31 Ağustos 2009 Pazartesi

Blogum Tolga Özek'in Köşesinde!


Sizinle mutluluğumu paylaşmak istiyorum. 4 ay önce tamamen amatör ruhla başladığım blogum, desteklerinizle yavaş yavaş büyüme içerisinde. Ankara futbolu için önemli spor yazarlarından biri olan Tolga Özek bey de NTVSpor'dan sonra bu sene sporx.com adresinde yazılarına devam ediyor. Bu yazılarının sonunda "Haftanın Blogu" köşesi var ve her hafta bir blogu tanıtıyor. Sağolsun çağrıma cevap verdi, takip ettiği bloglar arasında olduğunu ve tanıtmak istediğini söyledi. Mail yoluyla blogumla ilgili biraz bilgi verdim. Bu hafta da köşesine konuk etmiş blogumu. Böyle bir gururu bana yaşattığı için kendisine ve bu gururu bana yaşamam da yardımcı olan, bana desteğini sunan herkese çok ama çok teşekkür ediyorum. İşte blogumun yer aldığı kısım:



Haftanın blogu: Kirmizisiyahkultur


Gençlerbirliği taraftarı Gençay Ergez’in 2009 Nisan (hatta bana ilettiğine göre tam tarihini bile hatırlıyor 24 Nisan) tarihinden itibaren yazılarıyla süslediği blogu. Bana ulaştığı ana kadar 66 girdi yayınlamıştı. Az ama öz Gençlerbirliği taraftarlarından biri olan Gençay’ın blogunu tarif ederken kullandığı ifade aynen şöyle “Amacım kamuoyunda sürekli olarak taraftarı yok diyerek alay edilen, bu takımı kim tutar acaba diye düşünen zihniyetlere, Gençlerbirliği taraftarı kimdir, kimi eleştirir kime kızar, takımına ne kadar sevdalıdır, Gençlerbirliği kültürü dedikleri şey nedir bunları anlatmak ispatlamak.”

Sadece futbol değil, sporun herhangi dalındaki blogunuzu, hangi tarihten beridir yayında olduğu, odaklandığınız alan gibi bilgiler ile birlikte bana e-posta yolu ile gönderirseniz yazılarımda yer vermek isterim.

http://kirmizisiyahkultur.blogspot.com

Yazının tamamı için:

Maalesef Pantelic Ajax'da!


Sonunda heyecanlandık, iyi bir transfer derken Pantelic'te kaçtı. Kasımpaşa maçını radyoda dinlerken messenger da arkadaşlar demişti "Pantelic Ajax'a gitmiş" diye. Transfermarkt.de sitesinin linkini yolladılar, google çeviriden -teknolojinin nimetleri- Türkçe'ye çevirdim. Daha imzalamamış gibi şeyler yazıyordu. Pek aldırış etmedim, sadece ilgilendi gibi haberdir diye ama gecenin bir vakti aklıma düştü şu Ajax'ın sitesine filan bakayım ne yazıyor diye. Baktım ancak pek bi haber bulamadım. Transfermarkt.de sitesinde Ajax'ın yeni transferleri arasında bedelsiz geldiği yazıyordu. Şansımı bir de google'a "PANTELIC" yazarak denedim. Wikipedia'da hemen geçmişlerdi kariyeri boyunca oynadığı kulüpler kısmına. "2009-... Ajax" yazıyordu. Üzüldüm tabi ki haliyle.


Bizim için çok üst düzey oyuncu olduğunu zaten belirtmiştim, belki gelmesini beklemek bile hayaldi ancak Cavcav'ın herşey iyi giderken böyle bir güzellik yapmasını umdum. Olmadı, umut fakirin ekmeği misali kısa süreli heyecan yaşamış olduk. Bu transferin para kurbanı olmasından da öte seviye farkı da işin içinde diye düşünüyorum. Sonuçta teklif eden takım Ajax, kimsenin de saçma bulmasını bekleyemem. Güzel bir güne başlayacakken biraz canımı sıkmadı değil haber. Benim asıl canımı sıkan Pantelic'ten öte mesai saatinin bitimiyle bitecek olan transfer sezonu içinde hala forvet oyuncusu alamamış olmamız. Thomas Doll'un Kasımpaşa karşısında hiç beklemediğim şekilde Djite'yi de oyuna sokmasıyla birlikte korkarım ki "Cavcav'ın 4 gollü galibiyetten sonra forvete ihtiyacımız yok diyebilir" tezim biraz daha kuvvetlendi. Yine de böyle mutlu bir güne umutla bakmak istiyorum ve çıkmadık candan ümit kesilmez diyorum.

İkinci Zafer Bayramı


Sonunda ilk galibiyetimiz, farklı bir skorla Kasımpaşa karşısında geldi. Maç önü, teknik-taktik değerlendirmelerde söylediğim çıktı bir nebze. Defansı kötü Kasımpaşa karşısında hücum gücümüzün zayıf olmasına karşın 2. golden sonra çözdük rakibi. Ancak diğer haftalara bakıldığında daha kötü oyunla kazandığımız bir maç, bu da futbolun adaleti yok sözünü destekliyor sanırım.

Maça gitmeyi çok istedim ancak ramazan ayında oruç olmamız münasebetiyle caydım içim buruk bir şekilde. Maçı yine özetlerden takip ettim, oynandığı sıra da dönüşümlü yayınıyla TRT Radyo 1 koştu imdadıma. Maç kadrosunu verdiğinde siteye koydum hemen, klasik 11'imizdi, dizilişimizdi. Maçı çok az anlattı spiker ancak maçın başlarında ki anlatımında çok fazla karşılıklı pas hataları olduğunu söyledi. Sanırım Thomas Doll ve Kahe'nin söylediği düşük performans buydu. Zeki Çol bu skoru Ankaraspor maçında yakalamamız gerektiğini söyledi bende hak verdim, zaten yazmıştım da ancak çok şanssız bir karşılaşma geçirdik. Bu karşılaşma da gördüklerim yavaş yavaş rakibe şut şansı vermeye başlamışız, en sağlam yerimiz dediğimiz defans biraz rehavete kapılmış mıdır bilmem ama kaleci Serdar'ın uzaklardan gelen sert şutları başarıyla kurtarması defansı affettirmiş. Bu sorunun biraz daha atağa destek vermek amacıyla ileri çıkan defans elemanları yüzünden olduğunu düşünüyorum açıkçası. Çünkü maçı anlatan spiker de söyledi, atağa çıkan Burhan ve Kahe'yi arkadan destekleyen isimler Aykut ve Orhan. Hal böyle olunca orta alanda topu iyi kontrol de edemediysek atak yememiz çok normal. Takımın eksileri uzaktan bakılınca böyle gözüküyor. Belki daha da çok eksiğimiz hatamız vardır ama insan 4 gollü galibiyetin sarhoşluğuna belki de göremiyor.

Artılara gelecek olursak, Zeki Çol haklı, Gençlerbirliği takım olmaya başladı. Son 3 senedir birbirinden habersiz oynayan futbolculardan sonra Gençlerbirliği'nin oynadığı oyun gerçekten çok zevkli ve farklı. Zaten benimde Gençler'e gönül vermemi sağlayan bu farklı ve zevkli futbol anlayışı değil midir? Eski ve normal olan Gençlerbirliği, Thomas Doll sayesinde müthiş bir geri dönüş içerisinde. Bir forvet, herşey bir kaliteli forvete bakıyor aslında. Daha coşkulu ve gollü bir takım için. Ancak bu maçta gördüğüm artılardan biri de, hucüm elemanlarımızın son vuruşlarında ki beceri bu maçta çok iyiydi. Allah bir yerden verirken, bir yerden alıyor derler ya, resmen o durumu yaşıyoruz. Hücum etkiliyken bitiricilik yok, bitiricilik varken oyun yok. Ama kim ne derse desin özetlerden de görülen farklı bir hücum hattımız olduğuydu. Paslar hatalarının yanında şut şansları versekte oyunu Kasımpaşa'ya göre domine etmişiz ve forvet hattımızda formuna kavuşmuş. Dişimize göre rakip dedim 2 gol, belki 3 gol bekliyordum ama çok daha gününde forvetler sayesinde 4. golü de bulduk.
3. golü atan Kahe'nin vuruşu gerçekten süperdi. Maçın gollerinden en güzeli -görsel olarak- Kahe'nin golüydü. İlk geldiği zamanlar bizde aslında Kahe'yi bu golleriyle, vuruşlarıyla tanıdık. Düşüş içinde dediğimiz Kahe, eski Gençlerbirliği'ni de almış yanına geri dönüyor sanki. Bunun yanında Mustafa Pektemek'in attığı gol ve gelen yorumlarda "ikili mücadeleler de ayakta kalabiliyor" ddenilmesi çok güzel bir durum. Hava toplarına hakim kimliğini konuşturmuş Pektemek. Hayal kırıklığım ise Burhan oldu. Özetlerde daima kendisini izlerdik ataklarda, sağdan geliştirdiği ve bireysel yeteneklerini konuşturduğu ataklarını bu maçta görememek beni üzdü. Zaten Thomas Doll için oyuncu değiştirmek adına çok erken olan 70. dakika da yerini son golümüzü atan Hurşit'e bıraktı. Djite'nin oynadığı oyun hazırlık kampında aramızda olamamasına rağmen çok kötü değil ancak kaçırdığı bir gol var ki akıllara zarar. Eski Djite pek değişmemiş dedirtiyor. Ve Harbuzi... O'nun için ne desek bilmiyorum. Takıma geç katıldı ama umutlarımızı boş çıkarmadı Harbuzi. Son hız devam ediyor Beşiktaş maçında ki büyüsüne. Yavaş yavaş kaliteli olduğunu hissettirmeye başladı derken bu maçta 1 gol, 1 asist ile maçın yıldızıydı. Attığı golde hoş bir goldü gerçekten. Attığı golün hoş bir yanı da topu oraya taşıyan Orhan Şam. Orhan'ın topu oraya taşıyışını izlerken biraz Barça'lı Dani Alves tadında ama daha çok tipiyle ve oyunuyla Sergio Ramos'a benzettim. O alanda ki paslaşma da çok güzeldi, Harbuzi'ye son pası veren isim Radeljic olunca takımın ne kadar ofansif futbol oynadığı da açıklanıyor sanırım.


Geçen haftalara göre kalitesiz bir oyun belki ama kazanılan galibiyetin anlamı çok büyük. Zayıf hücum hattından yakınırken -belki "Kasımpaşa sonuçta ne olmuş" densede- keyif veren ve son hız giden bir Gençlerbirliği var ortada. Thomas Doll açıklamalarında 4-0'ı hakedecek bir galibiyeti haketmediğimizi söylemiş. Takım disiplininden kopulmaması adına başarılı bir açıklama olarak görüyorum. Herşeye rağmen kötü oyunlarının sebebini rakibe yıkan teknik direktörleri gördüğümüz, hatta kötü futbolda gelen bu tarz galibiyetlerini çok büyük bir başarı elde etmişcesine kendini överek anlatan teknik direktörlerin olduğu ortamda, özeleştirisini yapabilen olgunlukta bir teknik direktörümüz olduğuna çok seviniyorum. Skor ne olursa olsun, bu takımı eski haline döndürebildiğin, tekrar birliği sağlayabildiğin için seviyoruz seni Thomas Doll. Zafer Bayramımızı kutladığımız bugünde, böyle bir zaferle coşkumuza coşku kattığın için teşekkürler Thomas Doll, teşekkürler Gençlerbirliği'm.
Bu maçtan sonra oluşan tek korkum, transfer döneminin bitimine 1 gün kala, "ne gerek var bak 4 gol attık işte" diyerek bizi forvetten mahrum bırakacak bir İlhan Cavcav'dır. Şeytan kulağına kurşun deyip, tahtalara vuralım.
Bana Göre;
Maçın Adamı : Labinot Harbuzi
Maçın Hayal Kırıklığı: Burhan Eşer
En Güzel Gol : Kahe (3. GOL)
En Güzel Hareket: Orhan Şam (Harbuzi'nin golünde ki top taşıyışıyla)
Maçın Gerçek Kazananı: Gençlerbirliği Taraftarları :).

30 Ağustos 2009 Pazar

İlk 11'imiz! (2009-2010 4. Hafta)

Football Fans Know Better

Bu kadroyu yazdığım sıralarda Harbuzi golümüzü attı 1-0 öndeyiz. Aykut'un da forveti desteklediğini söyledi spiker, durum böyleyse Pektemek biraz daha forvete yakın oynuyor sanırım biraz daha 4-3-3 stili oynuyoruz gibi.

Zafer Bayramımız Kutlu Olsun!


Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.



Ulu Önder Atatürk'ün kahraman Türk halkıyla yazdığı destanın 87. yılı hepimize kutlu olsun. Bugün rahatça yaşayabiliyorsak sayenizdedir Ata'm, sayenizdedir Kahraman Türk Ordusu ve bağımsızlık uğruna elinde olmayanı yaratan kahraman Türk Halkı. Sizleri unutmadık, unutmayacağız.

29 Ağustos 2009 Cumartesi

Gençlerbirliği ve Rakipleri 2009-2010 Sezonu 4. Hafta

Kasımpaşa deplasmanı ilk 7 hafta içinde ki Ankara dışına çıkacağımız tek maçtı. Lig ha başladı, ha başlayacak derken 4. haftaya geldik bile. 3 hafta da 3 beraberlik biraz fazla gelmeye başladı. Gerçi sezona mağlubiyetlerle başlayacağımızı düşünen ben ve benim gibiler için iyi sonuçlar ancak maçları izledikçe deli oluyor insan. Ortaya beraberlik futbolundan çok bizim kazanmamız gereken maçlar çıkıyor haliyle bende kaçan galibiyete üzülüyorum. Bu bağlamda Kasımpaşa'nın tam dişimize göre olduğunu düşünüyorum. Çünkü rakibimizin bu sezon ki performansı çok kötü 3 hafta da hala puanları yok.
Şu ana kadar oynadığı 3 maçta en az 2 gol yiyen bir takım Kasımpaşa defansı çok kuvvetli olan bir takım değil. Bunun yanısıra gol de atamıyorlar. Sadece 2 gol atabilmişler ancak bizim defansımızı düşününce geçmeleri çok zor olabilir. Bizde bu sezon sadece 1 gol atabilen ve sadece 1 gol yiyen defansı kuvvetli ancak forvet hattı zayıf bir takımız. Çok gol yiyen Kasımpaşa'ya karşı yavaş yavaş olgunlaşan hucümlarımıza bitiriciliği de ekleyebilirsek bizde 2-3 gollü bir galibiyet alarak lige moralli devam ederiz diye düşünmekteyim. Beşiktaş karşısında bilinçli ataklar gerçekleştirdik ancak Beşiktaş'ın yırtıcı savunması oyuncularımızı yorunca son vuruş bir türlü düzgün olamadı. Kasımpaşa'nın defansında Eskişehirspor'dan tanıdığım Özgür Öçal'dan başka tanıdık isim yok. Güçsüz dediğim defans hattı isim kalitesi olarakta kendisini inkar ediyor. Yavaş yavaş düzene giren Kahe ağır olsada en azından defansı yorar biz de Harbuzi ve Pektemek ile gole gidebiliriz. Kasımpaşa'nın ortasahasına baktığımda tanıdık isimlerden Kasımpaşa düşerken gösterdiği performans ile aklımda yer eden Moritz'i görüyorum. Etkili bir isim Moritz, yanısıra Gençlerbirliği formasıyla başarılı maçlar çıkarırken yaşadığı sakatlık sonrası eskiyi yakalayamayıp takımdan ayrılan Sedat Yeşilkaya'yı görmek içimi burktu biraz. Sedat biz de oynarken çok sevdiğim futbolculardan biriydi. Formamız altında Fenerbahçe'ye attığı muhteşem gol hala TRT 1'de Telelig programının jeneriklerinde geçer. Uğur Yıldırım gibi "tescilli duran top üstadı" bir isimde kadrolarında. Danimarkalı Keller ise kariyeri olan bir isim ancak hiç maçını seyretmedim. Bu orta saha kurgusuna sahip Kasımpaşa forvet hattında ise sezon başında bizim takımda görmeyi çok istediğim ve geçen sene Kasımpaşa'nın Süper Lig yolunda sırtlayıcısı görevini üstlenen Erhan Küçük var. Orta sahanın sağı, solu, ortası ve asıl olarak forvette oynayan bu isim takım olarak en dikkat etmemiz isim Andre Morizt ile birlikte. Forvetteki yabancılarını bilemiyorum zaten onlar dışında da bizimde yakınen tanıdığımız bir isim olarak Sertan Eser var. 35'lik futbolcu eski kurt günlerinden de uzak artık. Son olarak Diyarbakır'a kiraladığımız ancak bize geri dönen Yasir Elmacı'yı da Kasımpaşa'ya kiralamışız.

Bizde ise şu anlık pek sorun gözükmüyor. Sadece Harbuzi'nin ufak bir sakatlığı vardı ancak oynamasına engel teşkil edecek bir durumu yok sanıyorum. Sinan ve Sandro'nun sakatlıkları devam ediyor. Beşiktaş karşısında ki kadromuzu koruyacağız büyük ihtimal ancak benim kafamda çok daha farklı bir kadro var. Açıkçası Mustafa'nın sol kanatta harcanmadığı bunun yanında Momha'nın yerini alan Aykut'un buradaki başarılı performasını gördükten sonra da burayı bozmayıp sol kanata Momha'nın çekildiği bir kadro bana göre daha güzel olacaktır. Momha'nın defans özelliklerinin yanında geçen sene gördüğümüz hücum özelliklerinden de yararlanmak güzel olacaktır. Böylelikle Hem Mustafa forvet gibi oynayıp gole daha yaklaşır, hemde sol kanatta güçlü bir akıncımız olur. Geçen hafta ki kadrodan tek eksik Cem Can olur ki bu da defansif değil daha ofansif bir oyun oynayacağımız anlamına gelir. Haftalardır Thomas Doll'un oynattığı futbol yüzümüzü güldürüyor. Şüphesiz benden daha fazla taktik bilgisine sahip olması ve oyuncuları tanıması sebebiyle kendine göre en iyi kadro seçimini yapacaktır. Ancak bende biraz duygusallıkla (Mustafa ve Momha'yı bu kadroda görmek istiyorum) birazcık da "daha iyi" bir oyun anlayışına sahip olacağımız düşüncesiyle aşağıdaki kadroyu yaptım. Orta saha daha hücumcu anlayışa sahip oldu bu kadroda ama Cem Can'ın defans gücünü Momha'nın da kapatabileceğine olan inancımdan çok farketmez gibi geliyor. Tam dişimize göre olan rakibimizi de böyle ofans bir kadroyla daha kolay çözebiliriz diye düşünüyorum.

İşte Benim 11'im:

Football Fans Know Better

Pantelic'i Para Kurbanı Etmeyin!


Bugün Sırp forvet Pantelic ile flörtte olduğumuzu okudum. Gerçekten heyecan verici. Geçen yazımda yazdığım "kariyerli adam" buydu diyebilirim. Ancak Cavcav farkı tabii ki, tek sorun para konusunda anlaşılamaması. Daha önce Ebi Smolarek ve Lomano Lua Lua'nın menajerler aracılığıyla bize teklif edildiği söylenmişti. Ancak Ebi Smolarek'in 950 bin euro'da ısrarcı olması maalesef Cavcav tarafından hoş karşılanmamış ve anlaşma suya düşmüş.


Şimdi bir heyecanımızı artıracak ve en ihtiyacımız olan bölgeye bir isim haberi daha var ve sorun yine para. Pantelic'in en son 850 bin euro dediği, Cavcav'ın ise 600 bin euro'da ısrar ettiği yazıyor. Pantelic yine insaflı düşünmek için zaman istemiş. Transfer döneminin bitimine 2 gün kalmışken ve forvet açığımız varken kulübün bu sezon ki geleceği 250 bin euro'ya bağlı maalesef. Başkan bir gün de bizi şaşırtsa ahh. "Kurttur, işini bilir" sıfatını öyle benimsemiş ki yine kurtluk peşinde durum gerçekten böyleyse. Bedavaya Pantelic gibi bir oyuncu bulmuşsun, tamam oyuncuların maaşları arasında ki fiyat farkı çok açılmasın istiyorsun ama bu adam da şu an ki durumumuzda bu takım için en iyisi. Şu son 2 günde Patiyo gidiyor, Pantelic geliyor derken yine insanları cankeş edip bu takımı para için bir doğru dürüst forvetten mahrum bırakacaklar. Hoş haberin doğruluğuda beni biraz düşündürüyor. Daha önceden gözüme çarpan Dortmund'un Pantelic'i istediği yönünde haberler vardı. Bunun yanı sıra bu sezon Kayseri ve Trabzon'un da istediği ancak Pantelic'in başka liglerden daha iyi teklifler aldığı yönünde haberlerde çıktı. Bu sebeple Pantelic haberinin doğruluğuna beni inandırabilecek tek şey transfer döneminin bitimine 2 gün kala Pantelic'in hala boşta olması. Haydi İlhan Başkan yap şu transferi dök bizi sokaklara :). Sana söz alırsan bu adamı bende forma alıp arkasına Pantelic yazdıracağım sana ilk paranı ben kazandıracağım :).


-Pantelic Kimdir?-

Pantelic kimdir şöyle kısaca bir tanıtayım. 1978 doğumlu yani 31 yaşında Sırp oyuncudur. Futbola Kızılyıldız altyapısında başlamış, babasının iş durumundan Yunanistan'a taşınmışlar orada Iraklis altyapısında devam etmiş futbol eğitimine. Henüz 20 yaşında Paris Saint Germain formasıyla tanışmış ancak pek başarılı sezon geçirememiş. En kötü zamanlarınıda bu dönem yaşamış. Paris'ten kiralık olarak Lausanne takımına geçmiş 21 maçta 14 gol atınca Celta Vigo kapmış. Ancak Celta macerası da Paris'e benzeyen Pantelic buradan Strum Graz'a kiralık gitmiş orada da başarısız dönemler geçirmiş. Kendini bulması 2004 yılında ülkesinin Smederevo takımında olmuş. 31 maçta 13 gol atan golcü buradan Altyapısından yetiştiği Kızılyıldız takımına geçer ve 1 sezonda oynadığı 44 maçta 26 gol atar. Daha sonra son takımı olan Hertha Berlin ile Almanya macerası başlar 2005-2009 yılları arasında Hertha formasıyla çıktığı 114 maçta 45 gole imzasını atar. Hertha'da ki bu performansı sadece lig performansıdır. Avrupa kupaları ve Almanya kupasını da dahil edince 130 maçta 50 gol 30 asist ile oynamış bir isim. Geride bıraktığımız sezonda ise 33 maçta 10 gole imzasını atarken 8 tane asistle de arkadaşlarına attırmış. Golcü kimliğinin yanında asistçi özelliği olmasıda güzel bir şey. Sırbistan milli takımı ile 26 maça çıkmış ayrıca Pantelic.


Tecrübeli ve iyi bir isim, gerçekten 250 bin euro yüzünden elden kaçarsa yazık olur kanaatindeyim. Hertha Berlin kendisini alırken ilk sene 250 bin euro'ya kiraladığını sonrasında ise 1.5 milyon euro vererek kendisini aldığını da söyleyeyim. Umudumuzu yitirmeden bekleyeceğiz artık hem bu lig için hem bizim için üst düzey bir forvet geleceği varken elden kaçırmamak iyi olur.

Blog Yenileme Çalışmaları


Tribünden dostlarımla tartıştık az buçuk siteyi, benimde şikayetçi olduğum, değiştirilmesi gereken bir çok konuda hemfikirdiler. Eski tema derme çatma geliyordu biraz bana, bunun yanında paintte kesip yazdığım başlık resmi olayı tamamlıyordu :). İnsanın grafik, photoshop tarzı şeyler bilmemesi kötüymüş. Sağolsun Deniz Burçay Haberal arkadaşım yardımıma yetişti birbirinden güzel bannerlar yaptı. Ben de hazır bannerlar yapıldı fırsat bu fırsat deyip şöyle bir blogger temalarını önizledim. Siyah taban altında beyaz yazıların göz yorduğunu düşünüyordum buna göre seçim yapıp şöyle ferah birşeyler bulayım dedim. Mevcut temalardan en uygunu bunu buldum. Maalesef ki kendim tema yapmayıda bilemiyorum. Kendimize has temaları yapana kadar en iyisi bu deyip noktayı koyayım en iyisi :). Umarım beğenirsiniz, böyle biraz daha ferah olduğunu hissettim ben. Bir öneriniz, dileğiniz olursa yorum bırakın olmadı mail adresim sağ tarafta "Tanımak, tanışmak için" bölümünde yazmakta oradan da ulaşabilirsiniz.


Tekrar tekrar Deniz Burçay Haberal arkadaşıma teşekkürlerimi sunuyorum. Keyifli ve futbol dolu günler diliyorum.

28 Ağustos 2009 Cuma

Biz Bu Ligin Takımı Olmak İçin Ne Yapıyoruz?


Thomas Doll, dünkü açıklaması sırasında 3 İstanbullu'nun bu ligin takımı olmadığını, ligin diğer takımlarına göre çok üst düzey takımlar olduğunu söylemiş. 3 hafta içinde bu acı gerçeği teknik direktörümüz görmüş. Gelir düzeyinde ki adaletsizlikler yüzünden bu takımlar arasında ki uçurum açılıyor öncelikle. Lig TV sadece bu 3 takımın maçlarını yayınlayıp aslan payını da onlara verince tabii ki bir adaletsizlik olması beklenir. Bunun yanısıra şampiyonluk ve başarıya tapan insanların bu 3 takımı tutup nerede olursalar olsun orjinal ürünleri üstlerinden eksik etmemeleri de bu 3 İstanbul kulübüne müthiş gelir getiriyor. En basitinden Roberto Carlos örneği vardır ki önümüz de, forma satışları sayesinde verilen paranın çıktığı söylenmiştir.

Gelir konusunda ki başlıca adaletsizlikler bunlar, Lig TV olayının çözümüne ilişkin kimsenin birşey yapabileceğini sanmıyorum. Geçen maçtan sonra yazdığım yazıda Mehmet Demirkol'da değinmişti bu meseleye, "bütün maçlar yayınlansın" demişti. Bu işin tek çözümü böyle olabilir. Ayrıca yine Mehmet Demirkol'un dediği gibi bütün maçların yayınlanması gelirin yanı sıra taraftar kazandırabilme özelliğiyle de öne çıkıyor ki işte bu bizim için çok daha önemli. Daha çok taraftar daha çok hasılat demek bunun yanısıra hayranı olduğu takımın ürünlerini almak bir taraftar için vazgeçilmez bir durumdur ki bu da kulübe artı gelir demek. Hayranı olunan oyuncunun formasını almak, yeni yapılan güzel bir isimden sonra, o ismin formasını gidip satın almak bunlar taraftar açısından önemli olduğu gibi kulüplere gelir açısından da büyük gelirler kazandırır. Ama maalesef ki başta taraftar konusunda ki adaletsizlik, sonrasında yayın konusunda ki adaletsizlik ile devam ediyor bunların hepsi de gelir konusunda adaletsizlik yaratıyor. Thomas Doll da daha 3. hafta olayın boyutunu kavrayıp açıklamasını yapıyor. Buraya kadar yazdığım Türkiye de ki futbol sisteminin kısa bir eleştirisiydi. Çuvaldızı batırdık başkalarına şimdi de iğneyi kendimize batıracağım.

Aklımda ki soru şu; "bu kadar adaletsizlik var tamam ancak bir yerde de biz mi bu ligin takımı olmak istemiyoruz?"
Kalite olarak tam manasıyla bir Galatasaray'ı yakalayabileceğimizi asla iddia etmiyorum ancak yapılan transferler bizim bu ligin takımı olabilmek için ne kadar çaba sarfettiğimizin habercisi gibi. Demek istediğim şu ki, taraftarı tribüne çekebilecek, Ankara'da Gençlerbirliği'ni tutmayan bir insanı bile heyecanlandırabilecek bir transfer -maalesef yapabilecekken- yapmıyoruz. Eskiden Babangida gibi bir ismi getirdiğimizde basın tarafından ne kadar ilgiyle haber yapıldığını hatırlıyorum. Bugün Ankaragücü Darius Vassell transferi ile ne kadar heyecan yaşadı hepimiz biliyoruz. Ankara'da yaşayan insanlar belki gideceği yoksa bile sırf Vassell'i görmek adına gidiyor maçlara. Belki yönetimsel kaos çözülebilse, yapılacak bir reklam ile Ankaragücü çok farklı yerlerde olacak. 3 İstanbullu'nun 100. yıllarında yaptıkları reklamlar ortada ve ne yazıkki Ankaragücü bu kadar büyük çaplı bir reklamı bırakın, Ankara çapında bile çok büyük bir reklam kampanyası yapamadı. Bizim içinse böyle transferler için 100 yıl beklememize gerek olmadığını eski tarihli bir yazımda dile getirmiştim. Bu tarz transferler başarıdan daha ziyade futbolun şov ve seyirci yönüne hitap etsede lazım olarak düşünüyorum. Bugün Antep'in Portekizli ümit milli oyuncu olan ve premier ligde forma giyen Ricardo Vaz Te ile anlaştığı söyleniyor. Böyle isimler tecrübe ve oyunlarının yanı sıra taraftarı heyecanlandırma, lige renk ve kalite katma konusunda büyük yardımları oluyor. Hem hedefe giden, hem de kaliteye giden yolda Bursaspor'un yaptığı gibi Basel'in gözde ismi Ergiç ve Arjantin'in Velez takımının "10" numarası Batalla gibi transferleri yapmak şart. Dediğim gibi ortam şartlarında bir Galatasaray'ı ya da Fenerbahçe'yi transfer olarak birebir yakalayamayız ama bir yerden başlamak gerektiğine inanıyorum. Bugün Santos'un "10" numarası diye getirilen ve geçen seneye damgasını vuran Antep'li Tabata'nın Beşiktaş'a 8 milyon euro karşılığında gittiği söyleniyor. Çok iyi bir şey olarak söylemiyorum ama bu olay Cavcav'ın ağzını nasıl sulandırmıyor merak ediyorum. Biz ise -kendi ligimizin takımları bunları yaparken- Patiyo gibi oyunculara umut bağlıyoruz. Kadroya bakıldığında en kariyerli oyuncumuz olarak görünen Kahe'den daha kariyerli ve kaliteli bir isim alabiliriz diye düşünmekteyim.

Bu tarz bir transfer futbol olarak bize çok fazla bir ilerleme kaydettiremez belki, sonuçta Lincoln, Ortega gibi örnekleri de var bu ülkenin ancak böyle isimleri getirmek başta takım adına daha sonra lig kalitesini artırmak ve yakalamak adına önemli transferler. Bir ucundan tutup bizde yapabilsek böyle transferleri Ankara'da var olduğunu bildiğimiz Gençlerbirliğili potansiyelini tribünlere çekebiliriz. Forma satışlarıyla hem gelir kazanmak, hemde formasıyla Ankara caddelerinde dolaşan insanların yaptığı reklam sayesinde taraftar kazanmak mümkün. Diyeceğim şey hep aynı yere çıkıyor.Bu ligin takımı olmak için öncelikle vizyon şart. Hedef küçültmek değil büyütmek lazım. Thomas Doll'u eleştirmişim gibi hissedenler için söyleyeyim lafım tamamen vizyondan yoksun yönetici milletinedir, bu ligde şuna buna 3-5 adam satıp para kırabilirmiyiz diye düşünen, futbolu bayağılaştıran insanlaradır. Ayrıca sadece Gençlerbirliği yönetimine veya Anadolu takımlarının yöneticilerine yapılmış değil, bir yerde bu uçurumun böyle olmasına katkı sağlamış ve hala sağlayan kişilere yapılmış bir eleştiridir.

27 Ağustos 2009 Perşembe

Antrenman Görüntüleri: 27 Ağustos 2009



Bugün yapılan idmandan çekilen görüntüler. Facebook'ta ki "Gençlerbirliği" sayfasından buldum. Takım olarak gol yollarında ki etkisizlikten şikayetçiler haliyle. Görüntülerde sadece kaleci ve koşu antremanları gözüküyor ancak Thomas Doll'un özel olarak forvetlere şut antremanı yaptırdığı da haberlerde yer almakta. Ben de bu video sayesinde antremana gitmeden "evde antreman keyfi" yaşatmanın mutluluğunu yaşıyorum :).

25 Ağustos 2009 Salı

Özür Dilemekte Erdemdir!

Fenerbahçe maçında ki tavırları yüzünden eleştirdiğimiz Diyarbakır'dan özür mesajı gelmiş. Okuyunca tebrik ettim. Ancak bu kadar samimi olarak yazılabilirdi bu mesaj. Futbol adına Diyarbakır'da aklı başında insanların olduğunu görmek, futbolu seven ve suçluların sorumluluğunu alıp özür dileyecek kadar olgunluk gösteren bu insanların var olduğunu görmek güzel birşey. Eleştirdik Diyarbakır'ı bir önce ki yazımızda ama böyle bir harekette takdir edilesi bunun için de teşekkürlerimi sunarım kendi adıma bir Gençlerbirliği taraftarı olarak. Umarım ilerleyen haftalar gerek Diyarbakır, gerek futbol adına güzel şeylerle geçer.

İşte Diyarbakır Taraftarlarının sitesi www.diyarbakirspor.org da yayınlanan özür mesajı:

"Bugün sahamızda yaşanan rezaletin hiçbir açıklaması olamaz. Yapanın rengi ne olursa olsun bizler müsaade etmemeliydik. Bizler mahcubuz, sadece Fenerbahçe'ye değil.. Tüm Türkiye'ye.. Tüm futbolseverlere..

Unutulmasın ki en büyük zararı yine bizler göreceğiz. Bizler misafirperverliğimiz ile nam salmış insanlardık.. Ancak içimizdeki İrlandalılar, hainler yine sazı ellerine aldı ve engelleyemedik..

Bu utanç ile, engelleyemediğimiz için Tüm Türk Spor Kamuoyu'ndan özür diliyoruz. İçimizdeki arma aşkına zincir vuran bu akli dengesizleri ise ALLAH'a havale ediyoruz..

Başta Fenerbahçe camiası olmak üzere, kötü görüntü verdiğimiz herkesten özür dileriz. Sizlerin bir şey söylemesine gerek yok. Bu utanç bizlere yeter.."

Eleştirmek kolay, bir ayıp varsa hemen yazılabiliyor ancak bu durumda takdir edilesi bir durum, açıkçası Fenerbahçelilerin ve bu olaya tepki gösterenlerin kayıtsız kalmayıp futbolu kin ve şiddetten uzaklaştırmak adına kabul etmeleri ve takdir etmeleri gereken bir özür benim naçizane görüşüm.

Kaybolan Yıldızlarımız! #2


Eski futbolcularımızı takip etmek bizim için bir gelenektir diye başlamıştık kaybolan yıldızlarımız yazısının ilkine ve yıldız adayı savunmacımız Beyhan Sümer'den bahsetmiştik nerededir, ne yapıyor şimdi diye. Uzun bir aradan sonra bir isimden daha bahsetmek istedim. Bu sefer bahsedeceğimiz isim Beyhan'dan daha farklı olarak, "yazık ettin kendine be çocuk" diye daha çok üzüldüğümüz bir isim. Bizde parlayıp yıldız olacak derken şimdi nerelerde çok bilinmeyen Okan Koç'u araştırdım neler yapmış diyerek.


Okan Koç

Sene 2001. Gençlerbirliği ismine uygun, yapısına uygun kısacası kendinden beklenildiği üzere Çanakkale Dardanelspor'un bu gencini daha 18 yaşında bünyesine kattı. İlhan Cavcav'ın daha kurt olduğu dönemler tabi ki, U-18 milli takımının da formasını giyen bu genci ondan başka kimin alması beklenebilir ki? 2001-2003 Yılları arasında bizim formamızı giydi bu genç oyuncu. Tam başarılı UEFA sezonunu hazırlayan dönemde, hazırlayıcılardan biridir, Gençlerbirliği'nin o sene o konumda olmasının baş sebeplerindendir. "Cast"ta adı başrolde geçse kimse itiraz etmezdi heralde. Tam bir sağ kanat oyuncusuydu. Uzun saçlarını savura savura attığı deparlar, top sürmeler hala dün gibi aklımda. Sağ kanat oyuncusu olmasına rağmen takımın beyin, kilit ismi gibiydi. Birebirde o dönemin en etkili ismiydi Türk Futbolunda. Sağ kanatta, aldığı topu önünde kimse yoksa önce yavaş yavaş ortaya çeker, üstüne adam gelmesini beklerdi. Rakip oyuncuda gelince de, sağından atıp solundan geçer, rüzgar gibi akardı rakip yarısahaya. Bu çalım sevdası çoğunlukla başarılı olsa da, arada kaptırdığı toplar yüzünden az küfür yememiştir heralde. Bir sağ kanatta olması gereken herşey ondaydı, top sürme, çalım, hız, iyi ortalar.


Türkiye'nin bu genci keşfetmeye başladığını Galatasaray ile Beşiktaş kendisi için transfer teklifleri yapınca anladık. Yaşı henüz 20'ydi. Görmüş geçirmiş başkan İlhan Cavcav bu sefer paradan önce futbolcuya ağabey edasıyla nasihat ettiğini söyledi habercilere. Benim yaşım gereği yaşayamasamda çok sıkça duyduğum bir Tarık Daşgün olayı vardı ve Cavcav bu gencinde böyle harcanmasını istemiyordu. "Gitme hemen biraz piş, sonra istediğine git" nasihatı maalesef etkili olmadı, Okan Koç'un abisinin Cavcav'a gelip Galatasaray'a vermesini rica ettiği haberler çıktı. Görüşmeler başladı, Galatasaray'ın teklifi kabul edilmedi devreye Beşiktaş girdi 3 genç futbolcu + 1.6oo.ooo $'a kendini Beşiktaş'ta buldu. Futbol programlarından öğrendiğimi hatırlıyorum ilk, bir gece yarısı operasyonu olarak duyurdular. Çanakkale'de ailesinin yanında bulduk dediler, kapıyı açtığında sanki bilerek yapılmış birşey değilmiş gibi üstünde Beşiktaş formalı Okan Koç'u görünce dumur oldular, şok haber diye yazılar geçtiler. Dönemin Mehmet Topuz vakasıdır bir yerde, "Galatasaray'da oynayacak" diyen ailesine rağmen Beşiktaş'a gidip, sonrasında ailesinin, "kararına saygılıyız, gurur duyuyoruz" diyerek biraz döneklik yapıldığı söylenmiştir. Parlak bir hayata "merhaba" dedi Okan ancak parlak bir kariyere sahip olamadı ne yazıkki. Gece hayatı, disiplinsiz davranışlar filan dediler ya benim için Okan Koç'un bitişi yine bizim maçımızda oldu. Tam tarih olarak hatırlamıyorum ancak Beşiktaş'ın bizi yendiği bir maçta yerde kıvranan oyuncumuzu hiçe sayıp, hızlı adımlarıyla oyunu devam ettirmiş, o pozisyonun devamıda gol olmuştu. O gün futbolcularımızdan, taraftarına herkes "senelerce bu formayı giydin, geldiğin yeri inkar ettin yakıştı mı?" diye serzenişte bulundu. O ana kadar herkes gururla izliyordu oyuncusunu, biz yetiştirdik diye ama biz mi eksik verdik eğitimini yoksa İstanbul muydu bütün değerleri hiçe sayacak kadar kazanma hırsı verdiren insana bilemedik hiç. Bu olayın ardından basında da, takımda da gözden düştü ya da ben takip etmeyi bıraktığım için bana öyle geldi. Beşiktaş macerasının ardından Galatasaray ile anlaştı haberleri düştü gündeme ancak lisans problemi yüzünden bir türlü imza atılamadı. Sonunda soluğu Konyaspor'da aldığı sorunlu bir yarım sezonun ardından takımdan ayrıldı. Ankaragücü'nde tamamladı sezonun kalan yarısını. Ertesi sezon tekrar Ankaragücü ardından terse dönüş; Konyaspor. Kısa bir süre Süper Ligde Manisaspor formasıyla gördük kendisini ama hiç maçını izleyemedim. Nasıl oynuyor? , eskisi gibi mi? bu soruların cevabı aslında izlemeden de verilecek gibi duruyor. Manisaspor macerasıda kısa sürüp Sakaryaspor'a geçtiğinde "futbol evliyaları" diye tabir ettiğimiz oyunculardan hiç bir farkı kalmadığını kendiside biliyordu sanırım. Sakaryaspor'da bir iki maçını hatırlıyorum ama birazda yaptığı göbeğin etkisiyle eski günlerinden çok uzak, vasat futbolcu havalarındaydı.


Bu sezon başı Altay ile 2 yıllık sözleşme imzalamış. Siyah- Beyazlı İzmir takımında kendini bulup eski günlerine dönmesi çok zor gibi.Lakin ben O'nu her zaman beyaz üstüne kırmızı-siyah şerit inen Gençlerbirliği formasıyla rakiplere attığı çalımlarla hatırlayacağım. Birde Ümit Milli takımda yıllarca giydiği "10" numaralı formasıyla. Belki de o "10" numaranın lanetidir bugün düşüşe geçmesinin sebebi, kendisinden sonra 10 numarayı giyen Gaziantep'in yetenekli genci Kemal Arslan'da yıllarca sakat oturduğu Fenerbahçe yedek kulübesinden sonra dolaştı şehir şehir, tıpkı Okan gibi.

Kim Demiş İzmir Gavur Diye?


Taş, sopa, kaya, buz kalıpları, sahaya giren adamlar. Bir maçta ki bütün yabancı maddeleri gördüm. Yunanistan ile oynanan milli maçlarda milli marşımız ıslıklanır ya bu maçta sanki düşman yerdeymişiz gibi ıslıklandı milli marşımız. Futbolun saflığı, futbolun güzelliği, başarıdan çok, paradan çok tapılan renklerin aşkına söylenen tezahüratlar hiç biri yoktu bu maçta. Eserin sahipleri Diyarbakır halkı. Bu kadar mı uzaksınız bize, insanlıktan nasibinizi bu kadar mı almadınız?

Ziya Doğan'ın futbol tarzı serbest stil güreş biliyoruz bunu ama be adam böyle ortamdasın zaten bir kez olsun futbol oynat be. Ziya Doğan gitmezse bütün sene 17 takımın arasında bir amerikan güreşi takımı izleyeceğiz, önlem alınmaz ise Diyarbakır'da provakasyon, terör izleyeceğiz. Futbola siyaset girmesin, taraftarız, solcusu, sağcısı farketmeden. Ancak ülkemizi de seviyoruz şimdi küfür etsem değmezsiniz. Sayın Başbakan açılım maçılım bir kenara bırakında, ben o sevmediğiniz gavur İzmir'i arıyorum. Süper Lig'de bir el atında şu Diyarbakır yerine Büyük Altay, 35½ Karşıyaka, Göz Göz'den biri gelsin. Siyasetten uzak, şöyle bir gerçek futbol izleyelimde sizde görün gerçek gavur kimmiş?

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Futbolculara Neler Oluyor Böyle?



Dün gerçekten ilginç bir gelişme yaşandı. Sivasspor'un daha 4-5 günlük transferi Bouazza bavullarını toplayıp şehri terk etmiş. Geldiği günün ertesinde ilk 11'de Shaktar karşısına çıkmıştı oyuncu, ne olduğunu anlayamadan bahanelerle şehri terk etmiş. Bahanesi şehre ve takıma alışamamak olmuş ya bana çok inandırıcı gelmedi. Kimin hatası var bu işte bunu da buradan ayırt etmek zor.


Bu futbolcu Fulham'da, 1 numaralı lig olan İngiltere Premier Liginde oynamış. Oldukça tecrübeli ve profesyonel bir isim olmalı, şehre alışamadım diye bahane mi olur? Bugün maddi gücü en zayıf Anadolu kulüpleri bile kıytırık bir ülkeden adını sanını bir daha duymayacağımız adama şehri gezdirip imza attırıyor. Hiç mi bakmadın etrafına, araştırmadın, sormadın bu nasıl profesyonelliktir? Takıma tabi alışamazsın daha geleli kaç gün oldu hemşerim? Suç yöneticilerde desem bi türlü, gelirken geçen sene 2. olduk, Avrupa ligindeyiz, iyiyiz hoşuz deseler bile adam gelmeden evvel bir araştırır takım kaçıncı?, kimle eşleşmiş? Adamı gelir gelmez Shaktar karşısına çıkardılar 3 tane yiyince adam "nereye geldim ben?" deyip gitti belki de. Gözü korktu bir anda kimbilir. Yönetimin hataları vardır bir yerde elbet, şehri yanlış tanıtıp yada birşeyleri yanlış söyleyip oyuncu imzalasın diye dolap çevirmişte olabilirler ancak yine de suçu biraz futbolcu da buldum. Dur bakalım bir iki gün sonra bir takımla anlaşırsa çıkar işin aslı ortaya. En azından aldığı peşinatı iade etmiş. Etmiş etmesine ya bu takım sana bu kadar bel bağlamış transferin son günlerinde getirmiş, hemen ilk onbire koyuvermiş yaptığın yakıştı mı? Taraftarın, takımın, müstakbel arkadaşlarının hayallerini hiç mi düşünmedin be Bouazza?


Bunu yazdım çünkü Troisi'nin attığı çalımdan sonra futbolculara güven kalmadı. İstanbul'da ortam görüyorlar, para görüyorlar hemen kaçmıyor oyuncu ama bizde durum biraz daha farklı. Hele bir de bizim için sezon başında oyuncular kaçıp gitmek istiyor şeklinde endişeler ayyuka çıkmışken, bu haberle biraz daha korktum. Gerçi bizde bu haberlerin çıkmasının nedeni biraz daha yönetimsel ama Troisi'nin yaptığı profesyonelliğe sığmayan bir hareketti. O böyle yaptı, şu böyle dedi derken bu sezon Mehmet Topuz ile başlayan furya bakalım kiminle yada kimlerle devam edecek?

23 Ağustos 2009 Pazar

Tebrikler Stadyum, Teşekkürler Demirkol!


Her hafta Gençlerbirliği maçlarını yayınlayan TV programlarının eksikliklerini ve iyi yanlarını göstermeyi adet edinmeye başladım ancak bu sefer gerçekten çok daha gözüme giren bir program oldu. TRT'nin Stadyum programı malum Beşiktaş ile maç yapmamız sebebiyle bizi uzun uzun yorumladılar.


Öncelikle Beşiktaş üstünde daha çok dursalarda bu hafta kahramanım Mehmet Demirkol oldu. Mustafa Denizli'nin "Oynamaya çalışan Beşiktaş, oynatmamaya çalışan Gençlerbirliği vardı sahada" demecinin üstüne (ikinci Tolunay Kafkas vakası) Demirkol'un yorumu çok iyi bir cevaptı. Demirkol:


"Gençlerbirliği son şampiyona karşı oynuyor ve kadro kalitesi belli, geçen sezon ki hallerini düşünürsek oynatmamaya çıkmaları herkesin beklediği bir sonuç. Hele ki başlarında Alman hoca varken ancak şu özetlerden herşeyin Denizli'nin dediğinin aksine olduğu sonucu çıkıyor" diyerek Mustafa Denizli'nin taraftarın önüne bizi atarak sempatik görünme çabalarına çok güzel bir cevap verdi. Erdoğan Arıkan'ın da Demirkol'a destek veren sözleri "yürü bee Stadyum" diye bağırmama sebep oldu biran :) .


İlk önce programı sempatikleştirmeye başlayan olaysa yine Demirkol'un maç yayınlarının adaletsizliğiyle ilgili sözleriydi. Demirkol bu sözleri sarfederken bir an Ekmek Teknesi dizisinde hikayeler anlatan Heredot Cevdet ile en heyecanlı yerinde "ALLAAAAHHH" diye bağıran karakteri yaşadım. Ben de patlattım bir nara :) :


"İngiltere'de Wigan maçını Hull City maçını izleyebiliyorum ama Türkiyede Eskişehir'i izleyemiyorum. 3 büyükler deniyor hep onlar tartışılıyor. Ben Eskişehir'i, Bursa'yı izleyemiyorum ki. Belki izlesem Eskişehirli olacağım. Bu fırsat bana verilmiyor. Bütün lig maçları yayınlanmalı ben sıkıldığımda başka maçı izleyebilmeliyim. Kayseriyi izlemek için, Trabzon'u izlemek için sadece o takımı tutmam gerekmezki. Bu takımların iyi oyunlarını izleyip özel sempatiler besleyebiliriz" gibisinden açıklamalar yaptı. Yazdıklarım birebir ağzından yapılmış açıklamalar değil ancak benzer sözler sarfetti. Hemen bir teşekkür maili attım Stadyum ekibine. Yalnız bu yaptıkları Beşiktaş eleştirisi midir? Yayın hakları alım ihalesi sürecinde reklam mıdır? bilemem. Bunları derken kendi programlarında sadece 3 takımı tartışmaları biraz çelişkili tabii ki. Gerçi bu hafta Ankaragücü - Bursa ve Eskişehir - İstanbul Belediye maçını da yayınladılar. Ben yine de saf duygularla duymak istediğim şeyleri duymanın zevkiyle düşünüp tebrikler Stadyum diyorum.

Kendi Evimizde Hapsetmeyin Bizi!


Haydigencler.com'dan ağabeyim olan ve benim blogumun en büyük takipçisi olarak gördüğüm Ahmet Günen ağabeyim bana yazdığı mesajda %5'lik deplasman kontenjanından çektiğimiz sıkıntıları dile getirmemi istemiş. Bir anda beynimde şimşekler çaktı, doğru dedim bu konu benim aklıma nasıl gelmedi. Bunun yanında ağabeyimin ricasını da kırmamak adına hemen şöyle bir araştırayım dedim. Son Beşiktaş maçı da biraz daha körükledi açıkçası beni bu konuda. Beşiktaşlıların da hakkını yemeyim =).



Futbol Federasyonun uyguladığı yasalara göre ev sahibi takım, rakip takıma yüzde 5 oranında bir kontenjan ayırmak durumunda. Ancak ev sahibi takım bu durumu gönlünce kullanabiliyor. Futbolun güzelliği tabi ki seyirci de başlıyor, görüldüğü gibi aksi bir güvenlik durumu olmazsa Futbol Federasyonu da bu güzelliği yaşatabilmek adına yüzde 5 lik bir hak tanımış rakibe. Ancak bizim gibi taraftar potansiyeli sadece yerel olan Anadolu takımları için bu uygulama çok önem kazanan bir olay. Ankara 19 Mayıs Stadında benim yıllarca gördüğüm şey yüzde 5 olayının Ankara takımlarının yöneticileri tarafından yanlış anlaşıldığıdır. Yanlış anlaşıldığıdır diyorum çünkü taraftar potansiyeli yerel olmayan İstanbul takımlarına karşı senelerce %50 kontenjan verildi. Bir "0" rakamının yanlış anlaşılması (yanlış anlama diye birşey yok aslında, yanlış anlaşılmasın tamamen iyi niyetli düşünüyorum:) ) yıllarca çok zarar verdi bize. Bir kale arkasının yanı sıra maratonumuzunda yarısını rakiple paylaştık. Durum böyle olunca yıllar boyu kendi evimizde deplasmandaymış gibi hissettik. Bizim maça gelen taraftarımız belli, oysa Ankara'da Mersin'de Malatya'da kısacası Türkiye'nin her bir yanında taraftar potansiyeli olan takımlar için büyük stadları doldurmak çokta problem değil. Haliyle sesimiz duyulmadı yıllarca ve bunun mücadelesi başladı taraftarlar arasında. Yönetimin böyle bir politika gütmesinde ki en önemli sebep maç hasılatı tabiki. Senede 3 kere uğruyor bu takımlar ve yönetimde ne kadar vurgun yaparsak o kadar kar düşüncesiyle stadın kapılarını rakip taraftara sonuna kadar açıyor. 3-5 kuruş fazla kazanabilmek adına yapılan bu uygulama yüzünden sadece kaybedilen maçlar olmadı. Kaybedilen çok şey oldu bana kalırsa, kalbi kırılan taraftarların dışında belki de o maça Gençlerbirliği taraftarı olmak niyetiyle gelen çocuklar rakibi gördükleri için özenip onların yanlarında yer aldılar. Sonrasın da yetmezmiş gibi sayın başkan İlhan Cavcav çıkıp Ankaralılar bize sahip çıkmıyor dedi yıllarca. Bunu derken hiç mi düşünmedi bilet fiyatlarını makul mu yaptık? diye, rakibe bu kadar yer vermekle iyi mi ettik acaba diye? Hiç sanmıyorum bunların düşünüldüğünü, tamamen para kaygısıyla 3-5 kuruş fazla kazanmak için yok sayıldık ve sonrasında sahip çıkmıyoruz suçlamasıyla karşı karşıya kaldık.



Geçen sene en azından maratonu kurtarmayı başardık ama yine de büyük potansiyele sahip takımlara karşı yetmiyor. Eğer bu takımların Ankara'da taraftarı olmasa İstanbul'dan gelenler ile kale arkasını doldurmaları bile zor %5'lik kontenjan kuralına bile gerek kalmadan sadece ufak bir bölümü doldurabilirler ama şehir bilincinden çok başarıya göre takım tutan insanlar yüzünden kale arkası tam doluyor buda zor başa çıkacağımız bir rakip anlamına geliyor. Ahmet ağabey bana attığı mesajda 3 istanbullunun bu kuralı titizlikle uyguladığından bahsediyor. Çok doğru bir tespitte bulunuyor. Şimdi denecek ki Gençlerbirliği taraftarına tüm stadı açsak ne kadar doldurabilecek. Durum Gençlerbirliğiyle pek alakalı değil tabi ancak bizim şikayet ettiğimiz durumu 3 istanbullu Eskişehir, Bursa gibi takımlara karşı yaşayabileceği için bu kuralı titizlikle uyguluyor. Çünkü bu örnek verdiğim takımlar Anadoluda taraftar potansiyeli yüksek takımlar ve 3'ün 5'in derdini yapmadan bu kuralı uygulamak zorundalar bu taraftar karşısında ezilmemek için. En basitinden geçen seneki Beşiktaş-Eskişehir maçı örnek gösterilebilir %5'lik kural İnönü'de uygulanmasına rağmen Eskişehir'liler Beşiktaşlıların sesini yer yer bastırdılar. Eskişehir ve Bursa gibi takımlarda bu kuralı rahatlıkla uygulayabiliyor kendi sahalarında. Hoş onların stadı dolduramama gibi hasılata bakan dertleri çok yok ancak herşeye rağmen rakibi kendi evinde boğabilirsin bunun bilincinde olan takımlar. Bizim yöneticilerin bu takımlardan daha fazla bu bilinçte olmaları gerek. Ankara kozmopolit bir şehir, gerçek Ankaralıların az olduğu dışardan çok fazla göç alan bir şehir. Böyle bir ortamda her ne kadar şehir bilincini yaygınlaştırmak istesekte herkesin takdiridir zor bir durum. Bunu başta bizim takımın yöneticileri bilip Ankara'daki maçlarımızda buna göre tavır ve karar almalılar. 3 İstanbul takımı bizim maçları deplasmandan çok içeri maçı gibi görmeye başladılar. Bunu sağlayan bizden çok yönetimin ta kendisidir. Biraz baktım bizden başka bu derdi çeken kimler var diyerek internetteki eski arşivleri okuduğumda Antalyasporluların bu durumdan çok müzdarip olduğunu ve yönetime yönelik bu konuyla ilgili yazılar yazdıklarını gördüm.


Bu haberlerin yanısıra birde bu İstanbul takımlarının bize az yer verildi diye dert etmesi var. Antalyaspor öğrendiğime göre 2 senedir bu uygulamayı yapıyormuş başarıyla, tepkileri sonuç vermiş ancak bir Galatasaray maçında Galatasaraylılar bize az yer verildi diyerek isyan etmişler. Bu düpedüz yüzsüzlüktür. Taraftar potansiyeli ne kadar çok olursa olsun sen deplasman takımısın bunu yaşaman gerek oldu olacak Antalyaspor maça da çıkmasın bedavaya yenin gidin. Böyle şeylere taviz verip %5'ten fazlasını verince bu kulüplere bizim maçlarımızı deplasman görmemekten çok iyice tepemize çıkıyor kendi evimizde bize küfür ediyorlar. Son maçta yaşadığımız buna bir örnek. Son maçta http://www.uzunpaslar.com blogunun sahibi sayın Göksel Sert bizim çok haraketli olup yer yer Beşiktaş taraftarının sesini bastırdığımızı söyledi. Ancak %5'lık kontenjana sadık kalınsaymışta Beşiktaş o köşeye hapsedilseymiş neler olabilirmiş hiç düşünmüş müdür yöneticilerimiz?


Beşiktaşlıların veya Fenerbahçelilerin kendi evimizde o kadar yere sahip olup bir de üstüne bizi sesleriyle yokedip anamıza bacımıza küfür etmeleri hoşlarına mı gidiyor? "Gençler kümeye" tezahüratı kulaklarına bu kadar mı hoş geliyor? Tamam belki yöneticilerimizin içinde has Gençlerbirliği taraftarı, sempatizanı yok ve o küfürlere bu kadar aldırış etmiyorlar ya da biz zaten küfür yemeye alıştık deyip alışmış kudurmuştan beterdir komedisini oynuyorlar ancak yönettiğiniz, ekmeğini yediğiniz takıma ve bu takımın taraftarına edilen hakaretler hiç mi içinizi acıtmıyor? Bu bize yapılan zulümdür. Bilet fiyatlarını bile bir kenara bırakıyorum çünkü dün maça gelen çoğu seyirci kombine sahibiydi. Böyle ucuz kombine uygulamaları çok başarılı ve taraftar toplamak için güzel bir olay ancak bunların yanında rakibi 19 mayısın en ücra yeri gibi duran o köşeye sıkıştırırsak sayısal anlamda üstünlüğün yanında moral olarakta üstün oluruz. Dün kim ne derse desin eğer o halde Beşiktaşlıların seslerini bastırabildiysek, onları köşeye sıkıştırdığımızda yaşayacağımız şenlik ve takımımıza vereceğimiz destek çok farklı olacaktır. Ankara bizim evimiz insanlara şehir bilincini anlatmanın yoluda güzellikle açıklamanın yanında böyle zorlamaktan da geçiyor. O zaman Ankara'da yaşayan Galatasaray'lı burada bu takımı tutmak çok zor diyecek yeni gelen nesiller, çocuklar bizi daha güzel görecek ve rakibi ezdiğimizi gördükçe bizim yanımızda yer alacak. Böyle böyle taraftar toplayabiliriz.


Parayı düşünen yöneticilerimize sesleniyorum. Bu kazandığınız hasılatların transfere veya başka birşeye katkısını göremiyoruz zaten vazgeçin artık biz kendi evimizde deplasman muamelesi görmek istemiyoruz. Tribünlerimiz boş kalsada futbolcuların emeğini düşünün onlara bari deplasman havası yaşatmayın bu %5'lik uygulamayı ilk haftaki Kayseri maçında yaptığınız gibi her maçta uygulayın. Şu takıma, şu oyuna halihazırda daha iyiye gitmesi muhtemel şu taraftara yazık etmeyin kalan maçlarda uygulayın bu kuralı lütfen.

Beşiktaşlılık Duruşu Böyle Birşey Mi?


Beşiktaşlılık duruşu diye senelerce bağırdılar, çağırdılar TV'lerde, orada burada. Hiç anlamadığım bir olaydır bu. Beşiktaşlı olmak bir ayrıcalık diyorlar, sadece Beşiktaş'a yüklemiyim bunu Fenerbahçe, Galatasaray da söylüyor bunu. Ayrıcalık gördüğünüz nedir kardeşim? Hanginiz Beşiktaş'ı tutuyorsunuz diye çok elit bir müzikalin V.I.P locasında konuk edildiniz? Her taraftar kendi takımını özel görür ve rakibi ezme çabası içinde bu tür lafların edilmesi normal diyelim. Peki ya rakip taraftan biri size "siz şöylesiniz, siz böylesiniz" diye sataştığında ortaya çıkan Beşiktaşlılık duruşu dediğiniz, saygılı olmak, "sizinle aynı seviyeye inmeyeceğim" demekse, bu duruş her an kendini bozabilir mi? Bu da Beşiktaşlılık duruşu içinde midir?


Çok merak ettim bizim maçta yapılanları görünce nedir bu Beşiktaşlılık duruşu? Eğer bir Beşiktaşlı bana deseki tribünleri izle, bizi izle işte budur Beşiktaşlılık; benim gördüğüm tek şey kendi arasında kavga eden Beşiktaşlılar ve durduk yere rakibe küfür eden Beşiktaşlılar. Çok merak ettim onlar ne diyor diye bu duruma. Önce çok yakın arkadaşıma sordum Beşiktaşlı olması münasebetiyle. İlk anlattığı her taraftarın ortak duyguları oldu bana. Bunları geç bu küfür meselesi Beşiktaşlılığın neresinde dedim? Verdiği cevap biraz geçiştirme her maçta küfür olur demek oldu. Tamam kabul ediyorum bireysel olarak çok sinirli olduğum anlarda bende küfür ediyorum ancak her maçta normal olarak edilen birşeyse bu "toplu küfür" biz Gençlerbirliği taraftarları neden küfür etmemeyi kendine bir ilke haline getirmiştir biz taraftar olmanın gereklerini yerine getiremediğimizden mi? Alakası yok Beşiktaşlılık ya da Gençlerlilik diye bir kült oluşmuşsa, bunu yıllardan bu yana sağlayan bazı ilke ve kültür durumları vardır. Gençlerbirliği taraftarı yıllardan bu yana gelmiş alışkanlığını, ilke edindiği bazı değerleri koruyor küfür etmeyerek ben bunun bilincindeyim. Bu cevap tatmin etmeyince Çarşı'nın forumu olarak bilinen sitelerine girip göz attım biraz diğerleri ne demişler diye. Beşiktaşlılık duruşunu kendince açıklayan bir taraftar rakibine saygı duymak, kendine edilmesini istemediği bir küfürü başkasına etmemek gibi cümleler kullanmış yazdığı yazının içinde, bir kaç kişi de buna katılmış. Peki Beşiktaşlı neden küfür ediyorsun durduk yere? İlk başta kalecimiz Serdar Kulbilge'ye küfür edildi. Hadi maç içinde biraz zaman geçirmeye yönelik haraketlerde bulununca sinirlendin yaptın bir terbiyesizlik. Gözün karardı, şöyle böyle oldu vesaire peki ya bizim sesimiz çıkınca bize edilen küfür nedir? Maçta galip gelememenin, desibel rekorları kırıp taraftarı az diye dalga geçtiğiniz Gençlerbirliği taraftarının sesi sizden çok çıkmasının verdiği hazımsızlık mıdır Beşiktaşlılık duruşunun kriterlerini her an değiştirebilecek olan?


Durup durduk yere "hepiniz o... çocuğusunuz" tezahüratı Beşiktaşlılığın neresinden geliyor. Biz saygın taraftarız, ayrıcalıklıyız derken bunu mu kastediyorsunuz? Küfür etmek ayrıcalık olamaz hiçbir zaman hele ki durduk yere küfür etmek tamamiyle bir eziklik göstergesidir. Eğer büyüklüğünü, ayrıcalığını ilan ediyorsan göstermek zorundasın gerçektenle duruşunla. Ama benim gördüğüm Beşiktaşlı durmadı maç sırasında birbirine dahi girdi. Aynı duyguları, aynı hisleri paylaşan, Beşiktaş ortak paydasında biraraya gelen taraftarın orada birbirine girdirecek durum ne olabilir ki? Buda mı Beiktaşlılık duruşunun içinde? Beşiktaşlı demek haksızlığa isyan etmek diyorlar, haksızlığa isyan ederken cezasını da kendin mi vermen gerekiyor? Kendi kardeşini dövecek kadar nedir gözünü karartan, sonrasında Beşiktaşlı duruşumuz var dedirten? Biz Gençlerbirliği taraftarı olarak, maçlarda omuz omuza tezahürat etmeyi benimsemişiz, aynı renklere, aynı duygulara sahip insanlarla oturmayı, konuşmayı kendimize zevk edinmişiz. Beşiktaş'ın marşında diyor ki: " Beşiktaşlıyız Beşiktaşlı, anlayamaz kimse bu aşkı" sanırım doğru söylüyor biz asla aynı duyguları paylaşan insanlar neden birbirlerine girer , neden durduk yere küfür ederler anlayamayacağız.


Durduk yere küfür yememize rağmen ve hatta çok sinirlenmemize rağmen bireysel olarak edilen küfürleri ayrı tutuyorum, -doğrudur hakkımız olduğunu düşünerek bizde ettik diyorum- toplu olarak küfür etmedik rakibimize. Hep birlikte ettiğimiz tek tezahürat "İstanbul Çocukları" oldu. Bazı Beşiktaşlılar bu duruma alınıp ıslıkladılar. Ama biz haklıydık Ankaralı veya başka şehirli olarak Beşiktaş'ı orada destekleyip, bizede küfür ettiysen sen bir İstanbullusundur. Bunun alınılacak hiç bir yönü yok neden alınıyosun hele ki Beşiktaşlılıktan, duruştan bahsederken. Geçen sene de "Gençler kümeye" diye bağıran rakibine saygılı Beşiktaşlılara diyeceğim tek şey, Avrupa'da bağırarak basının, Türkiye'nin övgüsünü alabilirsiniz, en ateşli siz olabilirsiniz ama bu maçta da anladım ki kendi kendinize girmenizle, eziklik gösterip rakibe küfür etmekle asla büyük olamayacaksınız insanların gözünde. İnsanlar zerre kadarda umrunuzda değil zaten her yerde gösteriyorsunuz bari duruşumuz var diye ortalarda gezinmeyin artık.
*Not:Resim klasspor.com adresinden alıntıdır.

Demek Bir de Forvetimiz Olsa ...


3. hafta da 3. beraberlik. Aynı şeyleri demekten sıkıldım artık. Bu takıma acil forvet lazım, bitirci özellikleri yüksek bir forvet. Her maç birbirinin kopyası halinde geçiyor. Her defasında kaçan puanlara yanıyoruz. Başkan artık transferin şu son demlerinde bir tane adamakıllı forvet getirmeli bu takıma bu sanırım son deyişim olacak. Transfer sezonu kapandıktan sonra da ben demiştimlere başlamak istemiyorum.

Maça dönecek olursak, son şampiyon Beşiktaş maçında beraberlik olmaz dedim, yanıldım. Ancak korkum defans yapmaktı. Antalya'nın başına gelenler bizim başımıza gelmesin diye bir korkuydu. Genel anlamda defansif bir oyun oynayarak korkutuğumu başıma getirdiler. Lakin Antalya gibi çokta şuursuz oynamayıp en azından gol yememeyi bildik. Defans hattımızın sağlamlığı bugün bir kez daha kanıtlandı. Defans hattı demişken Aykut Demir'e parantez açalım. Aykut bu sefer hiç denenmediği bir yerde, bana da süpriz olacak bir şekilde sol bekte başladı. Ama müthiş bir defansif oyun sergiledi. En etkili olabileceği pozisyonlarda hep o vardı Beşiktaş'ı geri püskürten. En iyi transferlerimizden biri gözüküyor diye söylemiştim, beni haklı çıkartmaya başladı.



Maç içinde sergilediğimiz defansif oyunun boyutlarını tek örnekle açıklayacak olursam, tek forvetimiz dediğim Mustafa Pektemek'in maça sol kanatta başlayıp, maç boyu defansta durdu diyebilirim. Kahe ileride tek başına kaldı ve ağırlıyla çok etkisizdi. Yine de bir kaç pozisyonda hakkını yememek lazım güzel işler yaptı. Sağ kanatta Burhan bireysel yeteneklerini ön plana çıkardı, oyun içinde bencil oynamış gibi dursada bana kalırsa desteğe gelen futbolcumuz olmadığından Burhan da yalnız kaldı maalesef. Maçın adamı kim denirse tek cevap Harbuzi olur kanaatindeyim. Bu çocuk çok yetenekli gerçekten. FM oyunundaki halini aratmıyor. Yalnız takıma daha 1 haftadır dahil olduğundan az biraz antreman eksikliğinin yanısıra, birazcık arkadaşlarıyla uyum sorunu da yaşıyor. Bunlar atlatıldığında süper lig çok büyük bir yetenek görecek. Maçın ardından NTV'de Rıdvan Dilmen ve Güntekin Onay'da Harbuzi'nin yeteneklerine dikkat çektiler. Tozo ile ortasahanın hücum ve defans hattı arasında iyi bağlantılar kuracağını düşünüyorum. Bu maçta bunu gördüm biraz olsun. Tozo bu sene iyi, Cem Can geçen seneye göre biraz daha şuurluydu. Orhan Şam sağ bekte başlarda kötü bir grafik çizse de ilk yarının sonlarından itibaren hücuma yaptığı katkılarla dikkatimi çekti, bunun yanında son dakikalarda bir iki Beşiktaş atağını etkisiz hale getirip alkış topladı. Defans'ın göbeğinde İlhan ile İvan iyi ikili oldular kanaatindeyim. İvan yeni gelmiş olsa da herhangi bir hata yapmadı benim gördüğüme göre, tecrübe bir isim. Futbolcular genel anlamda böyleydi, takım olarakta defansif oynsakta maçı koparabilecek bir çok pozisyon yakaladık aslında. Ancak yalnız ve ağır kalan Kahe, Hızlı adımlarla içeri girip son vuruşu yapacakken yorulan Burhan, bu pozisyonları değerlendiremedi. Bu yüzden forvet şart diye yırtınıyoruz. Beşiktaş'ta bize karşı sıkı defanstan başka bir şey yapamadı belki oyunu geride kabullenmeyip üstlerine gitsek golü bulabilirdik. Kadro kalitelerine baktığımızda galibiyeti kaçırdık diyebilirim.


Taraftar, atmosfer gibi detayları dimağım, klavyem elverdiğince ayrı bir yazıda yazmak istiyorum. Beşiktaşlılık duruşu vırt zırt diye övünen Beşiktaş'lılar kalitelerini ortaya koydular gerçekten ayrı bir eleştiri yazısında yazmayı düşünüyorum bunları inşallah. Herşeyiyle hiçbirşeyi haketmeyen bir Beşiktaş, herşeyiyle bir çok şeyi hakeden bir Gençlerbirliği vardı sahada benim izlediğim, duygusallıktan uzak görüşümdür bu.

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Gençlerbirliği ve Rakipleri 2009-2010 Sezonu 3. Hafta



3. hafta da son şampiyon Beşiktaş'ı evimizde ağırlayacağız. 2 haftadır birer puanla ayrıldığımız sahadan, bu sefer galibiyetle ayrılmak istiyoruz ancak rakip bu sefer diğer iki takıma göre daha dişli bir ekip olan Beşiktaş. Güzel oyun 2 haftadır gösterdi ki yetmiyor galibiyet için, oyuncuların biraz daha becerikli ve biraz daha şanslı olmaları da gerekiyor. Kadrolara baktığımız zaman kağıt üstünde Beşiktaş daha güçlü durumda. Şampiyonlar ligine gidecek olmalarından dolayı sezona güçlü bir kadroyla girdiler. Son şampiyon sıfatları da hala devam ediyorken kendimizi favori göstermek biraz duygusallıkla olabilir ancak.

Gelgelelim durum böyleyken de gerçekler var. Son haftalarda oynadığımız güzel oyunun yanında lehimize olabilecek bir durumda rakibin lige formsuz başlaması. Beşiktaş sezona İstanbul Belediye beraberliği ile başladı. İkinci maçta ise Antalyaspor'u 2-0 ile geçti. Bu maçı Beşiktaş'lı kuzenlerimin izlemeleri dolayısıyla bende izledim. Bir yerde rakibi inceledim diyeyim =). 2-0 galibiyet için yeterli bir skor olsa da, Beşiktaş'ın oyununa baktığımızda çokta tat vermedi. İleride Bobo ve Nihat'ın formsuzluğu bizim gibi Beşiktaş'ın da en güçsüz yanını forvet yaptı. Yalnız güçlü bir orta alana sahipler. Geçen sezondan tanıdığımız Ernst ve bu sene takıma katılan vatandaşı Fink orta alanı toparlıyolarlar. Tello'nun takıma katkısı da büyük, Antalya maçında kilidi açan ve varlık gösterebilen tek oyuncuydu Tello. Defansta yakından tanıdığımız Erhan Güven sağ bekte görev yapacak yine büyük ihtimalle. Yaptığı karaktersizlikle tanınıyor tarafımızdan, pek iyi anılarımız yok kaldı ki futbolculuğunu da vasat bulduğum bir isimdi. Ekrem Dağ'ın sakatlığında şansımıza kendisi oynuyor. O bölgede Erhan'a karşılık gelecek futbolcumuzun Momha olması bana güven veriyor. Erhan çok atağa çıkan ve defansı zayıf bir oyuncu, Momha o kanatta Erhan'ı durdurabileceği gibi ani yakalarsa kontrataklarda hızlı çıkıp, başarılı olabiliriz. Defansın ortası Sivok ve Ferrari'ye emanet. Güçlü bir görüntü oluşturuyorlar ancak hava toplarında biraz zayıf kalıyorlar. Mustafa Pektemek gibi hava toplarında etkili olabilen bir forvete sahibiz, bu açığı iyi değerlendirebilirsek gol bulabiliriz. Defans'ın diğer kanadı İbrahim Üzülmez'e ait, her ne kadar ortaları iyi olmasa da defansı iyi yapabilen bir isim. O kanatta görev yapması muhtemel Burhan'ın işi biraz zor ancak formda bir Burhan izliyoruz ve bu maça biraz daha asılırsa sağlı sollu ataklarda gol bulabiliriz. En dikkat etmemiz gereken isimlerinden birincisi Tello, sert ortaları ve şutlarıyla kalemizde etkili olmasını beklediğim ilk isim kendisi, bir diğeri ise Holosko. Holosko, Antalya maçında sonradan girip Tello ile birlikte oyunu açan isimdi. Zaten o sıraya kadar çok tipik bir beraberlik maçıydı, Antalya tamamen defansa çekilmiş bir görüntüde oynadı. Bu kadar geriye yaslanmalarına rağmen Beşiktaş kalesine çok kez gelebilmeyi başardılar. Holosko'nun girmesiyle oyunu biraz daha domine eden Beşiktaş, ilk golü bulduktan sonra rahat oynamaya başladı ve maçı kazandı. Hücum gücümüzün zayıflığı beni burda daha çok endişelendiriyor. Eğer korkak bir oyun sergilerde beraberliğe yatan bi,r oyun anlayışı benimsersek sonumuz maalesef mağlubiyet olur. Ancak galibiyet için saldırırsak ve Beşiktaş'ta Antalya karşısında ki Beşiktaş olursa galibiyete ulaşırız. Şans yine yanımızda olmazsa bir beraberlik daha bizi bekliyor olabilir. Ancak bu maç ya 1 ya da 2 diye düşünüyorum buda İddaa'cılar için düşüncem =).

Hafta içinde Thomas Doll'un Kicker dergisine verdiği röportajın haberini okuduğumda biraz korktum aslında. Başkanın orta sıralarda bitirsen yeter bu sezonu demesi aklımı karıştırdı. Tabi ki mantıklı olanı bu, kadro kalitesinin yanında, düşen ve az daha düşecek olan takımın harmanlanmasıyla yeniden yapılanan bir takımız büyük hedefler beklemek yanlış olur. Ancak bu tarz güçlü ekipler karşısında daha beraberliğe yatan bir oyun sergilenir mi? düşüncem ve beni korkutan olay budur. Geriye yaslanıp Beşiktaş'ı beklersek çok yanlış yaparız. İlk golün yanında goller bulursak ancak garantili bir oyun oynama şansımız olabilir ancak Beşiktaş defansını kırmak bu hücum hattıyla zor olacak gibi gözüküyor. Harbuzi geçen hafta çok birşey veremedi doğal olarak, bu maçta beklenti biraz daha yüksek tabi ki. Daha etkili bir oyun sergileyebilir ve bizde 2 haftadır oynadığımız oyunu oynarsak galibiyet çok uzak gözükmüyor. İstatistikler şansımızın olmadığını söylesede, biz sadece 3 puan için değil, tarihi ve talihi değiştirmek için de sahaya çıkmalıyız.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Defans Tamamlandı : İvan Radeljić


Geçen Sezonu Energie Cottbus takımında tamamlayan Boşnak Milli stoper İvan Radeljić ile anlaştık. Çağdaş Atan'ın eski takım arkadaşı olması sebebiyle yöneticilerimiz Çağdaş'ı arayıp sormuşlar biz bunu alacağız ama nedir? kimdir? diye. Çağdaş karakterli ve iyi bir futbolcu olduğunu söylemiş. Ancak düz bir futbolcu olduğunu da belirtmiş. Hoca'nın elinden geçmesi gerek demiş. Thomas Doll geçen sezon Almanya'dan bildiği bu adamı yola getirir ancak aklıma takılan bir diğer mevzu geçen sene bu adamın sağ bek oynamış olması. Aykut Demir, Orhan Şam o bölgede olan iki isim ve ikisi de stopere geçebiliyorlar, bu adamın nerede kullanacağımız aklıma takıldı ancak boyu sebebiyle sanırım göbekte oynar diye cevapladım kendi kendime. 1.89 boyu olan adamın sağ bekte oynaması çok saçma olur olmasına ya geçen sezon sürekli sağda oynayınca yerini yadırgar mı acaba?diye gelişen bir korku bende ki.


Hava toplarında Aykut ve İlhan ile zayıf kaldığımızı görüldü biraz. Uzun boyuyla bize yararı olabilir diye düşündüğüm bir isim. Ayrıca Bona Hersek milli takımında 2007'den beri oynuyormuş. Pek farketmedim ben ama Bosna ile yapılan grup maçlarımızda milli takımımıza karşı da forma giymiş kendisi. Son yıllarda gelişen bir Bosna takımı var,Radeljić'te bu kadronun bir elemanı olarak bu başarıda pay sahibidir sonucunu çıkarsakta, düşen takımdan oyuncu alma geleneğimiz sürüyor. Hacettepe'den aldıklarımızdan sonra Radeljić'i Almanya Bundesliga'nın düşen takımı Cottbus'tan aldık. Geçen sezon 18 maçta forma giymiş bir oyuncu. Takımı düşse de milli takım kariyerinin yanında, Bundesliga tecrübesi yaşaması bile önemli birşey. Ayrıca Hırvat asıllı bir oyuncu, daha doğrusu aslen Hırvat, Bosna takımında devşirme olarak oynmakta ve asıl ülkesi olan Hırvatistan'ın önde gelen takımlarından Hajduk Split dahil birçok Hırvat takımında çok fazla forma şansı bulabilmiş bir oyuncu. Transfer döneminde gelinen zaman göze alındığında ve liglerin başlaması sebebiyle bana göre alabileceğimiz iyi oyunculardan birini aldık. Bir tek forvet kaldı şu dönemde bulabilir miyiz sorusuna cevap olarak çok zor diyebilsekte umarım bir forvet alabiliriz.

Herşey Tamam Şans Eksik...


Ligin 2. Haftası da beraberlik ile geçti. Ankaraspor deplasmanında bana kalırsa 3 puanı şansızlık eseri bırakıp 1 puanla yetindik. Maçı izlemedim canlı olarak tribünden ama özetlerden izlediğim maç neredeyse Kayseri maçının kopyasıydı. Tek fark Ankaraspor atak gücünü biraz daha iyi kullanarak kalemizde -son dakikalarda özellikle- pozisyona girebilmişler. Hücum gücünün eksikliğini hazırlık maçlarından bu yana söylüyorum ancak burada sadece hücumda ki zayıflıktan kaynaklanan bir durum değil bunun yanısıra şans faktörü inanılmaz derece de etkili olmuş.

Daha 2. dakika da ofsayta ramak kala yopla buluşan tek forvetimiz olarak nitelendirdiğim Mustafa Pektemek topu ağlara gönderdi. Bu dakikadan itibaren müthiş bir baskı kurmuşuz rakip üzerinde, zayıf atak gücümüze rağmen üst üste pozisyonlar bulup bunaltmışız
Ankaraspor'u ancak şans faktörü o andan itibaren onların yanında yer almış. Burhan'ın kaleci ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda ayağının içiyle attığı plase maalesef direkte patlamış. Kahe'nin, Mustafa Pektemek'in şutları tabir-i caizse rakibin orasına burasına çarpıp sonunda kalecide kalıyor. Arada direkte patlayan bir top daha var. Bu kadar şansızlığın üstüne açıkçası takımın yapaccağı çok birşey yok. Ucuz etin yahnisi bu kadar olur derler ya, ucuz ete rağmen gayet lezzetli bir yemek yapmış Thomas Doll. Defans gücümüz kuvvetli olsada son dakikalar da biraz daha atak oynayan Ankaraspor üstümüze gelmiş arada bir pozisyonda şans bizden yana oluyor bir defalığına, rakibin şutu çatal denilen 2 direk birleşiminde patlıyor, Serdar'ın da iyi refleksleri sayesinde topu çeliyoruz. Ankaraspor baskısını arttığı bu dakika da şanslarının yardımıyla da üstümüze gelen Ankaraspor'a, defansımız ne kadar iyi olursa olsun bir yerde patlak veriyoruz ve 90+1'de yediğimiz golle 1 puanla ayrılıyoruz.




Şans dedik ya biz oynadık onlar aldı lafı biraz olsun burada gerçekleşiyor. Farka gidebileceğimiz bir maç olmuş gerçekten. Son dakikada ki ataklarda direkten dönen topta bir defa da olsa şans yanımızda olmasaydı yenilebilirdik bu iyi oyuna rağmen belki de. Gerçi o pozisyonda kalecimiz Serdar Kulbilge'nin hakkını da vermemiz lazım. Ancak bugünleri ilerde aramamamız için yenseydik iyi olacaktı dediğimiz bir maç olacak hafızalarımızda. Şans Ankaraspor'dan yana olmasa, 90+1 de tam kırılma noktasında o gol gelmese belki de 1-0 bile olsa güle oynaya kazandığımız bir maç olacaktı. Labinot Harbuzi'nin takıma katılmasıyla belki de bu şansızlığı atıp daha garanti oyun oynayabileceğimizin sinyaliydi bu maç diye düşünüyorum. Geçen hafta ki açıklamalar bu takıma sabır gösterilmesi üzerineydi, kendi adıma bu telkine uyacağımız söylemiştim, hala da uyacağım. Daha sadece 2 hafta geçti. Takımlar 5-6. haftalarda tam oturur teziyle izlemeye devam bu takımı diyorum. Defansa yapılan Boşnak Milli stoper İvan'ın katılımıyla alternatifsiz defans mevkiisi de güçlendi. Tek eksik forvet bu takımda. Kahe bu maçta da biraz ağır ve formsuz gibi gözüktü bana, Thomas Doll'un Djite'nin gitmesine karşı olduğu söyleniyor, ne kadar doğru bilinmez ama şu dakika itibariyle bir forvetin gelmesini zor görüyorum ve Djite'nin takımda kalması en mantıklı olanı. Patiyo'nun gönderilmesi gerektiğini hala savunuyorum. Patiyo demişken geçen hafta dediğimiz Patiyo yerine Pektemek değişikliği bu hafta uygulandı ve meyvesini de atılan golle verdiğini düşünüyorum. Haftaya zorlu bir Beşiktaş maçı olacak. Bu iyi oyun ile hatalarımız, eksiklerimizi tecrübe ederek bu maçta iyi bir Gençlerbirliği bekliyorum. Bu aralar formsuz gözükse de "son şampiyon" ünvanlı Beşiktaş yine favori gözüküyor. Yenebileceğimiz 2 maçta bırakılan puanlar umarım burada telafi edilebilir.
TELELİG'E ALTERNATİF "FUTBOL SAATİ"
Maçı özetten izlediğimi tekrar edeyim ve burada tekrar bir şikayetimi dile getireyim. Geçen hafta özetimizi azıcık izleyip, süremiz kısıtlı diyerek yorum bile yapmadan geçen Telelig bu hafta yine aynısını yaptı. Gözümde sempatisini iyice yitirmeye başladı Kerem Öncel ve Telelig. Yayıncı kuruluştan maç görüntüleri elimize gelmedi dediler, Eskişehirspor'lu iki taraftarın attığı maili böyle cevapladılar ancak bu sürede Fenerbahçe maçını gösterip, yorumladılar. Zaten Stadyum programında saatlerce izledik. Elinize geçmese bile maçlar, hatta izlemeseniz bile maçlarımızı en azından skora göre biraz yorumlayabilinirdi maçlar ama bu yapılmadı. Fenerbahçe tartışılırken sıkıldım kanalları çevireyim dedim, TV 8'de "FUTBOL SAATİ" isimli bir programa denk geldim. Anadolu takımlarının maç özetlerini verdiler, bizim maçıda buradan izledim ilk önce ve maç özetlerini öyle pat diyerekte geçmediler. Teknik direktör Güvenç Kurtar ve eski MHK başkanı Bülent Yavuz'un yorumlarıyla devam etti program. Tartışmalı pozisyonlar değerlendirildi, takımlar değerlendirildi. TV 8 harika bir işe imza attı, alternatifsiz Telelig belki bu rekabetle kendini düzeltebilir. TV8'e de teşekkürlerimi sunuyorum, umuyorum bu yayın anlayışı devam eder sürekli olarak, bir müdavim olarak beni kazandılar bile.

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Gençlerbirliği ve Rakipleri 2009-2010 Sezonu 2.Hafta

TSYD Kupası finalinde etkisiz bir oyun oynayıp, doksan dakika yalnızca defans yapıp yenildiğimiz Ankaraspor ile pazar günü tekrar karşılaşacağız. Bu sefer bir hazırlık turnavası olmadığı için maçın havası çok daha değişik olacaktır tabii ki. İlk hafta Kayseri karşısındaki oyun lige nasıl motive olduğumuzu gösterdi diye düşünüyorum. Hoş tabii Troisi olayı ve geçen sene son kritik maçta kendi sahamızda 4-0'lık yenilgide Kayseri maçına farklı duygularla çıkmamıza sebep olmuş olabilir ancak öyle düşününce de TSYD finalinde kaybettiğimiz Ankaraspor karşısına daha motive çıkabiliriz.

Yeni transferimiz Harbuzi, geldiği İsveç'in liginin uzun süredir devam etmesi sebebiyle hazır geldi. Ancak takıma adapte olma sürecinde kadroya alınıp alınmayacağına teknik direktörümüz Thomas Doll belirleyecek. Bana kalırsa ilk 11'de olmasa bile 18 kişilik kadroya alınmalı Harbuzi, Thomas Doll'un da böyle düşünüp kadroya alacağını düşünüyorum. Stoper arayışlarımız devam ediyor, zaten bu hafta içinde alınacak bir oyuncudan Ankaraspor maçında oynamasını bekleyemeyiz. Bu maç için Harbuzi'nin oynaması da yeter. Defansta çok şükür herhangi bir sakatlık yok ve bu haftayı da çok rahat çıkarabiliriz. Forvet hattında bu hafta Patiyo yerine Pektemek ile başlamasını bekliyorum Thomas Doll'un. Hafta içinde bir süre izin verilmiş Mustafa Pektemek'e ancak performasını çok etkilemez sanıyorum bu durum. En azından Patiyo'dan daha iyi bir oyun sergileyeceğini düşünüyorum. Bu da takımın performansına yansıyacaktır. Kendini bulma döneminde Burhan'ın bu hafta da oynaması gerektiğini düşünüyorum. Eğer Harbuzi de oynarsa hücum bölgesinde Pektemek, Harbuzi, Burhan üçlüsünden beklentilerim yüksek ve Ankaraspor defansını rahat geçebiliriz diye düşünüyorum. TSYD finalinde doksan dakika defans yapmayıp hücumda etkin olabilseydik çok rahat gol bulabilirdik, bir gün önceki Ankaraspor-Eskişehirspor maçında hücum hattı Ümit Karan-Youla-Burak Yılmaz üçlüsünden oluşan Eskişehirspor Ankaraspor karşısında çok rahat goller bulabilirken yaptığı hatalar yüzünden maçı penaltılara bırakıp yenilmişti. Bizim maçta da şu an kadromuzda bulunmayan Kulusiç'in yaptığı hatalar yüzünden ilk gol gelmişti.

Ankaraspor'un hücum hattını da küçümsememek gerekir. Geçen sezondan bu yana iyi oyun çıkaran Murat Tosun'un yanı sıra Konate, Neca, Theo Weeks gibi etkili isimleri var. Mehmet Çakır eski performansında olmasa da O'da etkili isimler arasında. Özer Hurmacı, Ankaraspor için büyük kayıp. İlk hafta Antalyaspor karşısında ki oyunları pek umut vermedi. Yine de kazanmasını bildiler, bunun yanısıra ilk haftalarda tam verim beklemekte acımasızlık olur. Her ne kadar oyun tatmin etmese de kazanmasını bildiler bu da ilerleyen haftalarda daha iyi oynayan bir Ankaraspor demek olabilir. Bizim maça da ayrı bir havayla çıkacaklardır. Kendi evlerinde oynamanın rahatlığıda olacaktır.

Geçen hafta iyi performans sergileyen kadromuzdan tek eksik Kerem Şeras. Oyun olarak bizi çok etkilemeyeceğini düşünüyorum. Thomas Doll ilk maçın ardından bu maçta daha dikkatli olacaktır, TSYD'de bize nazaran daha ideal 11'e yakın bir kadro ile çıkan Ankaraspor'u da az çok tartmıştır. Beklemediği bir Gençlerbirliği görebilir Ankaraspor bu hafta. Bütün umutlarımız ilk hafta ki Kayserispor maçına göre endekslendi biraz. Belki umutlanmakta haklıyız ama yine de kağıt üstünde takımları düşünecek olursak Ankaraspor saha avantajıyla da favori gözüküyor desek yalan olmaz. Bu hafta ki oyun ilerleyen haftalarda ki oyunumuz hakkında daha belirleyici olacak tabii ki. Kayseri maçında ki oyun bizim iyi oyunumuz mu yoksa Kayseri'nin kötü oyunumu bir nevi bunu belli edecek olması açısından önemli bir maç. Taraftar duygusallığı ile galibiyet bekliyorum kendi adıma ancak ilk haftalar olması sebebiyle 3 ihtimalli bir maç olacak.

11 Ağustos 2009 Salı

Socceroos Dönemi Tarih (mi) Oluyor?


Yeni transferler için yabancı engeline takıldığımız haberleri yazdı spor sitelerinde. Şu an tam 8 tane yabancı futbolcumuz var ve defans, özellikle de forvete birer takviye şart. Kulüpten gelen bilgiler Djite ile Jedinak'ın gönderileceği yolunda. Eğer giderlerse yeni transferler için yer açılacak açılmasına ya mühim olan bu gidecek isimlerin doğru olup olmadığı bana göre.


Forvete ve defansa ihityacımız var ve gönderilmek istenen isimlerden biri Djite. İbrahim Şahin'in gönderilme nedenini anlayamadan Sivasspor kaptı. Böyle bir forvet gitmişken birde açığımız olan bölgeden Djite'nin gitmesi pek iyi olmayacaktır. Tamam çok iyi bir performans göstermedi geçtiğimiz senelerde ancak yine de yedek tutulabilir iyi bir alternatif. Djite'nin haberleri uzun süredir dönüyor medyada. Sezona başlarken kiralanabileceği söyleniyordu hala da söylenmeye devam ediyor. Galiba bir oyuncu gidecekse bu ilk Djite olacak gibi. Halbuki Djite yerine neden Patiyo gönderilmek istenmiyor anlayabilmiş değilim. Özelliği olan bir futbolcu değil Patiyo, hatta bana göre futbolcu bile değil. Djite gibi iyi bir alternatifi gözden çıkarıp Patiyo ile yola devam etme çabaları anlamsız geliyor.


Gündemde ki ikinci isim Jedinak. Fenerbahçe'ye attığı frikik golü ve uzun boylu bir orta saha oluşuyla dikkat çeken geçen senenin başarılı isimlerindendi. Ancak TSYD maçlarında oldukça fazla pas hatası yapması ve kötü oyunu biraz formsuz olduğunu gösterdi. Bunu sezon öncesi değerlendirmelerinde yazmıştım. Yazdığım bir diğer mevzu ise orta sahanın ortasına 4 tane yabancı sayabildiğimizdi. Bu bağlamda ordan birinin gitmesi kaçınılmaz. Kimi atak, kimi defansif olsada Türk oyuncularla birlikte bol alternatifli bir bölge. Harbuzi yeni geldi, Tozo ilk maçta da tahminlerimizi boşa çıkarmayıp güzel bir oyun sergiledi. Geriye elenebilecek 2 aday kalıyor biri Jedinak diğeri ise Sandro. Sandro bir süre sahalardan uzak sakatlığı sebebiyle ancak Harbuzi'nin forvete çıkabileceği gerçeğinden yola çıkarak Sandro kadronun bir diğer yararlı elemanı olabilir. Bunun yanında bu oyuncuların kanat bölgelerinde de tercih edilebilinmesi, formsuz Jedinak'ın gözden çıkarılması demek. Jedinak'ın gönderilmesi doğru bir seçim olarak gözüküyor ancak Patiyo dururken Djite'nin gönderilmesi koca bir soru işareti (?).


Taktik değerlendirmelerin dışında biraz magazinsel bakarsak olaya aklıma şöyle bir komplo teorisi geliyor: "Skoko ile Avustralya pazarına açılan takımımızda, Troisi'den sonra kapılarını Avustralyalılara kapattı mı?" Başkan'ın Arnavut inadı tuttuysa bu iki Avustralya'lı Troisi kurbanı olmuş olabilirler, böyle bir açıklama gelirse kulüpten açıkçası hiç yadırgamam. Sinan Ayrancı ile Harbuzi'nin performansı ellerin Avustralya'dan çekilip, İsveç pazarına atılmasına sebep olabilir.

İşte Bizim Farkımız, Biz Centilmen Gençlerliyiz!


Yönetimden taraftara yani bizlere teşekkür gelmiş, hoşgelmiş. 3 sezondur berbat takıma rağmen tribünlerde belli bir çekirdek kadroyu oluşturmaya çalışıyoruz. Elit Gençlerbirliği taraftarı takımına bağlılığından dolayı kırılgan yapıda, bu sebeple sonuca daha doğrusu güzel oyuna göre stadımız doluyor. 3 yıldır taraftarını küstüren Gençlerbirliği yönetimine rağmen son hız desteğe devam ediyoruz. Troisi'nin etkilenmem bu seyirciden açıklamasına karşın basında da tepkilerimiz yer buldu. Taraftarı yok diyenlere inat biz buradayız mesajını her zaman olduğu gibi bu maçta da çok güzel verdik. İyi sonuçlar geldikçe centilmen Gençlerbirliği taraftarı her şartda tribündeki yerini alacaktır daha büyük kitlelerle. Küfürsüz, sohbetlerin futbol kültürüne uygun olduğu, sonuçtan çok oynanan futbolun önemli olduğu, kırmızı-siyah formanın güzelliğini seyrettiğimiz tribünlerimiz, taraftarı yok diyenlere inat futbol kültürü dersini, taraftarlığı holiganlık arsızlık sananlara verecektir. Bende adıma kulübümüze bu mesajdan dolayı teşekkürlerimi sunarım. İşte teşekkür mesajı:



12’inci adama teşekkürler

"2009 – 2010 sezonunu Kayserispor mücadelesiyle açan ve bu karşılaşmayı golsüz beraberlikle tamamlayan takımımıza tribündeki 12’inci adamdan büyük destek geldi. Maraton, kale arkası ve kapalı tribünde gerek bilet gerekse kombine kart alarak bizlere ilk maçta destek olan taraftarlarımıza Genel Menajerimiz Ercüment Cem Onuk teşekkür etti. Onuk, futbolun en önemli tamamlayıcı unsuru olan taraftarların; bundan sonra da takımımıza verdikleri desteğin artarak devam edeceğine inandığını sözlerine ekledi."


www.genclerbirligi.org.tr

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Hoşgeldin Labinot Harbuzi

Yeni transferimiz Labinot Harbuzi bugün ilk antrenmanına çıkmış. Üstteki fotoğraf bizim formamızla çekilmiş ilk resmi. Harbuzi'yi benim gibi menejerlik oyunu tutkunları çok yakından tanıyor aslında. Çünkü o bir CM/FM efsanesi. Feyenoord forması altında oynadığı dönemde (benimde FM 2005 oyununu delicesine oynadığım dönem de) oyunda keşfetmiştim kendisini. Kendisiyle sanal tanışıklığımdan evvel biraz reel bilgilerini veriyim. Ofansif orta saha oynayan yeni oyuncumuz, İsveç'in genç yetenekleri arasında gösteriliyor. İsveç ümit milli takım formasını da giymekte kendisi. Son 2009 Avrupa Ümit Milli Şampiyonasında da İsveç milli takımı formasını giydi. Malmö takımında başlayan kariyeri, 2002 yılında daha sadece 16 yaşındayken Feyenoord'un kendisini keşfetmesiyle Hollanda'ya taşınır. Feyenoord'un as takımında çok şans bulamaz. 2006 yılına kadar durduğu Feyenoord'da çeşitli Hollanda kulüplerine kiralanır. Excelsior takımında çokça şans bulsada Feyenoord'da çok tutunamayıp 2006'da Malmö FF takımına geri döner. O günden beri de Malmö'nün kilit oyuncusu haline gelir. Geçen sene 19 maça çıktığı takımında 2 gole imza atmış ama çokça asist yaptığını okumuştum bir ara şimdi o haberi bulamadım, yalan birşey söylemeyeyim diye böyle anlatmaya çalıştım. Bu sezonda devam eden ligde 12 maçta forma giymi ve yine 2 golü bulunuyorken bize geldi.



Bu sezona hücum hattında olduça zayıf başladık ve Harbuzi transferi bu konuda nokta atış gibi gözükmekte. Hoş birde Harbuzi ile coşabilecek forvet lazım ancak alınmazsa yeni bir isim, mevcut forvetlerin coşmasını temenni edeceğiz. Tozo ilk hafta hırslı ve güzel bir defansif oyun çıkardı, bu ışıkta Tozo'nun önünde oynayacak bir Harbuzi, Tozo'nun emniyet kemerliği eşliğinde çok faydalı olmasını beklediğim bir isim. Ayrıca FM'den bildiğim kadarı ile forvette de oynayabilen Harbuzi taktiksel açıdan yardımcı olabilir. Tozo'nun yanında Jedinak konduğu vakit 2 forvetten birisi Harbuzi olabilir. Yeri geldiğinde tek forvete dönülüp gizli forvet olarakta Harbuzi kullanılabilir. Top sürmesi ve pasları iyi diye bilidğim bir oyuncu tabii yine FM oyunundan doğru söylüyorum bu bilgileri... FM demişken ordanda izlenimlerimi söyleyeyim hızlı, iyi top süren ve pas dağıtan atak orta saha idi Harbuzi. Kendisini çok defa takımıma aldım. Oyuna göre daha iyileri olsada genç yaşından dolayı gelişmeye çok müsait ve gelişen de bir futbolcuydu. Orada gördüğüm Harbuzi aynısı gibi çıkarsa Troisi ismini pek hatırlamayacağız sanırım. FM nedir? alt tarafı bir oyun deyip geçmeyin bugünün yıldızlarını herkesten önce bizler bildik. Örnek mi?

Kim Kallström - Lyon
Salomon Kalou - Chelsea
Freddy Guarin - Porto
Freddy Adu - Monaco vb. uzar gider bu liste ki yandaki takımlar şimdi ki takımlarıdır. Bu oyuncuları vasat takımlardan bulmuştuk o zamanlar.



Genç yaşında Hollanda'nın ekol takımlarından biri tarafından keşfedilip orada pişen bir oyuncu ve geri döndüğü takımında dinamo görevini üstlenmiş. Yaşı daha çok genç ve tam verimlilik döneminde uyum sorunları aşılırda sisteme uyarsa şu an itibariyle Turkcell Süper Lige damgasını vurabilecek, en büyük patlamalardan birini gerçekleştirebilecek oyunculardan birine sahibiz. Tabii tekrar belirtelim tek başına Harbuzi'ye bu kadar umut bağlamakta fazla olur neticede adamın uğraşlarını neticeye çevirecek takım arkadaşlarına ihtiyacı var ve bunu yapacaklarda forvet hattı. Yani en çok yetersiz olduğumuz yer maalesef.






Related Posts with Thumbnails
Bu blog BloggerV.com üyesidir.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Bu Blogda Ara