Pazartesi sabahı itibariyle Eskişehir yollarına koyuluyorum. Okul açılıyor, tatil bitti ama içimi asıl burkan Ankara'dan ayrılmak. Dünden beri hiç güzel gelmediği kadar güzel geliyor gözüme Ankara. Artık neyin etkisiyle böyle bir sendrom yaşıyorsam, üniversiteyi kazanıp gittiğim zaman bile bu kadar ayrıldığıma üzülmemiştim.
Dün maça giderken Abidinpaşa'dan Ulus'a doğru yürüyerek gittim. Tam Altındağ belediye binasını arkama alıp, Hacettepe üstünden şöyle bir izledim Ankara'yı. Çok değişik ve güzel geldi gözüme. Her zaman ki kasveti üzerindeydi yine ancak ayrı bir havası vardı kimseye benzemeyen. Başkent olmanın verdiği ağırlıkla bakıyordu bana. Haccettepe Hastanesi'nin orada ve bu akşam açılışı yapılan 50. yıl Cebeci Park'ından yükselen devasa Türk Bayrakları, bütün şehri selamlıyorlar tüm kırmızılığıyla dalgalanarak. O dev bayraklardan çok çeşitli yerlere koymuşlar, gerçekten Başkent olmanın getirdiği gururla çok yakışıyor Ankara'ya bu görüntü. Atakulesi, gökdelenleri, üniversiteleri, Anıtkabir, 19 Mayıs Stadyumu, Gençlik Parkı sanki bunların hepsi olması gereken yerlerindeymiş ve en estetik ancak böyle dizilebilirlermiş gibi geldi gözüme. Bugünde tekrardan düzenlenip açılan Gençlik Parkını gezdim, kaçtır maça gidip geliyorum kısmet olmamıştı gezmek, çakal yuvası, kızlara asılan insanlıktan nasibini almamış kişilerin, tinercilerin yuvası olmuştu son zamanlarda. Son seçim çalışması ayağına mıdır artık yenileme çalışmaları yapıldı ve yiğidi öldür hakkını yeme demişler, Melih Gökçek'in Ankara için yaptığı en hayırlı işlerden biri oldu diye düşünüyorum. Harika bir düzenlemeyle ailelerin gezdiği bir mekan halini almış görünüyor ama modası geçtikçe bakımsız kalırsa tekrar eski köhne günlerine döner mi diye de sormadan edemedim kendi kendime.
Yolda bir iki kişi beni çevirip adres sorunca tarif ettim. Birde lunaparkta "buster" denilen o yeni aletin en tepesinde Ankara'yı izlerken yanımda Ankara yabancısı bir kızın soruları üzerine göstererek anlattım Ankara'yı. Alıştım artık yabancılık çekmiyorum dediğim Eskişehir geldi aklıma, aslında ne kadar yabancı olduğumu hissettim hala. Ait olduğum, yabancı olamayacağım tek yer, her yerini bildiğim Ankara olduğuna bir kez daha kanaat getirdim. Gençlerbirliğim de bu kadar güzel oynarken şimdi terkedilir mi be Ankara?. Maalesef gelecek kaygıları, okul okumak şart, bir de bu sene yandal belasına bulaştık olursa işim daha zor. Ankara'ya her maça gelmek istiyor ya gönül bu nasıl mümkün olacak bilemiyorum. Ara ara yakın deplasmanların yanında bir de tabikii Eskişehir deplasmanları yapabileceğim ve gelebildiğim kadar Ankara'ya gelmeye çalışacağım.
Bu kadar yoğunlukta yaz vakti ayırdığım ilgiyi bloga da çok ayıramayacağım gibi gözüküyor en çokta bu beni üzüyor. Kaldığımız öğrenci yurdunda internetin olmaması da en büyük handikapım. Bu zorunlu ilgisizlikten dolayı herkesten şimdiden özür diliyorum. Elimden geldiğince yazılarımla karşınızda olacağım ama her gün her gün atamayacağım maalesef yazılarımı. Yazıp biriktirdikten sonra, interneti yakaldığım gün bir kaç post ile karşılaşabilme ihtimaliniz çok daha yüksek. Yarın(Pazar) son günüm Ankara'da, içimde daha fazla depreşmeden Ankara aşkı yazıyı burada noktalayım. Erkin Koray'ın "Ankara Rüzgarı" şarkısından dizelerle sonlansın madem :).
Bu bir Ankara usülüdür Ankara'dan çıkar
Yeni olsa ne eski olsa ne çıkar
Delikanlılaar ben, biz, onlar
Aaa bak daha ne var
En hızlı zamanında ankaranın sevdik birbirimizi
Sen ve ben belki çok erken
Ama çok yakındık birbirimize
Bir kız ve bir erkek
Çıııığ gibi yağdık Ankaranın üzerine!!
4 yorum:
YHT 10 lira be Gençay. Maç günü erken belli olur. İlk 50 yolcudan olursan öğlen 1'deki trene bindin mi 3teki maça maratondasın yine. Eskişehir deplasmanı demişsin, 1 Kasım'da Kasımpaşa maçı güzel olur günübirlik İstanbul. Takma kafan böyle şeyleri. Sen Ankara Rüzgarı ile girmişsin, ben benim blogda bir dergiden alıntıladığım kısımla devam ettireyim öyleyse... Bizim de Ankara'ya niye bu kadar tutkuyla bağlandığımız belli olsun.
Ankara'da yaşamak, Ankaralı olmak duygusu verir insana ki, bu her şehirde rastlanılan bir durum değildir. Bu, esastan bir bağlılıktır, gönül işi gibi bir şey yani. Buradan çıkılan bütün yolculuklar mutlaka geri dönülmek üzerine kurulur. Güneye de gidilir, tatil de yapılır ama sonunda Ankara'ya dönülür mutlaka. Şehir seni terk etmezse eğer, sen terk edemezsin onu.
Öyle dostum zaten bir tek bu YHT'ye güveniyorum. Umarım çok yoğun program olmazda derlerin gideriz. Son yazıda harikaymış teşekkür ederim.
iyi yolculuklar abi.
eyvallah sağolasın :)
Yorum Gönder