31 Mayıs 2012 Perşembe

UEFA Cezaları, Kurumsallaşma ve Gençlerbirliği Üzerine!

Ülke gündemi şikeden sonra UEFA'nın 3 takımımıza verdiği cezalarla sarsıldı. Seneye Avrupa kupalarında mücadeleye etmeye hak kazanan Beşiktaş ve Bursaspor UEFA'nın şart koştuğu mali kriterler konusunda sorun yaşayınca, Avrupa Kupalarına gitme hakları ellerinden alındı. Bu kriterler Finansal Fair Play değil sadece yıllardan beri var olan şeyler aslında peki bu kriterler neler?

UEFA her sene kulüplere lisans veriyor ve tesislerden, stadyuma kadar bir çok şey hakkında kulüplere bir takım şartlar koşuyor. İşin finansal kriterleriyse aslında çok net açıklanmış;

Devlete ve vergi otoritelerine vadesi geçmiş vergi borcu olmayacak.
Diğer spor kulüplerine vadesi geçmiş futbolcu alışverişinden kaynaklı borç olmayacak.
Hiç bir futbolcuya vadesi geçmiş borç olmayacak.
 Beşiktaş bu 3 kriterden hiç birine uymuyor, Bursaspor ise futbolcu transferinden kaynaklı borç kriterinden aldı cezayı. Aslına bakılırsa Türkiye'de hemen hemen her kulüp bu mali kriterlerden en az birine kesin takılıyor neredeyse. Hani Türkiye'nin tek borçsuz kulübü Gençlerbirliği deniyor ya işte bu durum bu kriterlerle de tescilleniyor. Belki de bu mali kriterlere uyan tek kulüp Gençlerbirliği. Peki ama bu ne kadar iyi bir şey?

İşte aklıma takılan soru bu oldu, borçsuzuz ve UEFA lisansını alacak kriterlere fazlasıyla sahibiz belki işin sonunda bu sene Avrupa kupalarının kapıları bile açılabilir bize (böyle bir ihtimal gündemde değil fakat cezalar böyle giderse olmaz değil) Kasada nakit para olması ne kadar iyi? ne kadar kötü?

İlhan Cavcav 1 hafta evvel yeniden başkan seçildi. Açıklanan mali rapora göre kasamızda 56 küsür milyon TL gibi bir rakam var. Bu para ne kadar kızsakta satılan oyuncularımızla oluşan paralar zaten yine aynı mali raporda açıklanana göre bu paranın sadece 4 milyon TL'lik bir kısmı bağışlardan geri kalanı transferlerden. Biz kızıyoruz, parlayan oyuncuyu hemen satıyor diye İlhan Cavcav'a hatta sadece biz değil çok takım taraftarları hakkında çok daha da ağır konuşuyor ama bakıldığında Gençlerbirliği gibi bir kulüpte dünya futbolunun maalesef  geldiği nokta olan endüstriyel futbolun gereklerini çok iyi uyguluyor İlhan Cavcav. Bu endüstriyel futbolun şartlarını uygularken aslında hep eleştirilen futbolculara kuş kadar maaş uygulamasıyla da endüstriyel futbola karşı çıkıyor. Gençlerbirliği'nin stadyum, mağaza gibi gelirleri yok maalesef taraftardan çok kazanamıyoruz ama bakıldığında 3 İstanbul kulübü sadece bir sezonda belki bizim kasamızdaki paranın 2 katını kazanıyor lakin borç batağından çıkamadıkları gibi gün geçtikçe daha da dibe batıyorlar.

İlhan Cavcav'ın bu uygulaması böyle bakıldığında güzel ancak kızıyoruz dedik. Kızmamızın sebebi ise sportif başarı meselesi. Uygulama güzel ancak somut başarıyı elde edemiyoruz. Daha doğrusu bu uygulamayla Türkiye'de ne batıyoruz, ne çıkıyoruz. Bu sebeple sadece futbolcu satıp gelir etmekten ziyade çözüm üretilmesi gerek. Bizim kulübümüz şirketleşmiş bir kulüp değil ve dernek usulü işliyor ancak endüstriyel futbolda bir yandan zorluyor. Bizim kulübümüzde bir şirket olmasa da bir işletme en nihayetinde ve bir işletmenin ayakta kalabilme kurallarından en önemlisi kurumsallaşmak. Tabii ki takımı bir Arap şeyhine yada Rus milyonerine satmayacaksanız.

İlhan Cavcav'ın şu ana kadar izlediği mali politika takdir edilebilir belki ama kurumsallaşma konusunda maalesef sınıfta kalan yöneticilerden kendisi. İşin ironik kısmı ise kurumsallaşma konusunda sınıfı belkide tek geçecek başkan ise şu ana çete kurmaktan yargılanan Fenerbahçe kulübü başkanı Aziz Yıldırım. Kendisi ve yaptığı şeyler her ne kadar sevilmese de attığı adımlar ve Fenerbahçe için ürettiği kaynaklarla kulübü bağımsız bir noktaya kendi kendine para getiren bir kulüp haline getirdi. Kurumsallaşmada bu işte, bir işletmenin faaliyetlerini kişilerin varlığı olmaksızın, kişilerden bağımsız olarak sürdürebilmesi için oluşturulacak bir yapı.

Belki Türkiye çapında taraftar potansiyeli ele alındığında Fenerbahçe'nin bu süreci daha kolay halletiğini en azından bizim daha zorlanacağımızı söyleyebiliriz. İlhan Cavcav kendinden sonra bu maddi ve manevi sorumluluğu alacak kişiyi bulamamaktan yakınsa da Gençlerbirliği'ni bağımsız hale getirmekten kaçınıyor gibi. Eğer babadan oğula nesil halinde devam ettirmeyi düşünmüyorsa o koltuğu önce Ankara'da olmak üzere para getirici etkisi olan şeyler yapılmalı.

Spor okulları zaten kendi masrafını çıkarıyor. Mağaza ise ürün bakımından yetersiz ve sadece bir tane. Bunlar dışında en önemli şey ise bağımsız bir stadyum ve içinde gelir getirecek mağazalar. Tabi bunların yapılmasından önce kulübün bir vizyon edinmesi, 3 veya 5 yıllık planların yapılması ve bu doğrultuda taraftar çekmenin yolları aranmalı. Ankara'da taraftar biraz daha sportif başarıya bakar açıkçası ancak en azından stadyuma izleyici çekmenin yolu heyecan veren futboldan geçiyor. Bu yasaklar ve cezalar bana bile bu kadar derin düşündürttü umarım yöneticilerimiz bizim böyle sorunlarımız yok diyerek geniş okumazlar bu haberleri.


Bu ceza alan kulüpleri ister sevin ister sevmeyin ama bu cezaları almalarına sebep olanlar başlarındaki iş bilmez yöneticiler ve bunlara şakşakçılık yapan takım sevgisinden şüphe duyulması gereken insanlar. Bu insanlar sadece bu 3 takımın başında sanmayın maalesef Türkiye kulüplerinin en büyük sorunu bu iş bilmez yöneticiler. Borçsuz olsakta bizde bile fazla fazla var bu insanlardan.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails
Bu blog BloggerV.com üyesidir.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Bu Blogda Ara