8 Kasım 2011 Salı

Tarih Yazdık!

 Sıkıntılı dönem geçiren takımımızda şu ana kadar giden en iyi şey kısıtlı kadroya rağmen futbol oynamaya çalışan bir takım ve iç sahada alınan güzel sonuçlardı. Fikstürde en zorlu dönemece girdik ve iç sahada arka arkaya Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray ile maçlarımız olacak. Bunların ilki olan Beşiktaş maçı gerçek bir tarih yazmayla başladı. Kolay kolay unutulmayacak bir maç hem biz Gençlerbirliği taraftarları hem de Türk futbolu tarihi açısından.

Maç başlamasıyla Beşiktaş'ın bulduğu ilk pozisyonu gole çevirmesi en istemediğimiz olaydı ki bizim için kabusun başlangıcı oldu. Ardından olmayan bir pozisyonda yediğimiz ikinci gol açıkçası umutlarımızı tüketti derken ikinci yarı başıyla itibaren destan yazmaya başladık.

 Maçı Gençlerbirliği açısından değerlendirirsem, yediğimiz iki golde de çok net bir pozisyon yoktu sadece ciddi bir defans zaafının sonucu golleri yedik. Genel anlamda da en büyük sıkıntımız defansımız. Cem Can'ı ortasaha'dan devşirip sağ bek ve vasat oynayan Mehmet Sedef'ten de sol bek yaptığımız için çok sık bu bölgede aksaklıklar oluyor.

İlk yarı 0-2 geriye düşmemize rağmen 45 dakikanın büyük bir bölümünde tek kale oynadık desek yalan söylemiş olmam. Medyada genellikle "Beşiktaş yenildi" diye lanse edildiğinden pek konuşulmadı ama tarafsız bir gözle bakarsak ilk yarıda da bahriz bir üstünlüğümüz mevcuttu. Burda da Gençlerbirliği'nin ikinci büyük zaafı ortaya çıkıyor. Defansif anlamda pozisyon vermeden yediğimiz golleri Mersin ve Beşiktaş maçlarında gördüğümüz gibi hücum anlamında da pozisyon yakalayıp gol vuruşu yapamama hastalığımızı Kayseri maçında olduğu gibi bu maçta da gösterdik. Gol vuruşlarını halledebilirsek eğer -ki bunun içinde takviye şart- galibiyet serileri gelebilir ve Gençlerbirliği hiç beklenmeyen bir performans ile üst sıraları zorlayabilir.

Maçın ikinci yarısında ise pozisyon bulmaya devam ettiğimiz gibi iki dakika arayla gerçekleşen ataklarımızda bulduğumuz goller galibiyetin habercisi oldu. Kolay golleri dahi bir türlü atamayan takımımız bu sefer iki zor pozisyonda son vuruşları başarılı bir şekilde gerçekleştirince kendimize güvenimiz geldi. Herkesin kırılma noktası olarak dillendirdiği Mustafa Pektemek'in mutlak pozisyonda kaçırdığı 3. gol şansını bir kenara ayırırsak 2 dakika arayla gelen goller maçın bizim açımızdan kırılma noktasıydı.

Egemen'in durup dururken kaleci ile anlaşamayıp kendi kalesine attığı gol galibiyetin habercisi olurken, Erdal'ın 90. dakikada attığı son golümüz ise belkide Erdal'ın hayatının golüydü.
Beşiktaş niye yenildi? Beşiktaş neden çöktü? gibi sorulara yanıt arayan medyaya karşı taraflı ve tarafsız kim bu maçı baştan sona izlese aslında maçı Gençlerbirliği'nin haklı olarak kazandığını konusunda kesinlikle hemfikir olacaklardır.

Toparlayacak olursak defansif anlamda zaaflarımız gerçekten çok yüksek seviyede. Sezon başından bu maçın ikinci yarısına kadar son vuruşlardaki beceriksizliğimizde bir o kadar can sıkıcı. Ama Fuat Çapa'nın bu kısıtlı kadroya rağmen futbol oynatmaya çalışması ve çok pozisyon bulmamız bizi heyecanlandıran ve umutlandıran şeyler. Ankara her takıma deplasman olmaya başlıyor yavaş yavaş yalnız bu durumu deplasmanda da gerçekleştirmeye çalışmamız lazım. Ciddi bir deplasman fobimiz olduğu açıktır.

Öyle yada böyle bir çok duyguyu aynı anda yaşadık her yönüyle efsane olacak bir maçtı. Attığı gole sevinmeyip bize saygısını sunan Mustafa Pektemek'i de tekrar kutluyorum ve Beşiktaş'ı bireysel olarak sevmesemde Mustafa'nın gollerinin devamını can-ı gönülden istiyorum.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails
Bu blog BloggerV.com üyesidir.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Bu Blogda Ara