13 Mayıs 2018 Pazar

Murat Cavcav'ın Açıklamaları Üzerine

Babasının adının verildiği sezonda babasının emanetini 29 yıl sonra düşüren oğul Murat Cavcav, bugün A Spor kanalına telefonla bağlanarak açıklamalar yaptı.

Açıklamayı dinlemeyenler için buraya bırakıyorum;




Açıklamalardan anlaşılan durumun ne kadar vahim olduğudur. Sürekli aynı şeyleri tekrarlayan bir başkan var. Açıkça gösteriyor ki bazı kalıp cümleleri ezberleyip konuşan ve futbolun f'sinden anlamayan bir başkan ile karşı karşıyayız.

Sürekli olarak "bunlar futbolda olan şeyler", "istemezdik oldu" gibi sığ cümlelerden öte bir şey yok ama bir kaç nokta var ki kulübün durumunun ne kadar vahim durumda olduğunu göstermekte.

Kulübün parasının bittiğine dair sorulan soruya "Bunlar normal her kulübün başına gelen şeyler, para vererek oyuncu aldık" gibi rezalet bir açıklamaya imza atmış bulunmaktadır. Bu kulübün parasının bittiğinin itirafıdır. Bir alt ligde gelirlerin azaldığını ve altyapımızın çalışmadığını düşünürsek para sıkıntısını da yaşayacağız. Babasının yıllarca övündüğü borçsuz ve kasasında para olan kulübü 1.5 yılda Ümit Özat ile el ele bitirdi ve hiç gocunmadan bunu açıkladı.

Diğer nokta, hatanın nerede olduğuna dair sorulan soruya, hatayı kabul etmediği gibi asla bir öz eleştiri yapmadığını da itiraf etmesiydi. "Her takımın başına gelebilir, bu sene bizim başımıza geldi" demesi kadar komik ve vahim bir cevap yoktur. Nerde olduğunun, ne iş yaptığına dair en ufak bir fikri yok maalesef.

Papağan gibi tekrarladığı her sözün arkasından seneye için umutlanmak bir kenara, gözümün önünden "2. Lig Kırmızı Grup" geçmeye başladı. Bu takımın 1,5 yılda bu konuma gelmesinde kendine hata biçmeden hala bu takımın başındayım demek koca bir camia ile dalga geçmek ile eş değerdir.

Sayın Cavcav, 1,5 yılda bir takımı bu kadar rezil etmeyi başarmanız sizin için önemsenmeyecek bir mevzu olabilir, ne kadar büyük hatalar yaptığınızı bilemeyecek kadar futboldan da anlamıyor olabilirsiniz, Gençlerbirliği'nden intikam almak için yanıp tutuşuyorsanız bu takıma gönül vermiş insanları düşünün. Bizim içimiz yanarken sizin merak etmeyin demeniz bir işe yaramıyor. Merak ediyoruz çünkü 1,5 yılda koca kulübü bu hale getirenler önümüzdeki yıllarda bu kulübün kapısına kilit vurma noktasına getirebilir bizi.

Artık size düşen istifa etmektir. Eğer gerçekten seviyorsanız bu takımı, eğer gerçekten babanıza saygınız varsa, bu işi yapamadığınızı kabul edip kenara çekilmek sizin için de bizler için de en iyisi olacaktır. Zira hala "Ümit Özat ile ilgili karar vermedik" ve "mevcut kadroyu korumaya çalışacağız" demek bir kulüp başkanı için rezaletten ötedir.

12 Mayıs 2018 Cumartesi

CANIMIZ YANIYOR!

29 yıldır bulunduğumuz Süper Lig'den bugün itibariyle resmi olarak düşmüş bulunmaktayız. 5 yıldır yazmadığım bloga bir şeyler yazma ihtiyacı hissettim. Nitekim kendi kendime sinirlenmek daha da bir koyuyor, en azından içimi buraya dökeyim istedim.

Böyle bir tabloda nereden başlasan, ne söylesen, ne kadar konuşsan az kalıyor maalesef. Öfkem öyle bir büyük ki önce en suçsuzundan başlayacağım.


FUTBOLCULAR...


Bu tabloda nispeten en suçsuz ekip futbolcular, Ümit Özat'ın başa geldiği 2016/17 sezonunun devre arasında kurulmaya başlanan kadro aslında bize biraz işaret veriyordu. İlhan Cavcav'ın hasta yatağında yaptığı son transfer Bady oldu sonrasında benzer transferlerin önünü alamadık. İlhan Cavcav'ın vefatından sonra adının verildiği 2017/18 sezonunda devre arasında gelen adamların sadece ikisi lige başlayabildi. Özat ve Murat Cavcav'ın her defasında çok güvendiğini söylediği kadro, taraftarlar ve spor yorumcularının çoğu tarafından küme düşmenin en büyük adayı gösterilmeye başlamıştı bile. İki sezondur sağ ve sol bek pozisyonlarında Uğur ve Ahmet Oğuz'un alternatifi olmaması, nitelikli bir forvetin olmaması, oyun kurucu özellikli bir orta sahanın olmaması sürekli dile getirilen şeylerken, hiç bir yaraya derman bulunamadı değil bulunmadı. 1. Lig kalitesinin dahi altında yapılan transferleri, bu kadroyu kuran asıl sorumluya geldiğimde anlatayım. Zaten oynamalarını beklemediğimiz bu kadronun başarısı ligde kalmak olacaktı beklendiği üzere beceremediler çok fazla suç bulamıyorum. Tek suçları bu kadro kurulurken hiç bir futbolcunun "ya biz neyin peşindeyiz" diye itiraz etmemesidir belki. Parasını alıp keyfine bakacak adamlardan bunu da beklemek biraz fazla olacaktır. Takımı aşırı sahiplenmesini beklediğimiz altyapımızdan çıkıp milli olmuş ve kaptanlığa ulaşmış Uğur Çiftçi kaçtı bile o yüzden böyle ortamda futbolcuya yüklenmek zaman ve vakit kaybı. Başta Zeki Yavru, Uğur Çiftçi, Khalili, Ahmet Oğuz olmak üzere bir bir yolun açık olsun demek önümüzdeki yıl için şarttır. Hopf, Sessegnon ve Palitsevich'in elde tutulması inanılmaz büyük başarı olacaktır, geri kalanları 1. Lig kalitesinin bile aşağısındaki isimlerdir.


BABA-OĞUL CAVCAV...


İlhan Cavcav'ın vefatından sonra herkesin aklında kim başkan olacaktan ziyade tek bir düşünce vardı; "Gençlerbirliği'nin işi bundan sonra çok zor." Hani hepimiz düşünmüşüzdür bunu, kimi gerçekten derinden ve sesli, kimi kafasının içinde. İtiraf etmek gerekirse kafamın içinde geçirmiştim, bir kan değişikliğinin, iyi bir yönetimin altında daha güzel şeyler olacağına bu araya kadar belki biraz sallanacağımızı ama yıkılmayacağımızı düşünenlerdendim. Bu kadar hızlı yıkılmayı sesli düşünenler bile beklemiyordur diye tahmin ediyorum. İlhan Cavcav hastalığının arttığı zamanlarda Onursal Başkan sıfatıyla kenara geçip, yetiştirip büyüteceği bir başkan yerine çat diye kucağımıza her sene yönetim kurulunda bulunan ama bugüne kadar hiç görmediğimiz oğlu Murat Cavcav'ı bırakıp gitti. Murat Cavcav'ın, İlhan Cavcav gibi olmasını kimse beklemiyordu ama bu kadar iş bilmez olacağını da tahmin etmemiştik. İşte bu arka arkaya şoklarla ne oldu, ne bitti anlayamadan Ümit Özat ile yeni sezona girildi ve malum bu kara senenin iskelet kadrosu kuruldu. 3 Hafta sonu Ümit Özat'ı gönderdiğinde aklı başına geldi demiştik ki, transfer sezonunun bitmesine az bir süre kala Mesut Bakkal'ın istediği adamları almamak için tatile çıkıp, telefonunu kapattığı iddiası geldi. Sonrasında Mesut Bakkal'ın gönderilmesiyle Ümit Özat'ı bu kadronun dilinden sen anlarsın diyerek tekrar getirmesi küme düşme fitilini ateşleyen olaylar oldu. Devre arası yine Özat ile yaptığı transferler, o sırada gelen 10 maçlık yenilmezlik serisinden sonra coşan Cavcav çıkıp her yerde aldığı kararlardan gurur duyduğunu anlatmaya başladı. Şu an ise ölüm sessizliğinde çıkıp tek kelime açıklama yapmış değil. Hala inatla Özat'tan medet umduğu haberleri geliyor.

Buradan çıkarabildiğim tek sonuç, Murat Cavcav'ın bizden intikam aldığıdır. Yıllardır emek emek işlediği Gençlerbirliği yüzünden kendisine vakit ayırmayan babasından, takımdan, taraftardan herkesten bir bir intikam aldı. Bu kadar dalga geçer gibi açıklamaların, bu kadar vurdumduymazlığın, göz göre göre bir takımın düşüşüne kılını kıpırdatmamanın başka bir anlamı olamaz. Duyduğum başka iddialar bile var ki onların gerçek olduğunu düşünmek bile istemiyorum zira ortada insanlıkla ilgili sıkıntılar var.


Mayıs ayında kongre var. Eğer Murat Cavcav kasadaki paranın kendi ailesine ait olduğunu düşünüyorsa bir an evvel versinler çeksin gitsin, böylelikle o paranın yolunu gözleyen çakallar da peşinden yönetimi bırakacaklardır. Ha yok derdi başkaysa yaşama sevincimizle daha fazla oynamasın ne olur bıraksın artık. Belli ki bu işi beceremiyor, at yetiştiriciliğinde daha başarılı, güzel de paralar kazanıyor orada devam etsin.


ÜMİT ÖZAT...


Bu adam maaşlı bir adam, asıl suçlu bunu getiren yönetimdir deseniz de benim için baş suçlu bu adamdır. Ne söylesem, ne yapsam içim soğumayacak. Umarım bize çektirdiğin acılar yanına kar kalmaz diyerek başlamak istiyorum.

Hesap vereceksin önce aldığın adamların hesabını vereceksin.

Agon Mehmedi
Etien Velikonja
Umut Sözen
Bady

Özat'ın başında olduğu 16/17 sezonunun devre arasında alınıp oynatılmadan yeni sezona çıkamayan adamlar. İlhan Cavcav'ın vefatının ardından alınan bu adamların alınmasına neden onay verdi? neden gönderdi?

2017/18 sezonu başladığında tek bir adama para verilmedi, bu arada Ahmet Çalık, İrfan Can Kahveci, Serdar Gürler gibi isimler basın önünde sürekli pazarlandı.

Samsunspor'dan alınan Ousmane N'diaye neden alınıp oynatılmadı? Bu adamı 1.Ligdeyken Samsunspor'a alan Ümit Özat'ın beklentisi neydi? Ne şartlarda sözleşmesi donduruldu?

Mehmet Taş'ı alırken beklenti neydi? Uzun zamandır top oynamamış adamı kadroya bile girmekte zorlanırken alıp sezon sonuna kadar kadroda tutmanın mantığı neydi?

Erdi Can Şehit'i hangi şartlarda aldı? En çok bunu merak ediyorum. Çok defa yeteneğine güvendiğini hatta basın danışmanı sıfatıyla kulübe soktuğu Fenerli gazeteci Mustafa Çevik'e bile defalarca övdürdüğü bu adamı yarım sezonda kadroya bile almamasının sebebi neydi? Erdi Can'ın babasının Ahmet İlhan ve Zeki Yavru'nun menajeri olmasıyla ilgisi var mı? Bunların hesabını tek tek vermesi gerekmektedir.

Bunları apayrı bir yazıda tekrar toparlayasım var. Burayı hızlı geçiyorum başka bir şey sormak istiyorum. Her fırsatta oyuncularına güvendiğini anlatan Ümit Özat, küme düşme potasına tekrar girdiğimiz maç sonu sokaktan 11 adam toplasak daha iyiydi açıklmasını yaparken ne hissetti? Bu kadroyu kendisinin kurduğunun farkında değilmişcesine, bir anda oyuncularını satmasının sebebi neydi? Kendi transferi Pogba'yı haklıydı diye savunurken, peşinden dövmeye giden Uğur'a, Zeki'ye ne söyledin? Küme düştüğümüz Kasımpaşa maçının sonunda kırmızı kart gören Ahmet Oğuz'u eleştirirken, "Pogba'nın peşinde koşanların Ahmet'in de peşinden koşmasını isterdim, vicdanları rahattır umarım" diyerek eleştirdiği Uğur ve Zeki'yi neden kadroya alıp bu maçta oyuna sürdün?

Mustafa Kaplan'ın para yediğini söylemen neden bu kadar uzun sürdü? Niye başta tepkini koymadın?

Sormak istediğim çok fazla soru var. Öncelikle Gençlerbirliği ile olan ilişiğinin bir an evvel kesilmesi gerekmektedir. Mümkünse yancısı Mustafa Çevik ve kendisine destek olanların hepsine tesislerin karşı kaldırımında 5 dakikadan fazla durmak bile yasaklanmalıdır.

Bu kadar kişinin aklıyla dalga geçerek, göz göre göre bir takımı bitirmek, bir istifayla bitecek kadar kolay olmamalıdır.

Göz yaşlarına hakim olamayan, son haftalarda canla başla oynayan 18 yaşındaki İlker yerine haftalardır oynamayan Murat Duruer tercihiyle başlamak futbolun f'sinden anlamıyorum ben demektir. Verilen bir taktiği uygulayabilecek bir kadro yok ortada bu aşikar ancak bunun gibi bir sürü olay da Özat'ın ne kadar futbol cahili olduğunu göstermekte.

Son olarak Murat Cavcav ve Ümit Özat, bizim yaşama sevincimize bugün en büyük darbeyi vurdular. Bizim için ligin adının bir önemi yok amatöre gitsek bile tribünde yerimizi alıp bu güzel takımı destekleyeceğiz ancak bu ikili var olduğu sürece Gençlerbirliği'nin geleceği karanlık. Amatör kümeye düşeceksek İlker'in göz yaşlarıyla, Rahmi'nin teriyle yürüyelim. Özat'ın aldığı ruhsuz topçular, insan aklıyla dalga geçen tavırları, Murat Cavcav'ın iş bilmezliği bizim canımızı küme düşmekten daha çok yakan şeydir.

Eğer Ümit Özat'ın basın toplantısında söylediği şerefi, arı varsa sözünü yerine getirsin, diplomasını yırtsın ve kulübü bir daha asla gelmemek üzere terk etsin.

13 Ağustos 2013 Salı

Sezon Öncesi Gençlerbirliği: TSYD İzlenimleri!

 Yeni sezonun başlamasına 1 hafta kala Gençlerbirliği'nin yeni sezon ön gösterimi olan TSYD Kupası sonuçlandı. Kayseri Erciyes, Elazığspor ve Konyaspor ile beraber turnuvaya katılan takımımız ilk maçta ligin yeni ekibi Konyaspor'a 1-0 mağlup olurken, ikinci maçta Elazığspor'u 4-2 yenerek turnuvayı üçüncü kapattı. Özetle söylenecek bir şey varsa ne Konyaspor'a karşı alınan mağlubiyet ne de Elazığspor'a karşı alınan bol gollü galibiyet hala net bir ölçü değil. Skorlar üzerinden yorum yapmak gerçekçi olmayacaktır.

Genel olarak takımda hala eksikler var özellikle Metin Diyadin ile gelen yeni oyun anlayışı sebebiyle taktiksel konularda oyuncularımız uygulamada eksik kalabiliyor. Ayrıca takıma yeni katılan isimlerinde alışma sürecini eklersek takımın oturması için zamana ihtiyacı olacağı açık.

Kalemizde bu sene Ramazan ve Ferhat ikilisinin yanına Hacettepe'den Osman Mert Göktepe katıldı. Kendisini iki maçta izleyemedik ama Hacettepe'de başarılı bir kaleci olduğunu söylemeden geçmeyeyim. TSYD Kupasının ilk günü kalemizde Ramazan vardı. Cem Can, Aykut ve Hurşut'un takımdan ayrılmasıyla kaptanlık pazubantı Ramazan'a geçmiş. Genel anlamda kendisine pek iş düşmedi. Karambol bir pozisyonda yediği bir gol var öncesinde yapılan vuruşu kurtarsa da dönen top rakibe gidince gol yemek kaçınılmaz gibi oldu. Ramazan büyük ihtimalle ismi ilk 11'e yazılan ilk isim olacaktır. İkinci maçta ise Ferhat kaleye geçti. Yediği ikinci golde açıkçası kendisinin hatasının olduğunu düşünüyorum. Zamanlama ve çıkış konusunda sorunları var maalesef. Elinden kaçırdığı bir iki top ve boşa çıktığı anlar bunun kanıtıydı. Bu anların korkusu olacak ki belli bi yerden sonra 6 pas içinden ileriye doğru pek bir hareketini göremedim. Mevcut kaleciler arasından ne kadar Ramazan'ı geçen sezon eleştirsekte bu sezon güvenmemiz ve arkasında durmamız hem takım hem kendi motivasyonu için önemli bir durum.

Deniz Naki
 Sağ bekte ilk gün yeni transferimiz Serkan Yanık vardı. Serkan Yanık açıkçası ilk maç için güven verdi. Özellikle soğukkanlı hareketleri ve çalışkanlığıyla göz doldurdu diyebiliriz. İleriye çıkma girişimleri oldu ancak biraz zayıf kaldı bu yönden. Elazığ maçında ise yerinde Serkan Kurtuluş vardı. Serkan Yanık ile forma mücadelesini son sürat sürdüreceğini gösterdi herkese. 90 dakika forma giydiği maçta o da çalışkanlığı hızı ve ileriye çıkışlarıyla göz doldururken oyununu bir de golle süsledi. Sağ bekte 2 Serkan yeterli olacak gibi sezon boyu ancak forma mücadelesinde Serkan Kurtuluş bir tık daha önde diyebiliriz.

Sol bekin alternatifsiz tek ismi Tosiç iki maçta da 11 başladı. Tosiç bindirmeleri, tecrübesi, gücü ile yine sol bekin değişmezi olacağını 2 maçta gösterdi. Çok fazla söze ihtiyacı yok sanırım. Turnuvanın asıl süprizi ise iki maçta da sonradan sol beke geçen Uğur Çiftçi idi. 92 doğumlu genç oyuncumuz özellikle sürati ile izleyenleri etkiledi. Topla çok güzel hızlanan Uğur sol kanadı sürat pistine çevirdi. Sadece tecrübe konusunda ufak tefek sıkıntısı var. Geriye dönüşlerde ritmini kaybedebiliyor bazen. Nefes kontrolü üzerine yoğunlaşması kendisi adına daha faydalı olacaktır. Kendisini saha içinde nasıl dinlendirebileceğini öğrendiği vakit hem 90 dakikayı çıkarabilecek bir oyuncu hem de Türk futbolunun kanayan yarası sol bek'e yeni bir soluk olması içten bile değil.

Stoper bölgesi bu sene Aykut Demir'in gidişiyle baya kan kaybetmiş bu inkar edilemez. Bu sezon o bölgedeki eksiklikler yüzünden kalecilerimize bol şans dilemekten başka çare yok gibi şimdilik. Konya maçında Kulusiç ve Ahmet Çalık ikilisi oynadı. İkinci maçta ise Kulusiç - Sedat Bayrak ikilisi. Kulusiç, Ramazan'ın yokluğunda kaptanlık görevini sürdürecek ikinci isim. Muhtemelen bu sezonun stoperde kafadan oynayacak ilk ismi kendisi olacak. Sakin tavrı ve takım yönetimi olarak başarılı. Kulusiç garanti ama asıl sorun yanındaki ismin kim olacağı. İlk maçta Ahmet Çalık çok başarılı bir performans sergiledi. Özellikle hava toplarındaki hakimiyeti ve zamanlama konusundaki başarısı Aykut'un bu anlamda bize yaptığı katkıyı giderebilecek nitelikte. Ancak yaşının genç olması 34 maçlık bir maratonda üzerindeki baskıyı kaldırma konusunda bazı tereddütlere yol açıyor. Sedat ise 32 yaşında ve yolun sonunda tecrübe konusunda Ahmet'ten iyi olduğunu söyleyebilsekte en büyük handikabı sert bir oyun oynuyor olması. Her an takım arkadaşlarını yalnız bırakabilecek bir isim. Eski takımı Elazığspor'a karşı açıkçası Ahmet kadar da bir varlık gösterdiğini söyleyemeyiz. Kulusic-Sedat ikilisiyle hava toplarındaki zaafiyetimiz çok daha açıkça görüldü. Konya maçında havadan gelen toplara Ahmet göz açtırmazken, Elazığ maçında kalemizde çok fazla tehlike gördük ve bunlardan biri de zaten kalemizde gol olarak sonuçlandı.
Sezonun sanırım en alternatifi bol ve ümitli bölgesi orta saha. İki maçta orta sahanın ortasında Gosso, Özgür, Smiljanic, Petrovic, Nizamettin gibi isimleri izledik. Uzun süre sakatlıktan sonra oynamaya başlayan yeni transferimiz Gosso'nun biraz form tutmaya ihtiyacı var özellikle ilk maçta gösterdiği çalışkanlık, ikinci maçta kendini yorgunluğa teslim etmiş gibiydi. Ancak formuna kavuşmuş bir Gosso bu sezon formayı kimseye bırakmaz gibi gözüküyor. Yanına ikinci isim ise Özgür. Geçen sezonki başarılı performansını aynen devam ettiriyor. Takıma alışmış ve artık atakların yönlenmesinde de çok yardımı dokunuyor. Gosso ve Özgür ikilisinin uyumu yakalaması demek orta sahada iyi bir hakimiyet kuracağımız anlamınada geliyor. Alternatifleri olarak izlediğimiz Smiljanic için birşeyler söylemek erken olacaktır. Elazığ maçında sonradan oyuna dahil olan Milan Smiljanic için akılda kalan tek an -haklı görünsede- çıkardığı kavga idi. Nizamettin ise Konya maçında forma giydi. Oynadığı süre boyunca hızı, isteğiyle göz doldurdu. İleriyi düşünmesi ve sürekli zorlaması artı puan olarak hanesine yazıldı. Gosso ve Özgür ikilisini zorlayacak gibi gözükmese de ilk etapta gol için bastırdığımız ve hızlı oyunu tercih ettiğimiz anlarda oyuna sonradan girerek iyi işler yapabileceğini gösterdi.

Tomiç-Mervan-Jimmy-Deniz Naki-Zec sol ve sağ kanatta sürekli değişim içindeydiler. Bu bir taktik anlayışı mı yoksa sadece deneme amaçlı mı yapıyor Metin hoca çok anlamadım ancak alternatifin çok olduğunun göstergesi. 5 isimden ilk planda öne çıkan kişi Nemanja Tomic. Forvet arkası başlayıp kendini sağ kanatta buldu her iki maçta da. Her iki bölgede de çok başarılı işler yaptığını söyleyebiliriz. Elazığ maçında bir de gol atarak süsledi oyununu. Ancak bu seneki dizilime bakarsak bir forvet arkası oynayacak bunu kesin olarak görüyoruz. 2 maçta Jimmy-Nizamettin-Petrovic-Tomic o bölgede denendi. Nizamettin için söyledik görüşümüzü, Petrovic ise o bölge için çok ağır kalıyor. Tek avantajı uzun boyu ve isabetli pasları olsa da diğer isimlerin hızına yetişecek biri değil. Jimmy ve Tomic forvet arkası bölgesi için ideal iki isim olarak göze çarpıyor. Kendi kanaatim Tomic'in o bölgede görev alması, etkili ortalarından faydalanmak adına kanatlarda tercih edilebilecek biri olmasına karşın forvet arkasında daha iyi işlere imza atacağını umuyorum. Mervan çok hırslı bir isim bu sene Jimmy ile beraber kanatlarda Metin hocanın vazgeçilmezi olacak gibiler. İleriye top taşıma konusunda Tomic ve Mervan'a ayrı bir parantez açmak lazım bu iki isim bu sene bizi ileriye taşıyacak adamlar olacak. Jimmy'nin pas vermeyi tercih etmeyen bencil oyunundan kurtulması bu ikiliye en büyük destek olacaktır sanırım. Bunun yanında Deniz Naki iyi bir alternatif ancak gösterdiği performans şu an önündeki isimlerle yarışmaya müsait değil. Unutmadan Oktay Delibalta'ya bir parantez açmak lazım. Tam bir joker isim. Sol kanat ve forvet arkasında bir anda oyunu hareketlendirip tüm işleri karıştıracak bir potansiyelle tekrar dönmüş. Bu kadar alternatifli bir bölgede gerçekten Metin hocanın seçim yapması oldukça zor olacak gibi.

Gelelim en sıkıntılı bölgeye. Forvet konusunda Vleminckx'in de gitmesi herşeyi değiştirdi. Yerine gelen Stancu iki maçtada ilk 11 başladı. Görünüş o ki tek forvet oynayacağız ve Stancu bu tek forvet olayını kaldırabilecek mi çok büyük soru işareti. Her iki maçtada Stancu'yu pozisyona sokma konusunda pek zorlanmadık esasen ancak Stancu'nun bu şansları cömertçe harcaması taraftarları karamsarlığa itti haliyle. Vleminckx'e göre daha hızlı bir isim Stancu ancak Vleminckx gibi top istememesi, kendini göstermemesi eksi hanesine yazılıyor maalesef. Altyapımızdan çıkan genç Artun ise yedeği olarak 2. maçta forma giydi. Birde golü var ancak maç içinde konsantrasyon problemi yaşadığını Metin hocanın uyarılarından anladık. Zec'i erken bir sakatlık sebebiyle çok izleyemedik ancak Stancu ile değişmeli oynayabilir bu sezon. Kendi bölgesi olan forvette oynarsa ileride bir top tutma sıkıntımız olacağı aşikar yalnız bu isimlerle.

Genel olarak ilk 11'imiz tam şekillenmediğini düşünsemde muhtemelen tercih 4-2-3-1 formasyonunda olacak. Geçen seneye göre daha ofansif ve çok çok daha hızlı bir takım var karşımızda. Bunların yanında forvet ve stoper bölgesindeki sıkıntılar yenileceğimiz maçların baş mimarı olabilir. Etkili ataklar bulsakta çoğunlukla gol bulmakta sıkıntı çekiyoruz. Kapalı oynayan takımlara karşı işimiz daha zorlaşacaktır. İlerde tutamadığımız her top kalemizde gol demek bununda altını çizmek gerek. Çok gol atabilen bi takım olmamız biraz Stancu'nun açılmasıyla alakalı. Eğer o ritm tutarsa çok gol atabiliriz lakin bunun yanında çok golde yiyecek gibiyiz.

Takımın geçen seneden daha kötü olacağı fikrine katılmıyorum ama en başta dediğim gibi ne Konyaspor'a alınan mağlubiyet kötü olduğumuzu nede 4 gollü galibiyet çok iyi olduğumuzu gösteriyor. Takımın oturtması gereken bir ritmi var burda da iş Metin Diyadin'e düşüyor. Bize de Metin Diyadin'e güvenmek ve destek olmaktan başka yol gözükmüyor.

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Ahmet Yılmaz Çalık Yükseliyor!

 Ahmet Yılmaz Çalık, bu ismi aslında herkes 30. haftada 2-0 galip bitirdiğimiz Fenerbahçe maçında tanıdı. Sakat Kulusiç'in yerinde oynayacak stoperin olmaması belkide Fuat Çapa'yı Ahmet Yılmaz Çalık ismini ilk 11'e almaya itti. Kolay değil 1994 doğumlu yani 19 yaşında bir futbolcunun ilk profesyonel maçı ve Fenerbahçe gibi bir takıma karşı üstelik hatanın en acımasızca şekilde eleştirilebileceği bir mevki olan stoperde. Evet Ahmet Yılmaz Çalık böyle bir ortamda maç saatine kadar kendi isminin ilk 11'de olduğunu bilmeden çıktı bu maça ve tüm dikkatleri başarılı performansıyla üzerine çekti.
Bu başarılı performans Kulusiç'in yokluğunda 4 hafta daha devam etti. Son 5 haftada ilk 11'de 90 dakika oynayarak büyük tecrübe kazandı ilk deneyiminde Ahmet. Stoperde diğer arkadaşı Aykut Demir "Bizde aynı yollardan geçtik, Onun için kendi kadar bende heyecanlıydım" dedi. Aykut ağabeyinden öğrenecek çok şeyi var elbette. A2 takımında 16 maça çıktı bu sezon, Sivas 4 Eylül Belediye A2 takımına karşı da 1 golü var Ahmet'in. Aynı zamanda bu sene Türkiye'de yapılacak olan U20 Dünya Kupasında Milli takımımızın en önemli isimlerinden İlkay Durmuş ve Artun Akçakın ile birlikte.

Dedik ya Aykut ağabeyinden öğrenecek çok şeyi var diye bu sezon en golcü dönemindeki Aykut Demir'den bir şeyler kapmaya başladı bile. Henüz Gençlerbirliği A takımı için 5 maçta golü olmasada Milli Takımın alt yaş kategorilerinde Aykut ağabeyinden öğrendiklerini hayata geçirmeye başladı Ahmet.

Feyyaz Uçar yönetiminde U20 Dünya Kupasına katılacak milli takımdan önce U19 takımıyla çıktığı hazırlık karşılaşmasında Rusya U19 Milli takımının filelerine 2 gol birden bıraktı. Öyle boş gollerde değil üstelik 1-0 yenik götürdüğümüz karşılaşmada attığı bu gol millilerin 2-1 galibiyet almasını sağladı. Aykut'tan tek farkı gollerin kafayla değil ayakla gelmiş olması. Hem milli takım hem de Gençlerbirliği yavaş yavaş bir stoper kazanıyor. Umarım Ahmet Yılmaz Çalık'ın bu performansı hem bu yaz U20'de başarı bekleyen milli takımımız için hem de gelecek sezon Gençlerbirliği için artmaya devam eder.

Rusya U19-Türkiye U19 milli takımının yaptığı hazırlık karşılaşmasının özetini ve Ahmet Yılmaz Çalık gollerini bu linkten izleyebilirsiniz;

http://www.rfs.ru/main/media/video/vc49961/3281.html

26 Mayıs 2013 Pazar

Gençlerbirliği Sezon Sonu Değerlendirmesi

 Sezona yönetimsel yapılanmayla girdi Gençlerbirliği. İlhan Cavcav ismi değişmedi belki ama yeni yönetim kadrosu güzel PR çalışmalarıyla işe başladı. "Kırmızı-Kara Burası Ankara" sloganıyla yola çıkan yönetim rapçi Ais Ezhel'e bir de şarkı yaptırdı. Sosyal medyayı aktif kullanmaya Facebook, Twitter, Youtube hatta İnstagram derken bizleri heyecanlandıran işler yapıldı. Ne de olsa bu sezon kulübün 90. yılıydı. Öyle çok şaşalı olmasa da bunları uzun zamandır görmeyen biz taraftarları heyecanlandıran, umutlandıran ve sevindiren işlerdi.

Kurumsal Kimlik adı altında taraftarlarca açılan ve yıllarca özveriyle 20000den fazla beğeni toplayan facebook sayfası da dahil bir çok sayfa kapatıldı bütün bu güzel işlerin ardından. Yapılan güzel şeyler asla cezasız kalmaz şiarı Türkiye'de çok yaygınken aslında süpriz olmadı bizim için desek yalan olmaz sanırım. Bu durumda sanırım yapılan güzel işin bedeli oldu.

Ligde ise geçen sezon küme düşme potasından kurtulan ve üst sıraları hedefleyen bir takımın sinyali vardı. Fuat Çapa ile gelen 9.luğun ardından hedef daha üstlerdi. Fuat Çapa yeni sezona kaybettiği 3 önemli oyuncusunun yerine La Liga'dan Dejan Lekic, Türk pasaportlu İsveçli Jimmy Durmaz, Blackburn'den gelen Sırp Radosav Petrovic gibi isimlerle başladı. Aslında ilk 9 hafta sonun 3. sırada olan takımımız geçen seneden daha iyiye gittiğini göstermeye başladı. İçerde Galatasaray'a karşı alınan 3-3'lük beraberlik ise güzel günlerin habercisi gibiydi. Ancak beklenen tam gerçekleşmedi. İlk yarıda başlayan beraberlik aboneliği devam etti. Bursa, Kasımpaşa, Beşiktaş'a son 3 haftada 3 beraberlik alan takımımız bunların öncesinde ise önce Fenerbahçe'ye 4-1 sonra sahamızda Trabzonspor'a 4-0 yenilerek duraklama dönemine girdi. Umutlarda yavaş yavaş yerini karamsarlığa bırakmaya başladı bu anlarda.
2. yarıya joker savunmacı Mehmet Sedef ile yolları ayırarak başlayan takımımız 4 yeni isimle sözleşme imzaladı. Sırp Nemanja Tomic, eski futbolcumuz Doğa Kaya, Kerim Zengin ve belkide Süper Ligin en flaş transferi Hollanda gol kralı Belçikalı Björn Vleminckx. İkinci yarının ilk maçında 5-3'ük Antalya galibiyeti ile uyuyan dev yeniden uyandı derken ligin genel gidişatına ayak uydurdu takımımız ve dalgalı bir seyir izlemeye başladı. Berabelik aboneliği devam etti tabiki. Galibiyet serisi yakalayamazken bi kaç kez beraberlik serisi yakalayarak Süper Ligin en çok berabere kalan takımı ünvanını da kazandık bu sezon. Aslında genele bakarsak alınan beraberlikler, Trabzon, Beşiktaş yenilgileri, Ordu ve Eskişehir'e kaybedilen maçlar üst sıra hedeflerinden uzaklaştıran maçlar oldu bizi. Nitekim sezon sonu 11. sırada kalarak geçen sezondan sonra hayal kırıklığı yaşadık diyebiliriz. İkinci yarının en güzel anları ise Fenerbahçe karşısında alınan 2-0'lık ve Galatasaray karşısında deplasmanda alınan 1-0'lık galibiyetler oldu. Fuat Çapa sezonu hayal kırıklığı olarak değerlendirirken yönetimle anlaşamayınca ligin bitimine iki hafta kala takımın başında yeni sezonda olmayacağını söyleyerek Ankara'ya ve bizlere veda etti.

Sezonun "En"leri;

En iyi oyuncu: Dusko Tosiç

Tosiç ismini seçerken hem kendi görüşüm hemde gencler.org'da taraftar oylarıyla belirlenen anketten yola çıktım. Tosiç sezon başında geldiğinde en kariyerli isimdi takımımızda. Sezon başından sonuna kadar koruduğu istikrarı ile bu ünvanı ne kadar hakettiğini gösterdi aslında. Benim şahsi fikrim Filip Deams'ten bu yana takımımıza gelmiş en iyi sol bek kendisi. Bek olduğuna bakmayın oynadığı hazırlık maçlarından, resmi maçlara kadar bütün maçların istatistikleri dökülse Gençlerbirliği'ni sol bekten yaptığı bindirmelerle en çok atağa çıkaran isim olduğu görülür sanıyorum. Attığı 1 gol ve yaptığı 8 asist bir bek oyuncusunun hücuma ne kadar destek verdiğini kanıtlıyor sanırım. 34 lig maçının 33ünde sahada yer alan Tosic toplamda 2953 dakika görev aldı. Türkiye Kupasında çıktığı 2 maçta da 1 asisti bulunuyor. Hücuma yaptığı bu ekstra katkıyla yılın en iyi oyuncusu seçmemizin nedeni.

Yanına isim eklemek gerekirse tabiki Aykut Demir olur. Başarılı stoperimiz rakip atakları kesmenin yanısıra attığı gollerle de hücuma ekstra destek verdi. 31 Süper Lig maçında toplam 2777 dakika görev alırken 5 golle hücuma büyük destek verdi. Çıktığı 2 Türkiye kupası maçında da 1 golü var. Aykut'un cezalı ve sakat olduğu oynayamadığı maçlarda Gençlerbirliği defansının ne kadar aciz kaldığını düşünürsek Dusko Tosic ile beraber en iyi oyuncu unvanını paylaştırsak yeridir.

En Kötü Oyuncu: Dejan Lekic

Dejan Lekic geldiğinde Barcelona'ya attığı gollerle anılarak büyük sükse yapmıştı aslında. Osasuna takımından kadroya dahil ettiğimiz Lekic 1.93'lük boyuyla Tum'un yerine pivot santrafor olarak alınmıştı aslında. 21 lig maçına çıkan Lekic 983 dakika sahada kalabildi. Neredeyse 11 maçı 90 dakika tamamlayabildi yani. 3 gol 1 asistle oynarken aslında beklenen çok daha fazlaydı kendisinden. Gol atmaktan ziyade uzun boyu ve dev cüssesiyle top indirmesi, saklaması gibi görevler atfedilen Lekic bu konuda oldukça başarısız bir sezon geçirdi. Verilen görevleri yerine getiremeyince ve sahada silik kalınca bu unvanı hakeden isim oldu sanırım.

En Hayal Kırıklığı Yaratan Oyuncu: Jimmy Durmaz

Jimmy, Malmö'den Yasin'in yerine Türk pasaportuyla geldi. Özellikle TSYD Ankara Kupasında sergilediği oyunla sezon öncesi bütün taraftarları heyecanlandırmıştı. Sol kanatta 29 maça çıkan oyuncumuz 1960 dakika oyunda kalırken 5 gol ve 2 asistle oynadı. Aslında ilk yarı itibariyle hiç fena gitmiyordu taa ki ikinci yarıda ki Fenerbahçe maçına kadar. Bu maç öncesinde bir çok yerde İstanbul'a gitmek istediğini çok defa söyleyen oyuncumuz anlaşıldı ki sadece İstanbul takımlarıyla oynanan maçta kendini göstermeye çalışıyormuş. Fenerbahçe maçında sonradan oyuna girip artistik hareketleri sonucu Fuat Çapa tarafından oyundan alınınca kısa süreli krize neden oldu. Bu hareketlerini kalan maçlarda da sürdüren Jimmy bu senenin en büyük hayal kırıklığı olmuş durumda hatta bende dahil çoğu taraftarımız şimdiden kendisini gözden çıkarmış durumda ve takımda kalmasına pek sıcak bakmıyorlar.

En İyi Transfer: Björn Vleminckx

Hollanda gol kralı ünvanıyla yarım sezon kiralık olarak geldi Vleminckx. Daha önce kendisiyle ilgili yazı yazmıştık bu sebepten. Gelir gelmez daha ayağının tozuyla çıktığı Antalyaspor maçında attığı 4 gol ile birden Türkiye gündeminin de ilk sırasına oturdu. Çıktığı 16 maçta attığı 9 gol ile takımı ikinci yarı ayakta tutan tek isimdi. Daha önce kendisinden komple futbolcu diye bahsetmiştik. Bir forvet oyuncusu olmasına rağmen rakip sahada 9, kendi yarı alanımızda 24 top çalarak defansa bile katkı verdi. Özellikle attığı kafa golleriyle Gençlerbirliği'ni kafayla en çok gol atan takım ünvanına eriştirdi. Satın alma opsiyonu bizde olduğu için sezon boyunca alınmasını istediğimiz tek oyuncuydu ancak şu sıralar menajerinin sürekli fiyat artırması bu transferin askıya alınmasına sebep oldu. Björn'ü kelimelerle, istatistiklerle anlatmak yetmez aslında yarım sezon da yaptıklarıyla Hakan Peker'den "Bir Efsaneydi Seninle Olmak" isimli şarkıyı ithaf edebilirim şu ancak. Hala bir süprizle tekrar bize gelmesinden başka temennimiz yok.

En Gizli Kahramanlar: Ante Kulusiç ve Özgür İleri

Ante Kulusiç ile ilgili gizli kahraman diye yazı yazmıştık. Sezon boyu çıktığı 25 maç ve attığı 4 golle Aykut Demir ile birlikte hücumcu stoperlerimiz oldular. İkisi birlikte toplam 9 golün altında imzası var bu isimlerin defansta ise Kulusiç Aykut'un yanına yazılan ilk stoper tercihi kesinlikle. Hacettepe'de sabırla bekleyip bu sezon patlamasını gerçekleştirdi diyebiliriz. Diğer isim ise Çanakkale Dardanel'den gelen Özgür İleri, geçen sezon sinyallerini veriyordu ama asıl çıkışı bu sezon oldu. Orta sahanın defansif yüzü olan Özgür oynadığı zaman yaptığı top çalmalarla defansı ne kadar rahatlattığını gösterdi bu sezon. Attığı 2 golde bu başarılı defansif sezonun hücum ödülü oldu. 30 karşılaşmada 1960 dakika sahada olması ne kadar önemli olduğunun göstergesi.




27 Mart 2013 Çarşamba

Keramet Belçika'da Mı?

 Vleminckx'in gelişi Sneijder, Drogba filan derken malum İstanbul medyasının pek konuşmadığı sadece geçmişte yaşadığı Hollanda gol kralı ünvanına atıfta bulunularak verilen bir haberdi. Ama o gelir gelmez attığı gollerle selamladı Türkiye'yi. İlk çıktığı resmi maç olan Antalyaspor karşısında attığı 4 gol ve rakibin kendi kalesine attığı golde yaptığı baskıyı da sayarsak 4,5 golle şöyle bir selam çaktı. Yaptığı gol sevinçlerinde ki yüz ifadesi kendine olan güveni ve hırsınız yansıtıyormuş aslında. "Bu kadar mı? Tutabilen yok mu beni?" dercesine veriyordu pozunu. İlk maçtan belli olmaz bekleyelimciler bir süre haklı çıktı başta ama o bir süre durgunluğun ardından gollerine devam etti, üstelik hayati goller. Tek başına oynadığı Antalya maçı, 3 golle geçtiğimiz Mersin'e attığı ilk kurşun, tek golüyle İstanbul'u fethettiğimiz Galatasaray maçı (ki bu golde yaptığı kafa vuruşunu çoğu oyuncu ayağıyla beceremiyor maalesef ligimizde), 90. yılı 90. dakikada 3 puan ile kutlamamızı sağlayan Karabük'e attığı son dakika golü. Hani Mersin maçını geçersek tek başına kazandırdığı 9 puan var Mersin'i eklersek 12 puan.

Tabi bu puanlar sadece attığı golleri değerlendirdiğimizde kazandırdıkları. Açıkçası Vleminckx sadece attığı gollerle değerlendirilebilecek sıradan bir forvet değil. Golü koklayan, kovalayan, bitiricilik konusunda doktora yazmış özel bir santrafor olmanın yanında komple bir futbolcu. Golcü özelliklerinin yanında en önemlisi takımı gelir gelmez sahiplenip hırsıyla ruhsuz futbolculara örnek olabilecek bir isim. Kaldı ki 4buçuk gol attığı Antalya maçında 90. dakikada defans oyuncularına basıp sarı kart gördü. Yapmam gereken bu kadar deyip vazgeçmiyor asla.

Bunun yanında defansa gelip özellikle rakibin duran top organizasyonlarında kafasıyla uzaklaştırdığı bir çok tehlikeyle de kazandırdığı çok puan var diyebiliyoruz. Top indirmesi, saklaması, aklı başında hareketleri gönülleri fetih, gözleri mest ediyor. Bu yüzdendir "komple futbolcu" tanımı bu "sarı bebe" için tabiri caizse cuk oturan bir tanım.

Gençlerbirliği tribünleri ne zamandır böyle komple futbolcu görmedi diyoruz şu sıralar. Sahi ne zamandır görmedi bu gözler böyle futbolcuyu diye şöyle bir düşündüğümde en yakın örnek Josip Skoko geliyor aklıma.
2003 senesinde meşhur UEFA'lı dönemimize adını kazıyan futbolcumuzdu Josip Skoko. Daha büyük paralar veren taliplileri olmasına rağmen sırf söz verdiği (ortada sözleşme, senet yok) için Gençlerbirliği'ne katılmıştı. Blackburn ve Parma maçlarında attığı füzeler gollere, yaptığı kritik müdahaleler defansa yardım ediyordu. Oyunu yönlendirmesi, pas dağıtması iyi bir orta saha oyuncusu olması ötesinde komple bir futbolcu yapıyordu Skoko'yu. 2005 senesinde gerileme döneminin ilk ayağı olarak takımdan gönderildi. Gittiği yer ise İngiltere'ydi. İsmini her andığımızda O'nu kasap Ayman'a (manevi oğlu) tercih eden Ziya Doğan'ı saygıyla(!) anmayı asla ihmal etmeyiz, etmeyelim.

Skoko'nun takıma gelme nedeni ise 2003 senesinde takımdan ayrılan bir diğer komple futbolcu diyebileceğimiz Thomas Zdebel'in yerini doldurmaktı. Thomas vurduğu füzelerle skora desteğini esirgemezken yine Skoko gibi defansına yardım eden bir isimdi. Gençlerbirliği taraftarlarınca her ismi anıldığında hakettiği değeri, saygıyı görse de Türkiye'de hala Pascal Nouma ile yaptığı kavgalarla bilinen bir isim. Bizden sonra gittiği Bochum'da yıllarca oynayıp 35'inden sonra Bayer Leverkusen' transfer olmasıyla Bochum taraftarının ayağa kalkmasına, yönetime istifa çağrısı yapmalarına neden olmuştu. Bu bile ne kadar profesyonel, ne kadar komple futbolcu olduğunun bir kanıtı aslında.

Thomas'ın ardından gelen bir diğer isimde sağ bek olmasına rağmen herşey de parmağı olan Filip Daems. Valencia'yı yendiğimiz tek maçta attığı penaltı golü, kanattan hücuma verdiği destek, bir savunma oyuncusundan ekstra özellikleri olmasıyla ve giderken bile takımına para kazandırmak isteyen tavrıyla komple futbolcular kuşağının bir diğer ismiydi benim hatırladığım. Bizden sonra gittiği Mönchengladbach takımının halen kaptanlığını sürdürmekte.

Bu yazdığım futbolcuların ortak özelliğiyle ise hepsinin Gençlerbirliği'ne Belçika liginden transfer olmuş olmaları. Club Brugge'den gelen Vleminckx, Lierse'den gelen Filip ve Tomas, Genk takımından gelen Skoko. Belçika'dan gelen bu isimler Gençlerbirliği'ne bi şekilde damga vuruyor. Bütün bu futbolcuların yanı sıra Belçika'dan gelip Gençlerbirliği taraftarının gönüllerine taht kuran hali hazırda Randall Azofeifa ve aramızda olmayanlardan Süleyman Youla, Marcel M'bayo, Patrick Nijs gibi isimleri de unutmamak lazım.

Lakin bir bu kadar da Belçika'dan gelip hayal kırıklığı yaratan oyuncu sayabiliyoruz. Bunların en son örneği Mununga, Christope Lepoint, Michael Niçoise gibi isimler. 

Keramet Belçika'da mı? Doğruyu söylemek gerekirse evet yadsınamayacak bir rastlantı mevcut gibi gözüküyor. Yine de bu sorunun cevabını verebilmek güç. Yazımı sonlandırırken bir erken konuşmuş olma tedirginliği, özellikle Vleminckx'e nazar değdirme endişesi taşıdığım doğrudur. Kiralık sözleşmesi yüzünden bizde kalır mı, gider mi henüz bilemiyoruz. Garanti olarak yarım dönem oynayacağını biliyoruz lakin bu "sarı bebe" golleriyle, oyunuyla bizi Avrupa arenasına tekrar taşırsa yarım dönemde de olsa ismi her anıldığında Gençlerbirliği taraftarına "O'nun gibisi zor bulunur" dedirtecek gibi duruyor. Hali hazırda şimdiye kadar kazandırdığı puanları göz önüne alsak bile "O olmasaydı halimiz niceydi?" diyebiliyoruz.  Aman nazar değmesin. 

Not: İlk görsel "Gençlerbirliği resmi instagram sayfası"ndan alınmıştır. Hayır sonra telif hakları diyerek bizi de kapattırırlar diye önlemimizi alalım.

23 Mart 2013 Cumartesi

Atabey Geliyor!


 Fabrika durmuyor. En son fabrika'nın en son model golcüsü Artun Akçakın'dan bahsetmiştik. Artun oyununun üzerine koydu ve ümit milli takıma kadar yükselmenin yanı sıra Gençlerbirliği A takımına kadar çıktı. Üstelik Türkiye Kupasında Gençlerbirliği devam edebilseydi gol krallığında 1 numaradaki yerini bile koryabilirdi belki. Ligde henüz gol atamamış olsa da Artun geçen hafta ilk 11'de başlayarak kariyerindeki uzun ve başarılı yolun ve takımımızda kalıcı olmanın ilk sinyallerini verdi.

Artun için bu sevinçlerimiz tazeyken altyapımızdan yeni bir haber geldi. Yine bir golcü, adı Atabey Çiçek. 1995 doğumlu, henüz 18 yaşında. Geçen sezon İngiliz takımlarının ilgisiyle adını duyurdu aslında Atabey. Profesyonel sözleşmeye imza attırıldı hemen. Galatasaray'ın teklifi geri çevrildi. Genç yaşında bütün bu ilgiler onun adına büyük bir gurur ve başarı diyebiliriz. Aynı zamanda futbolcu fabrikası Gençlerbirliği'nin de başarısı.

21 Aralık 2011 tarihinde imzaladığı sözleşmeyle 2014 sezonu sonuna kadar Gençlerbirliği formasını terletecek Atabey Çiçek. Milli takımlar seviyesinde U-16, U-17,U-18 olmak üzere bir çok defa forma giydi şimdiden. Geçen hafta A2 milli takımına ilk kez seçildi. 3 gün önce oynanan özel maçta Katar karşısında ilk kez A2 milli formayı giymenin yanı sıra ilk golünü de attı.
Geçen sene çoğunlukla U-18 akademi liginde forma giyen Atabey bu klasmanda 10 gol atarak yeteneklerinin  ilk sinyalini verdi. A2 takımımızda da geçen sene zaman zaman forma bulan Atabey 5 golde bu ligde atarak yeni golcü geliyor mesajını pekiştirdi. Milli kategorilerde 4 golü bulunan oyuncumuz geçen seneyi toplamda 19 gol ile tamamladı.

Atabey'in asıl çıkışı ise bu sene oldu. Milli kategorilerde 5 gol atan Atabey, 6. golünü de az evvel değindiğim Katar maçında attı. Bu sene A takıma alınmasa da, A takımın bütün yurtiçi-yurtdışı kamplarına katıldı. Gençlerbirliği A2 takımında ise düzenli olarak forma giymekte. Atabey A2 ligi kademe ve Final gruplarında toplamda 26 kez Gençlerbirliği formasını giydi.

Bu 26 maçta ise tam tamına 23 kez rakip fileleri havalandırdı. Neredeyse maç başına 1 golü bulunan Atabey, A takıma sinyallerini göndermeye ve Vleminckx, Lekic, Zec ve Artun'un rakibi olmaya şimdiden başladı.
Final grubunda bu performansıyla gol krallığında zirvede yalnız olan Atabey en yakın rakibinin 5 gol önünde. Fiziksel gelişimini tamamladığında çok canlar yakacak gibi duruyor. Seneye A takıma girmeyi zorlayacaktır hatta belkide yabancı sayısında sıkıntı yaşadığımızı söyleyen Fuat Çapa'nın bu sorunu çözmedeki en büyük silahı olacak Atabey.

Vleminckx gibi oyuncuları kolay kolay Gençlerbirliği'nde izleyemiyoruz bu bir gerçek. Hatta Belçikalının kalitesi bir yana takıma verdiği katkıyı göz önüne aldığımızda bizim için vazgeçilmez bir oyuncu. Böyle oyuncuların da takımımızda oynamasından ekstra gururlu olsakta eminim her Gençlerbirliği taraftarının gönlü Gençlerbirliği altyapısından yetişmiş oyuncusunu sahada 11de görmektir.

Benimde kendi adıma naçizane hayalim 2-3 sene içinde Artun ve Atabey'den oluşan forvet hattını 19 mayıs çimlerinde ilk 11'de gollerini atarken izlemek. Ve bu hayal hiçte uzak gözükmüyor.

27 Ocak 2013 Pazar

Gizli Kahraman: Ante Kulusic!

 Takımın fedaileri Hurşut ve Aykut'u gerek oyunları gerekse taraftarın gözündeki yerlerini bir kenara bırakırsak bu sezonun en iyi oyuncusu Dusko Tosic cevabını alabiliriz. Zaten daha evvel Tosic hakkında dayanamayıp bir yazı yazmıştım. Şimdilerde ise bir "Sarı Bebe" fırtınası var. Devre arasında gelip ilk maçında 4 gol birden atınca taraftar Vleminckx için çıldırmaya başladı. Akhisar Belediye maçında taraftar gol göremese de, oyunuyla yine mest etti futbolseverleri.

Akhisar maçı demişken sahi kimse golü atan oyuncumuzu konuşmadı yine. Yine diyorum çünkü mevkisinin gerektirdiklerinin yanı sıra ekstra yaptıklarıyla isminin bu kadar az söylenmesi sanırım biraz haksızlık ettiğimizin göstergesi kendisine. Adı Ante Kulusic!

Aslında 5 yıldır Türkiye'de Ante. 2009 senesi Ocak ayında geldiğinde o sene Süper Ligde fırtınalar estiren Hacettepe'ye gönderildi. Ama gelişiyle Hacettepe fırtınası da söndü. 2 sezonunda Hacettepe ile iki kere küme düşme üzüntüsünü yaşadı. Takım 1. ligden 2. lige düşünce "mecburen" Gençlerbirliği'ne geldi. Aslında her sene sezon başı Gençlerbirliği kamplarına çağırıldı Kulusiç ancak bir şekilde bu senede Hacettepe'de devam et denildi kendisine. Sonra yabancı oynatılamayan lige düşünce Hacettepe mecburen geldi.

Ülkemizdeki yabancıların kaprisleri düşünüldüğünde çok farklı bir adam olduğunu söyleyebiliriz Kulusiç'in. Normal şartlar altında çoktan çekip gitmişti bu kadar tercih edilmeyen konumundaki bir yabancı.


Gelelim Gençlerbirliği'ndeki günlerine. İlk senesinde oynamaya başladı aslında düzenli oynayacak diye beklerken ilk yarıya kadar sürdü kadrodaki yeri. Daha sonra geçen sene müzmin sakatımız Curri'nin nükseden sakatlığı, bazende hırslı komandomuz Aykut'un kart cezaları derken yavaş yavaş ilk 11'de yerini yaptı sessiz sedasız. Ancak kimse şikayetçi olmadı bu durumdan. Çünkü beklenildiğinin aksine defansta yaşadığımız hava topu sorunu Ante ile birlikte bir nebze azalmıştı. Ancak bu durum bile Ante'yi çok popüler yapamadı. Ante geçen sezon Türk futbolunu kurtarma çabaları içinde üretilen play-off sisteminde gazozuna oynanan play-off'larda yaptığı hatayla sadece biz değil dünyanın konuştuğu bi işe imza atarak popüler oldu ne yazık ki. Gaziantepspor ile oynanan maçta orta sahadan kaleci Ferhat'a attığı geri pas bir anda ağlarla buluşunca youtube gibi video sitelerinde "inanılmaz hata" başlıklarıyla kendi kalesine attığı golün videoları paylaşılmaya başlandı. Hata kaleci Ferhat'ta mı yoksa kendisinde mi açılan tartışmalar pek sonuca bağlanmadı. Maç gazonuna olunca sadece bir eğlence malzemesi olarak kaldı.
Bu sezon başında yine ilk 11de yerini aldı. Aykut ile birlikte tandemi oluşturan isim oldu. Aynı performansını devam ettiriyor ancak artık skora verdiği destekle futbolunun üzerine biraz daha koymuş bir şekilde. Daha önce oynadığı takımlarda bu kadar golcü bir sezon geçirmiş miydi bilmiyorum ancak geçen sene 1 tane rakip ağlara 1 tane de bizim ağlara yolladığı sezonu sayarsak en golcü sezonu geçiren oyuncumuz bu sezon attığı 3 golle bu rekorunu da kırdı. Üstelik hepsi de rakip ağlara ve gol attığı bütün maçlarda da puan almayı başardık. 1-1 sonuçlanan Mersin İdman Yurdu ve Beşiktaş ile deplasmanda yaptığımız maçlarda tek sayımız Ante'den geldi. Dün de evimizde kötü oynadığımız Akhisar maçında kornerden gelen topu iyi bir takipçilikle ağlara yollayarak yine tek sayımıza imza attı. 19 maç sonunda sadece attığı gollerle 5 puan kazandırdı takıma dersek yanlış konuşmuş olmayız sanırım.

Çok üst düzey bir stoper değil kabul etmek gerekir ancak "tercih edilmeyen stoper" tanımından "istikrar abidesine" dönüşmesini yabana atmamak gerek. Attığı gollerin yanı sıra defansta da yaptığı mücadele ile bu sezon alkışı hak ediyor. Gözünü budaktan sakınmaması, mücadelesi ile belki 5 puandan daha fazlasını kazandırdığını söylemekte mümkün. İlk yarının ortalarında geçirdiği sakatlık takımı baya etkiledi. İkili mücadele sonrası yerden kalkamaması ve sonucunda uzun süre takımı yalnız bırakması ve düşüş dönemine girmemiz benzer zamanlara denk geldi. Bu düşüşü sadece Ante'nin sakatlığına bağlamak yanlış olur muhakkak ama göz ardı edilemeyecek bir gerçek.

Sözün özü Tosiç, Aykut, Vleminckx vs. daha çok konuşuluyor olsa bile attığı 3 golle Aykut ve Vleminckx'in ardından en golcü oyuncumuz olan Kulusiç kazandırdığı 5 puan ve gösterdiği istikrarlı oyun sayesinde bir teşekkürü hak ediyor sanırım. Bu pek konuşulmayan, sessiz kahraman Ankara'nın plaka kodu olan 6 numarayı taşımayı da çoğu oyuncudan daha fazla hak ediyor.

2 Kasım 2012 Cuma

İstanbul'da Gençlerbirliği Sokağı!



Yaklaşık 1 buçuk yıl önce blogda sosyal medyada gördüğüm bir resmi paylaşmıştım. Resimde "Gençlerbirliği Sokak" yazılı bir tabela vardı. Takımımızın ismini taşıyan bu sokağın asıl ilginç yanı da İstanbul'da olmasıydı. Biraz Google maps'ten araştırma yapınca İstanbul Kartal'da bir sokak olduğunu bu sokağı kesen caddenin de Ankara Caddesi olduğunu öğrenmiştim ve giden olursa resimlerini çekmesini rica etmiştim.

Bir buçuk yıl aradan sonra çok sevdiğim ağabeyim Ahmet Günen'in mesajı geldi. Mesajında Kurban Bayramında İstanbul'a gidince yazımı hatırlayıp her zaman yaptığı gibi fotoğraf makinesini kapmış ve sokağımızın taze taze resimlerini çekmiş

"Kartal Meydanına gittim, yerini aşağı yukarı bilmekle beraber civardaki esnafa sordum. İlk sorduğum esnaf "İki sokak ileride" dedi. "Gençlerbirliği Sokağı tabelasını büyük bir heyecanla fotoğrafladım. Sokağı aslında bu kadar mütevazi beklemiyordum. Ama olsun, taraftarı olduğum Ankara kulübünün İstanbul Kartalda bir sokağa verilmesi bizler için her halukarda gurur vericidir. Bu arada sokak tabelaları değişmiş. Eski mavi renkli tabelaların yerine kırmızı renkli tabelalar monte edilmiş. Ve tabelada, sokağın hangi ilçeye ve mahalleye bağlı olduğunu öğrenebiliyorsunuz. Ayrıca adres arayanlara diğer bir kolaylık sağlanmış, misal olarak çektiğim fotoğrafta sokağın 2 ve 14 numaranın arasındaki binaların olduğu yazılı..."
diyor Ahmet ağabey mesajında. Kırmızı arka planda daha güzel durmuş takımımızın ismi bana göre.


Yukarıdakiler de Ahmet ağabeyin dediği gibi mütevazı sokağımızın tam ortasından iki yönüne doğru bakışı. Daha sonra bir de Gençlerbirliği sokağını kesen Ankara Caddesi'ne döndürmüş Ahmet Ağabeyim objektifini..

Taşıt trafiğine kapalı sokaklar bu yönüyle Ankara'da Sakarya Caddesine, mimari yönüylede Anafartalar Caddesi'ne benzetmiş Ahmet ağabey bu caddeleri. Ankara Caddesinin de Gençlerbirliği Sokak gibi mütevazı olduğunu da eklemiş.

Bu fotoğrafta Ankara Caddesine boylu boyunca bir bakış.

Türkiye'nin herhangi bir köşesinde takımımızın adını taşıyan şeyler görmek gurur verici, bunları görüntülemek ve taraftarımızla paylaşmakta yapılabilecek en eğlenceli işlerden olsa gerek. Bu paylaşım fırsatını bana verdiği ve bu değerli resimleri çektiği için Ahmet Günen ağabeye buradan tekrar teşekkür ediyorum.

Hala gidip sokağı ziyaret etmek isteyen varsa açık adres; Kordonboyu Mahallesi, Kartal/İstanbul, Posta Kodu: 34860

Buda 1,5 yıl önceki yazımızın linki

21 Ekim 2012 Pazar

Sol Bek'ten Sevgilerle: Dusko Tosiç!

 Sezon başında gelen 3 Sırp futbolcudan ilkiydi Dusko Tosiç. Forma giydiği takımlara bakıldığında en kariyerlisi olarak görülebilir aslında. Nihayetinde Werder Bremen, Porstmouth, Real Betis, Sochaux gibi takımlarda oynaması Avrupa'nın en ünlü liglerinde top koşturduğunun göstergesi. Lakin vatandaşları Lekiç ve Radosav Petrovic kadar ses getirmemişti transferi.

Lekic'in La Liga'dan gelmesi, Petrovic'in Championship'ten gelmesi ve hala umut vaat ederken Türkiye'ye gelmesi ve bu iki ismin halen milli takıma çağrılmaları Dusko Tosiç'i daha sönükmüş gibi gösterdi diyebiliriz.

Tosiç, Türkiye'ye gelirken futbolundan ziyade aşk hayatıyla gündeme geldi. Sansasyonel fotoğrafları, samimi görüntüleri, dedikoduları daha kendisi Türkiye'ye gelmeden kulağımıza geldi. Yıllardır aranan sol bek olabilir miydi herkesin az buçuk şüphesi vardı elbet.

Ligin başlamasıyla beraber "senenin en iyi transferi benim" mesajını vermeye başladı Tosiç. Her maç giderek oyununun üstüne koyuyor. Üstelik yıllardır aradığımız sol bek özelliklerini dahi aşar cinsten bir oyunla. İleriye çıkıp geri dönemeyenler, orta açamayanlar, defans yapamayanlar derken Filip'ten sonra sol bek göremez olmuştuk. Filip'ten bile iyisini bulduk demek için hem biraz erken hem de daha yolun başında olan bir futbolcuyla Filip'i kıyaslarsak Filip'e ayıp etmiş oluruz. Ancak Filip'in yerine sonunda sol bek bulduk diyebiliyoruz yavaş yavaş.

Defans yapıyor, mücadele ediyor, orta açıyor, ileri geri çizgi boyunca yorulmuyor. Üstelik İstanbul Belediye maçında oyun bile kurdu sol bekten, atakları yönlendiren isimde çoğunlukla kendisi oluyor. Toplam 9 resmi maçta da forma giyerek toplam 753 dakikayla en çok forma giyen oyuncumuz. Vazgeçilmez olduğunu göstermeye başlamış Fuat Çapa'ya. Tek lider olduğu konu bu değil elbet, Tosiç'in ekstra özellikli bir sol bek olduğunu yaptığı 4 asistle ve takımın asist lideri olmasıyla da anlayabiliyoruz.

Son Galatasaray maçında da asisti var. Azofeifa'nın attığı golün pasını verdi öyle sıradan da bir pas değildi bu. Karşısında Arsenal gibi bir takımdan gelmiş, Galatasaray'ın milyonlarına mal olmuş başka bir bek Eboue varken atılmış bir pas, pas öncesinde de hani derler ya "öyle bir hareket yaptı ki bakkala gönderdi rakip futbolcuyu"diye aynen öyle bir çalım atarak.

Futbolun klasiğidir gol atan adamlar konuşulur genelde, forvetler, 10 numaralar her maç sonu bu bölgelerde oynayan adamlar düşmez dillerden, bu adamların formaları alınır, taraftarın gözbebeği olur. İşte Tosiç'in farkı da burada. Bir sol bek düşünün, kazanılan, kaybedilen her maçın sonunda taraftarının dilinden övgüsü eksik olmuyor. Gençlerbirliği taraftarı için özel adamlardan biri olmaya aday Dusko Tosiç. Belki hala Thomas, Skoko, Filip gibisi gelmedi desekte, Tosiç yavaş yavaş Filip'in koltuğunu doldurmaya başladı gibi görünüyor.

24 Ağustos 2012 Cuma

Sturing & Nilis!

 Yardımcı antrenörlerimizden Edward Sturing. Vitesse formasıyla aktif futbolculuk döneminden iki resim. Edward biraz Arnold Schwarzenegger andırıyor simasıyla. Saç kesimi, boyu ve futbolcuyken defans olması sebebiyle Filip Daems'i getirdi birde aklıma.
Vitesse'ye 11 yılını vermiş 3 kerede Hollanda Milli Takımı'nın formasını giymiş Sturing.

 Diğer yardımcı antrenörümüz Luc Nilis. Daha bir efsane, Belçika'nın en ünlü forvetlerinden. '94 ve '98 Dünya Kupasının yanı sıra Euro 2000 'de Belçika formasını giymiş o anlardan iki resim var. Nilis'in de tipi Red Kit'i andırıyor zaten lakabıda Red Kit. Kariyerinde Anderlecht, PSV ve Aston Villa gibi takımlar var.

 Özellikle PSV yılları önemli Nilis'in PSV formasıyla 164 maçta 110 gol atmayı başarmış isim üstelik o dönemde forvette partneri olan isimlerden biri Hollanda'nın dünyaya kazandırdığı en büyük forvetlerden Ruud van Nistelrooy ve "el fenomeno" lakaplı belkide dünyanın gelmiş geçmiş en iyi forvet oyuncusu brezilyalı Ronaldo.


 Nilis geçen sezon başında ayrılmak zorunda kalmıştı bizden fakat bu sezon Fuat Çapa'nın yardımcısı olarak tekrar geldi. Lekic ve Zec hatta Artun ondan çok şey öğrenecektir eminim.

21 Ağustos 2012 Salı

10 Dakikalık Gençler!

 Sezon açılışını yaptık. Bende takımı ilk kez çıplak gözle stadyumda izledim. TSYD Kupasında Sivas karşısında alınan 7-1'lik galibiyet, maça damgasını vuran Jimmy, La Liga'nın havasını solumuş Lekic filan derken baya heyecanlıydım takımdan açıkçası. Beni heyecanlandıran şeyler bu yazdıklarımdı lakin maçta en büyük hayal kırıklığı yaşadım.

Maçın geneline bakacak olursak iyi oynadığımızı söyleyemem. Hatta 80. dakikaya kadar Antalya daha iyi görüntü çizdi. Bize göre daha takım gibiydiler. Özellikle ilk yarıda ara paslarıyla inanılmaz tehlikeler yaşattılar. Biz ise cılız bir kaç atak yapabildik sadece. Özellikle orta alan çok zayıftı. Antalya'yı bu kadar üstümüze çeken, golü bulmasını sağlayanda orta sahayı rakibe teslim etmemiz oldu desek yalan olmaz.
 Defansımız çok iyiydi diyebilirim. Zaten çok gol yemediysek, ilk yarıyı gol yemeden kapattıysak defansın hakkını vermek gerekiyor. Bunun yanında hücum hattı da 80. dakikaya kadar oldukça etkisiz kaldı.

İlk hayal kırıklığım La Liga havasını solumuş Dejan Lekic oldu. Oyunda kaldığı süre boyunca uzun boyunun avantajını kullanamadı bir türlü. Top indirme, top saklama konusunda varlık gösteremediği gibi ayağına gelen bir kaç topa da hiç gücü yokmuş gibi vurunca hayal kırıklığı oldu haliyle. Çok tutuk başladı Herve Tum'u arattı ama biz Tum'u 8 hafta bekledik Lekic'e de aynı tolerans gösterilecektir elbette.

İkinci hayal kırıklığı ise TSYD'nin yıldız Jimmy Durmaz oldu benim gözümde. Sol kanatta bir türlü varlık gösteremedi. Top kayıplarıyla dikkat çekti sadece. Yerini Oktay Delibalta'ya bırakmasıyla maça hareket geldi.

Maça tutuk başlayan Zec, Oktay ile açıldı. Oktay 2 dakikada 1 gol 1 asist ile maçın yıldızı oldu. Zec attığı iki golle son 10 dakika tutukluğunu attı umarım sezonun devamı daha güzel olur Zec ve bizim için.
80 dakika Antalya'nın hakkı olan maçı Oktay 10 dakikada bizim için aldı. 4-4-2 aslında güzel bir taktik böyle kilit açma oyunları için ama orta sahada Azofeifa'nın yanında Mehmet Kara ile sezon geçmez.

Beğendiklerime gelirsek defans iyi sinyaller veriyor özellikle yeni sol bek Dusko Tosic'i 90 dakika verdiği mücadelesi ve etkili oyunuyla çok beğendim. Hurşut ve Aykut kaldığı yerden devam ediyor. Orta saha da Azo çok kayboldu bugün ama yanına etkili bir isim geldiği takdirde dağıttığı toplarla maestroluğa devam edecektir.

80 dakika kötü oynadığımız bi maçı 0-1'den 3-1 çevirmekte güzel bir bayram hediyesi oldu herşeye rağmen. Eğer Lekic ve Jimmy'nin tutuk kalması bu maçlıksa çok can yakacak bi takım olabileceğimize inanıyorum. Takım olma sürecinde biraz daha sabır lazım sanıyorum.

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Yeni Formalarımız Belli Oldu!


Gençlerbirliği'nin yeni sezonda giyeceği forma tasarımları belli oldu. Tasarım ve tekstil öğrencisi Görkem Eke tarafından hazırlanan ve Lotto tarafından basılan formalarımız 90. yılımıza özel olarak hazırlandı.

Çubuklu, Yatay çizgili ve Beyaz olmak üzere hazırlanan formalarımız Gençlerbirliği İlhan Cavcav Tesisleri içerisindeki mağazada 60 TL karşılığında satılmaktadır.

Çubuklu forma-siyah şort ve yatay çizgili- siyah şort kombinasyonlarını bu sene iç saha maçlarımızda, Yatay çizgili- siyah şort- kırmızı konç ve beyaz forma - siyah şort kombinasyonlarını ise deplasman maçlarında kullanacağız. Beyaz forma - Beyaz şort ise yedek olarak olası renk çakışmalarında kullanılmak üzere yedek olarak kullanılacak.

Formalarımızı tasarlayan Görkem Eke, çubuklu formanın konseptini geleneği bozmamak, beyaz formanın konseptini ışık saçan, gıpta edilen takım, yatay çizgilinin konseptini ise yeni modaya uyulup t-shirt tadında olduğunu twitterdan açıkladı.

Formalarla ilgili taraftarın en beğendiği klasik çubuklu olurken kimi kesim Beyaz'ı kimi kesim ise Yatay çizgiliyi eleştiriyor. Yine de en beğenilmeyen forma olarak yatay çizgiliyi gösterebiliriz sanırım.

Çubuklu forma olması gereken gibi gerçekten çok beğendim. Ancak Beyaz ve yatay çizgili için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. 90. yıl ve özel birşeylerden bahsediliyorsa o formalar bunlar olmamalıydı bence. Beyaz forma özgün bir çalışma şık durması şık ama geçen seneki beyaz ve 2002-2003 yıllarında adidasın yaptığı beyaz formalar gelince aklıma çokta beğendim diyemeyeceğim. Yatay Çizgili ise en başta cidden çok tişört havası var, forma cezbediciliği yok o yüzden en beğenmediğim diyebilirim. İkinci olarakta umarım gösterilen fotoğraftan dolayı öyledir ama kırmızı rengi çok soluk ve zayıf geldi gözüme.

Yine de takımın üzerinde güzel duracaklardır bence. Umarım uğur getirirler. Futbolcuların favorisi Beyaz formalarmış bunu da not olarak ekleyelim.

16 Temmuz 2012 Pazartesi

İsmimize Dokundurtmadık!

Sağlık kuruluşu ile isim sponsorluğu için genel kurul kararı bekleyen yönetim, bu toplantıyı yapmadan bu işten vazgeçti. Duyduğumuz ilk andan itibaren taraftarlar olarak ayağa kalktığımız mücadelemizde 2200den fazla imza toplayıp yaptığımız basın açıklamasıyla sesimizi duyan yönetim, resmi siteden yaptığı açıklamayla bu sponsorluk işinden vazgeçtiğini açıkladı.

Yalnız yapılan açıklamada verilen teklifin yetersizliğinden bahsedilmesi korkularımızın bitmesine engel teşkil etmektedir. Gençlerbirliği isminin biz taraftarlar için olduğu gibi bu kulübü yöneten insanlar için de paha biçilemeyecek bir değer olduğunun farkına varılması gerekir. Şimdilik bu defter kapansa bile Gençlerbirliği ismine her zaman sahip çıkacağımızın bu işin peşini bırakmayacağımızı herkesin bilmesini isteriz. 90. yılını kutlayan bu kulüp bir asırdır olduğu gibi şanlı ve özgün ismiyle hep Gençlerbirliği olarak anılacaktır.

Bu yolda imza listesinde ve çeşitli sosyal medya platformlarında gözüme çarpan Eskişehirspor, Ankaragücü ve Göztepe gibi takımların taraftarlarına ve sayamadığım nice destek veren takımların taraftarlarına da takımım adına teşekkür etmek istiyorum.

İşte resmi siteden yapılan açıklama;


GENÇLERBİRLİKLİLERE VE KAMUOYUNA! 
Gençlerbirliği’nin geleceğine katkı yapmak üzere isim sponsorluğu konusunda yapılan görüşmeler sonuçlanmıştır. Gençlerbirliği’nin marka değeri herkesin malumudur. Bu değeri karşılayamayacak teklifleri kabul etmemiz düşünülemezdi. Ancak kulüp menfaatlerine olumlu katkı yapacak girişimleri ciddiye almak ve gereğini yapmak da görevimizdir. Söz konusu teklif konusunda olumlu veya olumsuz tepkilerini bize ulaştıranların Gençlerbirliği için gösterdikleri hassasiyete ve sponsorluk adaylarının ilgilerine teşekkür ederiz.
 
Gençlerbirliği Spor Kulübü

Gençlerbirliği Paintball'da!

 Hazırlık çalışmlarına Bolu'da ki kampla devam eden ekibimiz bugün paintball oyunu ile stres atacak anlaşılan. Başarılı orta saha oyuncumuz Oktay Delibalta'nın twitter üzerinden paylaştığı iki fotoyu buraya eklemek istedim. Üst tarafta oyuna hazır ekip var. Alt taraftaki resim ise daha fena :).
Komando lakabıyla bilinen defans oyuncumuz Aykut Demir birazdan uçan kuşu bile avlayacak gibi duruyor. Bana kalırsa oyunun galibi Aykut'un takımı olur. Yanındaysa yaman eküri Hurşut Meriç biraz açık(!) hedef gibi ama onunda gözü kara :). Oktay Delibalta paylaştığı bu fotoğrafa "komandolar" demiş bu ikiliden korkmak gerek :).

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Sadece Gençlerbirliği Bize Yeter!


Daha önce de gündeme gelen ancak çok ciddi olmayan üstü kapatılan bir konuydu isim sponsorluğu. Tam herşey güzelleşiyor dediğimiz bu sene kabus gibi çöktü üzerimize. 16 Temmuz 2012 günü Gençlerbirliği yönetimi "olağanüstü" toplanıyor. Toplantı konularının arasında da "olağandışı" bir mevzu "Gençlerbirliği isminin önüne bir ticarethane ismi eklenmesi". 90. yaşını kutlayacak Gençlerbirliği'nin ismine ne gölge ne kuyruk istiyoruz.

Bir isyanla kurulan, bir kaç "genç"in isyanıyla kurulan ve bu "gençlerin" şanına yakışır şekilde konulan bu ismin kirlenmesine izin verilemez. Gençlerbirliği ismi bir markadır, özgünlüktür, isyandır...

Günümüz endüstriyel futbolunda bir damla romantizmin hatrına her futbolseverin bu kampanyaya desteğini esirgememesi gerek. Futbol kulüplerinin ismi ticarethane isimleriyle anılmasın, "Ankara Gençlerbirliği" değerdir bu değer kaybolmasın.

Twitter'dan destekleriniz için yorumlarınızı #SadeceGenclerbirligiBizeYeter hashtagi ile yapın.

Sen de bir imza atarak destek ver;
http://imza.la/sadece-genclerbirligi-bize-yeter/liste


31 Mayıs 2012 Perşembe

UEFA Cezaları, Kurumsallaşma ve Gençlerbirliği Üzerine!

Ülke gündemi şikeden sonra UEFA'nın 3 takımımıza verdiği cezalarla sarsıldı. Seneye Avrupa kupalarında mücadeleye etmeye hak kazanan Beşiktaş ve Bursaspor UEFA'nın şart koştuğu mali kriterler konusunda sorun yaşayınca, Avrupa Kupalarına gitme hakları ellerinden alındı. Bu kriterler Finansal Fair Play değil sadece yıllardan beri var olan şeyler aslında peki bu kriterler neler?

UEFA her sene kulüplere lisans veriyor ve tesislerden, stadyuma kadar bir çok şey hakkında kulüplere bir takım şartlar koşuyor. İşin finansal kriterleriyse aslında çok net açıklanmış;

Devlete ve vergi otoritelerine vadesi geçmiş vergi borcu olmayacak.
Diğer spor kulüplerine vadesi geçmiş futbolcu alışverişinden kaynaklı borç olmayacak.
Hiç bir futbolcuya vadesi geçmiş borç olmayacak.
 Beşiktaş bu 3 kriterden hiç birine uymuyor, Bursaspor ise futbolcu transferinden kaynaklı borç kriterinden aldı cezayı. Aslına bakılırsa Türkiye'de hemen hemen her kulüp bu mali kriterlerden en az birine kesin takılıyor neredeyse. Hani Türkiye'nin tek borçsuz kulübü Gençlerbirliği deniyor ya işte bu durum bu kriterlerle de tescilleniyor. Belki de bu mali kriterlere uyan tek kulüp Gençlerbirliği. Peki ama bu ne kadar iyi bir şey?

İşte aklıma takılan soru bu oldu, borçsuzuz ve UEFA lisansını alacak kriterlere fazlasıyla sahibiz belki işin sonunda bu sene Avrupa kupalarının kapıları bile açılabilir bize (böyle bir ihtimal gündemde değil fakat cezalar böyle giderse olmaz değil) Kasada nakit para olması ne kadar iyi? ne kadar kötü?

İlhan Cavcav 1 hafta evvel yeniden başkan seçildi. Açıklanan mali rapora göre kasamızda 56 küsür milyon TL gibi bir rakam var. Bu para ne kadar kızsakta satılan oyuncularımızla oluşan paralar zaten yine aynı mali raporda açıklanana göre bu paranın sadece 4 milyon TL'lik bir kısmı bağışlardan geri kalanı transferlerden. Biz kızıyoruz, parlayan oyuncuyu hemen satıyor diye İlhan Cavcav'a hatta sadece biz değil çok takım taraftarları hakkında çok daha da ağır konuşuyor ama bakıldığında Gençlerbirliği gibi bir kulüpte dünya futbolunun maalesef  geldiği nokta olan endüstriyel futbolun gereklerini çok iyi uyguluyor İlhan Cavcav. Bu endüstriyel futbolun şartlarını uygularken aslında hep eleştirilen futbolculara kuş kadar maaş uygulamasıyla da endüstriyel futbola karşı çıkıyor. Gençlerbirliği'nin stadyum, mağaza gibi gelirleri yok maalesef taraftardan çok kazanamıyoruz ama bakıldığında 3 İstanbul kulübü sadece bir sezonda belki bizim kasamızdaki paranın 2 katını kazanıyor lakin borç batağından çıkamadıkları gibi gün geçtikçe daha da dibe batıyorlar.

İlhan Cavcav'ın bu uygulaması böyle bakıldığında güzel ancak kızıyoruz dedik. Kızmamızın sebebi ise sportif başarı meselesi. Uygulama güzel ancak somut başarıyı elde edemiyoruz. Daha doğrusu bu uygulamayla Türkiye'de ne batıyoruz, ne çıkıyoruz. Bu sebeple sadece futbolcu satıp gelir etmekten ziyade çözüm üretilmesi gerek. Bizim kulübümüz şirketleşmiş bir kulüp değil ve dernek usulü işliyor ancak endüstriyel futbolda bir yandan zorluyor. Bizim kulübümüzde bir şirket olmasa da bir işletme en nihayetinde ve bir işletmenin ayakta kalabilme kurallarından en önemlisi kurumsallaşmak. Tabii ki takımı bir Arap şeyhine yada Rus milyonerine satmayacaksanız.

İlhan Cavcav'ın şu ana kadar izlediği mali politika takdir edilebilir belki ama kurumsallaşma konusunda maalesef sınıfta kalan yöneticilerden kendisi. İşin ironik kısmı ise kurumsallaşma konusunda sınıfı belkide tek geçecek başkan ise şu ana çete kurmaktan yargılanan Fenerbahçe kulübü başkanı Aziz Yıldırım. Kendisi ve yaptığı şeyler her ne kadar sevilmese de attığı adımlar ve Fenerbahçe için ürettiği kaynaklarla kulübü bağımsız bir noktaya kendi kendine para getiren bir kulüp haline getirdi. Kurumsallaşmada bu işte, bir işletmenin faaliyetlerini kişilerin varlığı olmaksızın, kişilerden bağımsız olarak sürdürebilmesi için oluşturulacak bir yapı.

Belki Türkiye çapında taraftar potansiyeli ele alındığında Fenerbahçe'nin bu süreci daha kolay halletiğini en azından bizim daha zorlanacağımızı söyleyebiliriz. İlhan Cavcav kendinden sonra bu maddi ve manevi sorumluluğu alacak kişiyi bulamamaktan yakınsa da Gençlerbirliği'ni bağımsız hale getirmekten kaçınıyor gibi. Eğer babadan oğula nesil halinde devam ettirmeyi düşünmüyorsa o koltuğu önce Ankara'da olmak üzere para getirici etkisi olan şeyler yapılmalı.

Spor okulları zaten kendi masrafını çıkarıyor. Mağaza ise ürün bakımından yetersiz ve sadece bir tane. Bunlar dışında en önemli şey ise bağımsız bir stadyum ve içinde gelir getirecek mağazalar. Tabi bunların yapılmasından önce kulübün bir vizyon edinmesi, 3 veya 5 yıllık planların yapılması ve bu doğrultuda taraftar çekmenin yolları aranmalı. Ankara'da taraftar biraz daha sportif başarıya bakar açıkçası ancak en azından stadyuma izleyici çekmenin yolu heyecan veren futboldan geçiyor. Bu yasaklar ve cezalar bana bile bu kadar derin düşündürttü umarım yöneticilerimiz bizim böyle sorunlarımız yok diyerek geniş okumazlar bu haberleri.


Bu ceza alan kulüpleri ister sevin ister sevmeyin ama bu cezaları almalarına sebep olanlar başlarındaki iş bilmez yöneticiler ve bunlara şakşakçılık yapan takım sevgisinden şüphe duyulması gereken insanlar. Bu insanlar sadece bu 3 takımın başında sanmayın maalesef Türkiye kulüplerinin en büyük sorunu bu iş bilmez yöneticiler. Borçsuz olsakta bizde bile fazla fazla var bu insanlardan.
Related Posts with Thumbnails
Bu blog BloggerV.com üyesidir.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Bu Blogda Ara