin Doğançay'dır. Gençlerbirliği'nin fakir yıllarında, antreman yapılacak saha bulunamadığı senelerde futbolunu oynayıp ardından dünyaca ünlü bir ressam olmuştur. O dönemde bir çok futbolcumuzda olduğu gibi hukuk tahsilide vardır. Babası Adil Doğançay'da ressamdır ve ilk eğitimini babasından almıştır. Fransa'da ekonomi doktorası yapmaya gönderdiği oğlu Burhan Doğançay'a resim ve futbolu yasaklamış, futboldan kopmuş olsa da resimden kopmayıp dünya çapında şöhret yakalamıştır.
1945 yılının Gençlerbirliği kadrosunun başarılı hücum hattının tekniğiyle öne çıkan ismiydi Burhan Doğançay. Geliş hikayesini anlattığı, Tanıl Bora'nın "Ankara Rüzgarı" isimli Gençlerbirliği tarihi kitabında, "Benim iki büyük aşkım oldu. Biri resim, bir diğeri de spor" diye başlıyor. "Mektebin bahçesinde, mahallede, tenis topu kadar topla, akşam sabah futbol oynar , patlamış su borularından su içerdik... O zaman Ankara'da belki otuz tane takım vardı. Belki yirmi tane de askeri takım vardı. Ama esasında Ankara'da 3 tane takım vardı benim gördüğüm; Demirspor, Ankaragücü, Gençlerbirliği... Liseden sonra, gönlümüz tabii hep Gençlerbirliği'nde..." der büyük üstad. Turhan Ogan'ın mahalleden ve üniversiteden yakın arkadaşı olduğunu, Turhan Ogan'ın da Gençlerbirliği'ne yıllarca başkanlık yapmış Orhan Şeref Apak'a ve Keşfi Tarlan'a yakın olduğunu belirtiyor ve arkadaşının ısrarıyla Gençlerbirliği'nde antremana çıkar. Sahada 30-40 kişi tek topla antreman yapar, Burhanettin Doğançay'da kendi dediğine göre fena oynamaz ancak o kadar kişi arasında yüzüne bakan olmamasından şikayetçi olup o sıra Etimesgut da kurulan sivil bir takım olan Havagücü'nde oynamaya başlar. Turhan Ogan kendisine "ayıp ettin" deyince durumu açıklar. O sırada Burhan Doğançay'ın maçlarını izleyen Orhan Şeref Apak; "Burhan'ı muhakkak almamız lazım" der. Ve bu iki isimin girişimiyle Burhanettin Doğançay Gençlerbirliği'ne kazandırılır.

Burhannettin Doğançay o senenin kadrosunda belirttiğimiz gibi tekniğiyle yıldızlaşır ancak en önemli özelliği asisttir. Kaleciyle karşı karşıya kaldığında dahi pas verip takımına gol kazandıran bir futbolcudur. Arkadaşları "biraz da kendin için oyna" diye takılırlar. Yeteneğinin yanında zaafları da olan bir futbolcudur. Gazeteci Cezmi Başar, O'nun için ; "İstediği ve arzulu olduğu zaman birinci sınıf topçu. Sinirlerine hakim olamadığı zaman ise üçüncü sınıf topçu." yazmıştır. Çok zaman yanındakilere ve arkadaşlarına söylenmesinden dolayı güzel futbolunu berbat ettiğini söylüyor Cezmi Başar.
1946 Türkiye Futbol Birinciliği finallerinde, ilk maçta Beşiktaş mağlup edilip, finalde Eskişehir Demirspor mağlup edilerek şampiyonluğa ulaşılmış fakat Burhanettin Doğançay hasta olduğundan final maçını kaçırıp şansızlık yaşamıştır. Daha sonrasında ise eğitimi için futbolu bırakmış ancak sanattan kopmayıp bütün hukukçu ve ekonomist kimliğini gölgede bırakacak kadar başarılı bir ressam olmuştur.

Amatör futbol zamanlarında büyük futbolcu olması imkansızdı belki ama "herşeyden önce eğitim" anlayışıyla hizmet veren Gençlerbirliği camiasında bir zamanlar top koşturmuş dünya çapında bir ressam oldu Burhanettin Doğançay. Gençlerbirliği getirmedi elbet bu ressam şöhretini kendisine ama bugün elit insanların, tahsilli insanların takımı olarak anılan Gençlerbirliği'nin bu sıfatları kazanmasında ki en büyük isimlerden biri ve gurur kaynağımızdır Burhanettin Doğançay.

Bir çok ülke ve müzede eserleri bulunan sanatçımızın, son olarak da resim alanında kazandığı bazı ödülleri kendi sitesinden buraya aktarayım;
1964- New York Kenti Takdir Belgesi
1984- ENKA Sanat ve Bilim Ödülü
1992- Rusya Kültür Bakanlığı Takdir Madalyası
1995- T.C. Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü ve Madalyası
2004- Ankara Hacettepe Üniversitesi ‘’Sanatta Onursal Doktora’’ Belgesi
2005- Art Forum Ankara Plastik Sanat Fuarı ‘’Sanat Onur Ödülü’’
2005- Art İstanbul Uluslararası Çağdaş Sanat Buluşması ‘’Sanata Katkı Ödülü’’

Yararlandığım Kaynaklar;
Tanıl Bora "Ankara Rüzgarı" Gençlerbirliği Tarihi, Ankara 2003
http://www.burhandogancay.com
Resimler;
www.ugurbektas.com

22 Mart 2010 Pazartesi

1600. Golümüz Mustafa Pektemek'ten!

Süper Lig'in 26. haftasında Sivasspor'a konuk olan ekibimiz ilk yarıyı 24. dakikada Mustafa Pektemek'in attığı golle 1-0 önde kapattı.

Bu gol aynı zamanda Gençlerbirliği'nin 1. lig tarihi boyunca attığı 1600. gol olarak tarihe geçti.

1959'dan günümüze tüm birinci lig maçlarının yer aldığı "Ebedi Puan Cetveli"nde 8. sırada yer alan ekibimiz bu golle birlikte ligde 1600 gol barajına ulaşan 6. takım oldu. 1600 golü aşan diğer beş takım Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor ve Ankaragücü.

Kaynak : www.gencler.org

Bende bu haber üzerine nice 1600 gole demekten başka bir şey bulamıyorum. Ne de olsa "Mustafa Pektemek Gol Demek Gol Demek!"

Sonunda Galibiyet!

2010'un ve ikinci yarının (hükmen galibiyet dışında) ilk galbiyetini Sivas deplasmanında almayı başardık. Bu galbiyetle Sivas'ı biraz daha ateş hattına iterken biz de artık ligde kalma yolunda çok sıkıntı çekmeyeceğiz gibi.

Maçı özetlerden izledim çok fazla malumatım yok ancak maçı izleyen arkadaşlarımdan gözlemlediğim rahat bir galibiyet aldığımız yönünde. Maçın en sevindirici ve ilginç olayıysa Mustafa Pektemek ve Kahe'nin gollerimizde imzası olması. İlk devre kazandığımız 2-0'lık Sivas maçında da bu ikilinin imzası olması olayın ilginç yanı. Sevindirici yanı ise iki forvetinde haftalardır suskun olması. Mustafa Pektemek attığı golden sonra secdeye vardı zaten. Kahe ise Brezilya usulü sevinç sambası yaparak. Özellikle Mustafa Pektemek'in suskunluğu beni korkutuyordu haftalardır. Ancak ilk golde ki plasesi çok harikaydı. Gerçekten klas, teknik bir gol olmuş. Vranjes ve Sandro'nun paslaşmalarını es geçmemek gerek. İkinci golde ise Mustafa Pektemek'in şutunun direkte patlaması Mustafa'nın hırsını ortaya koyarken, Kahe güzel bir şekilde ayapını uzatıyor, gol oldukça sevimli geldi bana. Çok rahat bir gol attı Kahe top tutma yeteneğini kullanarak. Ancak özellikle belirtilmesi gereken birşey varsa 2. golde; oda Hurşut'un Mustafa'ya pasını atmadan evvel Hayrettin'den çok güzel bir çalımla sıyrılmasıdır. Gerçekten çok yetenekli ve fark yaratan bir isim Hurşut.
İkinci yarının başında Sivas'ın atakları oldukça yoğunlaşmış ve bizden biraz daha istekli görünüyorlardı ancak bu anlarda da kalecimiz Serdar farkını ortaya koyup kurtarışlarıyla takımımızı rahatlatmış. Thomas Doll'un dediği gibi doğru yerlerde akıllı davranarak kazanmışız maçı gerçekten. 2-0'lık galibiyet, Kahe ve Mustafa'nın goller bulması, Hurşut'un geri dönüşü umut verici gelişmeler. Üzerimizdeki ölü toprağı kalktı gibi. Gibi diyorum çünkü son 2-3 senedir istikrarsız takım lakabıyla anılıyoruz, yorum yaparken bende emin konuşamıyorum bir türlü. Üst sıraları biraz daha yakalamak açısından Diyarbakırspor maçı büyük önem kazandı şimdi. Saçmalamayıp Diyarbakır'dan üç puanı alırsak sezon başı yaşadığımız heyecanları, tekrar yaşayabilceğimize inanıyorum.

20 Mart 2010 Cumartesi

Sivasspor Maçı Muhtemel 11'imiz!

Şampiyon Gençler!

Gençlerbirliği Ve Rakiplerimiz 2009-2010 Sezonu 26. Hafta

26. Hafta da Sivas'ta ilk maçı 2-0 kazandığımız Sivasspor'a karşı oynayacağız. 8-9 haftadır galibiyet yüzü göremeyen takımımız, şeytanın bacağını kırmayı kılpayı kaçırdığı Fenerbahçe maçından sonra üç puan istiyor.

Sakatlıklar, şansızlıklar yüzünden hafta içi kurban kesen takımımız hazırlıklarını tamamladı. Ivan Radeljic oynamayacak dendiği sıra Fenerbahçe maçının yıldızı Mahmut'tan gelen kötü haberle yıkılan takımımıza, Radeljic'ten gelen iyi haber güzel oldu. Yoksa tek stoperle kalacağımız hafta defansta oyuncular alışık olduğu yerlerden başka bölgelere çekilecekti. Harbuzi'nin kart cezalısı olduğu haftada yerine büyük ihtimalle Sandro oynayacak. Formsuz Sandro çok fazla forma şansı alıyor şu aralar ancak hala istenilen seviyeye ulaşamadı. Geçen haftadan farklı olarak Burhan büyük ihtimalle sahada ki yerini alacak. Geçen hafta Fenerbahçe beraberliğinden sonra eleştirilen Thomas Doll'un Hurşut, Kahe, Burhan üçlüsünden oyuna alacağı isim olacak mı en büyük merak konusu bu. Hurşut veya Burhan ikilisinden birisinin ve Kahe'nin oynaması gerektiğini düşünüyorum. Mustafa Pektemek'in formsuzluğu umarım geçicidir. Aklıma gelen Galatasaray'la anlaşma senaryoları yüzünden ise bu formsuzluk bu sezon kendisinden verim alamayacağız gibi. Forvet sıkıntılarımız tavana vurmuş durumda, Serkan Çalık'ı sonradan girdiğinde izledik ve çok birşey göremedik, gol atmak çok zor olacak bizim için.

Sivasspor ise Diyarbakır'ın galip gelmesiyle potaya tekrar düştü ve çıkış arayacak. Gol atmanın güç geçeceği karşılaşmada, sıkı defans ile karşılaşmamız olası. Kontratak yapabilecek oyunculardan Agbetu gibi isimlere dikkat etmek lazım. Gol araken yiyeceğimiz bir karşı atak, pahalıya mal olabilir. Golü ilk bulan takımın kazanacağını düşünüyorum. Umarım galip gelerek üzerimizde ki ölü toprağını atarız.

16 Mart 2010 Salı

Bir Zaman "Gençler" Forması Giydiler! #1

ROGER LUKAKU

Sene 1996, İlhan Cavcav'ın Afrika furyasına, kıtadan değil Belçika'dan dahil olmuş bir isim, Gençlerbirliği forması giymeye başladı. Zamanın futbol oyunlarının yıldız isimlerinden Roger Lukaku. Belçika'da attığı goller ile dikkatini çekmiş Cavcav'ın ve Kona'nın boşluğunda Ümit Karan'ın yeni partneri olması için alınmış getirilmiş Ankara'ya. Geç başlayan futbol yaşantısının zirvesinin Belçika ligini onunda büyük katkılarıyla 3. bitiren Germinal Ekeren takımında yaşayarak gelmiş bize. TSYD Kupasında ezeli rakibimiz Ankaragücü'ne attığı gol ve ilk 5 maçta attığı 2 gol ile umutta vermiş dönemin teknik direktörü Sadi Tekelioğlu'na. Ne yazık ki sezon sonunda isteneni verememiş ve 6 gol ile sınırlı kalmış bütün yaptıkları. Akıllarda en çok kalacak hatırası ise 1-1 biten ve penaltılarda 18-17'lik üstünlük sağladığımız Galatasaray ile yapılan Türkiye Kupası maçı. 1-1'lik normal sürede takımımızın tek golüne imza atarken, penaltılarda 2 kez kendisine şans verilmiş ve ikisini de gole çevirmiş Roger Lukaku. Aslında bizim için de, futbol tarihi içinde eski futbol oyunlarının efsanesi olması dışında futbolculuğuyla çok öne çıkan bir durumu yok Roger Lukaku'nun.
Roger Lukaku'yu yazma sebebim tamamen üst resimde ki şahıs yüzündendir. 1966 doğumlu Roger Lukaku'nun 2 oğlundan biri olan 1993 doğumlu Romelu Lukaku bu resimde ki kişi. Profesyonel Kariyerine geçen sene başlayan Romelu ilk sezonunda müthiş bir çıkış yakaladı ve 25 maçta 14 gole imza attı Anderlecht formasıyla. Bu 16 yaşında ki genç isim, henüz 13 yaşındayken Anderlecht'in dikkatini çekmiş. 2008 yılında Belçika ümit milli takımının formasını giymiş. Çok genç yaşta olması nedeniyle 4 kez giyebilsede bu formayı 1 gol atma başarısı göstermiş. Bu sene bir kere de Belçika milli takımına girmiş. Roger Lukaku'nun bu yetenekli oğlu babası gibi FM oyununun wonderkidlerinden. Gerçekte de bir çok takım takibe almış durumda.

Yarın, öbür gün Romelu'yu Real Madrid'de falan izlersek "babasını tanırdık" diyebileceğimiz bir oyuncu. Kendimize bir nebze olsun pay çıkarmayı ben başarabildiysem, İlhan Cavcav'dan yetiştirme payı diye para almasını beklerim. "Babası bizde oynadı, bizim evladımız sayılır, yetiştirme payını isteriz" açıklamasıyla dünya medyasına da manşetten oturabilir İlhan Cavcav. :D

14 Mart 2010 Pazar

Doğum Günün Kutlu Olsun Gençlerbirliği'm!

Bugün 14 Mart, Cumhuriyet ile yaşıt Gençlerbirliği'min doğum günü. Kırmızı-Siyah rengimizin hiç bir zaman ayrılmamasını, şanlı tarihimize hiç bir zaman gölge düşmemesini dilerken, başta takımın kurucuları Ankara Sultanisi öğrencileri olmak üzere, futbolculuğuyla, yöneticiliğiyle, taraftarlığıyla Gençlerbirliği'ne hizmet etmiş herkesi saygıyla anıyor ve selamlıyorum. En güzel kırmızın, en asil siyahınla, Türk futbolunun bu taraftarı olduğum şanlı takımının doğum gününü kutluyorum. İyi ki doğdun GENÇLERBİRLİĞİ'M, iyi ki varsın ULU ÇINAR!

13 Mart 2010 Cumartesi

Beraberlik? İyi Diyelim İyi Olsun!

Uzun zaman sonra korkak futbolumuzdan puan çıkarmayı başardık. Rakip Fenerbahçe diye yine sahaya sürülen kadro korkaktı. Mustafa Pektemek ileride yalnız bırakılmış, ona destek sağlayabilecek bir Sandro, bir de Harbuzi vardı. Orta alanda Tozo, Vranjes, Cem Can üçlüsü defansif ağırlıklı futbolun habercisi oldu. Buna karşılık yedekteki isimlere bakıldığından, Kahe, Hurşut ve Burhan üçlüsünü gördük. Yedeklerin hali bile takımın oyununa ipucu verdi. Fenerbahçeli futbolcularda hiçbirşey yok. Korkak oynamasak 3 puanı çıkarabileceğimiz bir maçtı, bu kadroya rağmen! Son dakikalarda verilen istatistiklerde Fenerbahçe şutlarda 7'de 0 çekerken biz 6da 2 isabet ile oynuyorduk. Cem Can'ın Harbuzi'nin kaçan şutları içimizi eritti. Hurşut olsaydı farklı olurdu demiştir diye tahmin ediyorum Gençlerbirliği taraftarları.

İlk dakikalarda Fenerbahçe'nin de Deivid'le kullanamadığı bir pozisyon vardı. Hatayı genç oyuncumuz Mahmut Boz yaptı. Bir kaç hatası daha atak yememize neden oldu ama toparladık. İlk dakikalarda çok acemi bir oyun sergiledi Mahmut. Ancak ilerleyen dakikalarda yaptığı soğukkanlı hareketler 40 yıllık süper lig topçusunu andırdı bana. Gerçekten maç bizim adımıza çok fark yaratan bir isim yoktu ama bana göre maçın adamı genç yaşına rağmen böylesine savunma yapan futbolcumuz Mahmut Boz(bkz.aşağıdaki resim) idi. Bunun yanında Tozo uzun süre forma şansı bulamadığından olsa gerek(!) bir türlü topu ayağından zamanında çıkarmadı. Topla nikahlanmış gibi görüntüsü vardı. Onun dışında Harbuzi'de pas konusunda çok etkisizdi. Sandro'ya alıştık artık varlığıyla yokluğu bir bizim için. Kahe olmayınca Mustafa Pektemek zayıf kaldı. Orhan Şam ise ruhsuz görüntüsünü terketti bu maçlık, umarım daha iyiye gider.
Fenerbahçe'nin puan kayıpları yüzünden stresli olması, bizimde 8 haftadır kazanamamamız maçın gerginleşmesine sebep oldu. Hakem Orhan'a gelen dirseği görüp söylemeyen 4. hakeme kızdı zaten. Onun dışında kartlar bize biraz daha rahat çıktı gibi gördüm. Emre'nin Tozo'ya yaptığı 3 hareketi görmeyen hakem, Vranjes'e yaptığı hareketten sonra sarı kartını çıkardı. Ama bize gösterilen kartlarda haklıydı, doğru tespitlerdi. Serdar'ın Thomas Doll'dan aldığı taktikle vakit geçirme çabaları benimde hoşuma gitmiyor. İtici yapıyor takımımızı, Gençlerbirliği güzel futbolun temsilcisidir, bu bağlamda bir daha görmeyiz umarım diyorum bu tarz vakit geçirmeleri. Thomas Doll'u son haftalarda bu taktiği yüzünden eleştiriyordum ama bir yandanda ligdeki konumumuz yüzünden acaba yanlış mı yapıyorum diyordum. Maç sonu Rıdvan Dilmen'in Ertuğrul Sağlam - Doll karşılaştırması oldukça başarılıydı. Kadro kalitesine değinen Doll'u eleştirip Sağlam'ın geride olduğu maçlarda bile hücum oyuncusu sokmasını örnek vererek risk almadan olmaz demeye getirdi. Tespit doğru ama bir yandan Gençlerbirliği'ni izleyen biri olarak bizde risk almaya gelmiyor diyebiliyorum.

Tatsız maçtı. Bana kalırsa puan alabilirdik ama beraberliğe yattık. Genede bardağın dolu tarafından bakıp Bursaspor'un ekmeğine yağ sürdük diyebiliyorum. Ayrıca Sivas maçıyla başlayacak galibiyet serilerimiz için bir toparlanma puanı olur inşallah diyebiliyorum. Bu takımın biraz daha kaliteye ihtiyacı var diyerek Cavcav'a seslenelim. Seneye bakıyoruz artık, puan tablosu bunu gösteriyor.

12 Mart 2010 Cuma

Ankara Arena Yaza Yetişir Mi?

Konu Ankara olunca futboldan ilk kez sıyrılıp basketbol hakkında ilk yazımı yazayım dedim. Aşağıda ki resimler bu yaz yapılacak olan 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası'na ev sahipliği yapacak salonlardan birine; Ankara'da yapımı süren Ankara Arena'ya ait. Türk insanının genel özelliklerinden yumurta kapıya dayanınca çalışmaya başlamanın en büyük örneğidir. Ankara'mıza modern bir basketbol sahası kazandıracağız ancak bunun illa ki bir organizasyon vesilesiyle olması şart mıydı? Organizasyon'un Türkiye'ye veriliş tarihi ve bu binanın yapım tarihi arasında ki uçurumda sorgulanacak cinsten. Yine buna da şükretmek gerek diyorum. Şurda yaza çok az kaldı. Ankara'da milli takımımız oynayacak ve satışa sunulan kombineler çoktaaaan tükenmiş durumda. Ahmet Günen ağabeyimin objektifinden 9 Mart 2010 tarihli bu resimlere bakıp inşaat sektörünün gelişmiş olmasını umuyorum. Hızlı yapacağız derken facialara yol açan (bkz. hızlandırılmış tren) memleketimde umarım bu iş düzgün olur.


Gençlerbirliği Ve Rakiplerimiz 2009-2010 Sezonu 25. Hafta

Uzun internetsiz günlerin sonunda yazmaya başlayabildim. Uzun süre gerek işler gerek internet yoksunluğu bir türlü yazamamıştım arada Trabzon maçı da kaynadı haliyle ama hala ilkelliğini korusada kaldığım öğrenci yurdunun imkanlarıyla bu kadar olabildi deyip affınıza sığınıyorum ve hemen yarın ki maçımız olan Fenerbahçe analizini kendimce yapmak istiyorum.

Öncelikle Fenerbahçe'de sakatlıkların iyileşmesi yüzleri güldürmüş gözüküyor. Ancak bizim için hala en büyük umut olan bir eksiklik var. ALEX! Baş belamız Alex'in 2 maçlık cezası onandı ve bize karşı (şükür!) forma giyemeyecek. Hatırladığım hiç bir maçta sağolsun bizi boş geçmedi. Şimdi onun yokluğu bizi daha da umutlandırıyor. Ancak Fenerbahçe'nin Alex'siz maçlarında öne çıkmaya başlayan bir diğer ismi de unutmamak gerek. O da Özer Hurmacı. Fenerbahçe köreltmezse çok büyük şeyler beklediğim bir isim Özer ve bu maç için beni en çok korkutanlardan. Emre'de milli maçta gösterdiği performans ile formda. Lugano'nun ağrılarının olduğu söyleniyor umarım kendisi de oynamazda çok fazla sakat vermeyiz. 19 Mayıs'ta oynanacak karşılaşma ve zemin bozuk. Bizimkiler duruma alıştıysa az biraz Fenerbahçe'yi zorlayabiliriz. Onlara göre daha mücadeleci bir takımımız var ancak yine de zayıf futbolculara sahibiz.

Bizim tarafta ise ilk eksiklik Radeljic. Arada sırada kritik müdaheleler yapsada ağır kalan bir isim olduğu için çok eksiklik sayamayacağım ancak onun yokluğu hava toplarında bir zaaf yaşayabileceğimize işaret gibi. Mahmut Boz'un da ufak bir rahatsızlığı varmış. Stoper konusunda bakalım Doll nasıl bir taktik çizecek. İlk yarıda Aykut'u koyarak bu eksikliği gideriyordu ama Vranjes'i de stoper de deneyebilir bu maçta Mahmut iyileşmez ise. Onun dışında haftalardır bir gevşeme var futbolcularda. Şimdiden "nasıl olsa küme düşmeyiz" rehavetimi bastı diyorum arada ancak bu maçta kaybedilip alt sıralarda ki ekipler kazanırsa yine hesaplar yapmaya başlarız gibi duruyor. Hurşut ve Orhan Şam formsuzlukları yüzünden uyarılmış Doll tarafından. Ayrıca Doll'un sözleşme imzalaması da takıma olumlu hava getirebilir inancındayım. Kafaları daha rahat olur hem oyuncuların, hem Thomas Doll'un. Bu maçı zor kılan etken ise Fenerbahçe'nin tamam devam mücadelesinde olması. Galatasaray maçına kadar geçecek periyotta bizi ve Antep'i kayıpsız geçmek isteyecekler. Ancak bizimde çıkışa ihtiyacımız var ve bu maçta bunu gerçekleştirirsek büyük bir sükse yaparak ekstra motivasyon kazabiliriz. Şu an ki şartlar altında ise favori Fenerbahçe. Benim analizim biraz iyimser durumlara yönelik oldu.

Maç saat 19:00'da. Biletler kale arkaları 30, maraton 40 ve kapalı tribün 60 TL olarak belirlenmiş. Ankaralıları bu maça bekleriz.

1 Mart 2010 Pazartesi

Tat Yok, Tuz Yok!

Başkent derbisinden maç öncesi yazımda da belirttiğim üzere tat vermeden ayrıldık. İlk yarıya fırtına şeklinde başlayan Gençlerbirliği'nden eser yok. Devre arasında defalarca belirttiğimiz gibi bu takıma forvet şarttı ancak bir türlü transfer edilmedi. Sonuç ortada. Hiç takviye yapılmamış sayılan bir takımı hala ilk 10'da tutması Thomas Doll'un başarısıdır elbet ama kendisiyle ilgili sıkıntılar olduğunu düşünüyorum.

Son haftalarda oyuncularda istek namına çok fazla birşey göremiyoruz. Öyle ki bu maçta Patiyo bile forma şansı bulmuş oyuncular oynamak için bu kadar isteksiz davranınca. Ceza verildi, sorunlu morunlu haberleri çıkarken oynamayacak diye beklediğimiz Vassell bile bize gol atmışken bizim oyunculara rahat batıyor demek geliyor içimden. Kahe dile getirmiş formsuzluğunu ileride top tutamadık demiş ama daha vurgulu söylemesi gerekiyor yönetim anlasın durumu; "yalnız kalıyorum" demeli. Hoş bu yönetim zaten sezon sonu sözleşmesi bitiyor diye susturmak amaçlı gönderir Kahe'yi de.

Thomas Doll'dan kaynaklı sıkıntı da yönetimin bu anlayışıyla ilgili. Tamam, Thomas Doll zamanlı zamansız Almanya'ya gidip takımı yalnız bırakıyor bu çok önemli bir sorun ama hala üçün beşin lafını eden yönetim 1 aydır Thomas Doll ile sözleşme imzalayacak. Bulunan bahaneler hocanın da kafasını meşgul eder bu da takıma yansıyor doğal olarak. Para mevzusunda kendilerini haklı çıkarmak için bir de Gaziantep devreye girdi fiyat arttı diyorlar. Madem hoca tehdit ediyor bak buraya giderim diye uğraşma gönder gitsin. Bize kişilikli adamlar lazım. Tabi ki yerine getirilecek isimler arasında Hikmet Karaman ile Erdoğan Arıca'nın ismi de geçmesin yeter. Ancak bana kalırsa yönetimin uydurduğu hikayeler bunlar. Bu sözleşme sorunu yılan hikayesine döndü, giderek düğümleniyor. Kördüğüm olmadan çözülmeli yoksa bu durum çözülmedikçe bize galibiyette, puan almakta en önemlisi güzel futbolda haram.

Related Posts with Thumbnails
Bu blog BloggerV.com üyesidir.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Bu Blogda Ara