30 Haziran 2009 Salı

Aykut Demir Kimdir?


22 Ekim 1988 doğumlu yeni oyuncumuz Aykut Demir. 21 yaşında Ümit Milli Takımımızın da defansında forma giyiyor. Geçen sezon NAC Breda takımı onu Excelsior takımına kiralamış. Henüz yaşı genç ve defans için iyi bir isim gibi gözüküyor. Niye mi? Hemen açıklayayım.

Kimdir? neyin nesidir? diyerek şöyle bir araştırma yapayım dedim. Ümit Milli Takımımızın defansında görev yaptığını tekrar hatırlatarak başlayayım. Daha sonrasında daha henüz 18 yaşındayken Fenerbahçe'nin anlaştığı duyurulmuş bu futbolcuyla. Daha sonrası noldu da gelmedi bilmem ama yalan haberdir diye de düşünüp biraz daha bakınayım dedim. 2006 tarihli bir diğer haber de başlık aynen şöyle "17'lik Aykut demir gibi" yazıyor. Detayında ise '88 doğumlu genç Aykut'un görevinin şu sıralar Real Madrid forması giyen ve o sıralarda 29 golle krallığa oynayan Klaas-Jan Huntelaar'ı durdurmaktı diye yazıyor. Nitekim habere konu olduğu için de bunu başarmış kendisi. Çoğu defansın baş edemeyip 29 gol atmasına sebep oldukları adamı 17'lik genç durdurdu diye Hollanda'dan bize kadar gelmiş haberi. Maç 1-1 bitmiş hatta tek golü 2. dakikada Huntelaar atmış ya o dakikadan sonra yakayı daha kurtaramamış. Maç sonunda Huntelaar'ın açıklaması oyuncumuz üzerine olmuş: "İlk dakikalarda biraz heyecanlıydı. O sırada golümü attım, ama sonra beni çok iyi tuttu" demiş şimdi ki Real Madrid'li.

Bu haberden 1 ay sonra Beşiktaş'ın teknik direktörü Jean Tigana'nın gençleştirme operasyonu kapsamında alınmak istemiş, Manisaspor'un teknik adamı Ersun Yanal'ın da devreye girmesiyle iki takım arasında bir rekabet başlamış. Babası Kenan Demir, "Oğlum Türk Milli Takımı'na hizmet edecek. Bu yüzden ona Hollanda pasaportu bile çıkartmadık. Barcelona ve Chelsea de onu istedi. Ama biz NAC'ta bir süre daha oynayıp tecrübe kazanmasını istiyoruz. Zaten menajerliği Hollanda'nın en iyi isimlerinden biri olan Kees Ploegsma'ya verdik" diye açıklama yapmış bu haberlerin ardı sıra. Barça ve Chelski istemiş midir? Yoksa bir taktik midir? bilinmez.

Bu haberlerden de sıyrılıp 1 ay daha geçtiğinde sitelere Aykut'un yılın futbolcusu anketinde NAC Breda'nın en iyi 3. futbolcusu seçildiğinin haberi düşmüş. 5.800 oyun kullanıldığı ankette birinci 7.8, ikinci 7.7 puan alırken Aykut 7 puanla 3. olmuş. O dönem Fenerbahçe'den ayrılıp Breda'ya giden Hooijdonk ise Aykut'un gerisinde kalmış ve 4.1 puan alabilmiş. Annesi küçükken onu uyutabilmek için kucağına top koyduğunu söylemiş. Futbol aşığı bir genç olduğunu belli etmek için. O dönem Türkiye'ye transferine pek olumlu bakmıyolarmış. 19 yaşına geldiğinde Hollanda'nın bütün ünlü kulüpleri istemiş kendisini. Ajax, Psv Eindhoven, Feyenoord ve AZ Alkmaar’ın bonservisi ile transfer etmek istediği Aykut, kulübü NAC Breda'nın çok yüksek fiyat istemesi üzerine bu kulüplere gidememiş. Daha sonrasında devreye giren Excelsior takımı araya tanıdıklar sokup Aykut'u 6 aylığına kiralamayı başarmış. Orda da başarılı performans gösterip Ümit Milli Takım formasını bırakmamış. Trabzonspor Ceyhun Gülselam ve Aykut arasında baya tereddüte düşüp sonunda Ceyhun'u almış ya aynı ayarda oyuncular olduğunu düşününce Ceyhun'un performansından Aykut'u da az çok çıkarabiliriz gibi düşünüyorum. Daha sonrası ise malum bonservisi elinde olan oyuncuya Türkiye'den bizim dışımızda Sivas ve Ankaraspor teklif etmiş.

Yetenekli bir oyuncu olduğu görülüyor haberlere göre ama pek canlı izleyemediğim için ne desek şimdilik sadece umut ve temenni olarak kalır. Yine de pek olumsuz bir durum gözükmüyor. Sadece bu kadar çok isteyeni varken neden Türkiye diye sorulabilir. Bu tereddütleri de aşmanın tek yolu izleyip görmek umarız hayırlı olur takımımız için.

29 Haziran 2009 Pazartesi

Kaç 100 Yıl Daha Bekleyeceğiz!


Ankara takımları ligin bitimiyle sınıfta kaldılar. Hacettepe'nin düşmesi diğerleri için bir gözdağı oldu. Az daha Gençlerbirliği'ni de uğurlayacaktık ki başka takımların eline bakıp kümede kaldık. Koskoca 34 hafta deyim yerindeyse yatan Ankara takımlarının hali ortada ve bu neredeyse 3-4 sezondur böyle gidiyor. Defalarca düşmekten kurtulan takımlarımız, taraftarından defalarca uyarılar alan takımlarımız ne yazık ki bir türlü akıllanmadı.


Bizi bu sene düşmekten kurtaran takımlardan hemşehrimiz Ankaragücü yeni sezona girerken akıllanır gibi gözküyor. Salı(yarın) günü İngiltere milli takımının forveti Darius Vassell'in Ankara'ya geleceği, taraftarında Esenboğa'ya akın edeceği konuşuluyor şu aralar. Bunun dışında Ukrayna milli takım oyuncusu ve Ukrayna'da yılın futbolcusu seçilmiş bir isim olan Nazarenko'nun işinin de bitmek üzere olduğu haberleri dolanıyor. Galatasaray'ın ısrarla isteyip alamadığı Maniche bile eşi ikna edilebilse gelecek konumda. Bütün bunlar tabi ki Ankaragücü başta olmak üzere Ankara futbolu için de çok güzel haberler. Ancak bu oyuncular madem alınabiliniyordu bunun için illa 100 yıl beklemek mi gerekliydi? Yıllarca taraftarı kanser ettikten sonra böyle transferler yapmak ölüm döşeğideki hastayı canlandırmak için mi? Yataklara düşürmeden evvel bu hastaları böyle transferler yapsaydınız ya neden bu kadar geç kaldınız? Adam olundu mu, akıllanıldı mı? bilinmez. Haberler çok güzel duruyor. Gerçekten büyük transferler ve alınırlarsa gerçekten büyük başarı ancak bu kadar sene takım bu hallere koyulduktan sonra bu transferleri yapmak için illa özel bir gün olmasını beklemek yine de adam olmaz bizden dedirtiyor insana. Yine de Ankaragücü'ne hayırlı olur umarım transferler gerçekleşir de kötü günleri bir daha yaşamazlar.


Ne yalan söyleyim Ankara futbolu adına sevinsemde bir Gençlerbirliği taraftarı olarak ezeli rakibimizin böyle transferler yapması beni kıskandırmadı değil. Sürekli yazdım, orada burada, dost muhabbetlerinde söylemişimdir, takıma zamanında Babangida nasıl kazandırıldıysa öyle futbolcular tekrar kazandırılmalı diye. Şimdi dediğimi Ankaragücü yapıyor. Gerçi transferler kesin değil hepsi bir söylenti olarakta kalabilir ancak şu ana kadar başkanımız İlhan Cavcav'ın transfer dönemini seyirci olarak geçirmesi üzüyor beni. Ankaragücü'nü geçtim hiç bir özel gün olsun diye beklemeden Süper ligde bizim kadar köklü olmayan Kayserispor, Paris Saint Germain takımından Pancrate gibi isimi getiriyor. Stadı yeni, antreman tesisleri ise yeni yapılıyor. Bizim ise herkesin hayran olduğu tesislerimiz var ancak 1. sınıf topçuların zor gördüğü tesislerimizi 2. sınıf yabancı topçular kullanıyor. Nakit para konusunda en rahat takım konumundayken, borçsuz nadir kulüp durumundayken, eee elimizde üst sınıf tesisler varken biz neden böyle isimler getirmiyoruz. Ne duruyorsun helva yapsana şarkısı gibi oldu ama çoğu kişinin bana hak vereceğini düşünüyorum. Bu yeni anlaşılan bir gerçek değil sonuçta, yıllardır diyoruz. Diyoruz ya neyi bekliyoruz biz de mi böyle isimleri 100. yıla saklıyoruz.

26 Haziran 2009 Cuma

Kod Adı: Suni Çim


Antrenman ziyareti sırasında 19 Mayıs'ın geleceğini sorduğumuz genel menajerimiz Cem Onuk, sahaya gerçek çimin serildiğini, firma ve ortak girişim arasındaki dava haberlerini sorduğumuzda ise bir sorunun bulunmadığını söylemişti. Gerçekten geçen sezon ki hüsranın ve çok olan sakatlıkların suçlusu olarak görülen suni çimin kalkmış olması ve bi sorunun bulunmaması beni sevindirdi açıkçası.


Bütün sezon boyunca şikayetçi olundu bu zeminden. Başta 3 Ankara takımı olmak üzere misafir gelen her takımın hocasından, oyuncusuna söverek sayarak gitti adeta evine. Samet Aybaba, Ankara futbolu başta olmak üzere Türk futbolu adına rezillik dedi defalarca. Aykut Kocaman böyle olmamalı dedi. Trabzon'un Ankaragücü ile oynanan karşılaşmada en önemli silahı Yattara'nın sakatlanmasını bu zemine bağladı. Gençlerbirliği futbolcuları kas ağrılarından şikayetçi oldular. Sezon boyunca gerçektende çok fazla sakatlık yaşadık ve şunu söyleyebilirim ki son dönemlerde ilk kez bu kadar sakatlık problemi yaşadığımızı gördüm. Mehmet Nas, Hakan Aslantaş adele çekmesi teşhisiyle birer maçta olsa oynayamadılar. İlhan Eker'in sezonu kapatması bu zemin yüzünden olduğu söylendi. İşte bütün sezon bu kadar olumsuzluk görülünce insan seviniyor bu çimin düzeltilmesine. Zaten sahada çim kokusu eksilmiş futbolda sunileşmişti iyi oldu, çok iyi.


Neden suni çim tercih ediliyor diye şöyle bir bakınıyım dedim. Erman Toroğlu, "Suni çimde oynamak, plastik kadınla sevişmek gibidir" diyor. Bu olumsuz eleştiriye ertesi hafta Hıncal Uluç tepki gösteriyor ağır bir şekilde "Kazma bir santraf olarak Ankara'da kaç tane maça çıktı; o donmuş saha bu suni çimden daha mı iyi? " diyerek suni çimi bu şekilde destekliyor. Aslında suni çim kullanan ülkelerin sebepleride biraz Hıncal Uluç'un zihniyeti. Ancak kullanan ülkelere baktığımızda Kuzey Avrupa ülkelerini görüyoruz. Liglerin sıcak havada oynanıp bitmesine karşın UEFA maçlarının fikstür gereği kış vaktine gelmesi takımları bu yola itiyor. Doğal çimin çetin kış şartlarında donması yada yağmurlu havalarda çamur olması olan doğal çimi iyice mahvediyor. En güzel yakın tarihli örneği Galatasaray'ın Avrupa'da Norveç ekibi Tromso ile yaptığı maç olarak verebiliriz. Formalar çamurdan görünmez hale gelmişti, sahada resmen 22 çamur adam mücadele veriyordu. Bu sebeplerden bu ülkeler suni çime geçmekte aslında biraz haklı gibiler. Bunun yanında Güney Afrika gibi kurak iklimli yerlerde de çim yetiştirmek çok zor olduğundan suni çim uygulamasına gidiliyor. FIFA başkanı Sepp Blatter ilk suni çimli sahalarda oynanacak Dünya Kupasının Güney Afrika'da olabileceğini söylediysede gelen şikayetler üzerine normal çime dönüldü diye biliyoruz. Ayrıca bir zaman ortaya atılan ilginç bi iddia da okumuştum, Sepp Blatter'in suni çim şirketleri ile anlaşma yaptığını ve bunu yaymaya çalıştığını dolayısıyla dünya üzerindeki futbolcular ekipmanlarını suni çime göre değiştirecek ve Sepp Blatter'in şirketinden temin edeceklerdi bu malzemeleri. Tabi bir komplo teorisi olmasada neden olmasın dedirtiyor insana ister istemez.


Bu iklimsel şartların yanında maliyet açısından suni çim tercih edilebiliniyor. İşte bu da bizim gibi iklimi ılıman olan ve iklimsel bir sorunu olmayan ülkeler için tercih sebebi oluyor. Doğal çim sulaması, biçmesi derken sürekli bakım istediği için maliyeti yükseliyor. Oysa ömrü 10 yıl olan ve hersene sadece rutin düşük maliyetli bakım gerektiren suni çim kulüplere avantaj sağlıyor parasal konuda. 19 Mayısı inceleyen FIFA yetkililerinin suni çimin etkilerini gözlemlemek istiyoruz gibi açıklamalarda bulunması zaten kafaları karıştırması gerekliydi bence. Her ne kadar FIFA, gençler şampiyonalarında bi sorun görmediklerini ve bu çimi destekleyeceklerini söylesede dünya üzerinde ki futbolcular şöyle bir araştırdığımda çok memnun değiller. Suni çimin altında sert zeminin olması futbolcuların tabanlarına daha çok baskı yaptığı için daha çabuk yorulmalarına sebep oluyor. Haliyle 90 dakika boyunca koşan oyuncularda kas problemleri gözüküyor. Bunun yanında sert zemine ayağı takılan futbolcunun bilek problemi yaşamasıda normal. Avantajları arasında doğal çime göre suni çimde yerden paslaşmanın daha hızlı olduğu ve bu duruma alışan takımın rakibine göre avantaj sağlayabileceği gösteriliyor. Bu durum doğru olsa bile biz bunun avantajını kullanamadık. Hatta belkide suni çime fazla yüklenip kendi başarısızlığımızı bile örtbas etmiş olabiliriz.


Bütün bunlara rağmen futbol doğal haliyle güzel. Stada girince yeni sulanmış çimin kokusu bir ayrı, izlenen futbol ise apayrı oluyor. İyi ki kurtulduk şu sunilikten.

25 Haziran 2009 Perşembe

Yeni Sezonu Açtık!


2009-2010 sezonunu bugün yaptığımız ilk antrenman ile açtık. Öncelikle hayırlı olsun diyelim. Bize saat 19:00 diye duyurulan antrenman sanırım daha erken başlamış bu sebeple her ne kadar 15-20 dakika seyredebildiysek takımımızı yine de çift kale maça denk gelmemiz hoş oldu. Lig TV ve TRT kameralarının çektiği antrenmana hatrı sayılır bir taraftar topluluğu da gelmişti. Çoğu yabancı futbolcumuz denildiği üzere geç katılacaklar, bugünde yoktular. Hacettepe den gelenler ile eskiler olarak ikiye ayrılmış maç yapılıyordu ben geldiğimde.

Kısaca oyundan bahsedecek olursam, sonuçta ilk antrenman ama Hacettepe'den gelenlerin oyununu beğendiğimi söyleyebilirim. Hırslı ve yerden güzel paslarla iyi top yaptılar gerçekten. Daha hırslı antrenmanlar olsun inşallah. Antrenman sonrası dağılan futbolcularla bir bir röportaj yapılmaya başlandı. Özellikle yeni transferimiz Serdar Kulbilge ile Orhan Şam basının ilgi odağıydı. Biz ne konuştular diye düşünürken basına düşen haberlerden öğrendiğim kadar Orhan Şam yine gitmek istediğini ima etsede başkan ne derse o diyip politikliğini korumuş. Umarım gitmez demek istiyorum ama aklı başka yerdeyken bize faydalı olur mu bilmiyorum. Bende Orhan'ı yorsamda kendisiyle bir fotoğraf çekinmeyi başardım. Bilemeyiz gerçekten nedir düşünceleri ya bu ilgimize bi karşılık verir umarım diyebiliyorum sadece.

Teknik direktörümüz Thomas Doll oldukça sempatik görünümlü sevimli bir adam. Yaşı çok ileri değil ve futbolcularla anlaşabilecek görüntüye sahip olsada içimizde ister istemez bir tedirginlik var tabi. Aramızda yaptığımız konuşmalarda taraftar olarak bir umutsuzluğa sahip olsakta yinede "küme düşmeye değil şampiyonluğa oynayan Gençlerbirliği istiyoruz!" pankartları açıldı. Teknik direktörümüze taraftarlar adına çiçek verilirken arkanızdayız yeterki eski futbol oynayan takımı döndürün mesajı da verildi. Böyle bir ortamdı işte ilk antrenman. Ayrıca gördüğüm birşeyde işte profesyonellik dedirtti bana, Kayserisporla anlaşan futbolcumuz daha doğrusu gitmesini istemediğimiz futbolcumuz Hakan Aslantaş arkadaşlarıyla vedalaşmak üzere oradaydı. Mehmet Nas gibi futbolunun yanı sıra bu haraketide beni etkiledi diyebilirim. Kaçar gibi gitmeler, FIFA'lık davalar arasında böyle güzellikler endüstriyelleşmeye rağmen futbol hala yaşıyor bir yerlerde dedirtiyor insana.

BASINDAN ÖNCE BİZDE BU HABERLER =)

Antrenman sonunda yan tarafta Hacettepe idmanını seyreden Cem Onuk'a da merakımız üzere bir iki soru sorduk basına düşmeden ben yazayım. =). Birincisi 19 Mayısa çim serilmiş dava olayları halledilmiş ve bir sorun yokmuş yani seneye o çim kokusuyla gerçek futbol izleyeceğiz. İkinci sorumuz futbolcumuz Soner Aydoğdu üzerine oldu. Hacettepe'ye kiralık verileceği haberlerini sorduk bu genç yeteneğin ve seneye Hacettepe'de oynamasını uygun gördük cevabını aldık. Bende hemen ardından Ferhat Kiraz seneye nerde diye sorumu sordum. Gençlerbirliği ile antrenmana çıktığı ve teknik direktörün görüşü doğrultusunda Hacettepe'ye gidebileceğini öğrendik. Böylelikle bir sezonu daha açmış bulunduk tekrar hayırlı olsun diyeyim. Henüz transfer yapmasakta yinede ordan burdan toplama adam getireceğimize Hacettepe'den gelen bizim çocuklar daha faydalı olacağını düşünüyorum. Belki Trabzon'un yerli isimlerle zamanında yaptığı gibi bir durumu yaratabiliriz diye de bir umut vereyim kendime =).

Not: Hacettepe seneye Bank Asya 1.Lig de ki maçlarını Cebeci İnönü Stadında yapacakmış burdan bununda haberini verelim.

24 Haziran 2009 Çarşamba

Kaybolan Yıldızlarımız! #1



Eski futbolcularımızı takip etmek Gençlerbirliği taraftarları arasında bir gelenektir diyebilirim. Başka takımlara giden bizim parlattığımız yıldız(!) adaylarımızın başarılarıyla övünürken, kaybolup gidenlere üzülür neden böyle oldu acaba diye düşünürüz. Kimi kendi başını yesede, kimini gittiği takım harcamışta olsa onlar bizim çocuklardır hep. Kendi kişisel merakım üzerine de ufak bir araştırma yapıp böyle bir konu oluşturayım dedim. İlk yazımın konusu da bizim yetiştirdiğimiz ve patlama beklediğimiz defans oyuncumuz Beyhan Sümer.

Beyhan Sümer
Gençlerbirliği geleneği, altyapıdan da çok oyuncu yetiştirdiğimiz döneme rastgeldi onun gelişide. Altyapımızdan 1998 de profesyonel sözleşmeye imza atmış Beyhan. Şubat '81 doğumlu oyuncumuz böylelikle 17 yaşında A takıma alınmaya başlar. Genç bir isim olmasından dolayı iki sene kadar PAF takımında maçlara çıkan Beyhan Sümer 2000-2001 yılında kadroya girer olmuş ve Ersun Yanal'ın geldiği sene sonradan da olsa forma şansı bulmuştur. Yıldız adayı dememizin sebebiyse U-15 yaş grubundan başlamak üzere U-16, U-17, U-18 yaş gruplarında Milli Takım formasını sürekli terleten bir isim olması. Bu genç milli dediğimiz takımlardaki başarısı haliyle onu Ümit Milli takıma kadar taşıdı. Benimde sık sık maça gitmeye başladığım dönemlerde beğendiğim bir isimdi kendisi. Ümit Milli takıma bol oyuncu verdiğimiz dönemlerde Milli Takım bahane, bizimkiler şahane diyerek sıkça takip ettiğim biriydi. Hatta bizde pek forma şansı bulamamasına karşılık Ümit milli takımın neredeyse değişilmez elemanlarından biriydi Beyhan. Trabzonlu olmasındandır belki de hırçın futboluyla tanıdığım bir isim. Rakibe basan, tabir-i caizse ısıran bir defans adamıydı ve dediğim gibi belki karadeniz hırçınlığı, belki fazlaolan hırsı biraz fazla kaçınca ne zaman kart görecek diye de insanı endişeye sevk edebilen bir isimdi. Toplam 79 milli maçta görev alması yinede ne kadar yıldız potansiyeli olan bir oyuncu olduğunun göstergesi.
Fazla forma şansı bulamayan Beyhan 2003 senesinde Kayseri Erciyes'e (Bugün ki Kayserispor) kiralanır. Pişsin diye gönderildiği Erciyes'te milli takımlarda gelebildiği son nokta olan Ümit Milli takımda da son maçını oynar. 2004 Avrupa Şampiyonası Elemesi için Almanya'ya karşı oynadığı bu son maçta 93. dakika da kırmızı kart görerek hırçınlığını bir kez daha göstermiş. Volkan Demirel, Hamit ve Halil Altıntop kardeşler, Servet Çetin, İbrahim Toraman gibi bugünün parlak isimleriyle yanyana oynamış bu son maçında. TFF kayıtlarına göre 18 maçta forma giyip Erciyes adına geri Gençlerbirliği'ne dönsede yeteri kadar pişmediği kanaatine varılmış olmalı ki ertesi sezon için İstanbulspor'a kiralanmıştır. Kendisini bu dönemde de az çok izlemiş ve hep bir geri gelmeli kanaatim olsada tekrar İstanbulspor'a verilince bende orda takipten kopmuş bulundum. 2005'te gittiği İstanbulspor'da çok forma giyememiş ve devre arasında bir alt lige Pazarspor'a geçmiş Beyhan. İyice düşüşe geçmiş bu dönem artık dikiş tutturamamış her sene bir takım değiştirmiş. Pazarspor'dan Karagümrükspor'a ertesi sene de Bucaspor'a transfer olmuş. Bucaspor'dan yine TFF kayıtlarından anladığıma göre Bilecikspor'a transfer olmuş. Bu sezon ise hiç forma giymemiş. Hala sözleşmesi Bucaspor'da görünüyor.

Bu hırçın ve yetenekli genç nedendir bilinmez ama bugün milli takımın değişilmezi olacak potansiyeli varken bir anda böylesine düşüş yaşayan bir kariyere sahip olmuş. Keşke böyle olmasaydı diyor insan, hele bir de bizim çocuklardan olunca daha bir üzülüyorum. Yaşı an itibariyle 28, belki çok yüksek hedefler için geç kaldı ama artık yeni yetişecek yıldızlara ağabeylik yapacak ve öğüt verebilecek tecrübeye sahip. Tecrübesiyle kendisi olamadı belki ama yeni gençleri yıldız yapar ve futbolculuk yaşamının ardından da antrenör olarak da Türk futboluna milli futbolcu sıfatıyla uzun yıllar hizmet eder umarız.

Kombinelerimiz Çıktı!!!!


Yeni sezon kombine bilet fiyatlarımız belli oldu. Kulüpten yapılan açıklamada 2009-2010 sezonu kombine biletleri maraton ve kapalı olarak çıkarılacak. Maraton 60 TL , kapalı ise 200 TL'den satışa sunulacak. Kulüp bu fiyatlarla bana göre olumlu ve güzel bir iş yapmıştır ancak şiddetle kale arkası tribünü içinde kombine satışını kararlaştırması lazım. Umarım bir an evvel bu konuda belirlenir. Satış ve satış ile ilgili detaylar haftaya net bir şekilde duyurulacaktır diye beklemekteyiz.

Bize düşen görevde geçmiş sezonlara rağmen, kötü yönetime ve kötü gidişe rağmen "hep destek, tam destek" demektir. Bu ucuz fiyatlarla Haydi Gençler, kombinemizi alalım, tribünleri dolduralım.

20 Haziran 2009 Cumartesi

Geç Kalmamak Lazım!


8 Haziran itibariyle resmen açılan transfer sezonunda en pasif kalan takımlardan biriyiz. Öyle ki şu ana kadar bonservisi elinde olan 2 futbolcu almaktan başka bir şey yapamadık. En mantıklı transferimiz bana göre Teknik Direktörümüz Thomas Doll. Bunun dışında Hacettepe'den en sonunda bizim olanları aldık. Bizim olanları almak bu kadar geciktiği için bu haldeyiz birazda zaten. Hacettepe'den gelen 5 oyuncu içinde beğendiğim isimler var ama durumları hala muallakta diyebiliriz.

Özellikle Orhan Şam konusunda tam bir belirsizlik hakim. Trabzon ile Galatasaray'ın resmen istediği yansıdı ajanslara. Duayen başkanın çıkıp "Orhan'ı kesinlikle satmayacağız" açıklaması yapmasına rağmen daha önce ki yıllara dayanan tecrübelerimizden taraftar olarak bir endişe hissetmiyorum desem yalan ve de baya bir yanlış olur. Hele ki daha sezon ortasında "başkanımız izin verirse şurda burda oynamak istiyorum" diyen bir Orhan Şam'dan bahsediyoruz ki paranında gözü kör olsun Trabzonun yağlı bir teklifinde gitmesi içten bile değil. Orhan dışında ki 4 futbolcuyla ilgili şimdilik sorunumuz yok gibi gözüksede zamanın ne getireceği belli olmaz.

Başkanımızın transfer konusunda yaptığı açıklamalara bakacak olursak çok çelişkili ifadeler görsekte başkanın tavrını uslubunu bilenler şimdiden umutsuzluğa kapılmıştır. İlk önce transfere gerek yok Hacettepe'den ve diğer takımlardan gelecek kiralık oyuncularımız var dedi. Bu açıklama Gençlerbirliği taraftarları tarafından bu sene de hüsran diye tartışılmaya başlandı. Bu tartışmadır belkide sonradan hafif fikir değişikliğine yönlendiren başkanı. Çünkü daha sonrasında transfer konusunda sorulan soruya "Hocamızın fikirleri doğrultusunda oyuncu alacağız. Acele işe şeytan karışır" dediğini okuduk haberlerde. Yine de bu cümlenin yanına kiralık oyuncularımızın olduğunu söylemeden geçmemiş ki bu yine oyuncu alınmayabilir demek oluyor başkanca(?) :). Transferlerin teknik direktöre sorulması doğru bir haraket geçtiğimiz senelerde yapılan hataları düşününce fakat ortada sanıyorum biraz geç kalınmışlık var. Liglerin de erken açılacak olması takımın ne zaman kaynaşacağı sorularını akıllara getiriyor. Bu geç kalınmışlık yeni hocamızın işleri yüzünden kaynaklanan bi durum mu? bilmiyorum. Ancak takımın toplanmasına 5 gün gibi bir süre kaldı ve hocamızın da takımı görmek için 1 haftaya ihtiyacı olduğunu düşünürsek bu kadar geçen zamanda iyi oyuncuları bize bırakırlar mı bu bir soru işareti. Gerçi Türk oyuncudan evvel takıma katkı sağlayacak bir iki yabancı oyuncu alınmasının daha sağlıklı olcağını düşünüyorum ama yine de Mehmet Nas ve Hakan Aslantaş'ın kaptırılması yerlerine daha iyi Türk oyuncuların alınmasını gerektiriyor. Hakan'ın yeri gitmezse Orhan ile dolacak gibi ama Mehmet Nas için ne formül düşünecek yönetim izleyip göreceğiz. Son yapılan Tolga Seyhan transferi yine kafa karıştırdı gerçekten. Yapılan transfer hatalarından ders alınmamışcasına yapılan bu transfer umarım bizim için hayırlı olur diyebiliyorum sadece. Mehmet Polat ve açıkçası bütün taraftar olarak ilk geldiğinde işte bu dediğimiz Koray Avcı isimlerinden bi farkı diye düşünüyorum Tolga Seyhan'ın da ancak tek dileğimiz onlar gibi olmaması umarım yanılırım.

Serdar Kulbilge transferi yine fena sayılmayacak bir transfer ancak sadece böyle bedava futbolcu bulmakla olacak iş değil. Hedefi olan bir takımdan bahsediliyor her sene ancak somut birşeyler yapılmıyor. Kendi adıma konuşmam gerekirse bu polyannacılık oyunu bitmeli bir an evvel.

13 Haziran 2009 Cumartesi

Hocamızı Bulduk: Thomas Doll


Thomas Doll ile 2 yıllık anlaşma imzalayıp teknik direktör arayışlarımızı bitirmiş olduk. İlk etapta yapılması gerekenin yapıldığına inandığımı söyleyip Thomas Doll kimdir şöyle bir araştırayım dedim.


Thomas Doll, Almanya geleneği olarak doğduğu kentin takımında futbol yaşamına başlamış bir isim. Daha sonra Alman liginin önemli takımlarından Hansa Rostock'a transfer olmuş burada da bir süre oynadıktan sonra bulunduğu kentin en önemli takımı olan BFC Dynamo takımına (zamanın iyi takımlarından Dynamo Dresden mi diye baktım ama değilmiş sanırım.) transfer olmuş. DDR-Oberliga olarak adlandırılan bu ligde '87 ve '88 sezonlarında 2 şampiyonluk yaşamış. Burda gösterdiği performans ile Hmaburg takımına geçmiş. Hamburg takımında gösterdiği performans italyan Lazio'nun dikkatini çekmiş ve 15 Milyon Alman Mark'ına transferi gerçekleşmiş. Tabi milli takım yoluda böylece açılmış ve Euro '92 de Alman Milli takımının formasını giymiş kupayı 2. olarak tamamlamışlar. Daha sonraları Almanya'ya Eintracht Frankfurt takımına dönen Doll sakatlıklar nedeniyle çok fazla oynayamamış tekrar İtalya'ya Bari takımına filan derken soluğu Hamburg'da alıp 98den itibaren 3 sezon oynayıp kariyerini noktalamış. Alman Milli takımına 29u Doğu Almanya 18i Almanya adı altında 47 kez hizmet etmiş toplamda 8 gol atmış. Forvet arkası dediğimiz orta saha oyuncusu olarak çok takım değiştirmiş fakat önemli ve başarılı bir kariyeri var diyebiliriz.


Teknik direktörlüğe futbolu bıraktığı takım olan Hamburg'un altyapı ekibini çalıştırarak başlamış. Daha sonra 2004 senesinde Hamburg'un başına geçen Doll 2007 ye kadar takımda teknik direktör olarak çalışmış. Geldiği dönem takımı kümede tutmuş, daha sonra ise İntertoto kupasını kazanarak bir başarı örneği sergilemiş. Daha sonrasında gelen lig 3.lüğü kariyerine fırtına gibi girdiğini gösteriyor. Fakat düşüş bu 3.lükten sonra başlamış. Gittiği Şampiyonlar Ligi grubunda 6 maçta tek galibiyet elde edebilmiş ve takım ligi ortalarda bitirmiş. 1 şubat 2007 tarihinde görevinden ayrılan Doll Borussia Dortmund'un başına geçmiş burdada ancak 1 yıl dayanabilmiş ligi 13. bitirebilen Dortmund'dan da 19 Mayıs 2008 de ayrılmış.O günden bu yana takım çalıştırmayan Doll Gençlerbirliğimize transfer oldu.


Görüntü itibariyle başarısız olarak geldi ancak yine de Hamburg'da ki başarıları ve futbolculuk kariyeri boş biri olmadığınıda göstermekte. Ayrıca hucüm oyuncusu olarak ofansif futbol oynatmasıda hoş bir artı. Ersun Yanal döneminden beri oynayamadığımız ofansif futbol geri gelebilir. Başkan'ın bu sefer hocanın isteklerini yerine getirmeside güzel. Ayrıca antrenör Cengiz Demirel'de geri dönmüş buda güzel bir haber. Beğendiğim bir antrenör kendisi Ersun ve Mesut Hoca'nın başarılı dönemlerinde antrenörlerden biride Cengiz Demirel idi.


İşte böyle bir hoca getirdik. Biraz magazine vurursak işi hocamızın İtalyan Roberta adında bir eşi var ve yengemizden bir kız çocuğuna sahip. Eski eşinden de bir kız çocuğu daha var. Eski eşi ise yine eski Alman futbolcu Olaf Bodden ile evli şu an. Evet tekrardan hayırlı olsun diyelim.

11 Haziran 2009 Perşembe

Senden Bana Son Kalan Bir Küçük Resim Şimdi!


5 Yıldır formamızı başarıyla giyen bir oyuncu bahsedeceğimiz kişi. Sıradan bir futbolcu değil kendisi, O Gençlerbirliği kültürüne uyan ve bu kültürü yaşatan bir futbolcu. Uzun yıllardır Gençlerbirliği taraftarı olan babamdan dinlediğim eski has futbolcuların modern zamandaki yüzüydü Mehmet Nas.


5 yıl forma giyebilmek bir kulüpte doğrusu büyük başarı diyebiliriz Türk futbolunun Anadolu kulüpleri olarak tabir edilen takımlarımızda. Olası her başarısızlıkta zaten çorap gibi değiştirilen teknik adamların yanında, futbolcularda da bu durumu görebiliyoruz. Futbolcunun başarısızlığı anında sözleşme feshiyle sonuçlanabilirken, yakaladığı başarılı grafikte ise 3 İstanbullu'nun astronomik teklifiyle birlikte kendini alem(!)lerde buluyor. Hiç bişey olmadı kulüpten alacağım var diyen futbolcu kendi çekip gidiyor(ki bu sezon bu sayı rekor orandaydı.) İşte bu hengame de kulübümüze 5 sene hizmet etmişti Mehmet Nas. Bu sene biten sözleşmesini bana göre şok bir kararla yenilememe kararı aldı yönetim.


Bu sene yaşadığımız hezimetin bir sorumlusu, suçlusu, bir kan değiştirme operasyonu yapılacaksa bile dokunulmaması gereken tek isimdi Mehmet Nas. Gençlerbirliği için bu sezon birşeyler yapmaya çalışan tabiri caizse yırtınan, çırpınan tek isimdi diyebilirim. Sadece oynadığı oyunla bile gönderilmeyi haketmezken birde taraftarın gönlünde kurduğu taht var ki paranın satın alamayacağı şeyler var ciddende dedirten bir durumdur. gencler.org sitesinde yapılan yılın futbolcusu anketinde ilk sırada yer alması futbolunu kanıtlıyor. 5 sene hizmet ettiği kulübümüzde biz taraftarlarla gönül bağını çok iyi kurmasını efendiliğiyle, duruşuyla, alnının teriyle bildi. Mehmet ne maliyet, ne başka sebeplerin göz önüne alınmadan imza atılması gereken futbolculardan biriydi. Taraftarın sevgisini kazanmış bu adam oynadığı futbol bi kere sırf bu özelliğiyle takımda tutulmalıydı. Yıllardır taraftar olarak jübilesini bizde yapmasını en çok istediğimiz futbolcuların başında geliyordu. Onu anlatmak için ne çok şey söylenebilir bilmiyorum ama ne kadar kaliteli olduğunu bir cümle ile anlatmam gerekirse:

"Türk futbolunun çınarı dediğimiz Gençlerbirliği'nin yıllardır yapamadığını 4 senelik bi çalışma sonunda başarıp Şampiyonlar Ligine kalan Sivasspor'un Mehmet Nas'ı seneye için ısrarla istemesi yeterli olacaktır sanırım"


Maalesef ama maalesef transfer sezonun en büyük kaybını yaşadığımızı düşünüyorum. Seneye için yönetimden goller beklerken, topu kendi ağlarımızda gördük sanırım. Bu senede hüsran gibi duruyor. Yönetimi eleştiren bir yazı gibi oldu ama esas amacım Mehmet Nas'a olan minnetimi anlatmaktı bu yazıda. Ne diyeyim senden bana son kalan bir küçük resim şimdi(bkz. sol üst köşe). Yolun açık olsun, herşey için teşekkürler büyük futbolcu büyük insan Mehmet Nas.

3 Haziran 2009 Çarşamba

YAZIKLAR OLSUN!!!


Her ne kadar çok eleştirsek ve belki bugün bu duruma gelmemizin fitilini ateşleyen kişi olarak sayın başkanımız İlhan Cavcav'ı göstersekte lig sonu Gençlerbirliği yorumunu en güzel yapan kişi de kendisi oldu:

-" YAZIKLAR OLSUN "

Kayserispor maçının rezilliğinden sonra uzun süre neden böyle oldu diyerek düşündüm fakat hiçbir cevap bulamadım. Kimi suçlasam, kime hak versem, ne desem boş sanırım. Samet Aybaba gitti, beğenmediğimiz yabancılar gönderilecek haberleri dolanıyor ve hepside isabetli karar olarak gözükmekte. Ersun Yanal sesleri umarız doğru çıkar. Hacettepe'den kendi futbolcularımız Orhan Şam, Murat Kalkan gibi isimlerin geleceği konuşuluyor. Bu kadar isabetli kararlar verirlirken transfer komitesinin başında hala Cem Onuk isminin bulunması seneye için bu güzel kararları gölgede bırakıyor bana göre. Yine de ne desem boş, ne yapsak boş. Seneye izleyip göreceğiz.



Not: Sınavlarımın başlaması sebebiyle geç bir yazı oldu ve yeni yazılarımda biraz gecikecek şimdiden özür dilerim herkesten.
Related Posts with Thumbnails
Bu blog BloggerV.com üyesidir.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Bu Blogda Ara